@kazelina1
|
Bismillahirrahmanirrahim Elhamdülillah Allahümme Salli Ala Seyidina Muhammed Abdurrahman
Hastaneden taburcu olduğumda, ülkemin geleceği için yapmam gereken bir şeyler olduğunun farkındaydım. Deprem felaketi, her yönüyle bize birçok acı hatıra bırakmıştı, ancak bu acıların arasında bir fırsat da vardı. Bu fırsat, ülkemizin her köşesinde, her alanda bir şeyleri değiştirme ve güçlendirme fırsatıdır. Yalnızca binaları değil, zihniyetleri de değiştirmeliydik. İnsanlarımızın depremi bir felaket olarak değil, üzerine inşa edebileceğimiz bir fırsat olarak görmeleri gerekirdi.
Hastanede geçirdiğim zaman bana bir şey kazandırmıştı: Düşünme zamanı. Bu zamanı, ülkemdeki her köyden, her kasabadan ve her şehirden sorumlu olduğumu bilerek geçirdim. Binaların güçlendirilmesi önemliydi, ancak bu, tek başına yeterli değildi. İnsanların güvenliği konusunda düşüncelerimi şekillendiren, yapılması gereken birçok şey vardı. Hedefim, sadece fiziksel yapıları değil, toplumu da bu değişime hazırlamaktı. Bu süreci başarmak için eğitimden sağlığa, enerji altyapısından güvenliğe kadar her alanda köklü değişiklikler yapmamız gerektiğini biliyordum.
Kabineyi topladım ve bakanlarımın görüşlerini almak için ilk kez hepsiyle yüz yüze bir araya geldim. Her biri, ülkenin farklı ihtiyaçları ve çözümleri üzerine düşünüyor, ancak hiçbiri bu kadar büyük ve kapsamlı bir dönüşüm sürecine hazırlıklı değildi. Bu yüzden onları bir araya getirmem gerekiyordu. Birbirimizle uyum içinde çalışacak, bu projeyi hayata geçirecektik.
Oturumun başında, kararlı bir şekilde konuşmaya başladım:
"Bu projede, ülkemizin en büyük sorunu olan deprem gerçeğini sadece bir felaket olarak değil, aynı zamanda yeniden yapılanma fırsatı olarak görmeliyiz. Her alanda değişiklik yapacağız ve bunu sadece büyükşehirlerde değil, köylerimizde bile uygulamaya koyacağız. Bu, uzun vadeli bir projedir ve her yönüyle iki yıl içinde tamamlanması gerekir. Yapısal değişiklikler, eğitim, sağlık ve savunma sektörlerinde büyük bir işbirliği gerektirecek."
Bakanlarım, sesimi dikkatle dinlediler. Ardından, Adalet Bakanım Ali Hamdele söze girdi:
"Cumhurbaşkanım, bu çok büyük bir proje. İki yıl gibi kısa bir sürede tamamlanması biraz iddialı değil mi? Hem kaynaklar bu kadar büyük bir değişimi kaldırabilir mi? Ayrıca, halkı bilgilendirmek ve ikna etmek de bir o kadar zor olacak."
Ali'nin endişesi anlaşılabilirdi. Ancak, bu kadar büyük bir değişimi başarmamız gerekirdi. Ali'yi sakinleştirerek yanıtladım:
"Ali, elbette zor bir süreç olacak. Ancak bu değişimi halkımıza doğru anlatabilirsek, onların güvenini kazanabiliriz. Kaynaklar meselesine gelince, her bakanlığın önceliklerini gözden geçireceğiz. Ekstra harcamaları minimumda tutarak, tasarruf sağlayacağız. Her ilde deprem simülasyonları yapılacak ve insanlar bu konuda eğitim alacak. Sadece binalar değil, aynı zamanda insanların bilinçli olması gerekiyor. Bu yüzden medya desteğini de alarak geniş bir bilgilendirme kampanyası başlatacağız."
Eğitim Bakanım Tahir Akyürek, sorularına devam etti:
“Cumhurbaşkanım, eğitimde devrim yapacağız diyorsunuz. Peki, tüm okulları ve medreseleri nasıl dönüştüreceğiz? Müfredat, deprem bilinciyle ilgili ne kadar değişebilir? Bu süreç, öğretmenlerimizi de zorlayacaktır.”
"Tahir, eğitim sistemi zaten derin bir dönüşüm gerektiriyor. Deprem bilincini sadece müfredatta değil, öğretmen eğitimi konusunda da sağlam bir şekilde entegre edeceğiz. Öğrencilere uygulamalı eğitimler, tatbikatlar düzenleyeceğiz. Ama aynı zamanda, tüm okullara temel afet yönetimi konusunda eğitim verecek uzmanları da görevlendireceğiz. Bu sadece bir müfredat değişikliği değil, bir zihniyet dönüşümü olacak," diyerek onun kaygılarını giderdim.
Sağlık Bakanım Selahaddin Tunalı, çok önemli bir soruyu gündeme getirdi:
“Cumhurbaşkanım, deprem sırasında sağlık hizmetlerinin nasıl hızla mobilize edileceği de çok önemli. Bu kadar kısa bir sürede tüm hastaneleri hazırlayabileceğimizden emin miyiz?”
Selahaddin’in bu sorusu da hayati önem taşıyordu. Depremin ardından sağlık hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi gerektiğini çok iyi biliyordum. Yanıtımı verdim:
"Selahaddin, sağlık altyapısını güçlendirmek için ilk etapta hastanelerimizi deprem anında hayat kurtarıcı olacak şekilde dizayn edeceğiz. Tüm hastanelerde, afetzedelere yönelik hızlı müdahale için özel birimler oluşturulacak. Bu konuda sağlık çalışanları için ek eğitimler vereceğiz. Özel hastaneleri de bu sürece dâhil edeceğiz."
Savunma Bakanım Yavuz Mirza Hanoğlu, ordunun rolüne dikkat çekerek söz aldı:
"Cumhurbaşkanım, ordunun deprem anındaki müdahale kabiliyetini de gözden geçirmemiz gerekiyor. Ordu, afetzedelere yardım için en hızlı şekilde devreye girmeli. Ama aynı zamanda, güvenlik önlemleri alınmalı, çünkü afetzede bölgeler bazen kaos ortamına dönüşebiliyor."
Bu noktada, Yavuz'un söyledikleri önemliydi. Hem afet sonrası güvenlik hem de hızlı müdahale, tüm sürecin ayrılmaz parçalarıydı. Yanıtımı verdim:
"Yavuz, ordunun hızlı müdahale yeteneği zaten çok önemli. Ancak, yerel güvenlik güçleriyle de entegre olacağız. Güvenlik, afet sonrasında asıl zorluk olacak. O yüzden, kamu güvenliği ve afet sonrası psikolojik destek konularını birlikte çözmemiz gerekecek."
Enerji Bakanım Abdülkadir Yıldız ise enerji altyapısına dair kritik bir öneride bulundu:
"Cumhurbaşkanım, bu projeyle birlikte, ülkemizde enerji altyapısının da güçlendirilmesi gerektiği bir gerçek. Deprem sonrasında elektrik kesintileri yaşanabilir ve bu da sağlık ve güvenlik açısından ciddi bir problem yaratır. Deprem sırasında enerji hatlarına özel bir koruma planı yapmak çok önemli."
Abdülkadir’in önerisi çok yerindeydi. Enerji hatlarının korunması, afet sonrası işlerliğini sürdürebilmesi için kritik bir adım olacaktı. Ona da cevabımı verdim:
"Abdülkadir, bu doğru bir tespit. Enerji hatları, deprem sonrası hayati önemde olacak. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak, güvenliği artırmayı da hedefliyoruz. Bu konuda ciddi yatırımlar yapacağız."
Bakanlarım arasındaki tartışmalar bir süre daha devam etti, ancak herkesin fikri netti: Bu proje hayata geçmeliydi. Ancak bir sorun vardı; muhalefet, bu projeyi ve hükümetin yaklaşımını sert bir şekilde eleştiriyordu. Sosyal medyada, televizyonlarda, gazetelerde, "Hükümet bu projeyle halkı daha da zor duruma sokuyor," şeklinde eleştiriler artıyordu. Muhalefet, bu tür büyük projelerin ülkeyi daha da batıracağını savunuyordu.
Bakanlarım tartışmalarını bitirdiklerinde, onlara son bir mesaj verdim:
“Bu projeyi hayata geçirmek için bir yol haritası çizdik. Her biriniz, kendi alanlarınızda katkı sağlayacaksınız. Ancak, halkı doğru bilgilendirmek bizim işimiz. Medya ve halkla doğru iletişim kurmalıyız. Ne kadar kararlı olduğumuzu ve ne kadar büyük bir dönüşüm yapacağımızı onlara anlatmalıyız. Bu, sadece bir hükümet projesi değil; bu, ülkemizin geleceğini inşa etme projesidir.”
Bu cümlelerle, her bir bakanımın görevini ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldum. Bu, hepimizin ortak sorumluluğuydu. Bu projeyi hayata geçirmek,sadece binaları değil, insanları da güçlendirecekti.
|
0% |