Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Kabine

@kazelina1

Abdurrahman

Ülkenin geleceğini şekillendirecek kabinemi belirlemek, attığım adımların en önemlisiydi. Her bir bakan, sadece kendi alanında uzman olmalı değil, aynı zamanda bu ülkenin köklerine, inançlarına ve medrese geleneğine derinden bağlı olmalıydı. Eğitimden sağlığa, adaletten ekonomiye, her alanda genç ve dinamik bir kadro oluşturmak istiyordum. Ancak bu kararlar kolay kabul görmeyecekti, özellikle muhalefet ve onların medyası tarafından sıkça eleştirileceğimizi biliyordum.

“Bismillahirrahmanirrahim” diyerek başladım. Yavaşça kürsüye yürüdüm. Meclis o an sessizleşti. Gözler üzerimdeydi; bu anı beklediklerini biliyordum. Söze şöyle başladım:

"Sayın milletvekilleri, ülkemizi geleceğe taşıyacak, adaletin, eğitimin, sağlığın, bilimin ve sanatın temellerini daha da güçlendirecek kadroyu açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hep birlikte inşa edeceğimiz bir Türkiye var ve bu yolda seçtiğim bakanlar, sadece uzmanlıklarıyla değil, inançları ve bağlılıklarıyla da bu görevlere layık isimlerdir."

İlk olarak adalet... Adaletin kılıcı her zaman sağlam olmalıydı. Ali'yi işaret ettim.

"Adalet Bakanlığı için Ali HAMDELE'yi görevlendirdim. Medrese geleneğinden gelen, adaletin özünü en iyi şekilde kavramış, genç ama cesur bir isim. Adaleti her zaman Allah’ın emrettiği şekilde, tarafsız ve dosdoğru uygulayacaktır."

Bazıları mırıldandı. Ali'nin genç yaşına takıldıkları belliydi. Ancak bunun sadece başlangıç olduğunu biliyordum.

Sıra Tahir’e geldi. Eğitim en büyük meselemizdi.

"Eğitim Bakanlığı için ise Tahir AKYÜREK'i seçtim. Medrese kökenli, bilim ve sanatı harmanlayarak öğrencilerimizi sadece akademik anlamda değil, insani ve manevi anlamda da donanımlı bireyler olarak yetiştirmeyi hedefliyor. Sanat, Bilim ve Spor Akademileri kurarak, ülkemizin geleceği olan çocuklarımıza geniş ve kapsamlı bir eğitim sunacağız."

Muhalefetten gelen bakışlar sertleşti, özellikle akademiler meselesinde bir tepki geleceğini hissediyordum ama şimdilik sessizdiler.

Sıra geldi Selahaddin’e. Onu anons etmek beni gururlandırıyordu.

"Sağlık Bakanlığı için kansere çare bulan, Nobel ödüllü Selahaddin TUNALI'yı seçtim. Sağlık sistemimizi kökten değiştirmek için gereken bilgi ve tecrübeye sahip. İnsanımızın sağlığı, Selahaddin Bey’in ellerinde güvenle yükselecek."

Ardından diğer bakanlarımı birer birer saydım. Hepsi Ebabil, Fahrettin Paşa ve Üç Hilal medreselerinden geliyordu. Bu kabine gençti, dinamikti. Her biri ülkeye hizmet etmek için hazırdı. Ancak mecliste yankılanan fısıltılar giderek yükselmeye başladı.

Sonunda İlham Koçoğlu dayanamayıp ayağa kalktı.

“Sayın Cumhurbaşkanı, bu kadar genç ve tecrübesiz insanı bakanlıkların başına getirmek nasıl bir akıl tutulmasıdır? Ülkemizin geleceğini, deneyimden yoksun insanlara teslim etmek ciddi bir hata olacaktır.”

Bir süre sustum. Tepkinin geleceğini biliyordum ama böyle sert olması beklediğimden fazlaydı. Ancak gözlerimi meclise dikerek devam ettim:

“Gençliğe güvenmeyen, geleceğe de güvenemez, Sayın Koçoğlu. Tecrübe, sadece yaşla değil, inanç ve bilgiyle de elde edilir. Bu kabine, ülkenin vicdanını temsil ediyor. Halkımızın sesi burada yankılanacak ve Allah’ın izniyle çok daha adil bir Türkiye inşa edeceğiz.

***

İtiraf ediyorum muhalif medyanın ilk hamlelerinin çok sert olacağını tahmin etmiştim, ama böyle yoğun bir saldırı beklemiyordum. Kabinemin açıklanmasının ardından, gazetelerde ve televizyon kanallarında yer yerinden oynadı. En başta, Günaydın Türkiye manşet attı: "Deneyimsiz Medreseli kabine"

Bu başlık neydi Allah aşkına sanki herkes deneyimliydi de bir benim kabinem deneyimsizdi! Ayrıca sizin medrese eğitimi ile derdiniz ne?

Ardından, ülkenin en köklü gazetelerinden biri olan Türkçü Yorumları baş sayfasını şu başlıkla süsledi: "Gençlik ve Din Karışımı Yetersiz Kadro: Türkiye Felakete Sürüklenecek". Her haber programında, her yorum köşesinde aynı tartışmalar vardı. Muhalif kanallar, her fırsatta tecrübeye vurgu yaparak yaşlı, “deneyimli” siyasetçilerin yerine genç ve medrese kökenli bir kabineyi sert bir dille eleştiriyorlardı.

Genç olmamız bir yana tabii ki eleştirilen hatta genç olmamızdan daha çok eleştirilen şey kesinlikle medreseli olmamızdı.

Evet millet biz dini eğitim alıp inandığımız dini öğrendik. Aman Allah'ım ne büyük felaket(!)

Bunlardan en ağırını ise Halkın Sesi televizyonu yaptı. Ana haber bülteninde kabineyi şu sözlerle hedef aldılar:

“Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı bu genç ve tecrübesiz kadro, Türkiye’yi geri götürmekten başka bir işe yaramaz. Yılların birikimiyle yetişmiş deneyimli siyasetçiler yerine, medrese mezunlarını bakanlıklara getirmek, ülkenin köklü devlet geleneğine açıkça bir saldırıdır. Bu ülkeyi oyuncak gibi gençlerin ellerine bırakamayız. Türkiye, Abdurrahman Karakoç ve arkadaşlarının deneme tahtası değildir!”

Bunu izlerken dişlerimi öyle sıkmıştım ki neredeyse kırıyordum. Benim seçtiğim isimler onlar gibi kaç tanesini cebinden çıkarırdı haberleri var mıydı, bunu anlatabilmem için illa meclise Selahaddin'in aldığı Nobel ödülünü asmam mı gerekiyordu?

Bu sert eleştiriler, sadece birkaç gün içinde ülkenin her yerinde konuşulmaya başlandı. Halkın bir kısmı bu genç kadroyu desteklerken, diğerleri medyanın korku pompalayan yorumlarına kapılmaya başlamıştı. Ben ise bu baskıya boyun eğmeyecektim. Halkın karşısına çıkıp bir açıklama yapmanın vakti gelmişti. Kabineme olan inancımı ve gençliğin gücüne olan güvenimi bir kez daha açıkça ifade etmeliydim.

Meclisin basın odasında kameraların karşısına geçtim. Sesim sertti, bakışlarım ise fazlasıyla kararlı...

"Son günlerde, kabinem hakkında söylenenleri dikkatle izliyorum. Muhalif medya, bizi ‘deneyimsizlik’ ile suçluyor. Ama sormak istiyorum: Bugüne kadar ülkeyi yöneten, yaşlı ve ‘tecrübeli’ diye adlandırdığınız siyasetçiler bu ülkeyi nereye getirdi? Yıllardır aynı yüzlerle, aynı politikalarla yönetilen Türkiye ne kadar ileri gidebildi?"

Bir an duraksadım, gözlerim kameraların merceklerine odaklandı. Herkesin evine ulaşacak bu sözlerin ne kadar önemli olduğunu biliyordum.

“Türkiye’yi gençliğin enerjisi ve inancıyla kalkındıracağız. Bu ülkenin tarihine baktığınızda, en büyük zaferler gençler tarafından kazanılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde kaç yaşındaydı? Bizim derdimiz yaş değil, bilgi, inanç ve cesarettir. Bu kabinedeki her bir isim, bu ülkenin ruhunu, geleceğini temsil ediyor. Medreseden mezun olmuş bu gençler, sadece dini değil, aynı zamanda bilim ve devlet yönetimi alanında en iyi eğitimleri almışlardır. Bu kadro, halkımızın duasıyla, Allah’ın izniyle bu ülkeyi çok daha ileriye taşıyacak."

Eleştirilerin dozunu yükseltenlere karşı sert bir mesaj daha verdim:

“Bu kabine benim değil, milletin kabinesidir. Her bir bakan, bu ülkeye hizmet etmek için atanmıştır. Biz, gençlik enerjisiyle, tecrübeyi harmanlayarak yolumuza devam edeceğiz. Türkiye artık eski zihniyetlerle, köhneleşmiş politikalarla yönetilmeyecek. Gelecek, gençlerin ellerinde inşa edilecek!”

Sözlerim, hem mecliste hem de halkın içinde yankılandı. Muhalif medya bu açıklamamı da çarpıtarak vermeye çalıştı, ama benim kararlılığım karşısında duracak güçleri yoktu. Kabinemin arkasında dimdik durarak, reformlarıma devam edeceğimi bir kezz daha ilan ettim.

Medreseli olmamızı eleştirenlere ise son sözümü bir sonraki Meclis Genel Kurulunda söyleyecektim.

Ağır olduğunu biliyorum ve daha da ağır olacak, artık birinin bunları yazması gerekiyordu.

Ben bir sanatçıyım ve sanatçı toplumun aynasıdır. Bunları yazma sebebim bu.

Aynı fikirde olmayabilirsiniz saygı duyarım ama sizin de saygı duymanızı beklerim.

 

 

 

Kendinize İyi Bakın

 

Allah'a Emanet Olun

Loading...
0%