Yeni Üyelik
16.
Bölüm

RTÜK

@kazelina1

Bilmillahirrahmanirrahim

Elhamdulillah

Allahumme Salli Ala Seyidina Muhammed

Abdurrahman

Bir şeyi nasıl normalleştirirsiniz biliyor musunuz? Ben biliyorum, ona sürekli maruz bırakarak!

Hayatımda böyle bir rezalet görmedim, babası yaşında olan kişilerle dizi partnerliği mi dersin, üvey anneanne ile dizilerde ilişki yaşayan mı dersin...

Önümdeki dizüstü bilgisayarı duvara fırlatmamak için kendimi çok zor tutuyorum zira bu kötü dizilerin sorumlusu kesinlikle bu dizüstü bilgisayar değildi.

Hani insanlar der ya gücüm olsa her şeyi değiştiririm diye madem benim gücüm öyleyse bunu sonuna kadar kullanacağım. Telefonumu aldım, Kültür ve Turizm Bakanım olan Ahmet'i aradım. ''Hemen buraya gel!'' karşı tarafı dinlemeden telefonu kapattım.

Yaklaşık on dakika sonra kapım tıklatıldı. ''Gel'' Ahmet içeri girdi, bana neden burada olduğunu öğrenmek ister gibi bakıyordu. ''Başkanım, iyi misiniz? Halkın tepkisini mi sizi gerdi?'' Başımı iki yana salladım. ''Gel Ahmet otur, biraz konuşalım.'' Ahmet oturdu ve ona dizüstü bilgisayarı gösterdim. ''Deprem projesinin halk tarafından tepkisinden dolayı gerilecek zamanım olmadı çünkü yayınlanan dizi ve filmlerin gerginliği geldi.''

Ahmet kaşlarını çattı ve dizüstü bilgisayara baktı ve izlemeye başladı, bir süre sonra da beni anladığını belirtti. ''Başkanım benden ne istiyorsunuz?'' Oturduğum yerden biraz Ahmet'e doğru eğildim. ''Bu rezaletin bağlı olduğu bakanlık senin bakanlığın değil mi?'' Ahmet onaylar anlamda salladı. ''O zaman bu rezaletin neden önüne geçmedin, ben sizi sadece bakın diye mi bakan yaptım?''

Ahmet yutkundu. ''Elbette hayır başkanım ben sadece işim olduğu için-'' Hızla sözünü kestim. ''Ne işin vardı da bu rezaleti arka plana attın, ben sana Kültür ve Turizm içindeki her şeyi emanet etmedim mi? Bu dizi ve fimler şiddet, islamofobi ve daha fazlasını normalleştiriyor bilmiyor musun, senin halkın sosyal çürümesine neden olan bu dizi ve fimlerin önüne geçmekten daha fazla ne işin olabilir ki?''

Ahmet mahcup bir şekilde başını salladı. ''Ben elbette ki bu işin üstesinde durdum başkanım, ben sadece kanalları, dizi ve filmleri Ekrem Karcı'ya emanet etmiştim.''

Ekrem Karcı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu başkanıydı fakat ne yazık ki özellikle de bu yayınlanan dizi ve filmlerden sonra güvenilecek bir insan değildi. ''Ekrem Karcı'ya inanmış mıydın gerçekten, bu adam bugüne kadar ne yaptı da ona güvendin?'' Ahmet başını eğdi. ''Haklısınız başkanım, bir daha olmayacak. Ben ilgileneceğim, söz veriyorum.''

''Hayır, sen o diğer şeyler ile ilgileneceksin, bu sosyal çürüme ile bizzat ilgileneceğim.'' Ahmet başını salladı ve odadan dışarı çıktı. Ekrem Karcı'yı çağırdıktan bir saat sonra kapım tıklatıldı. ''Gel'' Ekrem Karcı içeri girdi. ''Başkanım beni çağırmışsınız.''

Oturmak üzereyken ona net bir sesle sordum. ''Oturabilirsin dedim mi?'' Oturamadan kalakaldı ve sinirlendiğini hissetsem de bana karşı gelmedi ve ayakta kaldı.

Doğru karar!

Oturmaya devam ederken konuşmaya başladım. ''Sen şimdi beni pek tanımıyorsun.'' Ekrem Karcı bir hata yaptığını anlamış olacak ki dengeli konuşmaya çalıştı. ''Elbette sizi pek tanımıyoruz başkanım neticede siz başa geçeli iki ay kadar oldu.''

Ayağa kalktım, onun yanına güçlü adımlarla ilerledim, beni tanımadığını söylemesine rağmen benim hakkımda atıp tuttuğu haberi bana gelmişti. İki kadın alacak kadar şehvetime düşkün olduğumu söyleyip beni tek yaptığı kadınlarla gününü gün etmek olan bir sultan gibi gördüğünü söylemişti.

En azından bunu söylediği ve yakın arkadaşı olarak gördüğü, yanına koyduğum kişi bana öyle demişti ki ben Ekrem Karcı'nın zaten bana muhalif biri olduğunu biliyordum ama istemiştim ki görevini iyi yapan herkes ister iktidarcı ister muhalif olsun işinden olmasın.

''O zaman sana biraz kendimi tanıtayım, ben kadınların aciz ve erkeklerin zevk oyuncağı olmasından nefret ederim, ister gerçek hayatta ister kitaplarda ister dizi veya filmlerde.'' Ekrem Karcı bir şey fısıldadı fakat duyamadığım için kaşlarımı çatarak konuştum. ''Ne söyleyecekseniz içinizde tutmayın, cesaretiniz varsa yüzüme söyleyin.''

Ekrem Bey de artık sabrının sonuna gelmiş olacak ki alaycı bir sesle ''Siz mi?'' dedi. Gülümsedim, yüzleşmeleri severdim. Bana dedikodu ve iftiradan daha samimi gelirlerdi, bundan mütevellit arkamdan konuşmayan direk yüzüme söyleyen kişileri sevmezsem bile saygı duyardım.

''Evet ben Ekrem Bey, ben... Size benim bu şekilde bir tavır takınmama engel olacak tarzda düşünmenize sebep olan şey nedir çok merak ettim.'' Ekrem Bey kahkaha attı. ''Herkes sizin nasıl bir insan olduğunuzu biliyor.'' Ellerimi arkamda birleştirdim. ''Lütfen söyleyin nasıl bir insanım ben, gerçekten çok merak ettim.''

Ekrem Bey önce biraz duraksadı, söyleyeceklerinden korkar gibi bir hali vardı ama atladığı bir şey vardı: artık çok geçti. Söylese de söylemese de sonu belliydi. ''Siz iki kadın alacak kadar kadınlarla oynamayı seven ve döneme uyum sağlayamayacak kadar da yobazsınız.''

Ekrem beyin alaycı sözleri odanın soğuk havasını daha da keskinleştirdi. Söylediklerinin ardından bir süre sessizlik oldu; ama bu, bir tür fırtına öncesi sessizlikti. O an, Ekrem Karcı’yı tam anlamıyla tanıyacağımı biliyordum. İçimdeki sabrı zorlayan bu bakışma, artık nihai bir kararın eşiğindeydi.

“Başkanım, söylediklerim sizi şaşırtmamış olmalı,” dedi alaycı bir ses tonuyla. “Halk arasında konuşulanlar, gerçekleri yansıtır. Ve gerçek şu ki…” Bir an durakladı. Korku ve cesaret arasındaki o ince çizgide yürüdüğünü hissediyordum. “Siz, halkın istediği modern bir lider değilsiniz. Düşünceleriniz fazla… geçmişte kalmış.”

Adımlarımı ağır ağır attım, keskin bakışlar takınarak ona biraz daha yaklaştım. Ekrem beyin ise alnında terler birikmeye başlamıştı ama gözleri hâlâ inatla bana bakıyordu. Güzel, cesaretini tamamen kaybetmemiş olması iyi bir başlangıçtı.

“Geçmiş,” dedim yavaşça, ama her kelimeye özen göstererek, “Geçmiş, bugünü anlamak için bir aynadır. Ama sizin gibiler bu aynaya bakmak yerine, onu kırmayı tercih eder.” Ekrem bey sessizce yutkundu, ancak bir şey söylemedi. Daha derine inmeye karar verdim.

“Ekrem Bey,” diye devam ettim, “Bir toplumun geleceğini şekillendiren şey, yalnızca teknolojisi veya ekonomisi değildir, kültürüdür ve kültür yozlaşırsa, o toplum çürümeye mahkûmdur. Bu sizin için eski bir düşünce mi?”

“Başkanım,” dedi, biraz daha kontrollü bir sesle, “Ben de bu konuda elbette sizinle aynı fikirdeyim ancak pazar böyle. Halk neyi talep ederse, üreticiler onu sunar. Bu diziler, filmler her şey arz ve talep dengesiyle şekilleniyor. Halk bunu istiyor. Ben ne yapabilirim ki?”

Gülümsedim. Soğuk, kararlı bir gülümsemeydi. “Demek arz ve talep diyorsunuz. O zaman size sormama izin verin: Eğer halk, geleceğimizi karartacak bir şey talep ederse, ona boyun mu eğmeliyiz? Ekrem Bey, liderlik halkın her istediğini yapmak değil, halkın neye ihtiyacı olduğunu onlara gösterebilmektir.”

Ekrem bey, biraz daha sertleşen tonuma karşı gardını düşürmemeye çalıştı. “Başkanım, bu iş bu kadar kolay değil. Yapımcılar tepki gösterir. Medya ayaklanır. Hatta bu kararlar sizin otoriter biri olduğunuzu düşündürtebilir. Bu tepkiyle nasıl başa çıkacaksınız?”

Masama geri döndüm, oturdum ve ona doğrudan baktım. “Ekrem Bey, benim bu koltuğa oturmamın sebebi sadece alkışlanmak olsaydı, buraya gelmezdim. Tepkiler olacak ama unutmayın, doğru olan her zaman zordur. Şimdi size açıkça söylüyorum: Bu yozlaşma sona erecek. Kadınları aşağılayan, şiddeti normalleştiren, dini ve kültürel değerlerimizi alaya alan hiçbir yapım bu ülkede yayımlanmayacak. Bu benim şahsi görüşüm değil, bu halkımın onurunu koruma meselesidir.”

Ekrem'in yüzünde endişe ve direnç karışımı bir ifade belirdi. “Başkanım,” dedi, daha sakin bir tonda, “bu dediğinizi yapmak aylar alır. RTÜK’teki denetim mekanizmasını tamamen yeniden inşa etmemiz gerekebilir. Sizin destek olmadan bu işi yürütmek imkânsız.”

Eğildim, ona biraz daha yaklaştım. “Ekrem Bey, size yalnızca görev verdim. Destek olacak kişi de benim. Ama eğer bu işi yapamayacağınızı düşünüyorsanız, bunu şimdi söyleyin. Çünkü yapacak başka birilerini bulmak benim için zor olmaz.”

Bu tehdit değildi; gerçekti. Ekrem ben de bunu anlamıştı. Gözlerindeki inatçı parıltı hafifçe sönmeye başladı. “Ne isterseniz yapacağım,” dedi sonunda ancak sesinde biraz daha temkinli bir ton vardı. “Yine de şunu bilin ki, bu süreçte medya da, yapımcılar da size karşı büyük bir cephe oluşturabilir.”

Ayağa kalktım, gözlerimi ona diktim. “O zaman savaşı başlatmalarına izin verin, Ekrem Bey ama bu savaşta kazanan sadece doğruluk olacak. Şimdi gidin, ve işe başlayın. Bir ay içinde somut sonuçlar görmek istiyorum.”

Ekrem Bey şok içinde gözlerini açtı. Bir ay ona kısa gelmiş olmalıydı ama yine de itiraz etmedi. Zaten eğer itiraz etseydi işinden olacaktı ve o da bunu biliyordu. Bu yüzden hızlı bir selam verdi ve odadan çıktı. Arkamda kalan sessizliğin tadını çıkarırken, derin bir nefes aldım. Bu sadece bir başlangıçtı ama biliyordum ki, her devrim bir adımla başlar ve ben bu adımı atmaktan asla korkmuyordum.

***

Kendinize İyi Bakın

Allah'a Emanet Olun

Loading...
0%