@kazelina1
|
Abdurrahman Sabahın ilk ışıkları ile bakanlarla yapılacak toplantıya hazırlanırken, aklımda yurt dışından gelen davetlerin önemi vardı. Sözde “dost” ülkeler arasında stratejik dengeyi kurmak, atılacak her adımı dikkatle seçmek gerekiyordu. Gece geç vakitlere kadar danışmanım Hakan Altunbilek’ten detaylı bir brifing almıştım. İçimde, ülkeme duyduğum sorumluluğun verdiği bir heyecan ve dünyanın neresine gidersem gideyim, vatanımı temsil etme bilinci vardı. Danışmanlar odasına vardığımda, içeride derin bir sessizlik hakimdi. Hakan her zamanki titizliğiyle notlarını gözden geçiriyordu. Birkaç dakika sonra Tahir ve diğer bakanlar odaya girdiler, toplantı için yerlerimizi aldık. Hakan, kısa bir selamdan sonra ciddi bir tavırla söze girdi. “Sayın başkanım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başkanı ziyaretinizden oldukça memnun kalmış durumda. Diğer ülkelerin liderleri de özellikle Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Clayton McAllister, Rusya Federasyonu Başkanı Boris Volkov ve Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Jun Wei Zhang, ülkelerine gelerek onlara şeref vereceğinizi belittiler.” Tahir, Hakan’ın sözünü keserek kendine has tarzıyla araya girdi. “Tabii, onlarda olmadığı için biz veriyoruz." dedi göz kırparak. Bu küçük nüktesi içten içe beni güldürdü ama belli etmedim. Kahkahalara boğulmanın zamanı değildi. “Ciddi ol, Tahir. Bu davetler bizim için önemli. Stratejik dengeyi gözetmeliyiz,” diyerek, ciddiyete davet ettim onu. Göz kırparak başıyla onayladı, yüzüne de eski ciddiyetini takındı. Hakan devam etti: “Bu davetlerden özellikle Amerika’ya öncelik vermeniz yararlı olacaktır. Rusya ve Çin gibi Doğu’da etkisini genişletmeye çalışan ülkelere karşı vereceğimiz bu görüntü, stratejik açıdan güçlendirici olur. Clayton McAllister ve ekibi, sizinle çeşitli konularda iş birliğine açık.” Bu sırada, Enerji Bakanı Abdulkadir Yıldız düşünceli bir şekilde araya girdi. “Başkanım, Amerika ile enerji alanında yapacağımız anlaşmalar uzun vadede Türkiye’ye büyük katkı sağlayabilir. Özellikle yenilenebilir enerji alanında bizimle bir protokol imzalamaya sıcak baktıkları bilgisi var. Bu, yerli enerji kaynaklarımızı geliştirmek ve fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmak için büyük bir adım olabilir.” Abdulkadir’in söylediklerine dikkat kesildim. Amerika ile enerji iş birliği, sadece ekonomik anlamda değil, küresel politikada da büyük bir ağırlık katabilirdi. “Bu konuda Clayton McAllister’ın stratejik bir amacı olduğuna eminim,” diye düşündüm kendi kendime. Ne de olsa, Amerika yalnızca dostluk için adım atan bir ülke değildi; her zaman kendi çıkarlarını gözetirlerdi. Selahaddin ise diğer taraftan sağlık alanında bir iş birliğinin getireceği katkılara değindi. “Efendim, Amerika’nın ileri gelen üniversiteleri ve tıp merkezleri ile ortak çalışmalar yürütmek bizim sağlık sistemimizi daha ileri taşıyabilir. Eğer bu ziyaretinizde sağlık alanında bir protokol imzalanırsa, özellikle kanser araştırmalarında daha büyük adımlar atabiliriz.” Bir yandan sağlık reformunu göz önünde bulundururken, diğer yandan Amerika’nın tekliflerinin ardındaki niyetleri değerlendiriyordum. Onların amacı sadece yardım etmek değildi; kendi politikalarını kabul ettirme çabası içinde olduklarını biliyordum. Amerika’da Clayton McAllister, kendi halkına üstünlüklerini göstermeye çalışırken, biz bu iş birliğinden gerçekten fayda sağlayabilecek miydik? Abdulkadir’in sözlerini ve Selahaddin’in önerilerini aklımın bir köşesine not ettim. “Tüm bu görüşmeleri yaparken dikkatli olmalıyız. Bizimle iş birliği yapmak isteyen bu güçlerin asıl niyetlerini görmezden gelemeyiz. Her adımda Türkiye’nin çıkarlarını gözetmemiz gerekiyor,” dedim. Tahir, yine konuya renk katacak bir yorumda bulundu. “Onların masasında oturacağız ama kendi kalemizden uzaklaşmadan; yerli ve milli duruşumuzu onlara hatırlatacağız, değil mi?” Başımı salladım, “Aynen öyle. Biz her zaman kendi çıkarlarımızı göz önünde bulundurarak adım atacağız.” diye karşılık verdim. Ancak bir yanımda, bu ülkelerle kuracağımız ilişkilerin getireceği sonuçları değerlendirirken bir yandan da Türkiye’nin geleceği için aldığımız bu büyük sorumluluğun farkındaydım. Hakan, dosyasını önüme bıraktı ve detayları anlatmaya devam etti: "Başkanım, Amerika'daki program oldukça yoğun. Beyaz Saray'da Başkan McAllister ile yapılacak ikili görüşme, ardından Amerika'nın büyük iş dünyası temsilcileriyle bir akşam yemeği ve ertesi gün basın toplantısı planlanıyor. McAllister’ın asıl gündeminin ekonomi ve savunma olduğunu düşünüyoruz. Özellikle de Ortadoğu'da artan askeri varlığımıza karşı belirli çekinceleri olabilir." Başımı onaylayarak salladım, konuşmaya dahil oldum: "McAllister’ın ekonomiyi öne sürmesi şaşırtıcı değil. Ekonomik bağları kuvvetlendirerek bize kendi çıkarlarını dayatmak istiyorlar. Bizim bu görüşmelerde ince bir çizgide yürümemiz lazım. İş birliğini kabul ederken Türkiye’nin menfaatlerinden en ufak bir taviz vermemeliyiz." Abdulkadir, hafif bir endişeyle sordu: "Savunma anlaşmalarında herhangi bir baskı ile karşılaşır mıyız, başkanım? Malum, Ortadoğu’da atılan adımlar pek hoşlarına gitmiyor." Bir süre düşündükten sonra, sesimi sakin ve kararlı bir tona ayarladım. “Bize baskı yapmaya çalışacaklarına eminim. Ancak Türkiye'nin bağımsız savunma politikalarından asla taviz vermeyeceğiz. Bizim güvenliğimizin teminatı, kendi gücümüzdür. Onların silahlarına ya da onaylarına ihtiyacımız yok. Bu görüşmelerde de bunu net bir şekilde hissettireceğiz.” Tahir, gülümseyerek ekledi, “Yani onların deyimiyle, 'bir taşla iki kuş vuracağız.' Hem iş birliğimizi güçlendireceğiz hem de bizim sınırlarımızı kimsenin çizmesine izin vermeyeceğimizi göstereceğiz.” Odaya hakim olan ciddiyet, Tahir'in sözleriyle biraz daha hafifledi. Gerçekten de, Amerika ile yapılacak bu görüşmeler büyük önem taşıyordu. Ancak aynı zamanda Türkiye'nin duruşunu ve bağımsızlığını en iyi şekilde temsil etmek, bu ziyaretin en hassas noktasıydı. Hakan, toplantının devamında Çin ve Rusya davetlerinden de bahsetti. “Başkanım, Amerika’dan sonra Çin’e yapılacak ziyaret, küresel çapta oldukça yankı uyandırabilir. Özellikle Çin’in Orta Asya'daki stratejik yatırımları ve teknolojik alanlardaki iş birliği teklifleri var. Ancak, Rusya Başkanı Volkov’un da Çin ziyaretinizden rahatsızlık duyabileceğini göz önünde bulundurmalıyız.” Selahaddin söze girerek, “Çin’le yapılacak teknolojik iş birlikleri özellikle sağlık alanında büyük gelişmelere önayak olabilir. Eğer Çin'den gerekli yatırımları alabilirsek, kanser tedavisi gibi kritik konularda daha hızlı yol alabiliriz. Ancak dikkatli olmalıyız; Çin, teknolojiyi kontrol altında tutmak isteyen bir ülke. Bize sundukları teknolojiye karşılık ne istediklerini iyi anlamalıyız.” Abdulkadir, Selahaddin'in yorumlarına katıldığını belirtti ve ekledi: “Ayrıca enerji alanında Çin’den gelecek yatırımlar, fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı azaltmamıza yardımcı olabilir. Lakin Çin, enerji sektörüne giriş yaparken diğer ülkelerdeki gibi kendi çıkarlarını gözeten bir politika izler. Yani enerji yatırımlarında onların koşullarına fazla bağımlı hale gelmemeliyiz. Hem kendi kaynaklarımızı geliştirmek hem de teknolojiyi burada üretmek uzun vadede bizim için çok daha değerli olur.” Başımı onaylayarak salladım, derin bir nefes aldım. Çin'in yatırımları cazip görünse de, ekonomik ilişkilerde bağımsızlık bizim için esastı. “Haklısınız Abdulkadir, bizim hedefimiz sadece dış yatırımları almak değil, bu yatırımları ülke ekonomisine ve teknolojisine kalıcı bir fayda sağlayacak şekilde kullanmaktır. Çin ya da başka bir ülke, kendi şartlarını dayatıyorsa, kabul etmeyiz.” Tam o sırada kapı çalındı ve Özel Kalem Müdürüm Mehmet içeri girdi. “Başkanım, toplantı salonuna geçmeye hazır mısınız? Kabine üyeleri de gelmeye başladı.” Toplantının başlamak üzere olduğunu hatırladım ve ayağa kalkarak, bakanlara dönüp, “Arkadaşlar, şimdi kabine toplantımıza geçelim. Amerika, Çin ve Rusya ile olan bu görüşmeleri tüm detaylarıyla ele alacağız. Bu stratejik dengeyi kurarken ülkemizin menfaatlerinden asla taviz vermeyeceğiz. Hazır mıyız?” diye sordum. Herkesin yüzünde aynı kararlılığı görmek beni gururlandırdı. Ülkenin geleceği için omuz omuza yürüdüğümüz bu ekibin her üyesi, fedakarlık ve vatan sevgisiyle buradaydı. Birlikte toplantı salonuna doğru yürürken, Hakan son bir kez planı gözden geçirdi. “Başkanım, ilk olarak Amerika ziyareti ve ardından Çin ile Rusya görüşmelerinin detaylarını konuşacağız. Ayrıca ekonomik alanda atılacak adımlar ve enerji sektöründeki projeler de gündemimizde olacak.” Salona girdiğimizde, bakanlar çoktan yerlerini almıştı. Hepimiz yerimize geçtikten sonra odadaki sessizlik, toplantının önemini hissettiriyordu. Sözlerimi hazırlamıştım ama her şeyden önce onlara bir şey söylemek istiyordum. “Arkadaşlar,” dedim sakin ama etkili bir ses tonuyla, “dışarıdan bize bakıldığında, sadece bir kabine değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin temsili olarak görülüyoruz. Amerika, Çin ve Rusya gibi büyük güçlerle masaya oturacağız. Onların bizden beklentileri var, ama bizim de kendi yolumuz, kendi hedeflerimiz var. Bu toplantıda alacağımız her karar, ülkemizin yarınlarına şekil verecek.” Tahir, ciddi bir şekilde başını sallayarak bana döndü. “Başkanım, biz bu görevlere gelirken yalnızca kendi çıkarlarımızı değil, milletimizin çıkarlarını gözetmek için geldik. Gerekirse bu yolda fedakarlık yapmaya hazırız.” Bu içten sözler, bana güven verdi. Kabinedeki herkes, aynı inanç ve azimle ülkemiz için çalışıyordu. Toplantıya geçtik ve Hakan, Amerika ile başlayarak raporları sunmaya başladı. Clayton McAllister’ın bizi davet ederken özellikle savunma ve enerji sektörlerinde iş birliği yapmak istediği açıktı. Ancak dikkatli olmamız gereken birçok nokta vardı; Amerika, kendi çıkarlarını gözeterek bu iş birliğine giriyordu ve her zaman olduğu gibi belirli beklentileri vardı. Abdulkadir Yıldız, enerji konusundaki stratejik detayları anlatmaya başladı. “Başkanım, Amerika’nın enerji sektörüne yatırım yapmak istemesi bizim için bir fırsat olabilir, ancak bu yatırımları kendi yerli kaynaklarımızı geliştirecek şekilde kullanmalıyız. Yenilenebilir enerji alanında yapacağımız iş birlikleri, fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı azaltabilir." Tüm bu stratejik bilgileri dinlerken, içimden, “Türkiye, enerjide bağımsızlığını kazanmalı. Biz kendi kaynaklarımızı kullanmadıkça, her zaman dışa bağımlı kalacağız. Bu görüşmelerde, ülkemizin çıkarlarını koruyacak adımlar atacağız,” diye düşündüm. Selahaddin ise sağlık alanındaki iş birliklerini gündeme getirdi. “Başkanım, Amerika’nın kanser ve AIDS araştırmalarında oldukça ileri olduğunu biliyoruz. Bu alanda yapılacak ortak çalışmalar, bizim sağlık sistemimize büyük bir katkı sağlayabilir. Eğer doğru bir anlaşma yapılırsa, Türkiye’deki hastalara umut olabiliriz. Biliyorsunuz ki bazı kanselere karşı tedavi bulmuş olsak da diğerleri hâlâ tedavi bekliyor.” Selahaddin’in bu sözleri üzerine, sağlığın ne denli önemli olduğunu bir kez daha fark ettim. Teknolojik gelişmeler ve ekonomik çıkarlar kadar, halkımızın sağlığı da en büyük önceliklerimizden biriydi. “Bunları göz önünde bulundurarak, Amerika ile yapacağımız sağlık iş birliklerinde kendi doktorlarımızın da katkı sağlamasını istiyorum. Yalnızca araştırmalara değil, bizim insanımıza fayda sağlayacak adımlar atmalıyız.” Toplantı devam ettikçe Çin ve Rusya ziyaretleri de detaylandırıldı. Çin’in teknolojik yatırımları ve Rusya’nın askeri iş birliği teklifleri konuşulurken, masadaki herkesin yüzünde aynı kararlılığı görmek beni gururlandırıyordu. Türkiye olarak, bağımsızlığımızı koruyarak, güçlü bir diplomasi yürütecek adımları atacağımıza dair kimsenin şüphesi yoktu. Toplantının sonunda, bakanlara dönüp, “Arkadaşlar, bu ülkeyi daha güçlü, daha bağımsız bir noktaya taşımak için buradayız. Önümüzde zorlu bir yol var, ama bu yolda hep birlikte yürüyeceğiz. Her birinizin özverisi ve gayreti sayesinde, ülkemizin geleceği parlak olacak,” dedim. Herkesin gözlerinde aynı inancı gördüm. Bu yolculukta yanımda olan, vatan sevgisiyle dolu bu ekiple, Türkiye’nin geleceğini yeniden inşa etmek için attığımız her adımın değeri tarifsizdi. Toplantı sona erdiğinde, odada bir süre daha kalıp, aldığımız kararları düşündüm. Ülkemiz için atılacak bu büyük adımların sorumluluğu omuzlarımdaydı, ama kalbimde her zaman milletim için çalıştığım inancyla yoluma devam ediyordum. *** Kendinize İyi Bakın Allah'a Emanet Olun
|
0% |