@kazelina1
|
Aksel Rize/Kendirli Valizimi kapattıktan sonra gülümseyerek evin manzarasına son kez baktım. Burayı özleyecektim. İstanbul'da bulunan İstanbul Sanat Akademisi'nin oyunculuk bölümünü kazanmıştım. İlk öğrencilerinden olacağım için de çok mutluydum. "Her şeyini aldın mı canım?" gülümsedim. "Aldım ağabeyciğim." Valizimi aşağı indirip arabaya koydu. Bu arada size TOGG alan şanslı kişilerden olduğumuzu söylemiş miydim? "Kendirli seninle gurur duyuyor, Kendirli seninle gurur duyuyor, Kendirli seninle gurur duyuyor." Mahallemizin tezahüratları ile beraber gülümsedim. Can, elini işaret parmağını dudaklarının üzerine koydu "Şşşşşşş, 1 2 3 Aksel başkan oley, Aksel başkan oley, Aksel başkan oley." Tezahüratlar sustuğunda Ferit amca yanıma gekdi."Allah yardımcın olsun Aksel, seni bir gün olsun Ferda'mdan ayırmadım. Sakın yalnız kalacağım diye de üzülme. Abin seninle gelecek, biz de zaman buldukça geleceğiz. Cihan ile Huriye zaten orada, bu Can delisi de Selim ile beraber gelecek, tamam mı kızım?" "Tamam, Ferit amca..." Hatice teyze gözleri dolu bir şekilde yanıma geldi. "Ah yavrum, Hacer'imin emaneti, nasıl ayrılacağım ben senden?" annemin adını duyar duymaz gözlerim doldu. Annem ile babam bir suikasta kurban gitmişlerdi. Annemin ve babamın en yakın dostları olan Hatice teyze, Huriye teyze, Ferit amca ve Cihan amca bizi bir an bile yalnız bırakmamışlardı. Gözyaşlarını silip sanki önceki cümlesini dememiş gibi elimize on beş sefer taşı tutuşturdu. "Yolda acıkırsınız siz şimdi, dışarıdan falan yemeyin. O yemeklere kimin ne koyduğu belli değil." Selim abi ve Can sefer taslarına gözlerini büyüterek baktı. "Annem sağolsun yine Türk ordusunu düşünmüş, siz iki tanesini yiyin geriye kalanı da orduya teslim edersiniz artık." Selim abinin dedikleriyle beraber herkes gülmeye başladı. Hatice teyze, Selim abinin omzuna vursa da kendisinin de yüzünde küçük bir tebessüm oluşmuştu. Ferit amca "Haydi yola koyulun da gidin bir an evvel yoksa hiç gidemeyeceksiniz. Allah'a emanet olun." Herkes bizi uğurlarken ön koltuğa yerleştim abim de sürücü koltuğuna oturduktan sonra arabayı çalıştırdı ve İstanbul'a olan yolculuğumuz başladı. Aynadan arkaya bakarken Ferdanın arabanın arkasına su dökeyim derken suyu eşi Yavuz abinin üzerine boca ettiğini görmemle kahkaha attım abim de görmüş olacak ki sırıtıyordu. Annem mutluluk, mutluluğu getirir derdi. İnşallah buradaki mutluluğum İstanbul'da da sürerdi. *** "Ya abi, Can'ı evinden etmemiz iyi olmadı sanki ha ne dersin?" Abim dediklerimi tabii ki de kale almadı. "Bu teklifi Can yaptı Aksel, ayrıca iyi oldu Huriye teyze kendi evine çıktığından beri Can'ın onları çok az ziyaret ettiğini söylüyordu." Evet, bu teklifi Can yapmıştı ama bunu Huriye teyzenin merdanesi başına çok yakınken yapmıştı, anlayacağınız emrivaki olmuştu. "Merak etme güzelim burada geçici olarak kalacağız zaten. Çalışmaya başladığımda kiraya çıkarız." Omuzlarımı düşürdüm, evet bir evimiz yoktu. Vardı da Rize'de vardı, İstanbul'da bir evimiz yoktu. Fazlalık olmaktan nefret etsek de kirayı ödeyecek bir gelirimiz yoktu. O yüzden abim iş arayacak ben de eğitim görecektim. Muhtemelen ilk aldığı maaşla da buradan gidecektik. "Peki" "Can'ın odasında ben kalacağım sen de diğer odada kalırsın. İkisi de büyükmüş, yerleşmekte sorun yaşayacağını düşünmüyorum. Bir şey olursa bana söyle tamam mı?" Onu onayladım. Eve yerleştikten bir süre sonra kapımız çalındı. Kapıyı açtığımda sarışın, uzun saçlı, mavi gözlü, yaklaşık 1.65 boylarında bir kız; üzerinde beyaz gömlek, altında kot pantolon elinde bir kekle bana gülümseyerek bakıyordu. "Merhaba?" "Merhaba ben Merve, İstanbul Sultan Abdülhamit Han Sanat Akademisine hoş geldiniz! Birbirimizle tanışmak adına yarın saat 10.00'da gerçekleştireceğimiz buluşmaya bütün öğrenciler gibi siz de davetlisiniz." Elindeki kartı bana uzattı, kartta: 'Merve Saygılı, İstanbul Sultan Abdülhamit Han Sanat Akademisi 1.dönem temsilcisi' yazıyordu. Keki uzatırken ekledi. "Adres kartın arkasında yazıyor, içeri girerken görevlilere kartı göstermeyi unutma lütfen." Keki bana verip hızlıca karşı binaya gitmişti. O kadar hızlıydı ki ona bundan sonra 'Sarı Roadrunner' demeye karar verdim. Keki alıp mutfağa geçtiğimde abim keke bakarak tek kaşını kaldırmıştı. "Sanat akademisi temsilcisi getirip beni de yarınki buluşmaya çağırdı. Sonra da karşı binaya gitti. Sanırım mahallemde benim gibi akademiyi kazanan birkaç öğrenci daha var." Abim başını sallayıp gülümsedi. Tam ona beni buluşmaya götürür mü diye soracakken "Güzel, yarın seni buluşmaya götürürüm." Abim benim aklımı okuyor diyorum inanmıyorlar, neyse. "O zaman çay ve kek elinden öper Aksel'cim" abimin dedikleriyle somurttum. Yine işi bana kitlemişti! *** Akademinin ilk dönemi olduğu için her bölüme yirmi olmak üzere toplamda 120 kişi akademiye alınmıştı. Orta büyüklükte bir yer kiralanmış ve güzelce süslenmişti. Mekâna girdiğimde de Sarı Roadrunner'ın etrafında beş kişi ile konuştuğunu gördüm. "BÖÖ" Olduğum yerde zıpladıktan sonra beni korkutan kişiye tokatı patlattım. "Aaaah, şiddete uğruyorum. KOMŞULARRR!" Karşımda benden net on santim uzun, düz saçlı, siyah gözlü maşallah yakışıklı bir erkek vardı. "Bora, yaygara yapma lütfen." Merve'nin uyarısından sonra Bora yüzünü astı. "İyi be tamam yapmam." Bir saniye sonrasında Bora'nın asık suratında yeller esiyor ve gülümsüyordu. "Ben Bora, Cüneyt Arkın Sanat Akademisi talebelerinden biriyim, memnun oldum." Ben de kendimi tanıttım. "Ben de Aksel, ben de Cüneyt Arkın Sanat Akademisi talebelerinden biriyim. Ben de memnun oldum, sınıf arkadaşlarımdan biriyle tanışmak güzel. Tokat için üzgünüm." Sırıttı. "Boşver, hadi gel seni diğer sınıf arkadaşlarınla da tanıştırayım." Bora'yı takip ettim, sanat akademisinde alınan 120 öğrencinin 60 kız ve 60 erkek şeklinde alındığını biliyordum. Her akademi için 10 kız 10 erkek almışlardı. Bu yüzdendir ki Bora'nın beni götürdüğü yerde dokuz kız dokuz erkek vardı. Hepsiyle tek tek tanışmıştım ve hepsini de sevmiştim. Sınıfımda biri ile ters düşmeyeceğimi düşüncesi beni mutlu etmişti. "Herkes bana bakabilir mi?" gelen sese döndüğümüzde Merve'yi gördük. "Öncelikle hepiniz bu buluşmaya geldiğiniz için teşekkür ederim. Görüyorum ki herkes kendi akademisine çekilmiş ama ben bu buluşmayı ayrılalım diye değil birleşelim diye yaptım. O yüzden lütfen herkes kendi aralarında konuşmayı bıraksın, iyi eğlenceler." Merve'nin konuşmasından sonra herkes birbiriyle kaynaşmaya başladı. Yine ortada kaldığımı hissederken Siyah, kısa, küt saçlı, siyah gözlü, benden birkaç santim uzun olan bir kız elini uzattı. Merhaba ben Qazal, Yunus Emre Sanat Akademisi talebesiyim, tanıştığımıza memnun oldum." Elini sıktım. "Merhaba ben de Aksel, Cüneyt Arkın Sanat Akademisi talebelerinden biriyim, ben de çok memnun oldum. Beni yanlış anlama ama sınav sadece Türkiye'de yapılmıştı diye biliyorum." Qazal gülümsedi. "Doğru biliyorsun, benim babam Türkiye vatandaşı annem Azerbaycanlı olduğu için ismimi Qazal koymuşlar, zorlananlar Hazal diyor. Yine de ismimin söylenmesini tercih ederim." Onu onayladım. Bora araya girdi. "İsim demişken izninizle hanımlar ben bir Safa'ya bakayım." Bora hızla yanımızdan ayrıldıktan sonra ikimizde gülmeye başladık. Bora tuhaf biriydi, acaba bu bugüne mi özeldi yoksa karakteristik miydi? "Gel biraz hava alalım." Onu onayladım. Dışarısı biraz ısınmaya başlamıştı eh öğle vakti geliyordu. "Yarın dersler başlıyor." Ona kaşlarımı çatarak baktım. "Derslerin bir hafta sonra başlayacağını sanıyordum." Başını salladı. "Dün kayıtların hepsi tamamlanmış derslerin ertelenme sebebi öğrencilerin ulaşım sorunundan ötürü kayıt zorluğu yaşamamasından dolayıydı ama dün son iki öğrencinin de kaydını yapmasıyla kayıtların hepsi tamamlandığı için dersler yarın başlıyor." Başımı salladım şu an bekleme heyecanının yerini derslerin başlamasının gerginliği almıştı. Sanırım bu gece hatim etsem iyi olacak. En azından yedi kere İnşirah suresi okuyabilirim.
|
0% |