Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Bölüm

@kazelina1

Hayırlı günler

İyi Okumalar

Aksel

Derin nefes alıp hedefe bir kez daha ateş ettim, Qazal dün abimin evden taşınmasıyla akademinin kuralları gereği bana gelmişti. Yunus Emre Sanat Akademisinin yıldızlarından olan Qazal o kadar uyumluydu ki sadece bir günde kaynaşmıştık ama bu kaynaşmaua bugün azıcık ara vermiştik çünkü bugün boş günümüzdü ve Qazal kütüphaneye gitmişti. Anlayacağınız bugün evde yalnızdım, babamın emaneti olan tüfeği yavaşça yere bıraktım. Tüfeğin yanına oturup düşünmeye başladım, hayatım bir anda değişmişti. Annem ve babamın vuslata kavuşması bu yetmezmiş gibi abimin benden uzaklaşması da vardı.

Abim İstanbul'da ÇAP yapıyordu. İşletme ve Ekonomi bölümlerini aynı anda okuyordu. Şu an ikinci sınıfta okumaya devam ediyordu. Bir ara okulu bırakmayı düşünse de Ferit Amca ve Cihan Amca -rahmetli ve babamın can dostları- sağolsun izin vermemişlerdi.

Şimdi ikimiz de devam ediyorduk işte. Telefonum çalmaya başladığında arayana bakmadan açtım. "Efendim?" Bir yandan da yanıma bıraktığım baba yadigarı tüfeğimi temizlemeye başladım. "Günaydın Aksel, ben ve Safa kahvaltı için dışarıda yemek yiyelim dedik. Qazal ve sen müsait misiniz?" Bora'nın sesi ile saçlarımı düzeltmeye çalıştım.

Aferin Aksel sanki saçını düzeltince görecek ya seni, böyle devam et!

"Ben müsaitim ama Qazal kütüphaneye gitti, siz sabah kahvaltısını ikiniz yapın biz sonra buluşuruz o zaman." Tüfeği temizlemeye devam ederken Bora cevap verdi. "Peki madem kendine iyi bak."

Gülümsedim. "Sen de iyi bak, görüşürüz." Telefonu kapattığım ilk anda Ferda'yı aradım. "Ne var lan beynini peynir ekmekle yiyen ey sevgili mümin kardeşim!" Ferda'nın ağır siteminden sonra gözlerimi devirdim.

"Sen evlenme ya, Yavuz abiyi delirtirsin sen. Arayalı sadece bir saniye oldu bir saniye! Hemen başladın gömmeye." Ferda'nın da gözlerini devirdiğini hissedebiliyordum. "Aksel, ne istiyorsun kanka?"

'Sadede gel kanka' der gibi cümle kuran kankalara selam olsun, benimkisi onların halay başıdır da kendisi. "Ben birinden hoşlanıyorum." Ferda kahkaha atmaya başladı. Kahkaha atmaya başladığı saate bakıp zaman tutmaya başladım.

Bir dakika

Oha kanka ya resmen gülecek yer arıyormuşsun.

İki dakika

Bu ne ya kapı gıcırtısına bile gülüyor musun ya sen?

Üç dakika

"Ay Ferda yeter! Ne var bu kadar gülünecek ey müslüman, ben birinden hoşlanamaz mıyım?" Normalde gülmesi bitene kadar bekleyecektim ama nefesi bir yerlerinden ekliyor ve sürekli gülmeye devam ediyor gibiydi. O yüzden şansa bırakmadım.

"Kanka sen ki Rize'deki bütün genç erkeklerden kendini bezdirdin, kaç tanesini Atahan abiye yem ettin. Sonsuza kadar evlenmeyecek olduğunu düşündüğüm bir anda ise bana ben birinden hoşlanıyorum diyorsun."

Aradan uzun bir sessizlik geçtikten sonra Ferda gülme sesini sakinleştirip konuşmaya başladı. "Tamam ya ciddi olacağım, hoşlandığın kişi Rizeli değildir herhalde."

Ciddi olurken bile dalga geçiyordu canım arkadaşım! "Ferda, kanka bilerek mi yapıyorsun? Ayrıca tüm Rize değil sadece Kendirli..." Ferda dediğimin üzerine ikinci bir kahkaha koyverdi.

Bu kızın her sözüme gülmesini bir ben mi anormal buluyordum yoksa bu gerçekten anormal miydi?

"Ferda, yeter artık ya bir beni dinle gözünü seveyim." Ferda kahkahasını dindirmeyi başardıktan sonra cevap verdi. "Tamam kanka sendeyim, anlat." Ona Bora'yı anlatmaya başladım. Genel olarak Bora'yı biraz tuhaf bulmuştu. E tabii abisi -benim de abim gibidir kendisi- Selim abi sabah ezanında kalkıp bütün aileyi de o şekilde kaldıran biri olunca sürekli uyuyan biri ona tuhaf gelirdi tabii.

Ha unutmadan Rizeli olmadığını söylediğimde gülmüştü, gıcık!

Hâlâ buna gülen Ferda'ya sinirle cevap verdim. "Kapat Ferda ya kapat, resmen bütün anlatma hevesim içime kaçtı. Senin seçmen gereken bir gelinliğin yok mu? Haydi Ferda görüşürüz." Telefonu kapattığımda Ferda'yı özlediğimi fark ettim.

Ne aşkmış kardeşim ya! Ne olurdu sanki Yavuz abi ile mezun olduktan sonra evlenseydiler ne olurdu? İlle de dediler şimdi evleneceğiz diye...

Temizlediğim tüfekle beraber içeriye girdim. Onu biraz sevip yerine koyduktan sonra mutfakta yemek hazırlamaya başladım. Ben çok güzel yemek yapardım, rahmetli babam bana elimin lezzetini annemden aldığımı söylemişti.

Gerçi o sohbetin devamında abim yemekte bir rezalet olduğumu ve kocamın yaptığım ilk yemeği yedikten sonra zehirlenerek öleceğini ve sonra da başım yanmasın diye kaza süsü vereceğini söylemişti ya neyse!

Ben o sohbette babama inanmayı tercih etmiştim. Zaten babam da ona böyle konuştuğu için iki hafta telefonu yasak etmişti. Gerçi ben de bunu yaptıktan sonra 'Oh ooh canıma da değsin' diyip nispet yaptığım için aynı cezayı bana da vermişti ama neyse...

Eskileri hatırlarken gülümsedim, Rize'de lise sona kadar mükemmel bir hayat geçirmiştim. Kendirli başta olmak üzere bütün Rize beni tanımıştı. Erkekler ve onların kıymetli anneleri arasında yayılan şanım sağolsun -Ferda'nın deyimine göre- Rizeli olan veya Rize'de yaşayan bütün erkekler beni ilelebet bacıları bellemişlerdi.

Bu beni üzmemişti zira rahmetli babam yaşarken de kimseyle evlenmeyi düşünmüyordum. Hayallerime göre ömrümün sonuna kadar annem ve babamla yaşayacak ve yirmi beş yaşına girdiğimde falan da kendime bir kedi alacaktım.

Şimdi ise evdeki hesap çarşıya uyarsa belki Bora ile evlenebilirdim. Sonuçta bir gün abimde evlenecekti. Yalnız başıma kalmayı sevmezdim. E abimin evine taşınıp hem onları huzursuz edip hem de sığınmacı gibi orada da yaşayamazdım. O yüzden Bora ile evlenmek en mantıklı olandı.

Fasulyeleri kırmaya başlarken kulağıma gelen kapının açılma sesinden Qazal'ın geldiğini anladım. "Qazal kaçacağını biliyorum ve sen de benim seni yakalayacağımı biliyorsun. O yüzden bizim için işleri zorlaştırma da fasulyeleri kırmama yardım et."

Qazal'dan gelen uzun bir 'Of' sesinden sonra Qazal cevap verdi. "Tamam kitapları bırakıp ellerimi yıkadıktan sonra geleceğim." Tamam derken ikinci 'a' yı biraz uzatmıştı. Fasulyeleri kırmaya devam ederken anamın yaptırmaya çalıştığı işlerden kaçışlarımı düşündüm.

Zamanında ona az çektirmemiştim, mekanı cennet olsun inşallah.

Qazal hızlıca geldi, oturup fasulyeleri kırmaya başladı, söylenmeyi de ihmal etmedi benim canım arkadaşım. "Bir kere de bir işine beni katma be kızım, daha kahvaltı yapmadım bana yemek yapıyorum, sen de bana yardım et diyorsun. Kulaklar da radar gibi maşallah içeri gireli bir saniye ya oldu ya olmadı be kızım, nasıl duydun öyle hemen sen ya? Yazık değil mi bana ya?"

Gözlerimi devirip güldüm. "Söylenmeyi bırak da işini yap, hızlıca bitirip otururuz işte hadi Qazal, eline kuvvet kanka çenene değil." Qazal da bana gözlerini devirerek karşılık verdi ama hiçbir şey söylemedi. Hızlıca yemekleri yapmaya başladık.

***

"O son baklavayı yapmayacaktık." Qazal'ı onayladım. Başta çorba ve fasulye yemeği olarak başlayan menümüz mantı ve baklava olarak devam edince işler değişmişti. Yemekleri yapmıştık ama belimiz kopuyordu.

"Şimdi biz bu yemekleri yaptık da iki kişi bunları nasıl yiyeceğiz?" diye sorduğumda ise telefonum çaldı. Qazal arayanı gördüğünde ise ilk yorumunu yaptı. "Yemeğin kokusunu almıştır."

Gülerek telefonu açtım. "Merhaba Bora nasılsın?" Bora cevap verdi. "İyiyim Aksel, kahvaltıya gelmediniz diye yediğim yemek mideme oturdu. Ben de 'Kahvaltıya gelmediler yemeğe çıkaralım o zaman' dedim. İyi demiş miyim?"

Gülümsedim, Bora gerçekten kısmetli biriydi. "Bence siz bize gelin, bir sürü yemek yaptık ve tek başımıza yiyemeyiz. Bahçede beraber yeriz, nasıl fikir?"

Bora heyecanla bağırdı. "Harika fikir!" Kıkırdadım. "Bir saat sonra görüşürüz o zaman?" Bora beni onayladı. "Tamam o zaman görüşürüz Aksel."

Telefonu kapattıktan sonra Qazal'a döndüm, 'Ne oldu?' der gibi attığı bakışlara cevap verdim. "Hazırlan Qazal, misafirlerimiz var."

***

Merhaba uzun zamandır bölüm atamıyordum, inşallah diğer kitaplara da bölümler gelecek.

Rizeliler parmak kaldırsın.

Kendirliler kendinizi gösterin.

Allah'a Emanet Olun

Loading...
0%