Yeni Üyelik
25.
Bölüm
@kedili_limon

•7 yıl sonra•

•Eccad Krallığının İlk yılları•

Tüm ülkelerdeki Klowları bir araya getirmek uzun sürmüştü. Her ülkenin onlara yaptığı ihanetler onların içindeki güven kavramını yok etmişti. Eccad’a sadece Klow olanların girmesine izin vardı. Ve bu denetimler fazla katıydı. Karlı bir bölge olduğundan ekin yetişmiyordu.

Efendileri artık başlarındaki Kral Levent olurken yardımcısı Maral halkın tüm sorunlarını çözmek için elinden geleni yapıyordu. Lara ise Kirpisinin patisinin üzerine yatmıştı yağan karı izliyordu. Burnuna düşen kar tanesi düştüğü gibi eriyip yüzünden süzülmüştü. On yedi yaşına basmış genç bir kızdı artık.

Sarayın bahçesindeki talim alanında Levent’in onun yanına verdiği Ulaç kılıç talimi yapıyordu kendince. “Düzgün savur şunu kendine saplayacaksın” diye seslendiğinde yanına ışınlanmıştı. “Duyamadım efendim” dediğinde irkilmişti. “Düzgün savur kılıcını diyordum” demişti kısık bir sesle. “Peki efendim” diyip tekrar talim alanına ışınlanmıştı.

“Korkunç” diyip başka bir tarafa gözlerini çevirmişti. Beyazlaşmış olan saçları yağan karla bütünleşiyordu. Lara bakmamak için kendini tutsada engel olamıyordu fazla. Her ne söylerse söylesin saygıyla cevap veriyor olması Lara’nın hoşuna gidiyordu içten içe. Rikher Eccadın kurulduğunu duyduğu an ordularını onların üzerine sürmüştü. Beyazlaşan saçlarının sebebi aslında buydu.

Kirpisinin üzerinde bir beden daha hissettiğinde o tarafa dönmüştü. Levent’le göz göze geldiğinde gülümsemişti ikiside. “Elfler durmuyor” diyip iç çekmişti. Talim alanındaki Ulaça bakmıştı oda. “Bu kadar uzaktayken seni nasıl koruyacak” diye mırıldandığında gülmüştü Lara. “Arada bir ışınlanıp ‘efendim,efendim’ diye peşimde geziyor, endişelenmeyin”

Lara’nın kırmızı gözlerindeki parlamayı görüyordu Levent. “Koruyor olması iyi” diyip tekrar alana baktığında “Sorun mu var majesteleri” diye yanlarında belirmişti Ulaç. Ufak bir çığlık atıp ona bakmıştı ikiside. “Korkunç herif” diye aynı anda mırıldanmışlardı. “Sorun yok, gide bilirsin” derken Lara aynı anda demiş olmalarına seviniyordu.

Başını hafifçe eğip uzaklaşmıştı. O gittiğinde Lara gülmüştü. Gülmesinin bitmesini beklemişti Levent konuşmak için. Kısa bir sessizlik olduğunda devam etmişti. “Rikhere göz dağı vermeye gitmelisin Lara” dediğinde ona dönmüştü. “Irklar toplandı, birleşme kararı çoktan alınmıştı zaten” diyip yutkunmuştu.

“İsteyin tüm dünyayı sizin yaparım efendim, söylemeniz yeterli” dediğinde Levent onun yüzüne elini koymuştu. “Biliyorum” diyip yanağını okşamıştı. “Sen iyi bir koruyucusun Lara” derken elini çekmişti uzağa bakarken. “Koruyucu olduğum için değil, istediğim için yapıyorum efendim” dediğinde ayağa kalkmıştı Levent.

Konuşmadan önce bir süre bakışmışlardı. “Yolun uzun o zaman” diyip gülümsemişti sarayına ışınlanırken. “Ulaç” dediğinde yanına gelmişti. “Rikheri yok etmeye gidiyoruz, portalı hazırla” başını eğip “Emredersiniz efendim” diyip karın üstüne sembolleri çizmişti. Minnakı içine aldıktan sonda portalın ortasına geçmişti. Manasını aktardıktan sonra Ulaçta içine girmişti portalın.

Gözlerini kapatmıştı Lara. Geldiklerini yüzüne düşen yağmur damlasından anlamıştı. Kenarlarında kendisinin ekmiş olduğu ve büyümüş olan ağaca yakınlaşmıştı. Bir çocuk sesi geliyordu. Atıştıran yağmur onu evine dönmesine zorlamıştı. Eski evlerinden bir dumanın yükseldiğini görmüştü.

Yanağında bir sıcaklık hissetmişti o an. Yağmur damlalarına karışan taşlaşmamış bir göz yaşıydı bu. Parmakları arasında süzülmeye devam ederken yumruğunu sıkmıştı önündeki kasabaya bakarken. Evlerinin içinden bir adam çıkmıştı ona doğru koşan küçük kızı kucaklayıp döndürürken Lara gök yüzüne yükselmişti siyah sembollerin eşliğinde.

Kasabanın tamamı gözükürken sesi yankılanmıştı ışık görmeyen evlerin üzerine. “Minnak benimle birlikte savaş” dediğinde kasabanın içlerine düşmüştü. Patisine batan bir evin çatısı yüzünden olduğu yerde oturmuştu. Batmış olan çatıyı çıkartmaya çabalarken Lara gereken gözleri söylemişti.

“Denizdeki ruhlar” demesi ile kasabada çığlıklar yükseliyordu. “Onları içinize” diye devam ederken arkadan bir ses yükselmişti. “Karanlık kapılar” dediğinde arkasına bakmaya korkuyordu Lara. “Onları içinize kabul edin” dediğinde çevredeki insanların etrafına sular toplanırken babasına dönmüştü.

Gökhan onu karşısında gördüğünde kılıcı yere düşecek gibi olmuştu. “Laram” demişti kısık ve özlem dolu sesiyle. Ulaç ona arkadan saldırmıştı. Kılıçları bir birine çarptığında “Efendime kimse ismiyle seslenemez” demişti dişleri arasında. “Dur” dediğinde ona bakmamıştı bile. Gökhan’ı geriye itip üstüne saldırmaya devam ediyordu.

Lara’nın gözleri titrerken Ulaça buz büyüsü yaptığında ona dönüp ne yaptığını sorgular gibi bakmıştı. “Dur” diye tekrarladığında Gökhan onla beraber durmuştu. Gök yüzünden indiklerinde Ulaç ağacın dibine oturup onların konuşmasının bitmesini beklemişti. “Yaşıyor olman güzel” dediğinde Laraya sarılmak için yaklaştığında geriye doğru adım atmıştı.

Başka bir tarafa bakarken ensesini kaşıyarak devam etmişti. “Annem nasıl” dediğinde Gökhan kollarını indirmişti. “O iyi Lara” demesiyle başıyla onaylamıştı. “Görevim bitti benim dönmem lazım” diyip arkasını döndüğünde “Lara” diye seslenmişti Gökhan dursada ona bakmaya korkuyordu. “Sen hâlâ benim kızımsın”

“Ne yapmış olursan ol, hep öyle kalacaksın Lara” derken yağmura karışmaya devam ediyordu göz yaşları. “Teşekkür ederim” demesinin ardından bilmediği bir yere ışınlanmıştı Lara. Ulaç onun nereye gittiğini manasından anlayamamıştı. Ayağa kalkıp etrafa bakınmıştı.

Onun gittiği yöne bakmıştı. Arkasını dönüp eve doğru ilerlerken “Çok büyümüş” diye mırıldanmıştı. Kasabanın içindeki kirpi binaları yıkarak Laraya gitmeye çabalıyordu…

 

    

Loading...
0%