@kedili_limon
|
Kız çantasının içinden bir defter çıkartmıştı Lara kendi hamağını kurarken. Günlüğe benzesede kendinden çok başkasını anlatıyordu samandan olan sayfalar. Oraya yeni bir isim daha eklenmiş gibiydi. Kurumaya yakın olan mürekkebine tüy kalemine batırıp Lara’nın resmini çizmişti ufaktan. Kirpi yürürken çok sarsıldığından büyüyle mürekkep kutusunu sabit tutuyordu Lara. Hamağa yatıp eşya portalından kurabiyesini çıkartırken Helen daha iyi çizmek için sürekli ona bakıyordu. “Benim saçlarım düz yalnız” diyip tarçınlı kurabiyesinden bir ısırıp almıştı. “Kirpiniz sallandığından biraz dalgalı oldu” dediğinde Lara gülmüştü. İlk kez biri onu çiziyordu. Gök yüzüne bakıp havanın kokusunu içine çekmişti. Birinin kendisini çizmesi fazlasıyla hoşuna gitmişti Lara’nın. Kurabiye paketini büyüyle ondan tarafa koymuştu. Gözleri git gide kapanıyordu. Huzuru iliklerine kadar hissediyordu. En son ne zaman bu kadar rahattı hatırlamıyordu bile. Eccadda hiç durmaksızın büyü talimi yapardı Lara. Levent onun yeterli olduğuna kanaat getirdikten sonra Ulaçı onun yanına koruma olarak vermişti. Ondan sonda daha fazla büyü yapmasına ihtiyacı olmamıştı. Şuna yanında olmayışı sorun çıkartmayacak olsada aniden ışınlanıp kendisini korkutmasını özleyecekti. “Havada bir kule var” dediğinde gözlerini açmıştı Lara. Helenin gördüğü kule Rikher sınırında olduklarını gösteriyordu. “Nasıl havada duruyor acaba” dediğinde hangi krallığa gittiklerini düşünüyordu Lara. Yollarının üzerinde göç eden elfleride rahatlıkla göre biliyordu. Gökte süzülenki kuyrukluları görmüştü. Hiç bilmediği bir dille konuşuyordu onlar. Oraya giden Elfler içinde farksızdı bu durum. Derin bir nefes verip hamaktan kalkmıştı. Helenin oturduğu kirpinin kafasına çökmüştü. Yürümeye dermanı kalmamıştı bir çoğunun. “Ruhsal hayvan farkı İşte” diye mırıldanırken Helen ona bakıyordu. “Benimde olabilir mi” Sorusuna karşılık gülümsemişti. Elindeki defteri yavaşça alıp en arka sayfasını açmıştı. Aklında kalan büyü sembollerini oraya çizmişti. “Mananı aktar ve cevabı öğren Helen” heyecanla manasını aktarmıştı. Parlayan sembolleri gördüğünde ayrı bir mutlu olmuştu. Gök yüzünde olucan tomurcuğun içinden bir serçe düşerken büyüyle tutmuştu Lara. “Hassastırlar” diyerek Helenin avucuna koymuştu. Henüz yavru gibi olan serçeye bakıyordu azı açık şekilde. “Bu benim mi” diye Laraya döndüğünde başıyla onaylamıştı. “Mananı aktardıkça büyür” demişti kirpisinin tüylerini severken. “Sizinki kadar büyürse uçamaz” dediğinde ikisi aynı anda gülmüştü. Helenin başkalarına yardım etmek gibi bir derdi olmasada Lara onlar için endişeleniyordu ister istemez. Mevsim geçişi ile çoğalan hastalıklar bu yolculukları ile daha ciddi haller alacaktı. Eskiden sonuçlarını düşünmeden onları öldüre biliyorken artık düşünmeye başlamıştı Lara. Hepsine yardım edemeyeceğini biliyordu. “Şeytanın gözlerinin yaptıkları çok kötü değil mi” dediğinde Lara’nın gözleri titremeye başlamıştı. “Bir çok ırkın soyundan gelenler manasız doğuyor, Zayıfı güçlü eziyor yine en nihayetinde” demesinin ardından “Zayıf taraf bir zamanlar onlardı” diye mırıldanmıştı. Helen onu duyamamıştı yanlarından geçen insanların ağlama ve yardım isteme seslerinden dolayı. Çocukları için endişe ediyorlardı. Sınırı geçtikten sonra karşılarında Piyas isminde bir şehir vardı. Eski Rikher/Talpol savaşının kalıntıları hâlâ duruyordu şehrin duvarlarında. Savaş esiri gibi gözüken Elfler Talpol sokaklarında iş bulmaya çabalıyordu. Kendi krallarının bile onları dünyada yalnız bıraktığı gibi Talpollülerde aynısını yapıyorlardı. Şehrin meydanına geldiklerinde inip Minnakı içine almıştı. Şehrin çokta geniş olmayan sokaklarında ilerlerken bir pastane arıyordu. Gözüne bir yer çarptığında o tarafa ilerlemişti. Helen bir şey demeden onu takip ediyordu. İçeriye girdiğinde etrafına yeni pişmiş olan kurabiyelerin kokusu dolanmıştı. Yüzündeki gülümseme ile tezgaha yakınlaşmıştı. Kasiyer bir kediydi. Dilini bilmediğinden dolayı bir anlaşmaya çabalamıştı. Göstererek kurabiye alma işini hallettikten sonra parayı ödeyip ordan çıkmışlardı. Bu seferki ne elmalı ne tarçınlıydı. Limonlu kurabiyeydi. İlk Helene uzatmıştı. “Teşekkür ederim” diyip içinden bir tane almıştı. Tadını beğenmişe benziyordu. Lara’da bir ısırık almıştı. Rikherdekiler kadar limon tadı baskın değildi. “Güzel” dediğinde Helen başını sallayıp “Evet çok güzel” diyip hepsini azına atmıştı. Bir süre daha şehrin sokaklarında yürüdükten sonra halka açık bir parka gelmişlerdi... |
0% |