Yeni Üyelik
31.
Bölüm
@kedili_limon

İnsanların kendi aileleri ile oturup piknik yapıyor olması ikisininde anılarını hatırlamasına sebep olmuştu. “O bir bulut” diyerek pamuk şekerleri göstermişti. Eşya portalından bir kese çıkarıp Helene vermişti. “Biraz bulut almalıyız” diyip gülmüştü onun buluta benzetmesine. Elindekini alıp uzaklaşan pamuk şekercinin peşinden gitmişti.

Arkasında olan bir banka oturmuştu Lara onu beklemek için. Etrafta bir sürü Elf ve Yarı hayvanlar vardı. Boş bir yer bulmuş olmasını garipsemişti. “Bir süre otura bilir miyim acaba” dendiğinde o tarafa bakmıştı. Adamın ne dediğini anlamamış olsada gülümsediğinden kötü bir şey demeyeceği aklına gelmişti.

Başıyla onayladığında tilki görünüşlü olan adam banka oturup bir süre nefeslenmişti. Giyindiği paltodan bile soylu bir aileden geldiği belliydi. Helen ortalıkta gözükmüyordu. “Siz Bratsonlu musunuz bayan” diye sorduğunda bir tek Bratsonu anlamıştı. Başını tekrar sallamıştı. “İlk kez insan görüyorum” diyerek gülümsemişti. Lara onu anlamadığını nasıl söyleyeceğini düşünüyordu.

Sonra aklına eşya portalındaki saman kağıtları gelmişti. Onlardan birini çıkartıp Krallıkların isimlerini yazmıştı. Rikher ve Bratsonun yanına olumlu işareti koyarken Wiskos ve Talpolün yanına çarpı atmıştı. “Ah pardon anlıyorsunuz sanmıştım” demişti Elfçe konuşarak. “Yok yok sorun değil, anlıyor gibi yapan bendim”

İkiside nezaketen gülmüştü. “İlk kez insan görüyorum demiştim, bu arada Yiğit” diyerek elini uzatmıştı. Onun elini sıkıp “Lara” demişti. Helenin geldiğini görmüştü. Kendisinden çok aldığı pamuk şekerler gözüküyordu. “Ben arkadaşımı bekliyordum” diyerek ayağa kalkmıştı. “Size iyi oturmalar bayım”

Arkasını dönüp uzaklaşırken “Tekrar görüşmek üzere” dediğinde onun gidişini gülümseyerek izlemişti. “İnsanların bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum” diye mırıldanmıştı arkasından. Lara Helenin elinden bir tanesini alıp yemeye başlarken yürümeye devam etmişlerdi. Parkın bitişine geldiklerinde mağazalarla dolu bir sokağa rastlamışlardı.

Gözlerine kestirdikleri yerlere girip bir sürü şey almışlardı. Hava yavaş yavaş kararırken sokağın ortasında gülüşüyorlardı. “Sana o beyaz elbise çok yakışmıştı Helen, onuda almalıydık” dediğinde vitrindeki bir kolye gözüne çarpmıştı.

Ufak Klow göz yaşlarının siyah mücevherleri sardığı zarif bir kolyeydi. Klow taşından yapılmış olması Lara’nın zoruna gitsede Helenin hoşuna gitmişti fazlası ile. “Çok güzel” diye mırıldandığını duyduğunda o tarafa doğru ilerlemişti. Onun için o kolyeyi ve küpelerin parasını ödemişti. “Almana gerek yok” desede alınmasını istediği ses tonundan bile belliydi Helenin.

Dükkanın aynasının önüne çekip Helenin boynuna kendi elleri ile takmıştı kolyeyi. Küpelerini taka bilmedi için kulaklarının delik olması lazımdı. Elfler çocuk yapana kadar kulaklarını delmezlerdi. Bundan dolayı küpeleri onun avucuna koymuştu. “Çok yakıştı” diyerek gülümsemişti.

Dükkandan çıktıklarında güneş binaların arasında kayboluyordu. Helenin eli sürekli kolyenin taşlarına gidiyordu. Üzerindeki mor elbise ile çok hoş gözüküyordu. “Yemek yemek ister misin” diye sorduğunda başıyla onaylamıştı. Ordaki rastgele bir restorana girmişlerdi.

Lara girişten kimin girip çıktığını göre bilecek şekilde oturmuştu. Önlerine Elf bir garson menüyü getirmişti. “Etli olan yemekler hangileri” diye ona sorduğunda menüyü ona yakınlaştırmıştı. “Burdakiler ve arkadaki bir tatlı etli” diyerek menünün arkasını çevirmişti. “Tatlıya et mi konur” diye şaşkınlıkla söylenmişti Lara.

Garson ben bilmem bakışı attıktan sonra yanlarından uzaklaşmıştı. “Düşürken bile midem kalktı” demişti Helen. Menüye bir süre daha bakıp ismi en uzun olan etli yemeği seçmişti Lara. Helende gözüne çarpan bir yemeği seçmişti. Elf garsonu tekrar çağırmışlardı. “Bana bundan arkadaşımada bundan, tatlı olarak bi pasta yeriz” demişti garsona bakarak.

“Tam bir pasta mı dilim mi” dediğinde “Dilim pasta yenmez bekletilmiş falan olur, bütün bir pasta alalım” demişti. Garson garipsesede siparişleri alıp uzaklaşmıştı. Önlerine yemekleri geldiğinde Lara eti tabağında görememişti. Biberin üstündeki domatesi çatalı ile kaldırdığında etin orda olduğunu görmüştü. Kıyma şeklindeydi.

Bıçakla birazını kesip azına atmıştı ama fazla sıcaktı. Azının içinde soğutmaya çabalamasına Helen gülmüştü. Masadaki sudan bir yudum almıştı. “Üstünde buharı olmayınca ılık sandım” dedikten sonra suyun hepsini içmişti. Yemeklerinin bitişine doğru iyice hava kararmıştı.

Sokak lambalarının içini büyüyle aydınlatan görevlilerin yanlarından geçip bir otele girmişlerdi. İki kişilik bir yer alıp odalarına çıkmışlardı. Lara uyumaya hazırken Helen defterine bir şeyler yazıyordu. Kendi mumunu söndürüp Helene arkasını dönmüştü onun tarafındaki mumun ışığını görmemek için.

Helen bir şarkı mırıldanırken Laraya ninni söylüyormuş hissine kapılmıştı. Gözleri uyku için yalvarırken “İyi geceler Helen” diyip yastığının soğuk tarafına kafasını koymuştu. “İyi geceler Lara” diyip defterini yazmaya devam etmişti. İşi bittiğinde mumunu söndürüp yatağına uzanmıştı...

Loading...
0%