Yeni Üyelik
44.
Bölüm
@kedili_limon

(10 yıl sonra)


Bebek ağlaması duyuluyordu yerin altına kurulmuş olan yeni şehirlerinde. Lalenin kucağına bebeğini vermeden önce Nalan onu eline almıştı. Gözlerinin kırmızı olarak doğmadığı için rahatlamıştı. Lale kapıdan yeni içeriye girmiş olan Hakana bakıyordu. Yatağına yakınlaşıp onun yanına oturmuştu. Yüzündeki saçları okşarken daha ufak olan Umut kapının azından bakıyordu.

Gökhan bu mutlu günde yanlarında değildi. Gök yüzüne çıkmak için bir çatlak arıyordu diğer krallıkların ekipleri ile. Yerin altına inildiğinde ırklar bir birini zor bir araya getirip şehir bulmuşlardı. Kaynaklar fazlası ile sıkıntılıydı. Büyüyle yeni kaynaklar üretmeye çabalıyor olsalarda çoğu büyücü kitaplar aracılığı ile yaptığından zorlanıyorlardı.

Eşya portallarının içindeki tüm eşyalarda yerin üstünde kalmıştı diğer malları gibi. Her şey mana enerjisine bağlıydı artık. Gök yüzündeki altınlarına ulaşmak imkansızdı her ırk için. Bebeğin siyah kanatlarını okşuyordu Nalan. Hakan gibi peri olarak gözüksede ırk karışımı yüzünden farklı doğmuştu. “Eğmen ismi güzel olurdu” dediğinde “Sen ne istersen o olsun” diyip anlından öpmüştü Hakan.

Nalan onların yanına bebeği koyduğunda Hakan’ın işaret parmağını tuttuğunda ikisininde gözleri parlıyordu ona bakarken. Hakan aşık olduğu için evlensede Lale için durum farklıydı. Periler diğer ırklara göre daha hızlı manalarını yeniliyorlardı. Ayrı olarak Hakan okuduğu ve kullandığı bir çok büyüyü kolaylıkla yer altında kullanmaya devam ediyordu.

Lale ruhsal hayvanını bile çıkartamamış biriydi. Onların evliliğindede yanlarında olamamıştı Gökhan. Şehirleri kurulur kurulmaz keşif birliği ile tünelleri büyütüp araştırma yapıyorlardı. Uzun bir zamandırda dönmemişti. Nalan mutfağa doğru ilerlerken Umut’un sarı saçlarını sevmişti. Fincanların içine sıcak su doldurmasının ardından iki üç tane kuzgun çiçeği tomurcuğu atmıştı.

Bulunan yeni kaynaklardandı. Kuzgun çiçekleri fazla olgunlaştıklarında şehrin üzerindeki kayalıkların oyuklarına yuva yapıp kendi tohumlarını bırakıyorlardı. Simsiyah gözükselerde suya mor rengini verirken üstünde hafiften açıyorlardı. Hafif ekşi bir tadı olsada ırklar arasında kuzgun çiçeği içmek yaygınlaşmıştı.

Onun peşinden gelip masanın üzerinde soyulmuş şekilde duran yer elmalarından birini almıştı Umut. Onun ne yaptığını izliyordu. Tepsinin içindeki fincanları götürürken arkasından bakmıştı. Ufak ufak ısırıklar alıp yerken camdan yukarıya doğru çıkmaya çalışan bir kuş görmüştü. Kanatlarında ufak ayaklar vardı. Durumu biraz garipsesede yemeye devam etmişti Umut.

Yan odadan gülüşme sesleri geliyordu. Tavandan masanın üstüne lacivert bir şey düşmüştü. Umut korktuğundan ufak bir çığlık atmıştı. Nalan onun yanına hızla geldiğinde “Noldu” demişti endişe ile. Masadaki yer elmasını yiyen şeyi gösterirken ortadan kaybolduğunu fark etmişti. “Üzerinde böcek falan mı var Eğmen” diyip onun yanına yaklaşmıştı.

Yer elması tabağından biri dışarıya kendi kendine çıktığında duraksamıştı Nalan. “Yavaşça bana gel Umut” demişti etrafa bakınarak. “Tamam” diyip Nalanın yanına gelmişti Umut. “Hakan kısa bir süre gelir misin” dediğinde yataktan kalkıp mutfağa girmişti. “Sorun ne anne” diyip çekmecenin üzerinde yürüyen yer elmasını görmüştü. “Buda ne” diyip ona yakınlaşmıştı.

Zindan küresi büyüsü ile havaya kaldırdıktan sonra elin almıştı küreyi. Ufak ayakları ile kürenin tavanına doğru ilerlemişti. “Yeni bir tür olmalı korkunuz olmasın” diyip onu araştırma bölümündeki arkadaşına ışınlamıştı. Onlara bakıp gülümserken omzunda onun boynuna doğru ilerleyen bir yaprak görmüştü Umut. Bir ısırık hissettiğinde eli boynuna gitmişti.

Eline yaprağı alırken kolundan tekrar boynuna doğru ilerlemişti. Kaşı havaya kalkmıştı. Ateş büyüsü kullanıp onu yaktığını düşürken çoğaldığını fark etmişti. Hepsini zindan küresine koyduktan sonra etrafa bakınmıştı. “Korkmamamız gerektiğine emin misin damat” derken Hakan Nalanın arkasına saklanmış olan Umut’a bakıyordu. Dışarıdan tehlike çanları çalmaya başlamıştı...

Loading...
0%