@kedili_limon
|
Göksun şehirde yaşananları büyülü küresinden izliyordu azına Klow taşı atıp gülerken. “Maral” dediğinde yanına yakınlaşmıştı. “Sence sialar ile baş edebilirler mi” hafiften gülümserken “Sanmıyorum kurtarıcımız” insanların kaçıştığını izliyorlardı. Maral Levent’in yanında durdurduğu süre boyunca onun yapmak istediği şeyin detaylarını ve nasıl yapıldığını öğrenmişti. Yerin üstü sadece Klowlara aitti Maral Göksunu kullanmaya başladığından beri. Onun sıkıldığını fark ettiğinde yerin altındaki ırklar ile uğraşmasına izin vermişti. Sialar Göksu’nun soyundan geliyordu. Yediği şeylere dönüşe bilen istilacı bir türdü. Göksun kendin zihnini kullanıp Elflerin yer altındaki zamanlarında büyünün çıkışına sebep olmuştu. İlker onu “Böcekten daha fazlası” olarak bir çok kitabında bahsetsede ırklar onun delirmiş bir şair olduğuna inanmıştı asırlarca. Komut verildiğinde Göksun anlıyordu. Yapa biliyordu. Tehlikeli olduğunu çok geç anlamıştı Elfler. Isıda daha çok çoğalıyor olması Elflerin soğuk bölgelere gitmesine sebep olmuştu. Şuan Nalan gilin olduğu Wiskos bölgesi ise soğuktan fazla uzaktı. Evin etrafına kalkan büyüsü yapmıştı Hakan. Bilmediği şey ise onlara buzdan başka bir şeyin durduramayacağıydı. Umut Nalan’a sarılıyordu korktuğundan. Hakan Laleye ne olduğunu anlatmaya çalışırken kapının altından giriyorlardı. “Sakinliğinizi koruyun, ışınlanma büyüsünü yapıp burdan uzaklaşmamızı sağlayacağım” diyip yere sembolleri çizerken onun bacağına çıkıyorlardı. Büyünün sembollerini yapmayı bitirdikten sonra manasını aktarırken Laleye bakmıştı. “Seni seviyorum” gözleri titriyordu. “Büyünün içine gir Hakan” diyip elini ona uzatırken Nalan onu tutmuştu. Yatağın etrafına çıkmaya çalışan siaları tutuyordu büyüyle gülümserken. “Seninde beni sevdiğini biliyorum” Lale ona bağırıyordu. “Gir şu sembollerin içine gir” diyip gözünden ufak taşlar dökülüyordu. “Benden saklamamanı dilerdim” diyip gözlerini kapatırken ışınlanmışlardı farklı bir krallığın şehrine. Lale ağlamaya devam ederken Nalan ona sarılıyordu göz yaşlarını birinin görmemesi için. Etraftaki insanlar onlara bakarken Göksun büyülü kürenin durduğu masaya vururken gülüyordu. Maral onun böyle gülmesinden pek hoşlanmasada yüzünün şeklini bozmamıştı “Bak koşarken düştü” gülüşü azalırken ciddileşmişti bir anlığına. Maral’a bakmıştı. “Her yer kapatıldı değil mi” diye sorduğunda başıyla onaylamıştı. “En ufak bir çatlak bile yok koruyucu” dediğinde sırıtmıştı Göksun. “Bu sefer elfler yerin altında güneşin neye benzediğini unutup can verecek” masanın üstüne yeni konmuş olan sıcak çaya gözleri kaymıştı. Çaydan garip bir koku alıyordu Göksun. “Bu nedir” derken bir kaşı havaya kalkmıştı. Maral gülümseyip. “Yerin altındaki yoldaşımızdan ufak bir hediye, kuzgun çayı” tereddüt edip koklamaya devam etmişti. “Bunun içinde başka bir şey daha var” içine konulmuş olan zehirin kokusunu alsada emin değil gibiydi. “Evet sütte kattık koruyucu” bardaktaki kendi yansımasına bakmıştı bir sürede Göksun. Fincanı eline alıp bir yudum aldığında dilinde uyuşma hissetmişti. Yüzünü buruşturup masaya geri koymuştu. “Biraz daha süt koy” diyip Maral’a doğru ittirmişti. “Tabiki koruyucu” derken tepsinin içindeki süt kasesinden biraz daha eklemişti. “Daha çok koy fazla ekşi” diyip büyü küresine bakmıştı. Dudak payı bile kalmayacak şekilde süt koymuş olsada zaten zehiri sütün içine koymuştu Maral. Çayın ekşiliği yüzünden fazlası ile süt eklemek lazımdı tadını daha iyi yapa bilmek için. Nalan Lalenin yüzünü siliyordu o ara. “Kızım toplum içinde ağlamamalısın” derken yanlarına iki tane kuyruklu şövalye gelmişti. Nalan onun kafasını omzuna gömüp onlara bakmıştı. “Peri bölgesinden ışınlandık” diyerek devam edecekken şövalyelerin arkasından komutan yanlarında belirmişti. “Yabancı bir mana hissettim, sorun ne” diyerek Nalan’a bakmıştı. Onu Laraya benzetmişti. “Garip böcekler peri bölgesini işkal etti” derken Umut ufak Eğmeni kucağında tutmaya çalışıyordu. “İnsanları güvenli bir alana götürün ve anlattıklarının ne kadar doğru olduğunu öğrenin” dedikten sonra elini Nalan’a uzatmıştı Yiğit. “Yer soğuk olmalı” Lale ağlamayı kestiğinde kendi başına ağaya kalkmıştı ikiside. Kendini tutuyordu daha fazla ağlamamak için Lale. Umut’un kucağından Eğmeni alıp şövalyelerin götürmek istediği yere doğru ilerlemişlerdi. “Laraya çok benziyor” demişti arkalarından bakarken. Yerdeki ufak Klow taşlarını gördüğünde kaşı hafiften yukarıya kalkmıştı. “Kurcalamamam lazım” diyip kendi çalışma odasına ışınlanmıştı. Koltukta uyuyan ufak kızına bakmıştı. Ona bakıp gülümserken eline dosyalarından birini almıştı... |
0% |