@kedili_limon
|
Zaman taşı kırıldığından dolayı onun yerini bulmaları normalden daha uzun sürecekti. Ahsen İlkere durumu rapor etmeden önce zamana taşının yanındaki mana kokusunu bulması gerekirken Lara evden çıkmıştı. Umutun koluna girip “Hadi gidelim” demişti gülümseyerek. Yolda ilerlerken şövalyeler sokaklara dolmuştu. Evlerin içlerini arıyorlardı. “Gene mi sia kontrolü var acaba” derken Umut’a bakmıştı. “Zaman taşı kaybolmuş ondan arama yapıyorlar” Gerken arkasından bir ses yükselmişti. “Olduğun yerde kal elf” gök yüzüne baktığında parmağı ile Umutu gösteriyordu. “Kendi ırkımın ihanet edeceğini düşünmezdim, yakalayın şu haini” diye bağırmıştı Ahsen. Şövalyeler ona mana engelleyen kelepçe takarken yüzünden ağızı yok olmuştu Umut'un. Lara ne olduğunu anlamaya çabalıyordu. “Onu neden tutukluyorsunuz” diye bağırmıştı. Ahsen gök yüzünden indiğinde Laraya tiksinir şekilde bakmıştı. “Bir daha bağırırsan sevgilinle aynı hapise girersin tilki” hayvanlara karşı tahammülü yoktu Ahsen’in. “Size neden tutuklandığınızı sordum” diye sesini tekrar yükselttiğinde büyüyle kendine çekip yakasından havaya kaldırmıştı. “Elf konuşmaz ise bu tüylü şeyi kullanmaktan çekinmeyin askerler” nefes almaya çabalıyordu Lara. Larayı duvara doğru fırlattığında Umut şövalyelerden kurtulup onun yanına gitmek için çırpınıyordu. Ahsen gülmeye başlamıştı. “Götürün şunları” demesinin ardından yere düşmüş olan kutuya bakmıştı. İçini açıp içindeki yüzüğe bakmıştı. “Güzelmiş” diyip eşya portalına fırlatmasının ardından Rikhere ışınlanmıştı. Mananın sahibini yakaladıklarını düşündüğünden şehirde aramayı durmuştu. “Üzgünüm dayı” diyip eve doğru ilerlemişti Eğmen. Rüyalarına giren kişiden emir alıyordu. Kırmızı gözleri Maral’a dönmüştü Levent’in. “Ulaçın bedenini yeterince kullandım bana başka bir beden lazım” demişti beyaz alanın içinde. Başını eğip “Uyandığım zaman bulacağımdan şüpheniz olmasın majesteleri” dediğinde önüne dönmüştü Levent. Maral onun yokluğunda yerin üstünü idare ederken zaman taşını birleştirmeye çabalıyordu Levent. Eğmeni gök yüzünün güzelliği ile kandırıp işlerini yaptırıyordu. Çocuk kandırmak onun için kolaydı. “Teşekkürler, sen olmasan hiç bir şey yapamazdım Maral” durgun gözüküyordu. “Yardımcınız Eğmeni istediğiniz zaman gök yüzüne çıkartmak için emrinizi bekliyor olacağım” Onun bağlılığına hayrandı Levent. Kendini düşünmeden ırkının rahat bir yaşam sürmesi için olan çabaları az değildi. “Rikherden parçayı almak zor olacak, İlker hayattayken oraya girebilmemiz bile mucize gibi olur” dediğinde Maral ona gülümseyerek bakmıştı. “Elflerin hünerlerini sevgili komutanlarınıza öğretmeye devam edeceğimden şüpheniz olmasın majesteleri” Levent’te ona gülümsemişti. Umutu işkence odasına aldıklarında ağızındaki büyü yok olmuştu. “Lara masum niye onu burda tutuyorsunuz” diye bağırmıştı. Onların olduğu yerde değildi. “Sen masum değilsin demekki” diyerek sırıtmıştı onu sorgulayacak olan komutan karşısına geçerken. Eşya portalını açıp içinden zindan küresini almıştı. Küreyi elinde biraz salladıktan sonra “Parça nerde” diye sormuştu. “Ben, ben bilmiyorum” dediğinde başıyla onaylamıştı komutan. “Bilmediğin için burda olamazsın Umut Ünver” diyip küreyi ona doğru yaklaştırmıştı. İçindeki sialar çıkmak için büyüyü kemiriyordu. Bacağının üzerine koyarken kürenin altından bir delik açmıştı. Bacağına doğru ilerliyorlardı. “Konuşmak istemezsen diye söylüyorum, bu böceklerin ısırdıkları yer büyüyle kapanmıyor” Kürenin altını kapatıp ondan çekmişti. Umutun oturduğu yerin tam karşısındaki duvarı yıkmıştı. Lara ince zincirlere bağlı olsada etrafında bir sürü küre vardı. Gözleri titriyordu Umut’un. Lara baygın gibi gözüküyordu. “Bu güzelliğe yazık olmamalı” diyerek Lara’nın yanına doğru yaklaşmıştı. Onun kuyruğunu eline dolarken sözüne devam etmişti. “Sencede öyle değil mi” Kuyruğunu çektiğinde çığlık atarak uyanmıştı. “Bu tiz sesi daha çok duymak ister misin Umut, güzel olurdu değil mi, koridorda yankılanmasını dinlemek” derken kuyruğunu bırakmıştı. “Ona bir şey yapmayın” derken gözünden yaş süzülüyordu. Komutan elindeki küreyi onun zincirler yüzünden havada duran koluna koymuştu. “Bu sana bağlı” demişti imalı bir şekilde. “Ben çalmadımki” Kaşı havaya kalkmıştı. “Öyle mi” derken havada uçan bir küreyi daha tutmuştu. Laraya doğru süzülmedi için bırakırken devam etmişti. “Onun bu konularla alakası yok” derken koluna önceden koyduğu sialar onu yemeye başlamıştı bile. Süzülen kanın kokusunu içine çekmişti komutan o çığlık atarken… |
0% |