Yeni Üyelik
6.
Bölüm

💎5.Bölüm💎

@kedinindelisi

Sessizim ama bekliyorum, hep bekledim ümidimi kaybetmeden bekledim...
Hayata karşı bir sıfır geriden başlayanlardan birisi olmayı dert etmedim kendime ,hiç gocunmadım. Demek ki bazılarımız bir şeyleri elde etmek için çaba göstermesi gerekiyor diye düşündüm. Sevgi görmek için nasıl çabalanır onu bilemedim bir tek. Annem , zavallı annem. Adını ağzıma almadan bu güne geldiğim, ama bir tırnak ucu ile başımı okşamadan bir kelimecik şefkat sözcüğü duymadan ,kokunu duymadan nasıl yaşayabildim ?İnan eksikliğini hissetmedim, yokluğunu... Verebileceğin bir tek şey sevgin olacaktı,onu da bir tek Rabbimden diledim. Ama akşam olup o pencereden sızan sokak lambasının ışığında oturunca kendinle baş başa kalmak koyuyor insana. Gün ışığı altında kuyruğu dik tutup dünya işlerine dalınca unutuyor insan derdini tasasını ama sen gel bir de o soğuk yastığa başını koyunca gör akla düşen zifiri karanlığı...

Şimdi yorganın altında kıvrılıp kendi kendimi düşüncelere kaptırdığım gecelerden birindeyim. Ufacık evde tek başına yaşayınca koskocaman bir sessizlik sarıyor etrafımı. Girayın evinden ayırlmamın üzerinden hatırı sayılır bir süre geçmişti. Orada da tek başıma kalsam da onun evin içinde bir yerlerde olduğunu , hep ışığı açık olan koridorda arada sırada odamın önünden geçerken gölgesini izlemek güven veriyordu. O evden ayrılmayı kendim istemiştim pişman değilim.

Her ne kadar insanların sözlerine aldırış etmesem de el alemin eline koz vermek benim lehime olacaktı. Girayın evinde düzenli bir şekilde günlük gidip gelen personelleri vardı. Ama bir süre önce bir türlü sebebini öğrenemediğim sebepten ötürü eve benden başka personel gitmesine müsaade etmiyordu. Evi çok olmasa da tek başına bir kadının altından kalmayacağı kadar belli başlı büyüklüğe sahipti. Evde azalan kişiler beraberinde çeşitli dedikodular getirmişti. Giray mesleği gereği evinde 10 dan fazla güvenlik görevlisi bulunduruyordu. Yurt işi ve yurt dışından ticaretini yaptığı çoğu mücevherleri kendi evinde muhafaza ediyordu. Nitekim güvenlik görevlileri erkek tayfadan oluşuyordu. Bu kadar erkeğin içinde tek kadın personel ben olmam dikkat çekmişti. Neden kadınların arı namusu ile para kazanması insanların bu kadar zoruna gidiyordu? Bu günden bu güne ne patronuna ne de evdeki diğer güvelik görevlilerine hiç bir şekilde münasebetsiz bir hal tavır sergilemedim. Hep prensip sahibi bir insan olarak kendimi yetiştirdim.

Ama ağızlarına sakız gibi "o kadar erkeğin arasında yek kadın olunca , seç beğen al , her gün elini sallasa ellisi" diye dedikodu çıkarmak cahil toplumun yobazlığına beni kurban etmişti.

Yüzüme söylenen bir şey olmasa da hem benim hem de Girayın kulağına zil gibi çalınan dedikodular beni mahcup etmişti . Her ne kadar üstü kapalı bir şekilde gerekli ikazlar yapılsa da günü birlik olarak işime devam etmeyi bildirmiştim. Giray mahcubiyetimi fark edip isteğimi anlayışla karşılamıştı .

Adımlarımı mutfağa yöneltip ısıtıcının düğmesine basıp kaynamasını bekledim. Sıcak bir yeşil çay tüm gerginliğimi sakinleştirmeye yeter miydi ki? Dolaptan çay almaya uzanırken kavanozdaki kurutulmuş bitki dikkatimi çekti.Acaba uyumadan önce hindi bağ çayını içmiş miydi ? Halbuki ben orda kaldığım zamanlarda her akşam uyuma vaktine yakın bir fincan sıcak çayını masasına bırakırdım. O da sorgusuz sualsiz içer mışıl mışıl uyurdu.

5 saat , sadece 5 saatlik uyku ile güne yeniden başlardı. Uyanır uyanmaz soğuk bir duş alıp namazını kılar günlük ayetlerinden birisini okuyup, kahvaltısını yapmadan önce yeşil elma ile güne başlardı. İnançlı bir adamdı vesselam dini vecibelerini aksatmadan yerine getiriyordu. Bazen ondaki imana bakıp kendi nefsime yenik düştüğüm zamanlar için kendimden utanıyordum. Onda ki bu sorumluluk aşkı gözle görülür bir şekilde insanlara hayranlık uyandırıyordu.

Elimdeki fincanla beraber mutfağımın küçük penceresine adımladım. Hafif hafif çiseleyen yağmur sokak lambalarının altında gökte süzülen kum taneleri gibi yerle buluşuyordu.Buruk bir tebessüm ile gerildi dudaklarım,yağmurlu günlerin havası zayıf yüreğimi sızlatmıştı . Yine aralamak istemediğim geçmişin albümünden bir fotoğraf belirdi gözlerimde.

Halbuki yağmuru ne de çok severdim...

2004 ADANA/Seyhan

Adananın en soğuk günlerinden birinde küçük kız minik ellerini iki göz odalı evin tahta çıtalı penceresine dayamıştı. Yağmurlu havanın kasvetinden midir bilinmez yoldan geçen tarla işçilerinin yüzü beş karış asık evlerine gidiyorlardı. Herkesin aksine Maral gökyüzünden düşüp pencere camında süzülen yağmur damlalarını merakla izliyordu. Kibrit çöpü parmaklarıyla tek tek ilerleyen damlacıklarla eğleşiyordu. Az sonra elinde kazma sapı ile çamura bata çıka yürüyen annesini görür görmez kerpiç evin kapısına koştu, iki karışlık boyuyla kapının mandalına zar zor uzanıp araladığında ayaklarının çıplaklığını umursamadan annesine koştu. Herkes gibi memnuniyetsiz suratla eve adımlayan Gülendam kendisine koşan kızını fark ettiğinde kaşları daha da bir çatılmıştı. Evladına değil de düşmanına bakarcasına öfke bürüdü gözlerini.

"Annee!"

Maral annesinin yanına varıp yamalı şalvarına sarıldı. Sanki yıllardır hasretini çekermiş gibi,sanki upuzun yollardan gelmişcesine özlemle sarıldı annesine.

Maralın aksine Gülendam kızını bir hışımla itiverdi . Küçük kız o anki kuvvetle çamurun içine yuvarlandı.

"Dışarıya çıkmayacaksın demedim mi ben sana !? Ne öyle yuralı kopan enik gibi atılıyorsun üstüme ! İşim gücüm yetmiyormuş gibi seninle mi uğraşacağım ben , ne bu ayaklarının hali ,kirinden pasağından bıktım !Yürü eve ben sana göstereceğim şimdi !"

Etrafdaki insanlar duraksayıp anne kızı izleyen meraklı halleriyle kulak kesilmişleridi. Kimisi acıyarak kimisi kınayan gözlerle süzüyorlardı ikiliyi.

Maral çamurların arasında zar zor ayaklanıp arkasına dönüp bakmayan annesine ördek yavrusu gibi bakakaldı. Neden kızmıştı ki ? Sadece annesini çok özlemişti . Bütün gün evde tek başına annesi olmadan pencere köşesinde annesini dört gözle bekliyordu halbuki karşılığı bu muydu ?

O an Maral eve girmek istemedi. Annesi sinirliyken gözü hiç bir şeyi görmüyordu yine canını acıtır mıydı ? Eli istemsizce sol koluna uzandı sızısı hala duruyordu. Gülendam hala melül melül bakan kızının yanına bir hışımla yürüyüp cılız kara saçlarına asıldı

" Kız eve yürü demiyor muyum ben sana ! Saçlarından sürükleyerek mi sokayım illa seni ?"

Aceleci adımlarla bir hevesle çıktığı eve şimdi annesinin elinin altında sürüklenerek yürüyordu.Tahta kapıyı aralayıp içeriye girdiklerinde ev hala soğuktu soba çoktan sönmüştü, Maralın içindeki mutluluk gibi kuru küllerden ibaretti.

Gülendam topaç gibi ufacık kızını yere savurdu. Maral dizlerinin üstüne düştüğünde ağzından cılız bir inilti döküldü.

"Yetmedi bana ettiğin senin !? Bıktım senden , ne laftan anlıyorsun ne dayaktan ! İnadıma yapıyorsun değil mi, sırf beni sinirlendirmek için ! Sırf ben kötü olayım diye, evlat mısın sen be ! Baş belası , rezil ediyorsun beni herkese ! Ama sen dur bu sefer fena yakacağım canını şimdi de akıllanma görelim ."

Maral annesinin öfkesinden o kadar çok korkmuştu ki yerde iki büklüm başını ellerinin arasına alıp kendini korumaya çalışıyordu. Az sonra bir kaç gürültüden sonra başını dizlerinden kaldırıp etrafı süzdü. Maralın yumuk gözleri daha da bir irileşti. Annesi kolay kolay soba yakmazdı ki en azından kendisi üşümediği sürece, o hep soğukta kalmıştı hiç ayakları sıcak değildi mesela ya da yanakları hiç sıcaktan kızarmamıştı.

Odanın içerisinde sobadaki odunların çıtırtısı yankılandı ,genç kadın elindeki ince uzun demiri sobanın içerisindeki harlı ateşe iliştirdi.

"A-anne söz b-bir daha dışarıya çıkmayacağım ö-özür dilerim ! Sana dokunmayacağım da k-kurbanın olayım yapma!"

Gülenadam küçük kızın sözlerine aldırış etmeden vicdansızca elindeki demiri bir kaç tur daha ateşte çevirdi. Yüreğinde hiç mi acıma olmazdı insanın.5 yaşındaki çocuğu bırak yolda ki kedi köpek bile yavrusunu canı pahasına korurken insanoğlunun yaptığı reva mıydı. Genç kadının aklı başında değildi ki . Evladını daha rahmine düştüğü ilk günden beri bir baş belası olarak görüyordu. Canını hiçe sayıp bir çok kez kurtulmaya da çalışmıştı yalan yok lakin her seferinde annesi bir şekilde engel olup Maralın dünyaya gelmesini sağlamıştı. Gülendamın kızının her suratına baktığında içinde uyandırdığı tek şey saf öfkeydi. Onun için Maral iddialı ve şaşalı hayatını mahfeden yegane şeydi, elbette acısı öfkesini yanına kar bırakmıyordu.

İyice ısındığına emin olduğu demirle beraber kalçası üzerinde sürünen sabiye doğru ilerledi.

Maral annesine yalvarıyordu. Gözlerinden inen sicim gibi yaşlar üzerindeki onun bunun verdiği eski püskü kıyafetlerine teker teker damlıyordu.

"Akıllanmaz mısın sen ha ! Hayatımı mahvettiğin yetmedi mi!? Doğduğun güne lanet olsun senin ! Keşke seni doğurduğum samanlığın kuyusunda gebertebilseydim ! "

Birde bu vardı değil mi...

Annesi onu koskoca Beyoğlu'nun çiftliğinde ama far deliği kadar büyüklükteki bir samanlık köşesinde doğurmuştu. Kimse ye duyurmadan fark etmeden bebekten kurtulmak için samanlıktaki derin kuyuya atmak istemişti . Amacına ulaşacaktı da ta ki çiftliğin kahyasına yakalanana kadar. Kahya elinde çırılçıplak bebekle gördüğü yeni doğum yapmış kadını alelacele ortadan kaldırıp şimdi yaşadıkları hularda(kamıştan ev )barındırıyordu. Sessiz sedasız 5 yıldır kimsenden habersiz ana kız yaşayıp gidiyorlardı. Lakin Maralın tek yaptığı hayatta kalmaya çalışmaktı. Kafeste yaşayıp işkence gören hayvandan ne farkı vardı ki ? O kadar zayıftı ki kemikleri sayılıyordu. Saçı başı darmadağın,annesi bir gün eline tarak alıp taramaya tenezzül etmezdi. Halbuki diğer kız çocukların saçları ne de güzeldi, annelerinin iki yandan ördüğü beliklerin ucunda sallanan kırmızı kurdaleler de güzel uçuşuyordu saçlarında ,daha maralın bir lastik tokası bile yoktu. Sağdan soldan bulduğu bir çaput parçasıyla aklının yettiğince toplamayı beceriyordu.

"Bir daha bana sarılmayı bırak dokunmaya bile cüret etmeyeceksin! Anladın mı it soyu !?"

Gülendam duvar dibine ilişen küçük kızın kolundan tutup elindeki kızgın demiri daha bir kaç dakika önce bacaklarına sarılan avuçlarına bastı.

Yavrucağız öyle bir bağırdı ki bir kaç kerpiç evden oluşan boş arazide acı bir çığlık yankılandı. Herkes o kadar kör ve sağır olmuştu ki kimsenin ne o kapıyı çalmaya ne de önünden geçmeye cesareti vardı. Hepsi biliyordu ki o evde yaşayan ana kız Beyoğlu'nun ayıbıydı. Kimsenin o ayıba bulaşmaya niyeti yoktu. Ama hepsinin unuttuğu bir şey vardı , Allah vardı. O duyuyor ve görüyordu. Mazlumun acısı kimsenin yanına kar kalmazdı.

Kerpiç ev duvara çarpan tahta kapının sesiyle yankılandı. Elinde hala demirle ayakta öfkeyle dikilen Gülendam ve yerde acıyla kıvranan Maralın bakışları sesin geldiği tarafa yöneldi.

Maral geçmişin perdesi ile örttüğü gözlerini çakan şimşeğin gürültüsü ile bir anda açtı.Zihni bulanmıştı. Eskilerde bir yerde hala iyileştiremediği yaralar ile yüzleşmek ne de acıtmıştı yüreğini.Bir daha yağmuru sevmemeye yemin etmek günah mıydı ? Maral o gün bir daha yağmuru sevmemeye yemin etmişti...

Yüzünde alaycı ve buruk bir tebessümle bakışları avuçlarına kaydığında gözünden iki damla yaş aktı,

"Etmedim Gülendam hanım, bir daha kimseye sarılmaya cüret dahi etmedim..."

💎

"Turgut Maralı tek başına o evde bırakamam mutlaka tekrar yanıma almam lazım. Onu bir kere yalnız bıraktım ve sonucunu gördük ! Sana uyan aklımı sikeyim !"

"Efendim lakin adamın eşkaline ulaştık. Aldığımız bir riskti haklısınız ama elimizde hala bize yarayacak kanıtlar var."

"Elimizde bir bok olduğu yok! Pezevenk hala ortada cirit atıyor. Söyle çabuk tilkiler etrafı kollasın Maralın evinden ayrılmasınlar ."

"Gerekli talimatları zaten verdim efendim emin olabilirsiniz."

"Her lafa da bir cevabın var ulan ! Git bir daha talimat ver benim canım öyle istiyor var mı itirazın ?"

"Yok efendim."

"Yürü yukarıya odayı dağıtacağız iş başa düştü amına koyayım. "

"Efendim bu gün fazla küfür ediyorsunuz. Orucunuzun bozulmasından endişeliyim."

Giray tam merdiven basamaklarını tırmanacakken yakın koruması hem de can dostum ve elim ayağım dediği adamı Turgut'a ters ters baktı. Bu sefer eksin kaşınıyordu.

"Özür dilerim haşmetli hünkarım. Bir daha zinhar ağzıma na-mahrem almayacağım hatta hemen şimdi gidip dilime de acı biber süreceğim. Affedin padişahım !"

"Estağfurullah efendim ben-"

"Ulan tuttuğum orucunun sevabını sen mi yazıyorsun. Bir Allah'la arama girmediğin kalmıştı onu da becerdin !"

Giray etrafı inletecek cinsten merdivenleri pata küte çıkıp yatak odasındaki giyinme odasına adımladı. Aklındaki cin fikirle beraber her ince ayrıntısına kadar özenle yerleştirilmiş eşyaların önce yerlerini değiştirip bazılarını etrafa saçmaya başladı. Maralın en nefret ettiği şey evin içerisindeki düzenin bozulmasıydı zira Girayın her şeyi elinin altında bulması onun için önemli detaylardan biriydi.

"Hadi şimdi de gelme de göreyim!"

Aradan geçen yarım saatin ardından oda tam da istenilen hale gelmişti. Giray etrafında bir tur dönüp odanın içerisinde göz gezdirdi. Kıyafetler, aksesuarları, ayakkabıları hatta en sevdiği kravat iğneleri bile odanın belli başlı köşelerinde geziyordu. Akıl alır gibi değildi, cıncık gibi canım oda sadece yarım saate hallaç pamuğuna dönmüştü.

" Efendim çok da fazla şey etmeseniz mi?"

Giray yüzünde hatırı sayılır bir memnuniyet ifadesiyle kapıda şaşkın şaşkın bakan adama döndü.

"Abartma Turgut hepi topu bir kaç kıyafeti etrafa serpiştirdim."

"Eminim öyledir efendim, az sonra Maral hanım buraya geldiğinde umarım kendisi de sizinle aynı fikri paylaşır."

Bölüm sonu yorumlarınızı paylaşır mısınız lütfen yeni hikayemizdeki fikirlerinizi çok merak ediyorummm ❤️❤️👌


Loading...
0%