Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@kediuss

Koray'ın gözünden:


Melis'e "Sigara içsem rahatsız olur musun?" diye sordum. Melis "Hayır olmam, içebilirsin. Ve bir dahada sormana gerek yok. Rahatsız olmuyorum." dediğinde 'tamam' diyip sigaramı yaktım. Melis'e bakmamam lazımdı, bir baktım mı dalıp gidiyordum çünkü. Etrafa bakmaya karar verdim.

Etrafa bakarken gördüğüm adam ile kaşlarım çatıldı. Adamın gözleri nereye bakıyordu lan öyle? Melis'in bacağına bakıyordu pezevenk. Az daha ağzının suyu akacaktı resmen piçin. Melis'e baktığımda, benim baktığım adama çevirmişti gözlerini. Adama sinirle baksamda, adamın hiç bir şekilde umurunda olmuyordu. 'Böyle olmaz' diyerekten Melis'e iki dakikaya geleceğimi söyleyip, masadan kalktım ve adamın yanına gittim. Adam hala beni fark etmemişti Melis'in bacaklarına bakmaktan. Eğilip kulağına fısıldadım. "Hiç mi kadın bacağı görmedin gözünü siktiğim." adam ne olduğunu anlamayarak bana baktı. Ardından yeniden fısıldadım."Gözünün nereye bakcağını, nereye bakmayacağını öğreteceğim sana. Kalk ayağa, benim arkamdan gel." dediğimde adam korkuyla ayağa kalktı.

Kafeden çıkıp, Melis'in görmemesi için ara sokağa girdim. Adam hemen arkamdan gelmişti. Karşımdaki piç tek kaşını kaldırmış "Noldu kardeşim? Hayırdır bir sorun mu var?" dediğinde daha çok sinirlenmiştim. Neyin artisliğini yapıyordu lan bu? "Asıl sana hayırdır? Nereye bakıyordun öyle?" diyerek bir kaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattım. "Bir yere baktığım yok." "Demek bir yere bakmadın.. öyle mi?" "Evet bir yere bakmadım." Sesi titriyordu. "Ağzının suyu akacaktı neredeyse." "Tamam, yalanım ortaya çıktı." dedi sırıtarak. Ardından yeniden konuşmaya başladı. "Ama ne yapayım. Taş gibi hatu-" yüzüne attığım yumrukla yere yapıştı lavuk. "Kalk ayağa" dedim yerde acıyla inleyen adama. Kalkmadığında bu sefer bağırarak söyledim. "Kalk ayağa dedim!" bu sefer ayağa kalkmıştı.

Yeniden yüzüne yumruk geçirdim. İlk yumruğu attığımda burnu kanadığı için ellerim kan olmuştu. Şu an bu yavşağı dövemeyeceğim için Göktuğ'ya haber verip, adamı depoya götürtürecektim. Telefonumu cebimden çıkartıp, Göktuğ'yu aradım. Aramamı açtığında "Kardeşim, sana attığım konuma gel. Hızlı ol." dediğimde "Tamam abi geliyorum hemen." diyerek telefonu kapattı. Konumu attığımda, telefonu kapatıp hala yerde duran adama baktım. "Seninle daha işim bitmedi haberin olsun. Daha o gözlerini oyacağım.."

Bir kaç dakika sonra Göktuğ gelmişti. Kapıyı açıp, etrafına bakındı. Gözleri benim bulduğunda, hızla yanımıza geldi. "Koray abi bunu depoya mı bırakacağım?" dedi yerdeki adama bakarak. "Evet bu lavuğu götüreceksin depoya. Ama ben gelene kadar dokunmayın adama. Tek halledeceğim bunu" derken tekme attım piçin karnına. "İsmin ne senin?" diye sordu Göktuğ'u adama. Adam bir kaç saniye sonra "Mehmet" dedi zorlukla. Oysa ki hiç birşey yapmamıştım adama, neden zorlukla konuşuyordu? "Her neyse daha fazla oyalanma, adamı arabaya at gidin depoya. Adamı depoya bıraktıktan sonrada ara beni." "Tamam abi." Tam gidecekken Göktuğ yeniden konuştu. "Birde ayıp olmazsa birşey soracağım.." arkamı döndüm "Sor" diyerek yanıt verdim. "Melis hanımın yanından mı geliyorsun abi?" "Evet Melis'in yanından geliyorum. Hatta bu lavuğuda Melis'e baktığı için döveceğim." "Peki abi.. Melis hanımla birlikte misiniz?" "Göktuğucum tutma beni. Daha sonra konuşuruz bunları, sen bu adamı ilk depoya götür sonra sor ne soracaksan." "Tamam abi, emrin olur."

Önüme döndüp, biraz yürüdükten sonra yeniden kafeye girdim. Direkt gözlerim Melis'i buldu, daha sonrasında yanında oturan Ateş hanımı. Masaya geldiğimde aynı yerime oturdum. Yani Melis'in karşısına. "Üzgünüm biraz geç geldim" biraz değil baya geç gelmiştim. Ama neyse ki Melis sorun olmadığını söylemişti. Ellerimi masaya koydum. Sigara içmem lazımdı ama Melis kokusundan rahatsız olabilirdi. Evet rahatsız olmadığını söylemişti ama yinede temkinli olmak gerekirdi.

Etrafa bakarken masaya gelen garsona kaydı gözlerim. Sonunda söylediğimiz yemekler gelmişti. Önüme koyulan yemeğe başlayacakken elimdeki kanları fark ettim. Hassiktir nasıl aklıma gelmemişti bunları silmek. Masanın kenarında duran, ıslak mendillerden bir tanesi aldım ve ambalajını açtım. Elimi sildikten sonra tabağımın altına sıkıştırdım. Ve artık yemeğimi yemeye başlayacaktım ki çalan telefonumla bir küfür mırıldandım. Sikerim böyle işi, bir yemek yedirtmediniz. Telefona baktığımda Göktuğ'unun aradığını gördüm. Aramasına açıp kulağıma götürdüm.

"Alo abi. Adamı depoya götürdüm. İyicenede bağladım saldalyeye." "Aferin, eline sağlık." "Ne demek abi her zaman."

Yemek yiyebilmek için kısa kestim konuşmayı.

"Kapatıyorum daha birşey söylemeyeceksen." "Şey diyeceğim abi. Yengeye selam söyle" bunu söylerken sırıttığı sesinden barizdi. "Göktuğ adam akıllı şeyler söyle, yoksa yanına gelince ağzını s.." sözümü yarıda bırakmıştım. Çünkü Melis ve Ateş hanım tam karşımdaydı. "Anlarsın gerisini. Hadi kapatıyorum." dedim fazla uzatmamak için. "Görüşürüz abi" dediğinde telefonu kapattım.

Yemek yemeğe başladım.

(*20-25 dakika sonra*)

Kartı pos cihazına okuttuktan sonra Melis ve Ateş hanımla kafeden çıktık. "Hiç gerek yoktu bende ödeyebilirdim." Bana az da olsa çatık kaşlarla bakan küçük hanıma yandan bir bakış attım. Fakat birşey demeden gözlerimi ondan çektim.

Arabaya vardığımızda ilk baştaki gibi aynı yerlerimizi aldık. Ardından arabayı çalıştırıp, sürmeye başladım. "Ateş hanım sizi nereye bırakayım?" Dikiz aynasından Ateş hanıma baktım. "Melis'in evinin oraya bırakırsanız sevinirim." "Tamamdır." diyerek geri yola döndürdüm gözlerimi.

Dakikalar sonra Melis'in evinin önüne geldim. "Dikkat edin, iyi akşamlar." dedim onlar arabandan inerken. Melis "Sende dikkat et, iyi akşamlar" demişti gülümseyerek.

Gülüşüne kurban.

Ateş hanımda "İyi akşamlar" diyerek arabadan inmişti.

Melis ile Ateş hanımın apartmana girmesini bekledim. Apartmana girdiklerini gördükten sonra yeniden yola koyuldum.

Mehmet'in yani lavuğun olduğu depo buraya biraz uzaktı. Şu an saat akşam ondu yani oraya varmam on biri bulurdu. Yolda sıkılmamak için Müslüm Gürses'in bir şarkısını açtım.

...

Depoya varmama az kalmışken çalan telefonuma baktım. "Göktuğ aramadan duramıyor musun be oğlum." Sağ koltukla olan telefonumu elime aldığımda gördüğüm isim ile şaşırdım.

Küçük hanım

Hemen aramayı açtım. "Koray" "Efendim?" "Öncellikle üzgünüm bu saatte rahatsız ettim." "Sorun değil küçük hanım, istediğin zaman arayabilirsin. Her zaman açarım aramalarını." "Şey diyecektim.. dur bir dakika kapı çalıyor açmam lazım. Geri arayacağım seni." "Tamam, bekliyorum aramanı. Dikkat et kendine." "Sende" telefonu kapattığında depoya varmıştım.

Evin içine girip, merdivenlerden indim. Deponun kapısını açtığımda, sandalyeye bağlanmış Mehmet'in gözleri beni buldu. Ağzı bağlıydı. "Beni hatırladın mı gözünü siktiğim?" Yürüyerek tam önünde durdum. "Doğru ağzın bağlıyken konuşamazsın değil mi? Benim hatam." Ağzını açtım. "Oros-" yine yumruk atarak sözünü kesmiştim. "Ama ağzını açar açmaz küfür edilmez ki? Ayıp." Alayla konuşmuştum. "Göreceksin sen! Hapishanelerde süreneceksin!" "Madem hapishanelerde sürüneceğim, sürünmenden önce o gözlerinin nereye bakmasını öğreteyim değil mi? Yoksa hapishaneye girersem yazık olur o gözlerine."

Daha rahat dövebilmek için Göktuğ'nun bağladığı ipleri çözdüm. Direkt bana saldırmaya çalışsada bir yumruk atmamla yere serildi. Bir tekme attım karnına. Sonrasında iki yakasından tutarak ayağa kaldırdım. Adamı duvara yasladıktan sonra yumruk atmaya başladım. "O Melis'in bacaklarına bakan gözlerin kapanana kadar döveceğim seni." dedim dişlerimin arasından. Konuşmaya devam ettim "Gözlerini oymak isterdim hatta seni öldürmekte isterdim. Ama seni gömecek bir yer bulmakla uğraşamam." bunları söylerken adam artık ayakta durmaya gücü kalmamış olcak ki, sağ yanımızda duran çekmecenin üstüne düştü. Çekmeceye düşmesiyle, çekmecenin üstünde duran civiler ve aynı zaman bir bıçakta yere düştü.

Üstüm başım, her tarafım kan olmuştu. Tam yine adamı yumruklamaya başlacaktım ki cebimdeki telefonum çalmaya başladı. Melis'in aradığını tahmin ettiğim için hemen telefonumu çıkartıp açtım. Evet Melis'ti. "Alo Koray"
"Alo küçük hanım?" "Biraz geç arayabildim kusura bakma" "Sorun değil" "Birşey aklıma takıldıda onu soracaktım ben sana." "Tamam sorabilirsin" dediğimde Mehmet'in yerdeki bıçağı aldığını fark ettim. "Bugün ellerinde kan vardı. Dışarıda birşey mi oldu?" "Siktir-" Pezevenk elimi kesmişti. Bıçağı geçirememişti çünkü tam geçirceği sırada arkaya
bir adım atarak engellemiştim. Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. "Sikeceğim oğlum seni." elindeki bıçağı, eline vurarak düşürmesini sağlamıştım. Adama yumruk atıp, hemen yanımdaki sandalyeyi kafasına geçirdim.

Adam bayılmıştı.

Telefonu geri kulağıma götürdüm. "Koray cevap versene!" "Melis sakin ol. Birşey olduğu yok sadece elimi kestim." "Koray elini kesmediğini biliyorum. Başka birşey oldu." "Melis ciddiyim elimi kestim. Başka birşey olmadı." "Fotoğraf at. O zaman inanırım." "Cidden.." cidden bir çocuk gibiydi. "Her neyse tamam, atacağım bekle." Telefonu kapattığında hemen depodan çıkıp evin, tuvaletine gittim. Elimdeki kanları çıkarttıktan sonra orta parmağımı sargı bezine sardım. Yatak odasına geçip, gri koltuğa doğru sardığım elini uzatarak fotoğraf çektim.

Küçük hanım:

Ben:


Ben: İnandın mı şimdi küçük hanım?
(00:55)

Küçük hanım: İnandım.

Ben: :)

Küçük hanım: Sorumu cevaplamadın.

Ben: Ne sormuştun?

Küçük hanım: Bugün masaya geldiğinde neden ellerinde kan vardı? Birşey mi olmuştu?

Bunu nasıl fark etmişti.

Ben: Burnum kanamıştı onun kanları olmalı.

Küçük hanım: Pek inandırıcı gelmiyor.

Ben: Nasıl inandırabilirim?

Küçük hanım: Her neyse saat geç oldu tutmayayım seni. İyi geceler mafya bozuntusu.

Ben: Beni tutmuyorsun. İstediğin saate, istediğin zaman arayabilirsin veya mesaj atabilirsin, bunu unutma. İyi geceler küçük hanım. Dikkat et kendine.
(Görüldü)

Ucuz atlatmıştım. Hızla depoya geri indim. Mehmet hala yerde baygın bir şekilde duruyordu. Onu yerden aldım ve omzuma atıp, taşımaya başladım. Deponun içinde bir oda vardı oraya götürüp, yatağa yatırdım. Bileklerini yatağa bağladıktan sonra odayı kitleyip odadan çıktım.

...

--------------------------

Loading...
0%