Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@kelebeginekseni

 

 

 

 

Herkese selamm, bildiğiniz üzere güncel kullandığımız uygulamamızın erişime erişimi. Bu kurgumu burada yayınlamaya karar verdim.🩵

 

 

 

 

1.BÖLÜM

 

 

Hayat şekli belirlenebilir doğru bizimltimizde. Verdiğimiz kararlar bize yeni yollar açar ve biz o yollarda ilerleriz. Kader, kaderimizin devam ettiği yazıldı ve bizim irademize yaklaşmaya başladı. Bazen bir şeyler için son gücümüze kadar direnmek zorunda kalırız. Çünkü yaşamak bile bir savaş haline gelmiş...

"Bak" dedi Ali elindeki kolileri taşırken. Elimin tutuğum koliyi hızla yere bırakıp, kardeşime doğru koştum ve yardımına yetiştim. Kolinin üzerine mutfak eşyalarının olduğu diğer koliyi koymuş ve az kalsın düşecekti.

"Çocuk sen mal mısın?" Bana ters bir bakış attıktan sonra içeriye girdi. Ellerimi belime yerleştirip yeni evimize baktım. Bu evi alana kadar çok cefalar çektik. Senelerdir sahipleriyiz ve ev sahibi olmak gerçekten çok zor.

"Bana bir daha mal deme Gökşin."

Babamın halıları içeri girerken durdu ve Ali'ye baktı. Kaşlarını çatarak Ali'nin ensesine vurdu.

"Ablanla düzgün konuş Ali." Omuzlarımı keyifle dinlemeyi indirdim ve babamlara yardım etmeye devam ettim.

Sonunda evin bütün eşyalarını taşımıştık. Yorgunlukla koltuğa oturduğum anda evimizin kapısını çal. Annem ve babamla görüştük çünkü burada tanıdığımız hiç kimse yok.

"Kim ki?" dedi babam ayaklanırken. Annem ve babamın kapısına doğru ilerlerken bakışlarım kapandı çünkü içeriden kalkacak halim yok. Sabahın köründe uyanmış ve taşınmaya başlamıştık.

"Akif", erkek kardeşlerim arasında seslendi. Genel görünümlere kısaca baktım ve bana karşı bir şeyler yapacaklarına adım kadar eminim.

"Şimdi!" İkisi birden bana yaklaştığında açılan koltuğun üzerine çıktım ama tek özellikleri engellemem savunmam çok zor. Ali kayıtlıden, Akif ise ayaklarından tutup beni sallamaya başladı. Her ikisinin de patlamaları evde yankılanırken, babasının içeriye girdi.

"İkinizi anında dayağına çekmezsem benim sıra adım Emin değil!" Babamın kapısının düzeni bıraktığımız vileda sopasını taşıdığında ikisi kaçacak yer aradılar ve tabi ki kaçamadılar. Beni koltuğa atıp odalarında koşuşturmaya toplandı.

"Emin ne oluyor Allah aşkına?" Annem elindeki tabağı ortadaki büyük sehpaya bıraktı. "Yine ne geçirdin! Ali! Akif!" Ben hala sessizliğimi koruyordum ve annemin gözleri beni buldu.

"Sema Hanım, senin bu oğullarının sakatlıkları tek bulunca köşeye kıstırıyorlar!" Babam onları azarlarken oturduğum yerden kalkıyorum.

"Ben bi' duş alıp kafeye gidiyorum anne, artık açayım zaten evde pek iş kalmadı. Bir aksesuar dizme kaldı."

Annem derin bir nefes genişleyen göz evin içinde gezdirdi. "Sen git kesilir, şu sıpalarla geri ayrılırız. Senin odana katılıyoruz akşam toplanırsın."

"Tamam annem."

Yaramaz erkek kardeşlerime dil çıkarıp kıkırdayarak odadan çıktım. Evimiz iki katlı ve eski bir yapı ama gayet sağlam ve güzel. Evin içinde epey tadilat yapmıştık ve şu an gayette istediğimiz gibi olmuş. Evi geçen hafta temizlemiştik ve bugün komple taşındık. Benim odam ikinci katta ve evin en güzel cephesi. Kapıyı aralayıp odama girdiğimde küçük bir çocuk gibi sevindim çünkü bu yaşıma kadar hiç odam olmamıştı. Kiracı olduğumuz için gelirimize uygun evlere bakıyorduk, tabii babam tek çalıştığı için evlerimiz pekte büyük değildi.

Odamın camını açıp başımı pencereden çıkardım. Derin bir nefes alıp etrafta göz gezdirdim. Mahalle cıvıl cıvıl ve bu beni kocaman gülümsetti. Çocuklar oyun oynarken birkaç aile kapının önünde oturuyor. Ve bu mahallenin en sevdiğim özelliği hala komşuluk yaşıyor. Gülümseyerek perdeyi çekip bavula ilerledim ve fermuarını açtım. Kıyafetlerimi birkaç bavula sığdırmıştım. Akşam gelince hepsini dolabıma yerleştiririm. Dolapları dün silmiştim; bugün yerleştirmek çok kolay olacak.

Hızlıca ılık bir duş aldıktan sonra üzerimi giyindim. Yaz mevsiminin sonlarında olduğumuz için yazlık bir elbise ve sandalet giydim. Siyah saçlarımı hızlıca kuruttuktan sonra sıkıca at kuyruğu yaptım. Açık kahve tonlarında olan gözlerimi ortaya çıkarmak için hafif göz makyajı yaptım ve şeftali tonlarındaki rujumu dudaklarıma sürüp bıraktım. Gayet hoş ve sade duruyorum. Elbise dolabımın aynasından kısaca üzerimi inceledim; görüntüm içime sindi.

Annemlere veda edip evden çıktım. Gözlerim sürekli etrafta geziniyor ve mutlu oluyorum. 24 yaşındayım ama sanki küçük bir kız çocuğu gibi mutlu hissediyorum. Sonunda bizimde bir evimiz oldu ve bu beni çok mutlu ediyor. Sürekli ev değiştirmekten bıkmıştım. Çantamı düzeltip anayola doğru yürümeye başladım.

🌠

Genç adam tam dinlenmek için oturduğu anda dükkânın kapısından içeriye annesi girdi. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı çünkü annesinin neden geldiğini biliyordu.

"Ne olur yeter anne," Nermin gözlerini doldurdu hemen. "Lütfen anne," dedi bu kez ama Nermin epey kararlıydı.

"Ne var bir kerecik konuşsan Ulaş, ha annem ne var?"

Genç adam oturduğu yerden ayağa kalktı. "Haftasonuna yetiştirmem gereken koltuk takımı var. Müsaade edersen işime başlayacağım anne." Nermin küskünce sandalyeye oturdu.

"Bir sen kaldın Ulaş, bak bütün kardeşlerin evlendi ama sen," dediğinde, Ulaş oflayarak annesine döndü.

"Anne ben istemiyorum. Şu an kimse ile görüşmek, konuşmak istemiyorum."

Kadın ağladı ağlayacak bir hale büründü. "Annen bu dertten ölsün mü Ulaş? Ben öleyim mi?" Elindeki zımba kutusunu masaya bırakıp annesine döndü.

"Allah aşkına anne, niye kendini bu role koyuyorsun anlamıyorum. Nasip olunca ne sen bir şey diyebilirsin ne de ben." Yutkundu ve gözlerini kapattı bir süre çünkü Nermin bu konuda çok ısrar ediyordu. "Zamanı gelince ben karar veririm."

"Peki Ulaş," dedikten sonra yavaş yavaş hareket etti. Dükkândan çıkmadan önce son kez oğluna baktı ve iç çekti. Oğlu bu konuda çok kararlıydı bir de geçen sene nişan attığı için epey uzaktı.

Nermin eve doğru yürümeye başladı. Yürürken sürekli etrafına bakmaktan da geri durmuyordu. Sanki mahalledeki bekar kızlara bakmamış gibi yine bakıyor ve düşünüyordu. Gözleri hemen karşı kaldırımda hızlı hızlı yürüyen genç kıza kaydı ve hafifçe gülümsedi. Kız epey hoş duruyordu.

"Allah sahibine bağışlasın," dedi ama yine aklına oğlu geldi. Oğlunu evlendirmek için çabalıyordu.

Evine gittiğinde usul usul merdivenleri çıktı. Evleri üç katlıydı ve en üst katta oturuyorlardı. En alt katta en küçük oğlu, bir üst katta ise büyük oğlu oturuyordu. Büyük oğlunun eşi kapıyı açtığında karşı karşıya geldiler.

"Anne,"

"Suna," dedi durup. "Ne yapıyorsun kızım?"

"İyiyim anne, nereden geliyorsun?"

"Ulaş'ın yanına gittim ama elim boş döndüm. Hayat Teyzen bir kız bulmuş illa konuş bir bak dedim bakmadı. Hiç yanaşmadı bile." Suna anladım dercesine başını salladı.

"Israr etme anne, bırak o karar versin."

"Gördük onun kararını Suna. Baksana nişanlandı binbir hevesle, nişanı yine atan o oldu. Olmuyor annem, nasip ama çabalamak lazım."

"Doğru söylüyorsun anne ama bekleyin. Çocuk daha nişanı atalı bir sene oldu. Belki hala etkisinde."

"E kızım, ben istiyorum güzel bir yuvası olsun bizim yarınımız meçhul."

"Allah gecinden versin anne, bakarız yine artık hayırlısı neyse o olur."

"Öyle kızım,"

"Gel bir kahve yapayım bize," Nermin hemen gülümsedi. İki geliniyle de anlaşıyordu.

🌠

Kafe epey kalabalıklaşınca yüzümdeki gülümseme büyüdü. Kafem sayesinde babama destek çıkıp ev almıştık. Kalabalık olan kafemde göz gezdirip kocaman gülümsemeye devam ettim. Buranın anlamı benim için çok büyüktü.

"Bakar mısınız?"

Seslenen kişiye döndüm. Ve hemen Hakan'ı oraya yönlendirdim. "Hakan masa 4'de bakar mısın?"

"Hemen bakıyorum Gökşin abla."

Kitaplığa doğru ilerledim. Her akşam kafeyi kapatmadan önce buraları temizliyorduk. Dün temizlik sırası Meltem'deydi ve buraları tertemiz yapmıştı. En sevdiğim kitabı elime alıp sayfalarını çevirdim. Acaba hayatta gerçekten böyle erkekler var mı diye düşünmeden duramıyorum. Baran karakteri bu hayatta bir kadının başına gelecek en mükemmel erkek modeli ve tabii Uhra karakteri de çok güzel.

"Güzel bir kitap," dedi hemen arkamdan sesi gelen Meltem. "Defalarca okudum bu arada Gökşin." Tebessümle arkamı döndüm.

"Bende tam beş kez okudum. Gerçek hayatta karşımıza çıkmayacak insanlar var."

"Bence öyle deme, inanırsak bizi de bir tane Baran bulabilir."

Kahkaha atmadan geri kalmadım. "Meltem güldürme."

"Ben inanıyorum Gökşin," Meltem'e tebessümle baktım. Kitaplıktaki bütün kitapları okumuştu tabi bende okumuştum. Kafenin bir bölmesi kitap okuma köşesiydi. İsteyen gelip burada kitap okuyabilir ve bir şeyler yiyip içebilirdi.

"Masallara inanmak gerekiyor Gökşin."

"Bazende inanmamak gerekir Meltem."

"Bu kadar oyunbozan olma."

Kıkırdadım.

"Kader yüzümüze güler mi?"

"Nasip diyelim." Burun kıvırıp güldüm.

Kader. Ben kadere o kadar çok inanıyorum ki... bu hayatta belki de en çok inandığım şey kader.

Hava kararmıştı. Kafeyi kapatıp çıktık ve üçümüz birbirimize baktık. Burayı açtığımdan beri yanımdalar ve benimle beraber çalışıyorlar. Hakan lise son sınıf öğrencisi, Meltem ise benimle yaşıt. Onunla bir kavga esnasında tanışmıştık, Hakan ile de tesadüfen tanıştık tabi bu benim için kaderdi.

Köşede ağlayan genç çocuğa baktım ve kaşlarımı çattım. Başını ellerinin arasına almış sesli bir şekilde ağlıyor. İçim acıdı. Çantamdan peçete çıkarıp yanına yaklaştım.

"Peçeteyi alır mısın?" Başını hızla kaldırıp bana baktı. Yaşlı gözleri içimi daha çok acıtırken hafifçe tebessüm etmeye çalıştım. "İyi misin genç adam?"

"İyiyim," derken iç çekti. "İyi oluyorum." Sustu ve gözyaşları yanaklarından süzüldü.

"Okuyor musun?" Bir süre yüzüme baktı ve konuşup konuşmama konusunda kararsızdı. İçtenlikle gülümsedim. "Bende iyi olmaya çalışıyorum. Bir kafe açtım ve sonunun nasıl olacağını bilmiyorum. Epey zor oldu ama sonunda hayalimi gerçekleştirdim." Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Liseden beri para biriktiriyorum. Hatta her yaz tatilinde çalışıyordum." Gözleri dolu doluydu. "Ama eninde sonunda hayalimi gerçekleştirdim çünkü hiç vazgeçmedim. Bir kez olsun vazgeçmedim. Çabalamak lazım en nihayetinde."

"Hiç umutsuzluğa düşmedin mi?" Tebessüm ettim. Elbette umudumun kırıldığı zamanlar olmuştu.

"Umudumun kırıldığı zamanlar oldu. Hatta dükkân bulmak en zoruydu ama çok dua ettim. Hem çabaladım hem de dua ettim." Gözlerini elinin tersiyle çabucak sildi. Akıllı birine benziyor.

"Anneme destek olmak istiyorum," yutkundu. "Babamı iki sene önce kaybettik ve annem bize bakmakta zorlanıyor. Evin en büyüğüyüm," gözleri yine doldu. "İş bulmaya çalışıyorum." Onunla beraber benimde gözlerim doldu. Kafeyi daha yeni açmıştım ve Ali ile Akif bana yetiyordu. Onlara para vermiyorum lakin belki bu çocuğa yardımım dokunabilir.

"Okula gidiyorsun değil mi?" Hızla başını salladı.

"Sabah gidip öğlen geliyorum." O zaman yarı zamanlı çalışması yeterli. Okulunu aksatmaması lazım.

"O zaman benim yanımda çalışmaya ne dersin?" Gözleri kocaman açıldı.

"Kafende mi?"

"Evet,"

"Çalışabilir miyim? Ben daha önce hiçbir işte çalışmadım." Gülümsedim.

"Elbette çalışabilirsin. Beraber öğreniriz."

"Sen," dedi kısık bir sesle. "Sen bana gönderilen bir melek misin? Şurada sabahtan beri ağlayıp dua ediyordum."

"Belki de bir mucize," derken gülüşüm büyüdü.

Eve yaklaştığımda ayaklarımın ağrısını çok net hissettim. Bugün çok çalışmıştık ve epey yorulduk. Mahalleye girdiğimde sokak lambalarının açıldığına şahit oldum bu beni gülümsetti. Hepsi birdenbire yanmaya başlayınca sokak apaydınlık oldu. Çantamda çalmaya başlayan telefonumun sesiyle lambalardan bakışlarımı çektim ve hızlıca telefonumu çantadan çıkardım.

"Anne,"

"Gökşin, gelirken ekmek alır mısın kızım?"

"Alırım anne,"

"Mutfağın camından mahalleye girdiğini görünce hemen aradım. Üç ekmek al kızım."

"Tamam anne."

Telefonu kapatıp etrafta göz gezdirdim. Market sokağın sonunda ve oraya gitmek bana kaldı. Yüzüm biraz asıldı çünkü gerçekten çok yorgunum. Mahalle bakkalına girince etrafa bakmadan duramadım. Genelde bizim oralarda hep marketler vardı ama burada ufak bakkallar var. Kendimi bir kitabın içinde hissediyorum. Bu mahalle bana kendimi çok iyi hissettiyor.

"Kolay gelsin,"

"Sağol abla, buyur ne alacaktın?"

"Üç ekmek alacaktım." Bana hemen poşet uzattı.

"Abla ekmek dolabı şu ileride," derken kapının sağ tarafını işaret etti.

"Kendim alayım," dedim gülümseyerek.

"Yeni mi taşındınız mahalleye?" Omzumun üzerinden orta yaşlardaki çocuğa baktım.

"Evet, sokağın başında oturuyoruz."

"Anladım. Hoş geldiniz mahallemize."

"Teşekkür ederim." Ekmekleri alıp önüme döndüğüm anda kapı açıldı ve sertçe açılan kapı omzuma çarptı.

"Yavaş be, yavaş." Acıyan omzumun ağrısından sesim biraz yükseldi.

"Görmedik," dedi sert bir üslupla. Kaşlarımı çattım.

"Görmüyorsan yavaş olman gerektiğini bilmelisin."

"Hadi ya," dedi kaşlarını çatıp. Karşımdaki adama ters ters baktım. Üslubu çok çirkin!

"Düzgün konuş, karşında erkek arkadaşın yok!" Kaşları bu kez daha çok çatıldı. Karşımdaki adama baktım. Uzun boylu ve iri yapılı. Koyu hareleri sinirden daha da koyulaşmıştı. Açık teni kızarırken gülesim geldi.

"La havle, kızım bela mısın? İşine bak."

"Asıl bana ya sabır. Ne biçim insansın ya! Şu üsluba, şu hareketlere bak." Sinirle kapıyı kapatıp girdiği bakkaldan çıktı.

"Aslında," diye çocuğa dönüp ekmek parasını uzattım. "Kolay gelsin."

"Abla sen bakma Ulaş abinin bu haline."

"Her neyse umurumda bile değil. Saygısızın teki!" Bakkalın kapısını kapatıp hızla eve doğru ilerledim.

"Saygısız adam. Üslubun çirkinliği neydi ya!" Söylene söylene eve ilerledim. Böyle insanlarla bir daha karşılaşmak istemiyorum. Sinirlerim akşam akşam tepeme çıktı.

🌠

Kendi kendine söve söve bakkaldan çıktı. Sinirle elini saçlarına atıp küfür etti.

"Ulan ne biçim bir düzen bu lan! Sikeyim böyle düzeni." Duraksadı ve derin bir nefes aldı. "Ya sabır."

Gözleri hızlıca mahallede gezindi ve ellerini kot pantolonunun cebine koyup yürümeye başladı. Siniri yavaş yavaş giderken anayolda yürümeye devam etti. Epey sinirlenmişti.

"O kızda beni deli etti. Ne çene var lan, Allah onu alacak adama sabır versin." Çatık kaşlarıyla yürümeye devam etti. Genç adam hafifçe başını kaldırdı ve karşısında beliren denize baktı. Usul usul kıyıya ilerlerken martı sesleri epey fazlaydı. Masmavi deniz bütün stresini alırken banka geçip oturdu.

Aklında binbir düşünce geçti ama yine de huzurlu değildi. Zaman su gibi geçip gitmişti ve yine biraz dalgındı. Düşündü; nişanı attığı günü ve sonrasında neler yaşadığını. O günler nasıl da geçip gitmişti diye düşünmeden duramadı. Cebinde telefonu titreyince ofladı çünkü kimin aradığını biliyordu. Telefonu çıkarıp cevapladı.

"Biraz huzur anne."

Nermin güldü. "Yemeğe gelmedin oğlum."

"Dışarıdayım anne, biraz hava almak istiyorum."

"Al oğlum, iyice düşün."

"Anne," dedi sinirle. "Kalbini kırmak istemiyorum ama ısrar etme." Nermin'in bu kez gözleri gerçekten dolmuştu.

"Ben senin için istiyorum oğlum. Ölmeden seninde mürüvvetini görmek istiyorum."

"Böyle görmezsin anne. Zorlayarak hiçbir şey olmaz."

"Bana de ki; anne beğenmedim tamam derim ama sen hiç bakmadan, konuşmadan yok diyorsun."

"Belki istemiyorum," sinirle yutkundu. "Belki bunlara bakmak istemiyorum."

"Tamam Ulaş, sen bul yine," dedi imayla ve bu Ulaş'ı sinirlendirdi.

"Görüşürüz anne," dedikten sonra telefonu kapatıp cebine koydu. Kocaman adam olmuştu ama küçük bir çocuk gibi ağlamak istiyordu.

🌠

Üzerimi değiştirip yatağa geçtiğimde alt kattan annemlerin sesi geliyordu. Aktif kendine iş arıyormuş Ali ise mahallede gördüğü birkaç dükkâna yarın soracakmış. Babamın artık çalışmasını istemiyoruz ve emekli olduğu için bir nebze olsa içimiz rahat. Borçlarımız hemen hemen bitmişti.

"Kızım," odamın kapısı babamın sesini duymamla çaldı. Uzandığım yerden doğruldum. "Gel baba." Kapıyı aralayıp odaya girdi.

"Konuşalım mı biraz?"

"Konuşalım baba," odaya girdi ve yavaşça yanıma yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Elimi tutup bana şefkatle gülümsedi.

"Seninle ne kadar gurur duysam az kalır," sıkıca babamın elini tutum. "24 yaşında bir kızsın ama sanki ufacıksın gözümde. Kendi tırnaklarınla kazıdın ve buraya kadar geldin." Gözlerim dolu dolu oldu. "Kardeşlerine çok faydan oldu kızım. Eve çok faydan var ve hala her şeyi sen karşılıyorsun."

"Babam lütfen, sen bizi bu yaşa getirdin. Şimdi hastalığına biraz fayda vermem çok mu? Değil. Bu evi alana kadar ne cefalar çektik. Şimdi ekonominin hali ne halde devam ediyor. Üç çocuğu da okuttun. Hepimizin elinde diplomalar var. Biz senden razıyız Allah 'ta razı olsun." Saçlarımı okşadı babam. Nazikçe ve hiç teşvik etmeden. Yanaklarımdan düşen yaşları sildi. Bakışları yumuşacık yüzümde gezindi ve ben daha çok ağladım.

Ben küçüklüğümden beri baba sevgisini iliklerine kadar hisseden bir çocuğum. Hala ailesinin küçük kızıyım. Annesinin prenses diye büyüttüğü bir durum.

"Yorgunluğun artması, güzelce dinlenmesi." Saçlarımdan öpüp açılır.

"Seni çok seviyorum baba."

"Bende seni güzelleştirir." Odamın üzerini örtüp bir kez daha saçlarımı öptükten sonra odamdan çıktı. Gözlerimi bir süre ağladım ve ardından huzur doldum daldım.

Şans değildi bu; ailem benim nasibimdi. Başıma gelecek en güzel mucizeler onlar...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%