Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. BÖLÜM

@kelebeginekseni

 

10.BÖLÜM

 

Bin kez kafamda aynı cümle yankılandı. Bin kez hem de. Sokağın kenarında öylece durmuş söylenen cümleleri sindirmeye çalışıyordum. Görücü demişti annem. Nermin teyzeler. Onlar görücü olarak gelecek. Bana gelecek. Ulaş için bize gelecekler. Nefesim daralırken aynı zamanda ellerim titriyordu. Neden en son öğrenen ben oluyorum? Neden herkesin seçimlerime müdahale etme hakkı oluyor anlamıyorum.

Oysa ben hiçbir şey istemiyorum.

"Hayır," dedim oldukça katı bir sesle. "Hiç kimseyi istemiyorum."

Çoğu zaman ne hissedeceğimi kestiremem. Aslında bu bir çeşit duyguları bastırmak gibi bir şey ve ben bu yaşımda da birçok şeyi hâlâ bastırıyorum. Hisler; ucu bucağı bilinmeyen hisleri bastırmakta fazlasıyla başarılıyım. Ben ilk defa bundan dolayı rahatsızlık hissediyorum. Neyin içinde olduğumu bilmiyor olmak, adımlarımı yavaşlatırken yutkunmaya yeltendim ama bu benim için oldukça zor. Sanki üst üste yutkunursam her şeyi bir kere de sindirebilirim. Fakat öyle değil.

Ne yaparsam yapayım yüzleşmeden hiçbir şeyi geri plana atamıyorum. Yutkunmak bile yetersiz hissettirirken az önce söylenenleri algılamaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü anlayamadım. Neyi ne için yapıyorlar hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum. Beni anlamak bu kadar zor mu gerçekten? Bir insanın ağzından çıkan iki cümleyi yan yana getirip ne hissettiğini anlamak gerçekten imkânsız mı? Bunu merak ediyorum.

"Gökşin," dedi annem dakikalar sonunda. En sonunda konuşmaya yeltendi. "Neden bu kadar önyargılı yaklaşıyorsun annem?"

Sesli bir şekilde ofladım. İçimdeki her şeyi, bir tek oflamaya sığdırmak ister gibiydim ama öyle olmazdı. Olmayacağını adım gibi biliyorum.

"Sen beni neden anlamak istemiyorsun anne? Gerçekten ben neden sen tarafından net bir şekilde anlaşılmıyorum?"

Hemen gözleri puslandı. Harelerine yaşlardan dolayı bir kilit çekildi ve bu beni geriye itti. Bu benim en zayıf anım işte. Annemin tek bir damla gözyaşı, kendimi savunduğum cephemden çekilmem için yeterli oluyor.

"Kızım ben sadece tanış istedim. Nermin teyzen çok ısrar edince Ulaş istiyordur dedim."

"Hah," dedim sinirle. "Oğlu istemiyor ama kadın beni zorla alıp." Daha fazla devam etmedim. Sinirle saçlarımı çekiştirdim. "Anne," diye mırıldandım. "Ben kimseyi istemiyorum. Hiç kimseyi anlatabiliyorum değil mi?"

Sessizce başını sallayan anneme üzgün bakışlar attım. Artık boğuluyorum. Bu öyle böyle değil. Buraya geldiğimde, kendimi yeni bir sayfada soluklanırken bulmuş ve tekrardan başlamıştım ama her şey benim çizgimde ilerlemiyor. Başımda bir komşunun oğlu eksikti onunla da çok kibar -ama ne kibar- bir tanışma geçirmiştim.

"Sema teyze."

Ne derler; iyi insan lafının üstüne gelir yoksa iti an çomağı hazırla. Sanırım bu iki cümle arasında mekik dokuyabilirim ama hangisi uyuyor bilemem. Arkamı döndüğümde onu gördüm. Üzerinde lacivert bir mont ve koyu lacivert tonunda pantolon vardı. Gözleri yine bildiğim kahveler. Biliyor muyum bilmiyorum ama hareleri bana acı kahveyi hatırlatıyor. Oldukça koyu ve iç geçirten bir türden. Siyah saçları olduğu gibi ve dağınık. Sanırım biraz uzatmış. Sivri yüz hatları onu daha çok sert gösterirken, karşımdaki adamı çok fazla incelediğimin farkına varıp gözlerimi kaçırdım.

"Bir şey mi oldu?" derken yüzünde garip bir ifade vardı. Merak mı yoksa endişe mi çözemedim ama içten içe endişe olsun isterdim.

Ve kabullendiğim tek bir gerçek var; o da bu adamdan ne kadar kaçarsam o kadar ona doğru çekildiğim.

Annem konuşmayınca ben konuştum. "Evet, var."

Bakışları bana döndü. "Ne oldu? Mahalleden biri ters bir şey mi söyledi?" Derin bir nefes aldım. Belki başka zaman olsa bu cümle kalbimi ısıtırdı ama şu an içimdeki öfke dört bir yanımı sarıp karşımdaki adama yönelmişti.

"Annen," dedim oldukça mesafeli bir şekilde. Kaşları hemen çatıldı. "Haber göndermiş."

Ulaş, "Ne haberi?" dediğinde annem hemen lafa atıldı. "Gökşin hadi sen kafeye git annem."

Bu beni susturmak için yeterli mi? Asla.

"Görücü olarak bize geleceklermiş."

Kaşları olağanca çatıldı. "Bizde bekar mı varmış?"

Allah aşkına bu adam aptal mı yoksa bilerek mi böyle konuşuyor anlayamadım.

"Bilmem, bizde bekar var mı?"

Gözleri hafifçe kısıldı. Acı kahveleri daha çok koyulaştı sanki mümkünü var gibi. Daha acı baktı. "Var."

Şuraya bayılabilirim ama sinirden. Annemle ikisi beni şu dakikalar içinde sinirden delirtecek.

"Yok. Bekar falan yok. Annenlere söyle gelmesinler. Gelirseler cevabım belli."

Hafif öksürüp gözlerini etrafta gezdirdi. Bu benden kaçınmaya çalıştığını gösteriyor.

"Anladım. Kusura bakma Gökşin. Haberim yok."

Omuz silktim belli belirsiz ama içimde tuhaf bir hissiyat belirdi. Midemdeki o gariplik yerini dinginliğe bırakırken bakışlarımdaki öfke duruldu. Bilmiyor oluşu muydu beni böyle mahsurlaştıran yoksa soğuk tepkisi mi bilemedim. Ama kalbimdeki hissiyat apaçık belliydi.

"Sorun değil."

Ben başka bir şey söylemedim o da konuşmadı. Hızlıca evine ilerlerken sadece ardından baktım. Aramıza açılan adımları kendiyle beraber nefesimi de alıp götürüyormuş gibi nefeslendim ama eksikti. Üst üste nefeslendim. Yetmiyor gibi hissediyorum. Gözlerim dolarken hâlâ yanımda duran anneme baktım. Bana sadece bakıyordu.

"Ah kızım," dedi sessizce. "Ah Gökşin'im."

Annemi sokağın kenarında bırakıp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Adımlarım birbirine dolaşırken gözyaşlarım yanaklarıma doluştu. Ağlamak istemiyorum ama sanki biri kalbimi alıp sıkıyor. Elimin tersiyle yanaklarımı silip başımı kaldırdığımda duraksadım. Ben ağlarken o bana bakıyordu.

"Gökşin," dedi şaşkınlıkla. Ellerindeki poşetleri bir elinde toparlayıp hemen bana doğru yaklaştı. "Canım iyi misin?"

"İyiyim," diye söylendim ama hâlâ ağlıyordum.

"Ya ya eminim çok iyisin."

Sevda hemen dibimde bittiğinde içimden kendime sövdüm. Neden tanımadığım birinin yanında hünküre hünküre ağlıyorum! Kendime gelmem lazım hem de en acilinden ama gözyaşlarımı tutamıyorum. Sanki bugün çok kırılmış gibi bir haldeyim. Oysa kırılmamıştım.

"Gel," dedi koluma girerken. "Bize gidelim mi? Hem kimse yok hem de tek başıma kahvaltı yapmamış olurum." Gözlerime beklentiyle bakıyordu.

Bugün tek başıma kalmak istemiyordum. Sevda tekrar söylenirken kabul etmek istiyordum. Usulca başımı olumlu anlamda salladım. Sevda'nın yönlendirmesi ile onlara ilerledik. Kapıyı açıp önden girmemi beklediğinde onu bekletmeden içeriye geçtim. O elindeki poşetlerle mutfağa geçerken beni oturma odasına yönlendirdi. Burnumu çekip oturma odasına geçtim. Sevda benden hem küçük hem de evli.

"Çay koydum birazdan güzel bir kahvaltı yaparız. Sen istersen elini yüzünü yıka."

Sessizce bir kez daha onayladım. Ben elimi yüzümü yıkamak için banyoya giderken Sevda mutfağa geçti. Elimi yüzümü yıkayıp kuruttuktan sonra bende mutfağa geçtim. Sevda, kahvaltı için mutfaktaki masayı hazırlıyordu. Yarım etmeye yeltendim ama izin vermedi. Beni sandalyeye itekleyip kendisi hazırlamaya devam etti. Tenime tezat yüzüm gözüm ağladığımı apaçık belli ediyor.

"İşler nasıl?" derken masayı kontrol ediyordu.

Hafifçe gülümsedim. İyi biri ve benim kanım Sevda'ya ısındı. "İyi gidiyor."

Benim gibi o da gülümsedi. "Hiç sormak istemiyorum. Sadece ağlamak sana yakışmıyor bil isterim."

Sevda'nın bu tutumu beni daha çok gülümsetti. "Teşekkür ederim."

"Hadi çayları soğutmayalım. Bu arada çay seviyor musun yoksa başka içecekler de var."

"Ha yok," dedim ayaklanırken. Her şeyi Sevda hazırlamıştı. Çayları doldurmak için çaydanlığı ocaktan aldım. "Çay içerim."

"İyi, ben çok severim."

"Bende severim."

Masaya geçtik ve ufak sohbetler eşliğinde kahvaltı yaptık. Sanırım bu kahvaltı bugünü kurtaracak kadar etkili oldu. Rahatlamıştım ama bu biraz da ağladığım içindi. Uzun zamandır dirayetli davranıyorum. Hem de her şeye karşı. Ne kadar umursamaz biriymiş gibi görünsemde aslında öyle değilim. Fazlasıyla her sıkıntıyı sorun edip kendimi bunaltırım.

Kahvaltıdan sonra Sevda ile beraber oturma odasına geçtik. Gözlerim oturma odasında gezinirken gözüme bir çerçeve takıldı. Gözlerim onun çehresine aşınalık gösterirken bu durum içimi acıttı. Kalbim sanki su gibi akıp yolunu bulmuştu. Sırtımı geriye yaslayıp fotoğrafı incelemeye devam ettim. Üzerinde takım elbise vardı ve fazlasıyla yakışmıştı.

"Düğünümüzde çekildi." diyen Sevda ile gözlerimi yan tarafa çevirdim. Kahve yapıp oturma odasına geçmiştik. Sevda usulca oturduğu yerden ayaklandı ve televizyon ünitesine ilerledi. Çekmeceyi açıp elinde albümle geldiğinde tebessüm ettim.

"Düğün albümleri mi?"

"Evet, kına ve düğün. Gel bakalım ben bakarken o günlere dönüyorum ve heyecanlanıyorum."

Gülümseyerek Sevda'nın heyecanına ortak oldum. Anladığım kadarıyla kocasını çok seviyor. Albümün en başında kocasının fotoğrafını görünce iç çekip gülümsedi. Onun bu hali beni de gülümsetti. Her şeye inat bazı insanlar hâlâ sevip, seviliyor ve bu gerçekten güzel bir şey.

"Bu Ulaş abi," dedi. "Ulaş abinin yanındaki İnan abi; Ömer'in diğer yanındakiler ise Halit abi ile Nezih abi. Hepsi Ömer'in yakın arkadaşı." Fotoğraflardaki herkesi tek tek bana tanıttı ve karşımda duran şu dörtlüyü ben zaten kafede yakından görmüştüm Ömer abi dışında. O yoktu. "Ay bak bu kız Ulaş abinin eski nişanlısı."

Gözlerim duyduklarım karşısında şaşkınlıkla büyürken gözüm fotoğrafa kaydı. Nişan fotoğraflarıydı. Ömer abi ve Sevda yan yanayken onlar iki yandaydı. Gözlerim kızda gezindi. Siyah saçları uzun ve gürdü. Gözleri renkliyken esmer teni onu fazlasıyla güzel gösteriyordu ve kız çok güzelmiş. Dışarıdan bakan birinin ilk bakışta dikkatini çekebilir. Acaba Ulaş'ı ona çeken ne oldu?

"Nişanlılar mı hâlâ?"

Değildi. Bunu biliyordum ama hikayelerini de içten içe merak ediyorum.

"Yok değiller. Ne oldu bilmiyoruz ama Ulaş abi bir anda yüzüğü attı. Buket," dedi gözlerini fotoğraftan çekip. "Şimdi başkasıyla evli." Gözlerim şaşkınlığımı hızla dışa vurdu. "Günahına girmek istemiyorum ama nişanı atar atmaz başkasıyla nişanlandı ve bu hiç hayra alamet değildi."

Aldatıldı mı acaba diye düşündüm. Olabilir miydi bilmiyorum ama olmuş olabilir. Ulaş'ın katı duvarları var bunu net bir şekilde görebiliyorum.

"Birbirlerini seviyorlardı." Sevda'nın sözlerinden sonra yüreğime bir öküz oturdu. Belki de hâlâ seviyorlar ya da ikisinden biri hâlâ seviyor. Bu düşünce beni incitmeye yeltenirken yutkundum. "Ha Nermin teyzenin en küçük oğlu Ulaş abi biliyorsundur. Hem sizin Ali yanında çalışıyor. Ömer birkaç kez bahsetmişti."

"Evet." diyebildim sadece. Sehpadan kahvemi alıp yudumlarken kafamda bin tane düşünce dönüp durdu. İhtimaller tüylerimi ürpertirken yerimde kıpırdandım. Düşündüm. Düşünmekle içim karardı.

"Şimdi bekar," derken hâlâ albümdeydi gözleri. "Nermin teyze kız bakıyor ama Ulaş abi kimseyi istemiyor."

İçim daha çok daralırken oturduğum yerde dikleştim. İki dakika için olan bütün keyfim tamamiyle toz olup uçtu. İstenmemek nasıl bir duygu bilmiyorum ama bugün ona söylediklerim onda nasıl bir etki yarattı tahmin edebiliyorum. Haberim yok demişti ve büyük ihtimalle gerçekten haberi yok. Haberi olsa izin vermezmiş. Sevda'nın söyledikleri de yeterince açıklayıcı.

"Senin sevdiğin var mı?" Sevda sorusunu pat diye sorup merakla bana döndü. Gözlerim onun gözlerine bakarken kaçınmak istedim çünkü karşımdaki meraklı bakışlar beni ürküttü.

"Yok."

Başka hiçbir şey söyleyemedim. Bakışlarımı elimdeki fincana dikip sustum.

"Güzelsin," hafifçe güldü. "Başının bağlı olmaması düşündürdü."

"Ne gereği var ki?" Bu kez ben Sevda'ya baktım. O bu konuda bana göre daha tecrübeli. Hem evli hem de eşiyle birbirlerini seviyorlar.

"Bende öyle düşünüyordum," elindeki fotoğrafa uzunca bir süre baktı. "Ömer karşıma çıkana kadar. Sevilmek gerçekten bir lütuf." Eşinin olduğu fotoğrafa bakmaya devam etti. "Ömer benim için bu hayatta başka bir yaşam. Bunu öylesine söylemiyorum Gökşin." Bana doğru döndü. "Kader Gökşin." Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. "Kader eninde sonunda seni ait olduğun yere çekiyor."

Dilim tutulmuş gibi öylece kaldım. Yutkundum. Buraya gelişimin bir tesadüf olmadığını biliyorum çünkü ben tesadüflere inanmam. Ama kader; biz kaderin doğrultusunda yaşıyoruz. Nereye gidersek gidelim kaderdeki yazı bizim ardımızda. İnsan kaderinden bir adım öteye gidemez.

"Kusura bakma," dedi gözlerini fotoğrafa çevirip. "Nermin teyze size hayırlı bir iş için gelecekmiş Şükran annem söyledi. Kimse daha bilmiyor ama Sema teyze önce seninle konuşmak istiyordu." Bana baktı. Yüzümdeki tepkileri inceledi ve hiçbir şey anlamadığı için konuşmaya devam etti. "Ulaş abi iyidir. Öyle işinde gücünde biri ve inan Ömer'in yanındaki arkadaşlarından en çok Ulaş abiye güvenirim. Onun haberi var mı bilmiyorum çok sorup dikkat çekmek istemedim ama tanışmanızı isterim. Sen geleli çok olmadı ama benim kanım sana hemen kaynadı."

"Sevda," dedim kısık bir sesle. "Ben ne düşüneceğimi kestiremiyorum."

Gülümsedi. "Şu eski nişanlı konusuna gelirsek ben Ömer'e sormuştum. Ulaş abi kendi isteğiyle bitirmiş yani eğer istese evlenirlerdi ama istemedi. Üzerinden neredeyse bir yılı aşkın bir süre geçti."

Derin bir nefes aldım kendime gelebilmek adına ama bana yetersiz geldi. "Bilmiyorum."

Daha fazla konuşmamak adına konuyu ikimiz de kapattık. Bir süre daha Sevda ile oturup sohbet ettim ve İlknur arayınca Sevda'ya veda edip kahvaltı içinde teşekkür ettikten sonra kafeye gitmekten için yola koyuldum. Şimdi ise İlknur ile karşılıklı oturmuş öğle yemeği yiyorum tabi pek öğlen kalmadı ama olsun.

🌠

Ulaş hızlı adımlarla eve geçinde direkt merdinleri aşıp zile bastı. Çok sinirliydi. O kadar çok sinirliydi ki gözü kimseyi görmezdi. Görmedi de. Kader kapıyı açtığı anda ayakkabılarını çıkarmadan içeriye girdi.

"Ulaş," dedi Kader şaşkınlıkla. "Böyle içeriye girme." Ulaş kaderi görmezden gelip mutfağa yöneldi.

"Ulaş'ım," Nermin gülümseyerek oğluna döndüğünde duraksadı. Ulaş'ın siniri yüzünden apaçık okunuyordu.

"Ne dedim anne ben sana!" Bağırışı apartmanda bile yankılandı. "Ben sana kimseyi istemiyorum demedim mi!" Sesi yükseldikçe yükseldi. Nermin'i incitmek istemiyordu ama annesi ısrarla üzerine geliyordu.

"Oğlum bir sakin ol."

Olamadı. Elini saçlarına atıp kısa saçlarını dağıttı ve önündeki duvara bir tekme savurdu.

"Elin kızı karşıma geçip annenlere söyle gelmesinler dedi anne!" Kendi ağzından dökülenler en çok onu incitti. Kalbinde anlayamadığı bir hissiyat belirdi. Ulaş çok fazla sinirliydi ama bu siniri kalbindeki kırıklıkla bütünleşmişti. Gökşin'in sözleri ve tepkisi onu fazlasıyla kırmıştı.

"Ulaş bir sakin ol oğlum."

Olamıyordu. Ulaş bu durumda sakin olamıyordu ve sakin olmadığı için daha çok öfkeleniyordu. Kader kardeşinin kolunu tuttuğunda, Ulaş hızla kolunu çekti. Sinirliydi. Ve Ulaş sinirliyken kimseyle iletişim kurmak istemiyordu.

"Ne dedim anne sana ben?" Biraz olsun öfkesini bastırmıştı. "Ben sana artık bu işlerden vazgeç dedim değil mi?"

Nermin burukça oğluna baktı. Ulaş böyle söyledikçe Nermin sadece tek bir şey düşünüyordu: Ulaş hâlâ Buket'i unutmamış. Nermin artık susmak istemiyordu. Oğlunun kendisine gelmesini istediği için konuştu. "Buket evlendi Ulaş." Sinir dolu bir nefes aldı. "Nişanı sen attın ama hâlâ aklın eski nişanlında. Sana kimi gösteriyorsam yok diyorsun."

Ulaş şaşkınlıkla annesine baktı. Annesi gerçekten böyle mi düşünüyordu? Oysa Ulaş, Buket'i çoktan unutmuştu. Hatta kendinden habersiz Gökşin'e doğru çekiliyordu ama haberi yoktu. Kendinden habersizdi. Kabullenmediği hisleri kulak arkası yaptığı sürece anlamayacaktı. Kendine bunu anlatmaya gücü yetmiyordu.

"Ben attım nişanı anne," dedi sabırla. "Ben nişanı attığım için o konu kapandı. Ben unuttum sizde," dönüp ablasına baktı. "Unutun. Gönlüm kimi isterse ben oraya bakarım. Artık bana kız bakmayı bırakın."

Sabırlıydı. Her şeye rağmen sabırlı ve sakin yaklaştı. Sinirlerinin dizginlerini eline almış ve öyle konuşmuştu. Annesi ve ablasına ilk defa bu kadar sert yaklaştı çünkü aşağıdaki genç kız onu fazlasıyla kırmıştı. Bu konuyu hepten kapatmak istiyordu ve istediği de oldu.

Hızlıca geldiği evden usulca çıkarken kapıda Sema ile karşı karşıya kaldı. Sema onların tüm konuştuklarını istemeden bile olsa duymuştu ve sessizce köşeye çekilmişti. Nermin'in gözleri Ulaş'ın ardındaki Sema'yı görünce hafifçe gülümsedi. Ulaş evden çıkınca Sema içeriye girip ardından kapıyı kapattı.

"Nermin," dediğinde kadın sıcak bir gülümseme ile karşılık verdi. "Kusura bakma Gökşin çok sert tepki verdiği için Ulaş böyle."

Kader kaşlarını çattı. "Kızınız mı kardeşimi böyle sinirlendirdi?"

Sema, Kader'in tepkisiyle çekindi. "Öyle kızım."

"Allah aşkına anne," diyen Kader, Nermin'e döndü. "Ulaş ile bu kızın arasında başka bir şey mi var? Hayır her zaman kız bakıyorsun ve aralarında istemeyen oldu ama Ulaş hiç böyle tepkiler vermedi."

Nermin bu sözler üzerine kocaman gülümsedi. Demek ki Ulaş bu konuda farklı bir yaklaşımda bulunuyor. Bunu anladığı için gülüşü büyüdü.

"Olacak," dedi tane tane. "Semalar ve Gökşin müsaade ederse Ulaş ve Gökşin çok güzel olacak."

🌠

"Gökşin," diyen Meltem'e dönüp baktım. "Öznur geldi."

"Geliyorum!"

Elimdeki tepsiyle mutfaktan çıktığımda Hakan ile karşılaştım ve ona gülümseyip koridoru aştım. Elimdeki siparişi iki numaralı masaya bıraktıktan sonra Meltem ile sohbet eden Öznur'un yanına ilerledim. Daha önce gelecekti ama deneme sınavı olduğu için bu hafta başladı. Asmin teyze bu konuda bana çok mahçup gibi bakıyor fakat ben buna çok karşıyım. Sonuçta bir elemana ihtiyacımız vardı ve bunun Öznur olması çok iyi çünkü hem tanıyorum hem de ihtiyacı var.

Asmin teyze genç yaşta eşini kaybettikten sonra iki kızıyla bir başına kalmıştı. Çok yerde çalışmış ve geçimini öyle karşılamış şimdi ise benimle beraber çalışıyor ve ben burada olduğum müddetçe bir yere gitmesine izin vermem. Öznur'un büyüğü üniversite okuyor ve o da en az Asmin teyze kadar çalışmış. Hayat herkes için çok farklı ilerliyor. Hepimiz bir kader çizgisinde yaşayıp gidiyoruz. Ve ne yaparsak yapalım kaderimizin bir adım ötesine gidemeyiz.

"Merhaba Gökşin abla," derken çekingendi. Gülümseyerek ona sıcak bir alan tanıdım. Biraz olsun gevşemesi için ama yine de gerginliği yerli yerinde.

"Merhaba Öznur, hoş geldin."

Tebessüm etti. "Hoş buldum abla."

"Annenle konuştuk zaten sen direkt işe başla. Hakan ve Meltem sana yardımcı olsun. Bir şeye ihtiyacın olursa buradayım."

"Çok teşekkür ederim Gökşin abla."

"Teşekkürlük bir şey yok Öznur. Benim elemana ihtiyacım vardı seninde bir işe. Derslerini aksatmadığın sürece sıkıntı yok."

Bana içten bir gülümseme daha gönderdi. Öznur usulca Meltem'e dönünce onları içeriye gönderip kasaya yöneldim. Ödeme yapan birkaç müşteriyle ilgilenirken cebimde titreyen telefonum dikkatimi dağıttı. Son müşteriyi uğurladıktan sonra cebimden telefonumu çıkardım. Arayan İlknur'du ve hiç açasım yok. Eğer bu telefonu açmazsam akşama büyük bir azar işitirim ve en iyisi açmak.

"Gök," diye bağırdı telefonun diğer ucundan. "Yemin ederim seni yolarım. Benim telefonlarım neden açılmıyor?"

Güldüm. "Keyfim açmak istemiyor."

Yüzünü buruşturduğuna adım gibi eminim. "Kes sesini geri zekalı. Sema teyze arayıp bir şeyler söyledi ama pek anlayamadım. Neredesin?"

Annem yetiştirmese eksik kalır. "Kafedeyim. Sen nerdesin?"

"Stajdayım. Bugün ilk davama girdim ve fazlasıyla keyfim yerinde. Sana gelecek olursam, haklısın Gökşin. Sema teyze fazla abartıyor."

Sonunda anlaşılıyorum. Annemin tanışma dayatması beni epey geriyor. Neden beni anlamak için biraz gayret göstermeyi denemiyorlar. İlla birini tanımam mı lazım? Sırf annelerimiz istiyor diye bir şeyler yapmak hele bu şeyler hayatımıza dokunacaksa ne gereği var. İnsan ömür boyu bekar kalabilir. Ben şahsen tercihimi bekarlıktan yana kullanmak istiyorum.

İlknur ile konuştuktan sonra telefonu kapatıp işimin başına döndüm. Kafe saat ilerledikçe kalabalık olmaya devam etti. Öznur ve Hakan siparişleri dağıtırken Meltem not alıyordu. Yüzümde tebessümle kitaplıklara ilerledim. Dağılan kitapları toparlarken bir kitabın arasından ufak bir not kâğıdı düştü. Bakışlarım ayağımın dibindeki kâğıtta gezinirken kaşlarımı çattım. Sanırım okuyanlardan biri bırakmış. Eğilip kâğıdı aldığımda bildiğim bir cümle ile karşılaştım.

"Hoşça git," dedi tilki. "Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez." Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: "Gerçeğin mayası gözle görülmez." "Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır."

Küçük Prens sevdiğim kitaplardan biri ve bu satırlar da bu kitaba ait. Bazı gerçekler gözle görülmez. Bilemiyoruz kimin nasıl olduğunu fakat bir gerçek var; o da herkesin içinde iyilik olduğu kadar kötülüğünde var olduğu. Bu gerçek gözle görülmese bile bilindik bir durum. Bazı insanların damarlarında saf kötülük yuva yapmış. Bazılarının ise kalbi kötülükle dolup taşmış. Umarım hayatta bunlarla karşı karşıya kalmayız.

Kafedeki günlerim gelip geçerken insanlarla köşe kapmaca oynuyor gibiydim. İlknur ile bile pek fazla yan yana gelmedim. Çağırıldığım hiçbir yere ayak basmadım ve en büyüğü birkaç kez Sevda arayıp çaya davet etmişti ama ısrarla reddettim. Annem komşularıyla günlerine devam etti hatta elimden geldikçe akşam yemeklerinden sonra eve gelmeye çalışıyorum. Bir hafta boyunca çevremdeki herkesten uzaklaşmaya devam ettim. Annem mesafemi fark edince konuşmaya çalıştı ama müsaade etmedim. Konuşacak bir şey kalmamıştı.

İçimdeki hislerin ucunu kaçırmış gibi dolanıp duruyorum. Günlerim rutinleşmişti ve bu durum beni biraz rahatsız ediyor. Böylesini hiç sevmezdim çünkü bir günüm geçen günümle aynı ise boşa geçmiş gibi hissederim. Ve hissettiğim tek şey boşluk. Yüzüm asılırken ellerimi montumun cebine sıkıştırıp yürümeye devam ettim. Hava yağmurlu ve ben kafamı susturmak için mahalleye çıkmıştım. Yavaş yavaş yağan yağmurun altında usulca yürüyorum. Soğuk hava yüzüme çarpınca dudaklarımda beliren gülümsemeye engel olmadım. Günler sonra nefes almış gibi hissediyorum.

"Gökşin," dedi bir ses ve olduğum yerde durdum. "Yağmur yağıyor kızım." Yavaşça arkamı dönünce Songül teyze ile karşılaştım. Elinde tuttuğu poşetlerle evine gidiyordu ve yağmurdan nasibini alanlardan biri.

"Yardım edeyim mi Songül teyze?"

Sıcak bir gülümseme dudaklarında büyüdü. "Hayır demem valla kızım."

Hızlıca eline uzanıp poşetlerden bazılarını aldım. Bana minnet dolu bir tebessüm sundu ve Songül teyze ile beraber yürümeye başladım.

"Nasılsın Gökşin?" derken bana bakıp önüne döndü.

"İyiyim Songül teyze, sen nasılsın?"

"Çok şükür kızım," olduğu yerde durdu. Annemden büyüktü ve anlaşılan epey yorulmuş. "Yaşlılık kızım." İçtenlikle gülümsedim. "Ne yapıyorsun bu yağmurlu havada kız?"

Kıkırdadım. "Öyle hava almaya çıktım şansıma yağmur başladı."

"Hım," diye mırıldandı ve tekrar yürümeye başladı. "Bende pazara gittim oradan da markete uğradım. Benimkiler işte olunca iş başa düştü."

"İyi yapmışsın Songül teyze."

"Hiç görünmüyorsun artık; günlere de gelmez oldun."

Derince nefeslendim. "İşler çok ondan."

"Hım," dedi bu kez ama imalı imalı. "Bende Nerminler görücü çıkınca rahatsız oldun diye düşündüm."

Günler önce yaşananlar aklıma tekrar çökünce yüzümdeki huzurlu ifade silindi. Belki çok abartmıştım ama ısrarlardan sıkılmıştım. Ulaş'ın verdiği büyük tepkiyi duyunca epey utanmıştım. Annem o gün onlara gitmişti ve annesiyle arasında geçenleri bana anlatmıştı. O gün bir nevi anneme çıkışırken o da arada kaynayıp gitti. Bu durum aklıma geldikçe utanıyorum ve utandıkça onlardan uzaklaşıyorum.

Songül teyzeye yardım ettikten sonra aceleci adımlarım geri dönüş yoluna döndü. Yağmur damla damla düşmeye devam ederken içimdeki kasvet biraz olsun dağılmış, yerini sakinliğe bırakmıştı. Kafamda binlerce düşünce tekrardan gezerken tek bir sima ile duruyordum. Kafamın içindeydi. Orada öylece durup beni kendine çekiyor. Kafamda dönen hiçbir ipliğe uzanamazken onun ucunu tuttuğu ip kalbime dolanıp beni düşürmeye sebep olacak gibi dolanıyor.

"Bence," dedi ardımdaki ses. Kalbim hızlanırken adımlarım durdu. Arkamı dönmeye cesaretim yoktu. Hemen yanımdan geçip yürümeye devam etti. Bir selam dahi vermedi ya da beni tanımadı bilmiyorum. Kulağına yasladığı telefon dikkatimi çekince omuzlarım düştü. Yüzümdeki heyecanlı ifade yerini buz gibi bir yüze bıraktı.

"Nezih," dedi hemen önümde yürürken. "Haftaya hallederim. Sıkıntı yapma kardeşim."

Sevda, bütün arkadaşlarını bana göstermişti. Nezih'i hem fotoğrafta hem de canlı görmüştüm. Sessiz adımlarım onun gerisindeyken telefonla konuşmasına biraz ortak oldum. Birkaç şey daha söyledikten sonra telefonu kapatıp montunun cebine koydu ve durdu. O durunca bende durmak zorunda kaldım. Zorunda değildim ama durdum.

Kalbim boğazımda atarken yavaşça bana doğru döndü. Onun dönmesi birkaç saniye sürdü ama bana göre sanki ağır çekimdeydi. Gözlerim öylece Ulaş'ın yüzündeyken ıslanan saçları ve yüzüne düşen damlalar odağımı şaşırtıyor. Yağmur taneleri onun teninde daha çekici görünüyor ve bu görüntü ister istemez dikkatimi çekti. Derince bir nefes aldığımda bakışmaya devam ettik.

"Gökşin," derken tuhaftı. Bu tuhaflık kötü değil elbette ya da ben garipsiyorum bilemedim. "Nasılsın?"

Sanki dudaklarım kurumuş gibi dilimi dudaklarımda gezdirdim. "İyiyim, sen nasılsın?" Cümle dudaklarımdan dökülürken sesim titredi. Soğuktan. Kesinlikle bu soğuktan dolayı oldu.

"Çok şükür."

Bakışmaya devam ettik. Benim söyleyeceğim hiçbir şey yoktu ama onun sanki söylenecek cümleleri var gibi ya da bu sadece benim kuruntum.

"Bir şey mi söyleyeceksin?"

"Hayır."

"Yağmur yağıyor."

"Farkındayım."

"Islanıyorsun."

"Sende."

"O halde buna bir son vermek lazım."

"Yürüyelim mi?"

Şaşkınlıkla duraksamam arttı. Gözlerimi kaçırıp boş mahallede göz gezdirdim. Kimse yok. Yağmur yağdığı için hiç kimse yok. Yağan yağmur beni her şeyden arındıracakmış gibi artmaya başlarken gülümsedim. Fakat yanımda benden bir cevap bekleyen kişiden habersiz değildim. Sadece bekletmek istedim. Köşe bucak kaçmak istediğim adamın yakınımda durması beni bozguna uğrattı ama bunu da gizlemeyi başardım.

"Yürüyelim."

Kaçmadım. İlk kez kaçmadan olumlu bir cevap verdim ve onunla kısacık yolu yürümeye karar verdim. Yürüdük. Yavaş yavaş hatta usul usul adımlar atıyorduk. Ben konuşmadım o da konuşmadı. Ben gülümsedim o da gülümsedi. Bir anlığına durdum ve o da benimle beraber durdu. Sanki her şeyimiz birbirine denk. İçime derin bir nefes çektikten sonra bizim evin kapısında durduk.

"İyi günler," diye mırıldandım. Bana baktı. Kahveleri aheste aheste yüzümde gezindikten sonra dudağı hafifçe kıvrıldı. Kalbim bir kuşun çırpınışları gibi kanatlandı. Bu hissiyat nefesimi keserken evin zilini çaldım.

"Gökşin," dedi son anda. "Yarın kafeye geldiğimde," evin kapısı açılınca sözleri yarım kaldı. Gözlerim kapıyı açan İlknur'a kaydı fakat onun şaşkın bakışları bizim üzerimizdeydi. "Yarın kafede görüşelim Gökşin."

Ben hâlâ kapıda dururken Ulaş arkasını dönüp hızlı adımlarla evine ilerledi. Ben öylece kapıda durdum. Aklım tamamiyle dururken düşüncek vaktim bile yokmuş gibiydi.

Yarın kafede görüşelim Gökşin... Yarın. Kafede. Yarın kafede Ulaş ile görüşmek…

 

 

Loading...
0%