Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@kelebeginekseni

 

 

 

11.BÖLÜM

Birkaç gün önce yaşanan olaylar yüzünden Ulaş daha çok içine kapanmıştı. Gökşin konusu annesi tarafından açılmıştı ve her konusu geçtiğinde merakı gün yüzüne çıkıyordu.

"Gördün mü?" dedi Nermin gelini Suna'ya.

"Gördüm anne, güzel kız vallahi." diyen Suna gülümsedi.

Ulaş bıkkınca annesi ve yengesini dinliyordu ama gözleri açık olan televizyondaydı. Babası ve büyük abisi Tekin konuşurken onları dinlemiyordu Gökşin hakkında konuşan yengesi ve annesine dikkat kesilmişti. Onlar konuşurken Ulaş Gökşin'i düşündü. Gökşin'in görüntüsü gözlerinin önüne gelince dudakları hafifçe kıvrıldı. Güzel dedi kendi kendine. Gökşin'i güzel buluyordu. Koyu kestane tonlarındaki saçları omuzlarından aşağı dökülürken acı kahve gözleri güzel ve küçüktü. Yüz hatları keskin olsa da hafif toparlak bir yüze sahipti ve bu onu tatlı gösteriyordu. Dudakları ise ne ince ne de kalındı. Normal bir görüntüye sahipti ama güzeldi. Gökşin başlı başına güzel dedi. Çekiciydi. Ulaş'ı kendisine doğru çekiyordu.

"Keşke," dedi Nermin Ulaş'a duyurmak ister gibi. "Ulaş'a istesek."

Nermin'in sözlerinden sonra gözleri annesine doğru kaydı ve kaşlarını çattı. Annesi anlamak istemiyor gibiydi. Kız defalarca istemiyorum demişken onların bu ısrarı saçmaydı. Gökşin yok demişti annesi anlamıyordu.

"Anne," dedi uyarmak için ama Nermin susmadı. "Sen bir konuşsan Ulaş?"

"Anne," dedi bir kez daha ama Nermin hiç oralı olmadı. "Sen konuşsan Gökşin belki olumlu bakar. Oğlum nasip kısmet böyle işler. Ama nasibine bir de kendin gitmelisin."

Gözlerini kapatan Ulaş bıkkınca başını geriye attı. Ne diyebilirdi ki onu istemeyen birine. Ne dese boştu. Gökşin yok demişti. Hatta karşısına geçip net bir cümle kurmuştu ama Ulaş bunu sevmemişti. Bu düşünce onu incitiyordu. O gün orada Gökşin tarafından incitilmişti ama Gökşin bunu bilmiyordu.

"Anne çok üzerlerine gitmeyelim. Daha yaşları küçük, biz böyle ısrar edersek onlar daha çok birbirini itecek."

Suna sessiz konuşuyordu ama Ulaş hepsini duymuştu. Belki de yengesi haklıydı. Onlar ısrar ettikçe Gökşin reddedecekti. Biraz kendini dinleyip sonra Gökşin ile konuşmayı düşündü. Ulaş hislerinden kaçan bir adam değildi hatta bir şey dikkatini çekmişse ona yönelmeyi tercih ediyordu. Gökşin onun dikkatini çekmişti ve ona yönelmekte çareyi bulmuştu. Kaçmak ona göre değildi. Ne olursa olsun hislerine sarılmayı seçti.

Kimse bilmese de Gökşin ile konuşacaktı. Sonucu ne olursa olsun şansını denemek istiyordu ve bunun hesabını kafasında yapmaya başladı. İşin sonunda iki seçenek vardı. Ulaş ya reddedilecek ya da kabul edilecek. Ve ne sonuca varırsa varsın Ulaş pişman olmayacaktı. Bir şeyleri geri plana atıp sonra keşke demeyi sevmiyordu. Buket onun için bir tecrübe olmuştu ama pişman değildi. Kimseyi Buket ile kıyaslamıyordu. Herkes farklı diyordu. Her insan farklıdır. Ve bir kez olsun biri yüzünden tekrar üzülmek istemiyordu ama şansını da denemek istiyordu. Gökşin'i az çok tanımıştı. Ve daha çok tanımak istedi.

🌠 

Derler ki; insan ait olduğu yere ulaşınca dili mühürlenir. Kalbi ait olduğu insana ulaşınca bambaşka bir ritmle çarpıp durur. Kader, insanı ait olduğu o yere hazırlarken birçok yoldan geçirir. Kimisi o yolda yürür, kimisi de yoldan sapar. Ama ne olursa olsun en sonunda ait olduğu yere varır ve dinlenir.

Usulca parmaklarımı ıslak saçlarımda gezdirirken aynadaki yansımama baktım. Saç tutamlarımın arasından düşen damlalar, çıplak omuzlarımı ıslatırken derin bir nefes alıp saçlarımı taramaya başladım. Eve girer girmez İlknur'u es geçip kendimi banyoya attım ve sıcak bir duş aldım. Şimdi ise banyodan çıkmaya hem ürküyor hem de heyecandan çıkmak istiyorum. Birçok şeyle yüzleşmek zorunda olduğumu hissediyorum. Ama eninde sonunda buradan çıkıp herkesle yüzleşeceği biliyorum. Ne kadar kısa sürerse o kadar iyi. Ve ne kadar erken o kadar iyi.

Banyodan çıktığımda, bomboş bir koridorla karşılaşınca hızlı adımlarla kendimi odama attım. Elbise dolabıma ilerleyip giyecek ve beni sıcak tutacak pijamalarımı çıkarıp giyinmeye başladım. Islak saçlarımı havluyla sarıp yatağıma geçtim ve sırtımı yatak başlığına yasladım. Hava kararmış ve yağmur hâlâ yağmaya devam ediyor. Yeterince yağmurda ıslandığım için odamın camını açamıyorum; eğer açıp biraz daha soğuk havaya maruz kalırsam hasta olurum. Ve bu istediğim en son şey bile değil.

Gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladığım anda odamın kapısı çaldı. İçli bir nefesin ardından "Gel." dedim. Kapı aralanırken İlknur başını uzatıp bana baktı. Gülümsedim. Çabucak odaya girip ardından kapıyı kapattı.

"Konuşmak ister misin Gök?"

Dudaklarım kıvrılırken gözlerim doldu. Duygusallığın vücut bulmuş haliyim resmen. Yaklaşan regl tarihimin bunda büyük bir payı var.

"Olabilir," diye mırıldandım.

Yanıma gelip karşıma oturdu. Rahat edemeyince ayaklarını toparlayıp iyice yerine kuruldu. Gözleri, dikkatle yüzümde gezindikten sonra sesli bir şekilde nefeslendi. Bu gerginlik ne konuşacağımızı bilmediğimiz için ve bu durumda olunca ikimiz de böyle davranırız.

"Nereden başlayalım?"

Omuz silktim. "Nereden başlanır ki Nur?"

"Hım," düşünceli bir halde gözlerini kıstı. "O zaman en baştan başlayalım."

En başa döndüm. Onunla ilk karşılaştığımız o bakkala; biz ilk defa orada karşılaşmamıştık. Biz, onunla bir yolun ortasında karşılaşmıştık. İlk ben ona çarpmıştım ama ben ondan özür dilemiştim. O gün aklıma geldiği anda kendimi nasıl banyoya attım hatırlamıyorum. Üzerindeki montundan tanımıştım ve yüzüne dikkatli bakıp düşününce hatırladım. Ben, İlknur ile beraber kafeye yetişmeye çalışırken onunla çarpışmıştık. Tüylerim hislerimin akabinde irkilirken gözlerimi kapatıp güldüm.

"Biz onunla çok önceden karşılaştık." İlknur şaşkınlıkla bana bakmayı sürdürdü. Alt dudağımı tedirginlikle dişlerimin arasına kıstırdım. Ben hatırlıyorum. Basit bir çarpışma ama benim için çok büyük bir şey çünkü bu ilk karşılaşmamızdı.

"Bilmece gibi konuşmayı bir kenara mı bıraksan Gökşin? Hadi, şunu bana düzgün anlat."

İçime derin bir nefes çekerken, sırtımı tekrardan yatak başlığına yasladım. "Ya o yolda çarpışmadan sonra buraya taşındığımız ilk ay bakkalda bunun açtığı kapı omzuma çarptı ve kavga ettik. Her karşılaşmamız kavgalıydı anlayacağın. Fakat şimdi bütün öfkem bir bulut gibi dağılıp aktı." Öfkem yerini hislere bırakmış. Bunu düşünmek dahi beni ürpertiyor.

İlknur'un kısık gözleri yüzümde gezinirken korunma amaçlı iyice oturduğum yere sindim. "Ne yani şimdi sen?"

"Sus," diye çıkıştım hızlıca. "Öyle bir şey yok."

Yoktu. Hislerim var ama yok. Hiçbir istediğim yok. Hayattan istediğim hiçbir şey yok. Sadece bir sığınak istemiştim kendim için ve ben bunca kalabalığın arasında kendime bir yer bulamamıştım. Çok koşmuştum. Hatta bir şeyler için o kadar çok çabalamıştım ki artık isteyeceğim hiçbir şey yok çünkü hep bir çaba gerekiyor. Ne olursa olsun elimi uzatabilmem için yaklaşmam gerekiyor. Ve ben körü körüne hiçbir ateşe uzanmak istemiyorum. Bir cehennemdeysen önünde iki seçenek vardır. Ya yanarsın ya da bir kapı bulup çıkarsın. Ama her şekilde yanmaktan geri duramazsın. Az ya da çok fark etmiyor; her türlü yanarsın. Ben hiçbir şey için yanmak istemiyorum.

Eğer buradaysam bu benim için kolay olmadı. Şu an bu durumdaysam feda ettiğim hatta peşinden koştuğum çok şey vardı. Şimdi, sadece durulmuştum. Fazlasıyla sakin bir hayata adım attığım zaman diliminde onun karşıma çıkması kaderin bir cilvesi gibi ve ben yolumdan sapacağım diye ödüm kopuyor. Bunca düzeni; sakin bir hayat kurabilmek için verdim.

"Gökşin," dedi İlknur elimi tutarken. Sıcak eli soğuktan ve düşüncelerimden dolayı buz gibi olup titreyen elimi tuttu. Bir destekti benim için İlknur. Araya ne kadar mesafe girerse girsin bana sunduğu desteği hep hissediyorum. "Çok düşünüyorsun yine ve bu olmamalı. Daha yeni her şeyi toparlamışken bunu kendine yapma."

İçli ve derin bir nefes daha aldım. Aldığım nefes düşüncelerimle beraber boğazıma dizilmiş gibi hissettim. "Korkuyorum. Çok korkuyorum hatta Nur. Kalbimin kırılmasından o kadar çok korkuyorum ki, yolumdan sapmak istemiyorum." Usulca elimi sıktı ve beni desteklercesine gülümsedi.

Göğsümde bir türlü anlam veremediğim o sancıyı anımsadım. Sızlıyor muydu? Evet, çok sızlıyor ama korkmaktan bir adım bile geriye çekilmiyorum. Hayatı kendimce zor bir halde şekillendirmişken, şimdi birinin bir darbesiyle yıkılmaktan hep korkmuştum. Bir şüphe bile beni kolaylıkla yıkabilir. Ben, hayatımı beni anlayan bir aileyle geçirdim. Annem çok anlamasada beni sevip, korumuştu ve ben anne baba sevgisiyle büyümüştüm. Anlaşılmış mıydım? Belki çok değildi ama onların yükünü hafifletmeyi kendime bir şart bellemiştim. Annemde mi fazla, hemen koş Gökşin derdim. Babam mı eksik, hemen oraya koş Gökşin derdim sonra bir durdum ve baktım benden geriye hiçbir şey kalmamış. Gökşin düşünüp herkese yetişmişti ama ben yoktum. Bana dair hiçbir şey kalmamıştı. Ne var ne yoksa orada kaybetmiştim.

Ama sonra kendime bir yol çizdim. Bu yolda ilerlerken çok kez düşmüş ama sonunda istediğim o yere vardım. Yol bitmişti ve yolun sonu çiçeklerle doluydu.

Ben yeri geldiğinde ailemle aç da kalmıştım. Yeri geldiğinde 'anne şu oyuncak' dediğimde alamadıkları için anlayıp susmuştum. Çok şey yaşamıştık ve ben herkesin yükünü sırtlamak için atlamıştım ama sonra bir baktım benden geriye bir şey kalmamış. Şimdi de annem ne hissedeceğimi düşünmüyor. Belki kendince bir iyilik yapmıştı ama benim hissettiklerim hesapta yoktu. Daha yeni kendimi bulmuşken bir başkasına el uzatamazdım. Artık bir önceliğim varsa o da kendim olmalıyım. Bu uğurda canımı kim ya da ne yakarsa yaksın ezer geçerim çünkü kendimi bulmam 22 yılıma sebep oldu. Kolay değildi bende bir kolaylık beklemiyordum.

"Gökşin," dedi İlknur dolu gözleriyle bakarken. "Özür dileriz." Özürlük hiçbir şey yok; en azından Nur için yok. Çünkü o hep her şartta yanımdaydı. Beraber çok çalışmıştık. 

"Senlik bir şey değil Nur. Sadece anneme kızgınım çünkü hiçbir şeyimi bilmiyor ve ne kadar yorulduğumu hiç anlamadı. Ben hep onların yüklerini paylaşırken çok şeyin altında ezildim ve görmediler." En sonunda yanağımdan bir damla düşüp bütün her şeyi söküp attı. Düşen o bir damlaya bütün acımı sığdırıp elimin tersiyle tenimden söküp attım. "Dışarıdan bakınca, şimdi her şey güllük gülistanlık ama öyle olmadı."

Beni anladığı için sessiz kaldı ve yavaşça saçlarımı okşadı. Başımı dizlerine yaslamış ve gözlerimi kapatmıştım. Beni bir o anlıyordu. Parmakları asi saç tutamlarımda dolaşırken gözlerim titreyerek kapandı. Biraz uyumak için direnmedim ve uyudum.

Cama değen yağmur damlaların sesiyle gözlerimi araladığımda başım yastığımdaydı ve üzerime battaniye örtülmüştü. Yavaşça doğrulup yataktan kalktım. Hafifçe başımı sağ omzuma eğip gözlerimi yumdum. Dün biraz İlknur'a yakınıp sonra uyumuştum. Başımın altına yastık koyup, üzerimi de örmüştü. Şimdi ise ben eğilip onun açılan üzerini örttüm ve cama ilerledim. Perdeyi aralayıp dışarıya baktığımda hava yeni yeni aydınlanıyordu ve dün başlayan yağmur hala dinmemiş. Camı aralayıp başımı dışarı çıkarıp gülümsedim. Yağmurun sesi ruhumu dinlendiriyor. Biraz camda durduktan sonra İlknur üşümesin diye camı kapatıp odamdan çıktım.

Bir saat içinde hazırlanıp evden çıkmıştım. Hafifleyen yağmurun altında kafeye doğru yürüdüm. Dinlenmiş ve rahatlamıştım ama hâlâ aklımda tek bir şey varlığını sürdürüyor. Bugün buraya gelecek. Oysa onu azarlamıştım ve benimle bir daha hiç konuşmaz sanıyordum fakat beni yanılttı. Belki de ilk defa biri beni yanılttı. Bu durumdan memnun değilim desem yalan söylemiş olurum aksine memnunum. Korkuyorum muyum? Çok. Çok korkuyorum ama bu korku biraz yersiz yani en fazla ne olabilir ki? Kalbim kırılır... Ve bu çok fazla bir şey. Bütün günüme dokunacak kadar büyük bir şey.

🌠 

Uyandığından beri düşündüğü tek şey öğlen gideceği yerdi. Asla yapmam dediği bir şeyi yapmış ve onu üst üste reddeden birine ikinci defa kahve içelim demişti. Bu Ulaş için çok büyük bir adımdı Gökşin bilmiyor olsa da.

Saatlerdir yaptığı gibi bir kez daha telefonuna baktı ve elindeki işi bir kenara bırakıp dikleşti. Başını sağ ve sol olmak üzere iki yandan kütletip nefeslendi. Heyecanlanmıştı. Bir kez daha bir masada Gökşin ile karşı karşıya durduğunu düşünmesi onu heyecanlandırdı. Gözleri çalışan Ali'nin üzerine döndü ve durdu. Hırslı çocuk dedi kendi kendine. Birkaç ayda çok şey öğrenmişti ve Ulaş bu durumdan çok memnundu. Ali'ye işi öğretiyordu ve Ali'de hemen kapıyordu.

"Ali," dedi. Ali elindeki işi bırakıp Ulaş'a baktı. "Bugün ablanın kafesine gideceğim." Ali kaşlarını çatarak dinlemeye devam etti. Az çok ablası ile ustasının anneleri tarafından görüşmeye zorlandıklarını biliyordu ama Ulaş'ın söylediğini anlayamadı.

"İyi usta," dedi tekrar tahtaları kesmeye başlarken ama Ulaş bir cümle daha kurdu. "Ablanla konuşmak istiyorum." Ali'nin ittiği tahta yatar makinada durdu. Makina tahtayı iki bölüp çalışmaya devam etti ama Ali hiç hareket etmedi.

"Ablamla?" dedi şaşkınlıkla. Böyle bir şey beklemiyordu ve Buket meselesini dinlediği için şaşkındı.

"Ablanla," diyen Ulaş, Ali'yi onayladı. "Ben," derken duraksadı. "Annemin dediklerini düşünmeye karar verdim."

"Ulaş abi," dedi dikleşerek. "Benim bir tane ablam var. Ablamın, bu yaşa gelmemde çok emeği var üzerimde, o çok farklı biri. Benim ablam canım kadar kıymetli. Ben, Ömer abi ile konuşmalarınıza hep dinleyici oldum. Ablamın üzülmesini istemem hele abi bildiğim biri tarafından asla."

Ulaş, karşısındaki gence gururla baktı. Ustam dememiş ve ne düşündüğünü söylemişti. Ulaş'ın içi biraz olsun rahatlamıştı ama daha yolun en başındaydı ve korktuğu şeyler vardı. Ali bir nebze içini ferahlatmış olsa da önemli olan Gökşin'di. Ulaş'ın kafasında bir sürü olay dönerken, tek düşündüğü onu nasıl bir tepki bekliyor oluşuydu.

Hep düşündüğü şeylerden biri; insan, seveceği kişiyi seçebiliyor muydu? İnsan seveceği kişiyi seçemezdi. Genelde kafamızda belirlediğimiz bir çizgide ilerlerdik ama ya karşımızdaki insan bu çizgide değilse? Bunu bilmediğimiz için hep hayal kırıklığına uğruyoruz. Ulaş için ilk tercihi böyleydi. Buket'i kafasının içinde öyle farklı bir yere ve farklı bir kişi olarak oturtmuştu ki gördüklerini duysa inanmazdı.

Gökşin'i düşünüyordu. Onu tanımamıştı direkt karşı karşıya gelmişlerdi ve ona bir düşünce biçemiyordu. Gökşin'i tanımak istiyordu. Tanıma isteği aslında bir kez daha hayal kırıklığı yaşamaktan kaçınması içindi ama az çok tanımıştı. Gökşin onun için fazlasıyla dobraydı. Diline gelen hiçbir şeyi esirgemiyordu. Bu Ulaş'ı ilk başta sinir etmiş olsa da dikkatini de çekmişti. Gözleri diye düşündü gözleri çok güzeldi Ulaş'a göre ve şimdi yine düşününce gözleri boşluğa kaydı.

"Ablamın kararı," dedi Ali ve sessizliğe gömüldü.

"Ablanın ne düşündüğünü bilmiyorum Ali," dedi düşünceli bir halde. "Ama konuşalım dediğimde olumsuz bir şey söylemedi." Ali biraz şaşırmıştı doğrusu ama ablam her şeyin iyisini bilir demenin dışına çıkmadı. Ne de olsa ablası bilirdi. Kocaman kız dedi ve işinin başına döndü.

🌠 

Bir masada ve bu masada asla karşı karşıya oturmayacağımı düşündüğüm o adamla şimdi karşı karşıyaydık. Gözlerim onun gözlerindeyken ikimizden de bir ses çıkmıyordu. Ben konuşacak bir şey bulamıyordum ve bu randevuyu teklif eden kendisiydi. Birkaç cümle kurması gereken bana göre yine kendisi. Aramızdaki sessizlik uzayıp giderken, bakışlarımı masadaki kahve fincanına çevirdim ve üzerindeki köpüğü seyrettim.

"Gökşin,"

Sessizliği bölen Ulaş oldu. İlk onun konuşması benim açımdan biraz daha iyi çünkü ben konuşabileceğimi düşünmüyorum. Ne konuşacağımızı da bilmiyorum ama hemen buradan uzaklaşmak için an kolluyorum. Bilmediğim bir masalın sonunu tahmin etmek yapabileceğim bir şey değil. Bazı masalların sonunu tahmin edebilirsin ama ben bu masalın sonunu tahmin edemiyorum. Bir korkunun ağında köşe bucak kaçmak için bekliyorum. Kaçabilir miyim onu da bilmiyorum ama her an gidebilirim.

"Nasılsın?"

Nasılım? İyiyim. Bu sorunun cevabını kaç şekilde yanıtlarım diye düşündüm fakat sadece iyiyim diyebilirim. Çok uzun zamandır hep iyiydim. İyi olmam gerekiyordu. Sanki bütün kapılar bu cevaba açılıyor ve benim bu kapıdan başka gidecek yerim yok. İyiydim işte. Sadece iyi.

"İyiyim, sen nasılsın?"

Gözleri sanki yıllardır gözlerimi arıyormuş gibi gelip benimkileri buldu. Bakışlarının altında içimde bilmediğim bir hissiyat yükseldi ve beni etkisi altına aldı. Kalbim bu farklılıkla kuşanırken terleyen ellerimi bir çare dizlerime bastırdım. Sakinleşmeye çalışıyordum ama garip bir şekilde heyecanlandım. Ne yapacağımı bilmiyormuş gibi saçlarımla oynamaya başladım. Kalbimi esir alan bir ılıklık ve beraberinde midemdeki kıpırtılar heyecanıma ortak oldu. Ve ben bu heyecanın neden olduğunu biliyordum. O karşımda durdukça heyecanım geçecek gibi durmuyor.

"İyiyim," kahve fincanını alıp birkaç yudum içti. "Gökşin," fincanı yerine bıraktı. "Ben düşündüm," bir kez daha fincanı tuttu ama bu sanki şey gibiydi, konuşurken sakinleşmek gibi. "Ben, ailemle size gelsem?"

Öylece Ulaş'a bakmayı sürdürdüm. Söyledikleri kafamın içinde yankı bulurken sindirebilmek için bekledim. Mideme oturan her bir taş sanki canlanıp birer kelebeğe hayat verdi ve kanatlandı. Harelerimin şaşkınlığa büründüğüne adım kadar eminim ama bir diğer emin olduğum şey karşımdaki adamın ciddiyeti. Bize gelmek istiyor. Ailesiyle bize gelmek istiyor. Birkaç dakika sessizlikle geçti ve ben ne diyeceğimi bilemedim. Annemler konuşurken reddetmek kolay ama Ulaş'tan duyunca kuracak cümle bulamadım.

"Ulaş," dedim en sonunda. Kalbim bulunduğu kafeste çırpındı. Boğazıma kadar yükselen atışlar konuşmama engel oluyor. "Ben şaşkınım." Konuşabilmiştim. Sonunda. Rahatça sırtımı geriye yasladım ama rahatlamak bir kenarda dursun daha çok tuhaf hissettim. Sırtımı yasladığım sandalyede beni rahatsız eden şeyler var. Oturduğum yerde hareketlendim ve sandalyeyi daha çok masaya yaklaştırdım.

Kaçmaya çalışıyordum. Kesinlikle bulunduğum bu yerden kaçmak için an kolluyordum ama kaçabileceğim bir yer yok. Buradaydım. Burada ve onunla karşı karşıyayım. Genelde bir şeylerle karşı karşıya kalmaktan çekinmezdim fakat onunla karşı karşıya kalmak bir savaş; ben bu savaşta bir taraf tutmuyorum. Yenilmek için boyun eğiyorum. Bulunduğum yerde beni her şekilde alt edebilecek güçte.

"Hemen cevap vermek zorunda değilsin." Tereddütle bana baktı. "Eğer istemezsen şimdi, hatta direkt söyle. Ben sadece bir adım atıyorum sana." Gözleri tekrar fincana kaydı ve boş fincanla bakıştı. Konuşmaya çalışıyor. "Açıkcası ben net olmaktan yanayım. Lafı evirip çevirip konuşmak bana göre değil." Başını dikleştirdi. "Sana da uyarsa ailelerimizde tanışmaya dahil olsun."

"Ulaş," dedim nefeslenir gibi. Adı dilimden dökülürken bile içimde garip bir hissiyat oluşuyor. "Ben gerçekten çok şaşkınım. Her şeyden önce sana başka bir şey söylemek istiyorum."

Kaşları hafif bir şekilde merakla çatıldı. "Ne oldu?"

Gülümsedim. Gülümserken gözlerimi ondan kaçırdım. "Biz seninle çok önceden çarpıştık."

Yüzündeki ifade şaşkınlığa yer bıraktı. "Anlamadım Gökşin?"

Kıkırdadım. "Bir seneyi geçti ama ben seni montundan tanıdım. Kafeye yetişirken İlknur ile koşuyorduk ve sende yavaşça yürüyordun." Kaşları daha çok çatıldı. "Ben sana çarptım. Bildiğin sarsıldın ama tek kelime etmedin. Özür diledim ama Ulaş."

Yüzündeki düşünceli ifade son sözlerimle ufak bir gülüşe döndü. Kaşları alayla havalanırken gülümsedim. Her fırsatta onu iğneleyecek bir şeyler buluyor olmak beni gülümsetiyor. Sanırım onunla en iyi anlaştığım kısım bu: kavga etmek. İçimden bir ses karşımdaki adamla her fırsatta kavga edebilecek potansiyele sahip olduğumu söylüyor.

En nihayetinde insanın, olacak olan hiçbir şeyden kaçamayacağını öğrenmiştim. Hatta sadece bununla değil de beni yakacak her şeye el uzatmamayı da fakat karşımdaki adamın beni kendine doğru çektiğinin bilincinde olarak ilerliyor olduğumu adım gibi biliyorum. Birini tanımak kötü bir şey değil ama düşününce de korkuyorum. Sanırım hayatımda bir ilke imza atıp onu tanıyacağım. Sonuçta insan insanı tanımak içinde yaratılmıştır. Kendimi kandırmayı bir kenara bırakıp dikkatimi gerçekten çeken bu adamı tanımak istiyorum. Nasıl biri? Kafamda binlerce kez sorduğum soruyu onunla tanışarak cevaplayabilirim.

"Aslında," diye mırıldandım sesim içime kaçarken. "Biz önce seninle biraz konuşsak? Direkt ailelerin dahil olmasını istemiyorum."

"Benim için fark etmez sadece ne kadar ciddi olduğumu bilmeni istedim."

Düşündüm. Ne değişti? Şu birkaç ay önceye dönersek onunla kanlı bıçaklı bir düşman gibiydik fakat şimdi karşı karşıya gelmiş birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Neyin doğru ya da neyin yanlış olduğuna karar vermekte zorluk çekiyorum. Onu tanımak yanlış değil bunu biliyorum. Sadece tanımak diye düşünmeye devam ettim. Yani sadece sohbet edip birbirimizi tanıyacağız canım hemen nikah basacak değiliz ya.

"Anladım. Şey yapalım," derken telefonuma uzandım. "Numaralarımızı alalım."

"Olur,"

Hızlıca birbirimize numaramızı verdik. Ben onu çaldırınca gözüm telefonuna ilişti ve o telefonu çıkarıp numaramı kaydetti. Biraz olsun sakinleşmek adına derin bir nefes aldım. Kaçamak bakışlarım Ulaş'ın üzerindeyken bu konuma nasıl geldiğimizi anlayamadım. Hâlâ şaşkınım.

 

 

 

Loading...
0%