Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@kelebeginekseni

 

13.BÖLÜM

Nermin merakla sürekli camdan dışarıya bakıp duruyordu. Ulaş, evden çıkar çıkmaz Kader ile pencereye çıktılar. Ulaş ve Gökşin karşılıklı kaldırımlarda yürürken onlar izlemişti. Nermin korkuyla Kader'e döndü.

"Acaba," dedi hâlâ yürüyen Ulaş ve Gökşin'i izlerken. "Söz iptal mi olacak? Kader dua et sorunlarını halletsinler."

Kader şaşkınlıkla annesine baktı. Ulaş ve Gökşin arasında sorun yoktu. Aradaki sorunu var eden annesi ve Sema'ydı ve Kader de bunu biliyordu. Bıkkın bir ifadeyle perdeyi çekip annesine yaklaştı.

"Anne, farkındaysan onların bir sorunu yoktu sizler dahil olana kadar. Gençleri germeyin; bırakın da onlar karar versin. Bu onların hayatı. Sen ve Sema teyze sürekli müdahale ederse aralarındaki iki kelam da biter."

Nermin gözlerini büyüterek Kader'e baktı. "Kız sus, Allah korusun."

Kader onu anlamayan annesine daha fazla bir şeyler anlatmak istemedi. Nermin'i pencenin önünde bırakıp oyun oynayan kızlarına yaklaştı. Kızları erken uyanmıştı fakat hala uyumamak için direniyorlardı.

"Hadi bakalım kızlar, kalkın uyku vakti."

Selen bez bebeğine sıkıca sarıldı. "Ama anne," dedi dudaklarını büzerek. "Uykumuz yok ki." Kader kızının tatlı haline tebessüm etti. Selen konuşurken Selin'de ona katıldı. "Biraz daha oynayalım anne." İki kızıda birbirinden inatçıydı ve Kader bu konuda onları bu seferlik zorlamak istemedi. Kızları çok kez uyku konusunda onunla inatlaşıp uyumuyordu. Kader için hayat o kadar da anlamlı değildi ama çocukları zor olan hayatı onun için anlamlı kılıyordu. Eşiyle sorunlar yaşıyordu ve bunu kimseye açamadığı için sıkılıp duruyordu.

Kader, eşiyle severek evlenmişti ama eşinin bazı huyları Kader'i sinir ediyordu. Son zamanlarda eve geç gelmeleri arttığı için evinden uzaklaşmak istedi. Uzaklaştı uzaklaşmasına ama aklı hâlâ kocasındaydı. Sadece bir kere aramış ve çocuklarıyla konuşmuştu. Kader, anneme gideceğim dediğinde kavga çıkarıp evde oturmasını diretmişti ama Kader buna izin vermedi. Kavga daha da büyüyünce eşyalarını toplayıp annesi ve babasının yanına geldi. İçindeki sıkıntı gittikçe büyüyüp Kader'i yoruyordu. Âşık olduğu adamı artık tanıyamıyordu ve bunu onu daha çok üzüyordu.

Kader, yavaş yavaş etrafındaki herkesten uzaklaşmaya başlamıştı. Eşinin ailesiyle birçok sorun yaşamıştı ama yine de dik durup, sevdiğiyle aynı evi paylaşmaya devam etmişti. Sırf seviyorum diyerek katlanmıştı. Caner doğduğunda sorunları artık boyut değiştirmişti. Kaynanası yetmezmiş gibi görümceleri de dahil oluyordu. Arada kalan ise eşi oluyordu.

Kader, derin bir nefes aldıktan sonra koltukta duran telefonuna uzandı. Eli zorlukla ekrana dokunuyordu. Düşünmeden birkaç dokunuştan sonra kulağına yaslayıp odadan çıktı. Telefon kısa bir çalıştan sonra açıldı.

"Kader," dedi karşı taraftan yorgun bir ses. Adam yorgundu çünkü tek başına kalmıştı ve kafasındakiler susmuyordu. Kader'in biraz olsun anlamasını istemişti ama ikisi de birbirini anlamıyordu.

"Halit," dedi ve yutkundu. Halit dediği anda her şeyi yitirmişti. Elinde avucunda sadece Halit'in onda bıraktığı hisler kalmıştı. Kader'de o hislere sıkı sıkı sarıldı.

"Siz yoksunuz," dedi Halit oldukça kısık bir sesle. Alışmıştı; Halit, eve kaçta gelirse gelsin evden içeriye adım attığında her şey kaybolup gidiyordu. Sadece ailesi onu toparlıyordu. Ama artık evde onu kendine getirecek kimse yoktu. "Ben burada çok yalnızım." Gözleri doldu. "Kızlarım yok, sen yoksun, Caner yok. Burada sizden başka kimsem yok. Ailemi kaybetmiş gibiyim." Yanaklarına birkaç damla gözyaşı düşünce, kaşlarını çattı. "Reva mı bu ceza bana Kader? Hak ettim mi sahiden gönül mahkemende?" Başını koltuğun koluna yasladı ve Kader'in konuşmasını bekledi.

"Dayanamıyorum Halit," sesi kısıldı. "Ailen bana düşmanlarıymışım gibi davranıyor. Sabrettim; ben sadece senin için burada her şeyimi bırakıp geldim ama," üst üste yutkundu ama boğazındaki düğüm çoktan kördüğüm olmuştu. "Ama," dedi Halit korkarak. Kader'in ağzından çıkacak olumsuz her cümlede ölecek gibi hissediyordu.

"Yok," dedi Kader ağlamaklı bir sesle. "Daha fazla yapamıyorum. Geceleri gelmeye başladın. Tamam sorunlar çok fazla dedim ama kavgalarımız bitmek bilmiyor. Bizim üç tane çocuğumuz var, Halit." Devam etmesini istemedi. Sanki Kader konuştukça Halit'in boynuna bir halat sarılıyordu. Kader'in tek cümlesiyle ayaklarının altındaki tabure düşecek gibi titriyordu.

"Tamam tamam tamam, Kader." Tamam değildi Kader için ne yaparsa yapsın artık buraya kadardı.

"Tamam falan değil Halit." Kader'de ağlamaya başladı. "Yapamıyoruz işte," hıçkırdı. Göğsündeki yanardağ her yere alevden toplarını saçtı. "Daha fazla yıpranmayalım."

"Yok," dedi. Halit hızla oturduğu yerden ayaklandı. Eve erken gelmişti. İş yerinde daha fazla duramamıştı oysa Kader gidene kadar eve gelmeyi düşünmüyordu.

"Halit," dediğinde Halit ağlamaya başladı. "Yapma bize bunu Kader. Ben yapamam. Siz olmadan bu eve adım bile atamıyorum. Bize bunu yapma. Vazgeçme. Ben geleyim oraya. Her şey burada kalsın." Kocaman adam odanın ortasına çöküp ağlamaya başladı. Telefonun diğer ucunda onun kadar mahvolan Kader'de ağlıyordu.

İkisi de ağladı. Biri vazgeçmek zorunda olduğu için ağlarken diğeri her şey için ağladı. Aralarındaki sorun dağ olup ikisini ayırmıştı. İkisi de yolun sonunda ayrılacaklarını düşünmüyordu. Halit ağladı, Kader ağladı. Bir dağın yamacında Kader varken diğerinde Halit vardı. Hiçbir şey yapamıyorlardı.

"Tamam Kader," dedi kısık bir sesle. "Biraz orada kal. Kafanı toparla ama sonra bana dön. Yönün ben olayım. Gel dersen koşa koşa gelirim."

"Sorun bu mu Halit!" Birdenbire yükseldi. Çıldırmak üzereydi. "Eve gelmiyordun! Bizi unuttun sen ya! Şimdi, her şeyi bitirmek isterken kalkmış bana gel dersen diyorsun." Sinirle elini saçlarına attı. "Gelme Halit. Gelme. Şu saatten sonra hiç gelme." Telefonu kapatıp yatağa attıktan sonra yavaşça yere çöktü. Başını dizlerine yaslayıp sessizce içine içine ağladı. Gel demek istiyordu. Halit ona gelsin istiyordu.

🌠 

Karanlık havaya rağmen etrafımda parlayan bir ışık vardı. Biri benim için bir ışık yakmıştı. Sadece benim için. Sadece ben yolu bulayım diye. Sahiden, sadece benim için miydi bilmiyorum ama elimi uzatıp o ışığa dokunmak istiyordum. Bir kere olsun beni, birinin düşünmesi başkaydı. Düşünülmek güzel bir hismiş. Bir başkası tarafından düşünülmek gerçekten güzel bir hismiş. Ama bu başkasının yanımdaki değeri, onun beni düşünmesini anlamlı kılıyor.

İnsan, birinin onu düşünmesini istiyormuş. Bunu hep inkâr ettim ama gerçekten düşünülmek istiyor insan. Şimdi birinin bana bir ışık yakması; yakılan o ışıkla yolumun aydınlanması güzeldi. Güzel olduğu kadar korkutucu. Biri kalbimi ateşe vermiş ve seyrediyor. Ateşi görmeden seyrediyor. Hissediyor mu acaba? Kalbimi bir ateşe verdiğini biliyor mudur?

"Ulaş," dedim. Bir kez Ulaş dedim ama dilimden birçok kelime geçti. Göğsümde ucu bucağı olmayan bir his yolunu almış gidiyor. Kalbim kafesinin içinde çırpındı. "Korkuyorum."

Korkuyorum. Sevmekten de sevilmekten de çok korkuyorum. Kendimi kaybetmekten öyle çok korkuyorum ki, bunu anlatamam. Ben, iyi olmak için bu kadar çabalamışken sendelemek bile canımı yakar.

"Anlıyorum, ben seni gerçekten anlıyorum Gökşin."

Sahiden beni anlıyor mu? Anlıyordur. Gözlerime öyle bakıyor. Fakat Küçük Prens kitabında öyle demiyordu yazar. Ama gözler kör. Yüreğiyle bakmalı insan diyordu. Ve ben yüreğimle bakmaktan kaçıyorum. Eğer yüreğimle bakarsam yolu bulabilir miyim? Yolumu kaybettim mi bulayım...

"Daha önce," dedim düşünceli bir şekilde. "Nişanlanıp ayrılmışsın." Göz ucuyla dönüp ona baktığımda bana bakıyordu. Hafifçe gülümseyip başını olumlu anlamda salladı. Aklımda dönen bir düşünce, yüreğime çelme takıp beni düşürdü. Bir sarmaşık gibi beynimi saran düşüncede boğulmaya başladım.

"Evet," gözlerime baktı. Gözlerinin koyusunda düşüp kayboldum. "Yara bandı olarak kullanılıyormuşum. Öğrenince yüzüğü çıkarıp, nişanı attım." Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ve öylece ona baktım. Yüzünden hiçbir şey okunmuyor. Üzgün değil ama farklı da bakmıyor. Anlayamıyorum.

"Unuttun mu?"

Tebessüm etti. "Unutmak..." Tebessümü derinleşti. Kalbimdeki hissiyat arttı. Göğüs kafesimi bir ılıklık kuşattı. "Unutmak nedir Gökşin? İnsan unutmaz fakat," yönünü bana çevirdi. "İnsan atlatır ve tekrar kalbini hisseder. Kalp yanlış bir kalbe denk gelince yolunu şaşırır." Bana uzun uzun baktı. Gözlerinde binlerce ışık yanıp söndü. "Ama kalp doğru yolu bulunca, başka yöne sapmadan ilerliyor." Sözleri beni bir sürü düşünceye itti. Ne anlamam gerektiğini dahi anlayamadığım bir hale büründüm. Boynuma sarılan sarmaşık biraz olsun gevşerken nefeslendim.

"Yani," dudağımı belli belirsiz dişledim. "Hiçbir şey hissetmiyorsun?"

Gülümsedi. Gülüşü derinleşti. "Evet." Rahat bir nefes aldım ve geriye yaslandım. Unutmuş işte kızım. Saçma sapan şeyler düşünüp boşu boşuna gününü mahvetme Gök.

"Anladım. İyi." Gülümsedim. "Yani çok iyi." Daha fazla saçmalamamak için dudaklarımı birbirine mühürleyip sustum. İçimden kendi kendime konuşmamak için direndim fakat çok zor. Bir de Ulaş ile böylesine yakın olmak işleri daha çok zorlaştırıyor. Aklı başında bireyler olarak bile karar vermemize izin vermeyen aileme çok kızgınım. Onunla bu şartlar altında konuşmaya çalışmak bazen tuhaf hissettiriyor.

İçli soluklarım artarken iyice geriye yaslandım. Kıyıya çarpan her dalga gittikçe güçlenirken, gözlerim öylece üzerindeydi. Rahatlatıcı bir ses. Dalgaların seslerine bir de gök gürültüsü karışınca huzur daha çok arttı. Gök gürledikçe yüzüme hafif bir tebessüm kondu. İyi hissediyorum. Sevdiğim her şey yanı başımdayken; ben gerçekten de iyi hissediyorum. Hafif hafif çiselemeye başlayan yağmurla beraber gülüşüm büyüdü.

Bazen, bazı şeyleri tecrübe etmeden bilemeyiz. Düşünmek ve denemek gerekiyor. Bir tişörtü alırken önce deneriz eğer üzerimize olursa ya da beğenirsek onu alıp dolabımıza koyarız. Hayatta bazı şeyler böyledir ve biz onu yaşamadan anlamayız. Onunla bir yola girmek oldukça ürkütücü görünüyor ama ben onu tanımadan ya da onunla bir yolda ilerlemeden hiçbir şey anlayamam. Önümdeki yolu belki de aydınlatacak biridir. Kim bilir kaybettiğim rotam bile olabilir... Ve neden kaybolmuş gibi hissediyorum?

"Denemek gerekiyor," dedim gözlerimi karşıdan çekmezken. "Seninle," usulca Ulaş'a doğru döndüm. Yönü bana dönüktü ve bu beni şaşırttı. Aramıza düşen her yağmur damlası bir ip gibiydi. Aramızdaydı ve aramızda bir çekime sebep oluyordu. "Kendime bir şans tanımak istiyorum."

Uzunca bir süre geçti belki bilmiyorum ama yağmur hızlanmaya başlamıştı. Yüzüne düşen yağmur taneleriyle beraber dudakları iki yana kıvrıldı. Uzanıp her damlaya dokunmak istedim fakat yapamazdım. Bir sürü engel var benim için; her bir engeli aşacak ilk kişi o'ydu. Sadece benim uzanmamla aşılacak mesafeler değil.

"Gidelim mi?" derken gözlerini kısaca etrafta gezdirdi. "Hava epey soğuk ve ıslandık."

Yavaşça oturduğum yerden ayaklandım. Yağmur epey hızlanmış bir durumda ve şimdiden üzerimiz sırılsıklam. Usul usul yürümeye başladığımızda yine sessizdik. Benim sessizliğime eş olan bir de onun sessizliği var. Onunla konuşmak ya da susmak farklı hissettiriyor. Bin tane cümle kursam benimle beraber bin cümle kurabilirmiş gibime geliyor. Ve bu güzel bir şey.

"Ulaş," dedim mahalleye adım attığımızda. "Efendim Gökşin."

Durdum. Yağmurun ıslattığı mahalleye birkaç dakika baktım ve gülümsedim. Burası güzel bir mahalle. Sadece mahallede değil içinde yaşayan insanlarda güzel.  Buraya ilk geldiğimizde bize resmen kucak açtılar. Babam dahi bu mahalleyi ve mahalledeki herkesi çok sevdi. Evden dışarıya çıkmayan adam, artık evde oturmayı bilmiyor. Ali; küçük kardeşim hem okuyup hem de meslek sahibi olma yolunda. Akif ise hukuk fakültesinde ve mezun olmasına pek bir şey kalmadı. Her birimizi her gün bambaşka şeyler bekliyor.

"Ailelerimiz tanışsın." Kelimeler dudaklarımdan dökülürken içimde tek bir şüphe bile yoktu. Hep net olmayı seçen tarafım. İyi bir sonuç olsun ya da olmasın. Ya hep ya hiç. Benim için bir şey ya siyah ya da beyaz bunun arası yok. Hayatımda griye yer yok. Gri benim için hep araf ve ben arafta yaşayamam.

"Gökşin," dedi şaşkınlıkla. "Emin misin?"

"Evet," göz ucuyla dönüp şaşkın yüzüne baktım. "Ciddi düşünmüyor musun yoksa?"

"Hayır," dedi hızla. "Düşünüyorum ama sen?" Ben değil ama o çok şaşkın ve şüpheli bakıyor.

Benim ne düşündüğüm apaçık belli. Ama dile getirmem gerekiyormuş. "Bende ciddi düşünüyorum. Aileler tanışsın hatta," dilime utançtan iğneler batarken konuşmak çok yaman geldi. Çok erken değil lakin ben bir şeyleri gevelemeyi sevmezdim.

"Anladım ben seni," güler gibi konuştu. Yüzünden hiçbir şey anlayamıyorum fakat bu hoşuna gitti.

"Ne anladın?" Şaşırma sırası bu kez bana geçti. Bir köşeye sinmiş yağmurdan saklanırken kendi aramızda fısıldaşıyorduk. Duvar dibine sinmeye başladığım için bana doğru yaklaştı. Bedenim onun bedeni sayesinde soğuktan saklanırken, yağmur da rüzgâr da ona değiyordu.

"Gökşin," bana biraz daha yaklaştı. O bana yaklaşınca duvara daha çok sindim. "Ben," dedi tane tane. "Senden hoşlanıyorum." Sindiğim duvarda öylece kaldım.

Sen. Benden. Hoşlanıyorsun.

Ulaş, benden hoşlanıyor.

Durdum. Ciddi bir duraksama yaşadım. Gözlerim kapanırken kulaklarım uğuldadı. İlk defa biri bana bu kadar yakın ve ilk defa biri benimle bu kadar açık konuşuyor. Sindirebilmek için yutkundum ama sindiremedim. Kalbim düşüncelerime eş olarak gümbürdedi. Kalbimin atışları dışında her şeye sağır ve dilsiz kaldım. Bir cümle hayat fonksiyonlarımı yavaşlattı.

"Ne?" diye bir şaşkınlık kelimesi dilimden döküldü. Süt dökmüş kediye dönen halime gülümsedi.

"Güzelsin," gözleri yüzümde ince ince gezindi. Bakışları rahatsız edici değil aksine beni heyecanlandıran cinsten. "Akıllısın." Gözleri gözlerimde durdu. "Hamaratsın," derken gıcık bir tavırla sırıttı. Hırçın halim yükselirken kaşlarımı çatarak elimi yumruk yapıp omzuna vurdum.

"Sen önce bi' geri çekil nefes alamıyorum."

Birkaç adım geriye çekildiği anda derin derin nefeslendim. Az önce, yakınımda ve gözlerime bakarak söyledikleri beni daha çok heyecanlandırırken, vücudumu bir alev topu esir aldı. Ben kaçtıkça alevler peşimden geliyordu. Dört bir yanımdan beni kuşatan bu ateşe her an boyun eğebilirim.

"Ya," diye mırıldanarak duvara yaslanan Ulaş'a döndüm. "Söylediklerinde ciddi miydin?" Bana baktı. Başımdan ayak uçlarıma kadar ürperdim. Gözleri inan der gibi ve bu beni şaşırttı.

"Bak Gökşin," yaslandığı yerden ayrıldı. "Aileleri dahil edeceğiz. Ben söylediklerimin arkasındayım ve seninle gayet ciddi düşünüyorum. Hatta," hafifçe sırıtıp başını eğdi. Ne çok güler oldu bu karşımda. Daha birkaç hafta önceye kadar asık suratlı olan adam şimdi her fırsatta sırıtıyor.

"Tevafuk," dedi gözlerini etrafta gezdirerek. "Bizimki de tevafuk bir tanışma olsun."

"Hah," diye güldüm alayla. "Hem senden hoşlanıyorum de hem de tevafuk bir tanışma diye anlandır." Kıkırdadım. "Hangi sözlerine itimat edeyim?".

Gözlerini kıstı. "Sen ikisine de inan." Ukala bir tavırla göz kırptı. "Hadi gidelim hasta olacaksın."

Kalbim sıcacık olurken başımı sola doğru eğip gülümsedim. O bana sırtını döndüğü için görmemişti ama bir cümlesiyle kocaman sırıtmaya başladım. Ulaş önde bende birkaç adım arkasındaydım. Evlerimize yaklaşırken iç çektim ve kendi kapıma ilerledim. Ben evime giderken o kendi kapısında durmuş içeriye girmemi bekliyordu. Ben anahtarımı çıkarıp kapıyı araladığımda onların evinin kapısı açıldı. Ben ona bakarken o dönüp kapıyı açana baktı.

Gözlerim, uzaktan kim olduğunu seçemese de yabancı biriydi. Kaşlarım çatılırken Ulaş'a baktım. Durduğu yerden hiç kıpırdamadı ve karşısındaki genç kadında onun gibi durup kalmıştı.

🌠 

Aslı, Nermin ve Kader ile pazara gidip gelmişti. Hava epey soğuk olduğu için çok üşümüştü bir de hamile olduğu için ekstra halsizdi. Mutfaktan çıkıp oturma odasına geçtiği anda zil çaldı. Kaşları çatılırken bu saatte kim geldi diye düşünmeye başladı. Kaynanası ve görümcesi şimdi evlerine gitmişti ve Uğur'un gelmesine daha vardı. Kaşları çatık bir halde kapıyı açtığında donup kaldı. Karşısındaki kişiye şaşkınlıkla baktı. Gözleri usulca geleni incelerken, epey şaşırmıştı.

"Buket," dedi en sonunda. Buket ise çekingen bir tavırla Aslı'ya baktı. Buraya gelmek istemiyordu ama mahallede yayılan bir söylenti onu meraklı bir şekilde buraya sürüklemişti. Buraya hiç gelmemeliyim diye düşünürken kendini burada buldu.

"İçeriye davet etmeyecek misin?" Aslı hızlıca etrafa bakındı ve kapıdan çekilip Buket'in içeriye girmesini sağladı. Gözleri duvardaki saate kayınca tedirgin oldu çünkü herkesin eve geliş saati yaklaşmıştı.

"Kusura bakma ama niye geldin, Buket?"

Buket ardından kapıyı kapatıp sırtını kapıya yasladı. Dilini kuruyan dudaklarına değdirip bekledi. Düşündü. Buraya sadece bir merak uğruna gelmişti fakat aklını kurcalayan bir diğer mesele ise Ulaş'ın gerçekten biriyle görüşüyor olmasıydı. Ondan sonra bir başkasına gitmişti ve bunu sindirmişti ama kim olduğunu merak ediyordu.

"Hamileymişsin," dedi Aslı'ya bakıp. "Hayırlı olsun. Sağlıklı bir şekilde kucağına almak nasip olsun."

Aslı şaşkındı fakat yine de söyleyeceklerini yutup cevap verdi. "Âmin." Eli, koruma iç güdüsüyle karnına giderken, Buket'in gözleri Aslı'nın üzerindeydi. Gelmeyecekti ama duramadı. Meraktan daha çok başka şeyler vardı. Ulaş'ın bir başkasıyla görüşmesi Buket'i rahatsız etmişti. Olaylardan uzun bir zaman sonra Ulaş'a ulaşabilmek için birçok yolu denedi ama Ulaş, onan yüzüne bile bakmamıştı. Unutulmuş olmak Buket'i rahatsız etti.

"Seni burada-" Aslı'nın konuşmasını kesti. "Biliyorum. Herkes kendini haklı görüyor ama benim açımdan da bakmalısınız." Alt dudağını ısırdı ve bekledi. Yıllardır kalbinde sakladığı adamın ihanetiyle, bir zamanlar onu çok seven bir adamın arasında kalmış ve ihanet edene yenilmişti.

"Senin açından bakıyorum Buket ama seni haklı çıkaracak hiçbir şey bulamıyorum." Buket bir zamanlar ona yakın olan arkadaşından duyduklarını sindiremedi ve sesini yükseltti. "Sen mi ihanete uğradın, Aslı?"

Aslı geriledi. Hamileydi ve Buket ile yalnız başına kalmak onun açısından sağlıklı görünmüyordu. Elini karnından hiç çekmedi. Buket'in bir anda böyle çıkışmasını sağlıklı bulmadı.

"Ulaş'ı harcadın."

Ellerini yüzüne kapatıp bekledi. Her şeyin üzerine geldiğini düşünerek yere çöktü. Birdenbire ağlamaya başladığında Aslı şok olmuştu. Buket hıçkıra hıçkıra ağlarken hiçbir şey yapamadı fakat bir şeyler yapası da yoktu. Ulaş'ın her akşam evde dört döndüğünü hatta delirecek gibi olduğunu düşününce Buket'in bu hali onda pek etki etmedi. Kollarını göğsünde toparlayıp ağlayan Buket'i izledi. Kaşları çatılırken gözlerini kısarak Buket'i inceledi. Güzel biriydi fakat aptallık etmişti. Onu defalarca yarı yolda bırakıp başkasına giden bir adamı her seferinde affederek kendini mahvetmişti. Tabi kendiyle beraber Ulaş'ı da sürüklemişti.

"Uğur'un gelişine pek bir şey kalmadı."

Buket'in ağlamaları azalmıştı. Derin bir iç çekip ayaklarını uzattığında, Aslı'nın kaşları epey çatıktı. Buket'i burada istemiyordu. Uğur elbette kötü davranacak bir adam değildi ama Aslı kocasıyla Buket'i aynı ortama sokmak istemedi.

"Ulaş eve çoktan geldi. Onun dışarıya çıkmasını bekleyeceğim. Birazdan," oturduğu yerden usulca ayaklandı. "Giderim, merak etme."

Toparlanan Buket'i izledi. Buket'in kızaran gözlerine uzun bir süre baktı ve içi acıdı. Neler yaşadığını sormak istediği için kendine kızdı. Buket her şeyi bile isteye yapmıştı. Ulaş'ı kaybedeceğini bile bile o kafeye gitmişti. Murat'ın onu yine bırakacağını bile bile o kafeye gitmişti. Pişman mıydı belki değildi ama Ulaş'ı sevmiyordu. Ve bundan adı gibi emindi.

"Murat," dedi Aslı kısık bir sesle. "Seni yine bıraktı değil mi?"

Buket'in gözleri tekrar doldu. Gözyaşları yanaklarından dökülürken sessizliğini korudu. Buket'in sessizliğinden ve ağlayışından her şeyi anlayan Aslı, hiçbir şey söylemedi. Ağlayan Buket'i izledi. Üzülmüştü arkadaşının bu haline. Ulaş ile yaşadıkları elbette Aslı'yı alakadar etmiyordu ama Aslı onu bu konuda çok uyarmıştı. Nişanlandıkları gün bile Buket ile uzunca konuşmuştu ve Buket onu da inandırmıştı.

"Ulaş'a bir özür borcum var. Onunla konuştuktan sonra bir daha gözünüze gözükmeyeceğim."

Aslı, ciğerlerine içli bir nefes çekip elini hafif belli olan karnına koydu. "Ne yaptığın bizi alakadar etmez Buket. Ben sadece sana kızgınım çünkü seni çok uyardım. Sana defalarca yapma dedim ama dinlemedin. Murat bitmeden Ulaş'a gelmen aptallığındı." Gözlerini Buket'in üzerinde gezdirdi. Kötü haldeydi. "Bedelini ödüyorsun. Sana söylemek istediğim hiçbir şey yok." Omuz silkti belli belirsiz. "Bu arada Ulaş sözlenecek."

Buket yutkundu. Sözleri bir kez daha canlı duymak onu rahatsız etti. Ulaş'ın ondan vazgeçeceğini hiç düşünmedi. Yüzüğü masaya bırakan Ulaş hâlâ ona deliler gibi aşıktı. Ama şimdi Ulaş onu hiç sevmemiş gibiydi. Hatta aşık bile değildi ama bilmiyordu. Buket'i küçüklükten beri tanıdığı için onu sevmişti. Lise zamanlarında hoşlanıyordu fakat o zamanlar Buket başkasıyla birlikteydi, Ulaş'da ona inat birileriyle konuşmuştu. Buket ona geldiğinde çok şaşırmıştı ama hiç sorgulamadı. Kalbini düşünmeden açıp içeriye davet etti. Davet ettiği kadın onu paramparça edip bırakmıştı.

Aslı'nın sözlerinden sonra hızlıca evden çıktı ve koşar adımlarla merdivenlerden inip kendini evin arkasındaki bahçeye attı. Köşeye sindi ve usul usul sessizce ağladı. Belki orada saatlerce kaldı ama hiç yerinden kıpırdamadı. Evin kapısı defalarca açılıp kapandı fakat Buket saklandığı yerden çıkmadı. Gözleri gökyüzüne kaydı. Yağmur azalmıştı bu yüzden sindiği yerden uzaklaştı. Yavaş adımlarla dış kapıya ilerleyip sessizce araladı ama bir adım bile atmadı. Gözleri şaşkınlıkla büyürken karşısında dikilen Ulaş'a baktı. Yerde ararken gökte bulmuştu.

Buket'in yüzünde hafif bir gülümseme oluşurken, Ulaş şaşkındı. Yaklaşık bir buçuk senedir görmediği ve yok saydığı Buket karşısındaydı. Unutmuştu. Kesinlikle Buket'e dair ne varsa ezberinden silinip gitmişti. Senelerini verdiği kadın artık onun için yabancı biriydi. Ve bu hissiyat gözlerine kadar uzandı. Bir yabancıya bakar gibiydi. Buket'in gözleri
doldu ama Ulaş hiç umursamadı. Tek düşündüğü ardında duran Gökşin'di. Evine girmediğini biliyordu.

"Ulaş," dedi Buket fakat onun sesini bastıran bir ses daha vardı. "Ulaş?" diyen Gökşin, meraklı bakışlarla ikiliye bakıyordu.

Ulaş yavaşça gözlerini kapatıp açtı. Bedeni gerilirken arkasını dönüp Gökşin'e baktı. Gökşin ise merak ettiği için yanına kadar gelmişti. Ulaş usulca Gökşin'e bakıp kaşlarını çattı. Şu an onun için önemli olan tek bir şey vardı o da Gökşin'in gidip üzerini değiştirmesi.

"Sözlün mü?" diyen Buket'in sesi tükürür gibi çıkmıştı. Gözleri Ulaş'ın ardında duran Gökşin'de gezindi ve dudağı kibirle kıvrıldı. Sözde Buket özür dileyecekti.

"Benden sonra gittiğin kadın bu mu sahiden?" Aşağılar gibi Gökşin'i inceledi.

Gökşin hiçbir şeyi sindirmeden her an Buket'in üzerine atlayacak gibiydi. Buket'in sözlerini yedirmek için birkaç adımda Ulaş'ın yanında bitti.

"Evet," dedi sakince. "Yeterince seviyesinin altında bir kadınla zaman geçirdi." Gözlerini, yanında Buket'e bakmaya devam eden Ulaş'a çevirdi. Ulaş hâlâ Buket'e baktığı için keyfi kaçmıştı fakat belli etmedi.

"Zevkleri değişmiş." Bu kez Buket'in sesi daha çok çirkindi en az sözleri kadar.

"İyi ki," dedi Gökşin hâlâ sakinliğini korurken. "İyi ki zevki değişmiş." Gözlerini bu kez Gökşin Buket'in üzerinde gezdirdi ve dudağı kıvrıldı. "Ona göre fazla basit bir kadındın."

Gökşin'in son sözleri bir bomba gibi araya düştü. Buket delirirken hızla Gökşin'e doğru atıldı lakin Ulaş araya girdi. Buket'i sıkıca tuttuğunda Gökşin şok olmuştu. Ulaş Buket'i kolları arasında sıkı sıkı tutuyordu. Bu görüntü kalbini kırarken yutkunarak geriye adımladı.

"Anlaşılan," Gökşin hâlâ Buket'e sarılan Ulaş'a bakmaya devam etti. Resmen birbirlerinden sarılıyor gibilerdi. Buket kollarını Ulaş'ın boynuna sardığında Gökşin daha çok sinirlendi.

"Birileri aramıza girmiş ve çekilme zamanı gelmiş." Buket kibirli bir kahkaha attı. "Ben geri geldim. Benim nişanlım." dediğinde Gökşin'in dilini yutmuş gibiydi.




 

 

 

 

Loading...
0%