Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@kelebeginekseni

 

16.BÖLÜM

 

Sabah gözlerimi heyecanın eşiğinde açmıştım. Hâlâ heyecanlıyım, hatta içim içime sığmaz bir halde. Elindeki pamuk şekerle mutlu olan bir kız çocuğu gibi evde dönüp duruyorum. Mutluluğu nasıl görürsen öyledir ve ben bugün olacak her şeyden dolayı kendimi mutlu olarak görüyorum; ben kendimi mutlu hissediyorum. Kalbimde hâlâ anlam vermek istemediğim kıpırtılarla odamdayım. Saatler kaldı. Saatler sonra bana uzak olan her ihtimalle yüzleşeceğim. Korktuğum o duygu beni kaçtığım bir anda yakalayıp ağına mahkûm etti. Şimdi ise o korkuyla bakışıyorum. O korkuyu bir adım arkamda bıraktım.

Aynada gördüğüm bu kız büyümüş. Elim, bukleler eşliğinde omuzlarıma dökülen saçlarımda gezindi. Gözlerime bakınca dudaklarım sevinçle kıvrılmaya başladı. Kahve tonlarındaki gözlerim ışıltılı makyajla ortaya serpilmişti. Üzerimdeki mavi elbise benimle bir bütün oldu. Dar kesim ve dizlerimin altındaki elbiseme bakarken derin bir nefes aldım. Güzel görünüyorum. Ayağımdaki hafif siyah topukluları evde giymesem de olurdu ama İlknur beni her an parçalayabilir.

Sabahın köründe uyanmış ve evi temizlemiştik sanki hiç temizlik yapmıyor gibi. Ardından duş almış ve İlknur ile heyecanımı bölüşmüştüm. Şimdi ise hazırlanmış ve odamda heyecanımla baş etmeye çalışıyorum. Ben aynadaki görüntüme bakarken telefonum titredi.

Ulaş
Bir renk seçer misin?

Dudaklarım kendiliğinden kıvrılırken, rengi çiçekler için sorduğunu adım gibi biliyorum. Zorlanmasını istemedim.

Beyaz gül :)

Mesajı gönderip telefonu kalbime bastırdığım anda çok sürmeden telefon tekrar titredi.

Ulaş
Beyaz gül olmaz Gökşin. Başka bir şey seç güzelim.

Beyaz gül olmaz demesine kırılayım mı yoksa güzelim demesine düşeyim mi bilemedim. Ve ben bunu düşünürken ondan bir mesaj daha ekrana düştü.

Ulaş
Beyaz gül ayrılık getirirmiş. Sen benim yıldızımsın. Bizi hiçbir şeyin ayırmasını istemiyorum.

Gözlerimin ardı sızlarken, başımı beyaz tavana kaldırıp derince nefeslendim. İstemediğim her şey şimdi avucumdaymış gibi. Duygular, sanki kapının önüne koyduğum bir oyuncaktı ve o oyuncak hiç oradan ayrılmadı. Ve sanki onu tekrar içeriye alacağımı biliyormuş gibi. Bende onu en sonunda kapı eşiğinden içeriye aldım.

O sadece bir inanış. Akşam ellerinde sekiz kırmızı, bir tane beyaz gül görmek istiyorum.

Mesajı gönderdikten sonra iç çekişlerim arttı. Akşamın soğukluğu bir kasvet gibi üzerime çökerken aynadaki yansımam aksi gibi beni sarıp ısıttı. Onunla saatler sonra karşı karşıya geçip bakışacak ve gün bitiminde aynı yüzükleri taşıyan parmaklarımıza bakacağız. Kalbim bu düşüncelerin ardında çınlayıp durdu. İçimdeki kuşlar her bir kanadıyla beni çarptı. Sanki kuşların kanatları beni dağlıyor sonra onunla bir bütün haline getiriyor. Ben onunla tamamlanmak için varım. Bir yapbozun tam yerine oturması gibi her şey; sanki onunla ben birbirini tamamlayan bir yapbozuz.

Aynanın karşısından çekilip yavaşça yatağa oturdum. Elbisemin kırışmamasına oldukça dikkat ediyorum ama bir şeyin üzerine ne kadar düşersen o kadar tehlikededir. İnsan en çok üzerine düştüğü şeylerle sınanır. Hayat da böyledir; ne kadar seversen o kadar imtihanın olur. Ve ben artık bir şeyleri kaybetmek ya da onlarla sınanmak istemiyorum. Şimdi; burada ben bu kadar mutluyken korkuma engel olamıyorum da.

Dün akşam epey konuşmuştuk. Ulaş bugün yüzük işini halledecekti ve bende üstelemek istemedim. İsteme olduğu için sadece ben yüzük takacağım ama o da kendi yüzüğünü nişana kadar takacakmış. Her şeyi zamana yayıp acele etmek istemiyorum. Bu süreçte hem Ulaş'ı daha iyi tanıyacağım, hem de hazırlık yaparız. Daha bir sürü yapılacak şey var ama hiçbir şeyin acelesi yok.

Kalbimin sesi kulaklarıma kadar yükseliyor. Bir his var. İçimde Ulaş'a karşı bir his var bunu kabullenmek benim için zor olmadı. Sadece kalbime çıplak elle dokunulmuş gibi bir his var. Geçen her günde ben ona biraz daha yaklaşıyorum. İlk başlarda ona karşı içimde kök salan o nefret şimdi yerini ince ince bir sevgiye bırakıyor. Zaman ilerledikçe hislerim çoğalıp vücuduma yayılıyor. Ben sevgiyi bir tohum gibi içime ekip büyütmeye başlamıştım. Ulaş kalbimde açmaya başlayan bir gül tomurcuğu gibi açmaya başladı. Ben gülümün yaprağını incitmekten çok korkuyorum.

Birine yara olmak istemiyorum. Hele ki, o insan daha önce başkası tarafından ağır yaralanmışken hiç istemem. Korkuyorum ama bu çok farklı bir his. Onu kırmaktan çok korkuyorum. Ulaş iyi biri ve bunu onunla göz göze geldiğim anda sindirdim. Bir kere kara gözleri gözlerime mıh gibi çakılıp kaldı. Bir güvercin benim omuzumdan uçup onun omzuna kondu. O anda aramızda bir ip bizi birbirimize bağladı. Kader ağlarını ikimize de sarıp bizi bu mahallede karşı karşıya getirdi.

Kim bilir hiç bilmeden kaç kez karşılaştık. Kaç kere kader bizi denk getirdi.

Elindeki defteri sıkı sıkı tutan Gökşin hızlıca koşarken okula yetişmeye çalışıyordu. Bugün okula gelmek istemiyordu ama en sevdiği ders vardı ve geri kalmak istemiyordu. Defterini sıkıca tutarken, uçlu kalemini ceketinin cebine sıkıştırıp kapıdan içeriye girdi.

"Pişt," diye seslendi bahçede top oynayan çocuklardan biri. "Topu buraya atsana?"

Gökşin'in kaşları çatılırken ona seslenen çocuğa baktı. Gökşin hızlıca yan tarafında duran topa güçlü bir tekme atıp çocuklara topu attı ama top onlara gitmek yerine kantinin önünde duran gençlere gitti. İçlerinden birinin omzuna çarptı.

"Ulaş," dedi Ömer kahkaha atarken. Gözleri topu atan Gökşin'e kaydı.

Gökşin yüzünü buruştururken seslendi. "Özür dilerim, gerçekten yanlışlıkla oldu."

Gençlerden özür diledikten sonra koşarak okula girdi. İkisinin de haberi yoktu ama aynı lisede okumuşlardı. Aynı Anadolu lisesinde eğitim gördüler. Ne Ulaş'ın Gökşin'den haberi vardı ne de Gökşin'in Ulaş'tan. Kader onları seneler önce bir lisenin bahçesinde denk getirmişti.

İkisinin de birbirinden haberi olmamıştı.

Odamdan çıkıp alt kata indiğimde, alt dudağımı dişlerimin arasına alıp yavaşça oturma odasına ilerledim. Gözlerim kısaca odayı turladı. Mutfak masasını bir kenara koymuş ve çeşit çeşit tatlı yapmıştım. Oda mis gibi kokuyordu. Bakışlarım koltukta oturan Ali ve Akif'e kaydı. Ben erkek kardeşlerime bakarken holde annemin sesi yankılandı.

"İlahi Emin, düzelt şu takımın gömleğini."

Babam birkaç şey söyledi ama duyamadım. Onun ardından annem bağırdı. "Kızını istemeye geliyorlar az yüzün gülsün. Ne bu tövbe tövbe sanki cenaze var."

"Sus hanım," dedi babam huysuzca. "Ben kızımı vermek istemiyorum. Elin oğlu benim kızımı istemesin."

Yüzümdeki tebessümle oturma odasından çıkıp mutfağın kapısında dikilen babama yaklaştım. Kollarımı babamın beline sarıp başımı sırtına yasladım. Babam benim için bir dağ. Doğduğumdan beri sırtımı yasladığım bu dağ beni hayatta tutan yegâne sebeplerden. Eğer ben bu kadar güçlü ve ayaklarının üzerine basan bir kadınsam babam sayesinde. Bana hep güvendi. İnsan bir şeyler başarmak isterken ufakta olsa birinin kendisine inanmasını istiyor. Ve babam bana inanan ilk insan.

"Of," diyen Akif yanımıza yaklaştı. "Bu kızın ne diye evleniyor, baba?"

Gülümseyerek arkamızda duran Akif'e döndüm. Kollarımı babamın belinden çekip kardeşime döndüğümde ellerini kot pantolonunun cebine katmış ve sırtını da kapı pervazına yaslamıştı. Kısılan gözleri üzerimde gezinirken hevesle konuşmasını bekledim.

"Çok," derken bana yaklaştı. "Çok çirkin olmuşsun abla."

Kaşlarım çatılırken yumruk yaptığım elimi Akif'in omzuna geçirdim. Yalancı bir sitemle omzunu tutup güldü.

"Şaka kız, vallahi melek gibisin."

Tatlı tatlı gülümsedim. "Teşekkür ederim canım kardeşim."

Omzunu tutarken yüzünü buruşturdu. "İlk davamı sana açacağım. İnsan kardeşine şiddet uygular mı?"

"Sus be," diye cırladığımda birkaç adım geriye çekilirken konuştu. "Ulaş abinin haline acıdım. Sabah akşam senin gibi ruh hastasıyla uğraşacak."

"Akif," diye yükseldim. "Kafana topuklu ayakkabı yemek istemiyorsan içeride uslu uslu otur."

Sinsi bir sırıtışla konuştu. "Ali," diye bağırdığında gerileyip mutfağa yöneldim.

"Baba," dedim hızla. "Gel şu oğullarının yanına ya."

Ali'de oturma odasından çıkınca hepten tırstım. İkisi bir olunca onlarla baş edemiyorum. Of keşke İlknur hemen yanıma gelse. İlknur olunca ikisiyle baş etmek daha kolay oluyor. Tamam, ben biraz çılgınım ama İlknur benim on katım resmen. İkisini birden terlikle kovalayıp, bir de yakalayınca bir güzel dayak atıyordu.

Evi kendi yanımda sessize alıp usulca etrafı kontrol ettim. Her şey yerli yerinde duruyor. Masa ve tatlılar hazır. Kahveler için fincanlar hazır tezgâhın üzerinde. İçimdeki heyecan ucu bucağı olmayan bir su gibi kalbimin kapısına çarpıp duruyor. Kendimi ne kadar sakinleştirmek için çabalasam da nafile; heyecandan ellerim terliyor. Rahatlamak için derin bir nefes aldığım anda kapı çaldı. İlknur geldi. Koşar adımlarla mutfaktan çıkıp kapıya gittim ve kapıyı açıp İlknur'a kocaman bir gülümseme sundum. Yanımda olmasına ihtiyacım var.

"Hoş geldin Nur," aramızdaki mesafeyi kapatıp bana sıkı sıkı sarıldı. "Hani evlenmeyecektin kız zilli?" Sırıtarak kollarımı İlknur'un ince beline sardım.

"Kim demiş evlenmem? Külliyen yalan." Yüzümdeki gülümseme büyürken, İlknur beni geriye çekip yüzüme baktı. Dolan hareleri içime bir mızrak gibi saplanıp kaldı. Bu yaşına kadar gözleri hep böyleydi fakat şimdi mutlu bir gözle bakıyor. İlknur bu hayatta mutluluğu hak eden bir insan ve ben dostumun mutlu olmasını her şeyden çok istiyorum.

🌠 

Ellerinde gül buketiyle çiçekçiden çıktıktan sonra hızlı adımlar eşliğinde arabasına geçti. İncitmekten çekindiği buketi yan koltuğa bıraktıktan sonra arabayı çalıştırdı. Bu heyecanı ilk kez yaşamıyordu çünkü daha önce de nişanlanmıştı. O zamanda elinde bir lale buketi ile gitmişti. Hayat, Ulaş'ı bir lale buketi gibi bir sene içinde soldurmuş ve toprağa ekmişti. O toprağa lale tohumu olarak ekildi lakin bir gül buketi gibi tomurcuklanıp açtı.

Daha önce evet heyecanlanmıştı ama bu kez Ulaş bambaşka hissediyordu. Buket'i çok sevmişti lakin gözü bu kadar kararmamıştı ama sevmişti. Gökşin'e olan hisleri çok farklıydı; bir yanı ölürcesine merhamet ederken diğer yanı dudaklarından dökülen tek bir kelimeye ölümü gözü alırdı.

Ulaş'ın yoldaki gözleri yan tarafta bulunan gül buketinde gezinirken dudağı hafifçe kıvrıldı. Hisleri sınırsızdı. Gökyüzü ona bir kapı açmış ve o kapıdan ona ait olan yıldızı gösteriyordu. Ulaş, yolunu kaybetmişti. En dibe sevdiği kadın yüzünden düşmüştü. Her şeyi o anda bırakmış ve toparlanmaya çalışmıştı. Tam toparlandığı anda Gökşin bir şimşek gibi hayatının merkezine çarpıp onu dağıtmıştı. Ulaş dağılmayı çoktan bekliyordu. Gökşin'in ile dağılmak kaybolduğu yolu bulduruyordu. Sanki hangi sokağa girerse girsin Gökşin varsa yolun sonu önemli değildi.

Kuyumcunun önünde durdu. Kara gözleri yüzükleri sipariş verdiği kuyumcuya kaydı. Gökşin'in parmak numarasını almış ve ona göre yüzük beğenmişti. İçinden umarım beğenir diye geçirdi ama içten içe beğeneceğini biliyordu. Bir yıldız detaylı yüzük istemişti. Yıldızıydı. Gökşin, Ulaş'ın hayatında parlamaya başlayan bir yıldızdı. Gökşin onun en büyük dileğiydi. Kaymayacak yıldızıydı.

Ulaş, kuyumcuya girip yüzükleri aldıktan sonra tekrar arabaya döndü. Kutuları açıp yüzüklere bakarken yüzü bir bebeğin gülümseyen haline bürünmüştü. Kara gözleri ince alyanstan taşlı kutup yıldızı olan yüzüğe kaydı. Güvenli yolu Gökşin'di. Kutup Yıldızı onun için Gökşin'di; çünkü yolunu kaybettiği anda gelmişti. O gelene kadar kayıptı.

Arabayı çalıştırıp yola çıktı. Evin yolu sanki daha da uzamıştı. Heyecandan bir şeyler düşünecek kafada değildi. Gül buketi ve yüzük kutularını alıp evine ilerledi fakat gözleri hemen çaprazdaki eve kaydı. Baktı. Orada da onların evindeki gibi büyük bir heyecan vardı. Başını yere eğip gülümserken eve geçti. Koşar adımlarla merdiveni aştıktan sonra açık olan kapıdan içeriye girdi.

"Kader," dedi Nermin telaşla. "Çikolatayı kontrol et çocuklar yemesin." Kader hevesli hevesli annesini onaylayıp mutfağa geçti. Kızları ellememişti.

Ulaş evde göz gezdirdikten sonra hazırlanmak için odasına geçti. Ev düğün yeri gibiydi. Herkes hazırlanmış bekliyordu. Tekin, karısı Suna ile gülüşerek sohbet ediyordu. Uğur ise yanına çektiği karısı Aslı'nın saçlarıyla oynuyordu. Kader kızlarının üzerini değiştirirken Caner bir köşede annesinin telefonuyla oynuyordu. Herkes oturma odasındayken odaya Gülce girdi. Tekin'in küçüğü ve diğerlerinin büyüğü olan ablaları. Herkesin gözü Gülce'ye dönünce gülümsediler. Ulaş'ın Gülce'nin geleceğinden haberi yoktu. Ablasını aradığında gelemeyebilirim demişti ama sürpriz yapmak istemişti. Kızını alıp gelmişti.

"Hazır mısınız?" diyen Ulaş odaya girdiği anda bütün gözler ona döndü. Nermin dolan gözlerini oğlundan ayırmadan ayaklanıp oğluna yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Ulaş'ın mutlu olup sevilmesini çok istiyordu.

Ulaş odadakilere bakınırken Gülce ile göz göze gelince şaşırdı. Annesi geriye çekildiği anda ablasına ilerleyip sarıldı. "Abla," dedi gülümserken. Gülce Ulaş'a çok düşkündü çünkü Ulaş'ı Gülce büyütmüştü. Her an yanındaydı. "Gelmem demiştin?" derken geriye çekildi.

Gülce sırıttı. "Nasıl gelmem ha, benim küçük kardeşim hayırlı bir iş için adım atarken nasıl elinden tutmam. Sürpriz yapayım dedim."

İkisi birbirine sıkıca sarılırken Nermin araya girdi. "Hadi çocuklar artık gidelim saat sekiz olmuş."

"Hep mutlu ol aslan kardeşim."

"Sende ablaların en güzeli."

Kader hemen araya girdi. "Duydum Ulaş."

Herkes onlara gülerken Ulaş Gülce'ye göz kırpıp Kader'e baktı. "Sen, Gülce ablamdan sonra geliyorsun ama abla."

Kader elinde çikolatayı kaldırdı. "Kafana geliyor bak."

Ulaş kahkaha attı. "Aman abla, bak Gökşin'i istemeye gidiyoruz."

Aktuğ ailesi evlerinden gülüşerek çıktı. En önde Ulaş ilerlerken Nermin ve Musa hemen bir adım gerisindeydi. Diğer dört kardeş ise hemen arkalarından gidiyordu.

🌠 

Pencereden buraya geldiklerini izlerken titriyordum. Kalbimde kış güneşi açmıştı ve ben iliklerime kadar ısındım. Ulaş'ın eli sanki onu ilk gördüğüm anda kalbime yaslanmıştı. Eli tam kalbimin üzerinde; kalbim onun avuçları arasında atıyordu. Kaç dünya bir araya gelirse gelsin bu hislerin bir sınırı yokmuş. Gözlerimi dünyaya açtığımdan beri ona giden yolları arıyordum ve bir kış akşamında yolum onunla kesişti. Kim bilir kaç kez birbirimize bakmadan geçip gittik.

O kapı sadece omuzuma çarpmadı. O kapı sol tarafıma çarpıp kalbimi yerinden söktü. Ulaş kalbime saplanan bir diken gibiydi. Saplanıp kaldı. Kalbim onunla dolup taşmış bir halde. Onu ilk gördüğümde içimde bitmek bilmeyen bir sinirle beraber kin vardı; fakat şimdi her şey yerini sevgiye bıraktı. Ben ne kadar itsem de duygular değişmeyecek. Ben onun suyuna kapılan bir balık gibiyim ve akıntıda gidiyorum. Sonu nereye varır bilmem ama sonu Atlantis'e açılacak gibi görünüyor. Ona olan sevgim ucu bucağı olmayan Atlantis gibi...

Ben kabullenmek istemediğim anlarda bile ona çekiliyordum.

Ben Ulaş'ı seviyorum.

Ben onu çoktan sevmeye başlamışım.

Evi dolduran zil sesiyle, derin bir nefes alıp kapıyı ardına kadar açtım. Baktı. Ulaş bana baktı bense onun kara gözlerinde bir girdaba kapılmışçasına ilerledim. Baktıkça içine çekiyor. O beni çektikçe ben onun gökyüzünde kanatlanıyorum. Sınırsızlığında nefeslendim. 

"Hoş geldiniz," kenara geçtim. Ulaş elindeki gül buketini bana uzatırken gülümsedi. O gülümsedi ben onun gülüşüyle denizdeki dalgalarla çarpıştım.

"Hoş bulduk, sen," derken bana doğru hafifçe yaklaştı. "Çok güzel olmuşsun." Kısık sesle dile getirdiği iltifatına ufak bir gülücükle karşılık verdim ve kucağımdaki güllere sıkıca sarıldım.

"Hoş bulduk kızım," diyen Nermin teyze yüzünden silmediği gülümsemeyle içeriye geçti.

Herkes salona geçtiğinde, masanın sandalyesini kapı eşiğine çekip İlknur ile yan yana oturdum. Herkes birbirine bakarken kimseden ses seda çıkmıyordu. Ellerimi dizlerime bastırdığımda sanki oturduğum yerde terliyordum. Her bir yanım Ulaş tarafından bilinçli bir şekilde kuşanmıştı. Gözlerimiz kesiştiği anda nefesim kesildi. Kara gözleri insanın içine dokunan cam parçası gibi hissettiriyor. Onunla göz göze geldiğimde kalbim bir camın keskinliğiyle karşı karşıya kalmış ve ben hareket ettiğim anda kanayacağım.

Derin nefes almaya yeltendim ama alamadım. Gözleri gözlerimden kayıp babama döndüğünde rahat bir nefes alabildim. Tüm ailesi burada; hepsi evimizin salonunda toplanmış. Bakışlarım ablalarına kayınca içten içe tuhaf hissettim çünkü bana nasıl davranacaklarını bilemiyorum ve bilmiyor olmak biraz beni tedirgin ediyor. Kader ablayı görmüştüm ama diğerini daha yeni gördüm ve laf arasında Ulaş'ın büyük ablasına düşkün olduğunu öğrenmiştim. İç çekişlerim sessizce devam ederken Musa amca babama gülümsedi.

"Nasılsınız Emin?" dediğinde babam bana kaçamak bir bakış attı. Bu bakışı ben seni nasıl paylaşacağım bakışıydı. Babamın şimdiye kadar kimseyi evin kapısından içeriye almadığını biliyorduk. Doğrusu Ulaş'ı da almazdı ama isteyen bendim. Ve söz konusu ben olunca sınırları gevşetiyordu.

"Çok şükür Musa," dedi ve bu kez kısık bakışlarla Ulaş'a baktı. Ulaş dikenlerin üzerindeymiş gibi kıpırdandı ve yüzünün aldığı kızarıklık herkesi güldürdü. "Sizler nasılsınız?"

Musa amca oğluna bakıp sırıttı. "İyiyiz bizlerde çok şükür."

Herkesi salonda bırakıp İlknur ile beraber mutfağa geçtik. Elimi hızla çarpan göğsüme bastırdığımda Nur kıkır kıkır gülüyordu. İlknur'a ters ama susması gereken bir bakış attıktan sonra kahveleri yapmaya başladım. Kime nasıl içtiğini sormadım bu yüzden direkt hepsini sade yapacağım ama bir tanesi hariç. Ulaş'ın kahvesi ballı olacak. Ömrümüz boyunca dilimiz tatlı kalsın.

"Gök," dedi İlknur heyecanlı heyecanlı. O böyleyken ben ondan bin kat daha beter haldeyim. Ellerim o kadar çok titriyor ki, cezveyi düşüreceğim diye ödüm kopuyor. "Ulaş felaket heyecanlı." Alt dudağımı dişlerken yüzümdeki gülüşü bastırdım. Onunla bakışırken heyecanını bariz çıplak bir gözle gördüm. Güllerimi verirken elleri de titredi. Hatta bu soğuk havada terlemişti.

Kahveleri fincanlara boşaltırken Nur gelip hemen yan tarafımda durdu. "Ulaş'ın fincana karabiber koyalım." İlknur'a dehşet bir bakış attım. "Ne be, bence hak etti ama sen bilirsin."

"Sus ve yanımda dur."

İlknur kollarını belime sarıp başını omzuma bastırdı. "Kız vallahi de evleniyorsun. Aman hani ben senden önce gidecektim. Of Gök," yanağını omzuma sürttü. "Sıramı çaldın."

Kıkırdadım. "Hadi bakalım sıra sende."

Ulaş'ın fincanına bol bol bal dökerken Nur elime vurdu. Gülümseyerek fincanı tepsiye koydum. Usul usul salona ilerlerken kanım kaynıyordu. Heyecandan damarlarımdaki kanın akışını dahi hissediyorum. İçimde bitmek tükenmez bir enerji varmış gibi hareketliyim. Salona adım attığım anda sesler azaldı ve ben daha çok titredim. Büyüklerden başlayıp kahveyi dağıtırken gözlerimi tepsiden çekmeye ürküyorum. Sanki biriyle göz göze gelirsem tepsi yeri boylar. İç çekişler eşliğinde Ulaş'ın karşısında durdum. Fincanı alırken gözleri gözlerime dokundu ve o an benim felaketim oldu. Daha çok titredim. Bir eli tepsiyi tutan elime kaydı.

"Sakin ol," diye fısıldarken yavaşça elini çekip dikleşti. "Ellerine sağlık Gökşin." Bana sıcak bir tebessüm sundu ve başını eğdi. İçim ona öyle bir eridi ki, uzanıp öpesim geldi.

"Afiyet olsun, Ulaş."

Geri dönüp sarsak adımlarla tepsiyi masaya bıraktım ve sandalyeye oturdum. Ellerimi dizlerime sıkıca bastırdığımda yutkunarak gözlerimi Ulaş'a çevirdim. Fincanı kaldırıp birkaç yudum aldı ve dudakları iki yana kıvrıldı. Karnıma ağrılar girerken gülüşü bir darbe gibi beni sarstı. Şakaklarım sızlarken ona karşı göğsümden bir sevgi denizi taşıyordu. 

Nermin teyze gülümserken anneme baktı. "Sen nasılsın Sema? Daha daha nasılsınız?" Annemle Nermin teyze gülüşürken ortamın gerginliği bir nebze olsun dağılmaya başlamıştı. Ama bu nasılsınız muhabbeti böyle sürüp gidecek gibi görünüyor.

Ali ortama bir darbe gibi düştü. "Musa amca bence siz direkt olaya gelin." Babamın kısık ve uyarıcı gözleri Ali'ye dönünce, Ali oturduğu koltuğa sindi. Babamın gözleri resmen onu çivi gibi çakmıştı.

Musa amca da çekingenliği bir kenara bırakıp konuştu. "Ali haklı, ben direkt geliş amacımızı söyleyelim."

Musa amcanın ardından İlknur konuştu. "Ay vallahi Musa amca, artık isteyin şu kızı sırasını bekleyenler var."

Ben oturduğum yerde kızarırken, İlknur rahatça geriye yaslandı. Onun bu haline herkes gülerken babam bile tebessüm etmişti. Nur'un ne kadar patavatsız olduğunu elbette hepimiz biliyorduk. Bazen en ciddi ortamda öyle bir konuşup herkesi güldürürdü ya da en gülünecek ortamda herkesi ağlatabilir. Kesinlikle burcunu taşıyan biri.

Musa amca babamla bakıştı. Babamın sert mizacı az da olsa yumuşadı. "Sebebi ziyaretimiz malum," Musa amca odada göz gezdirdi. Gözlerim heyecandan ayaklarıma takılı kaldı. "Çocuklar görüşüp aralarında anlaşmış bize de onlara destek olmak düşer." Babam derin bir nefes aldığında annem tebessüm etti. Sanki babam bunu kabullenebilmek için nefeslenmişti. "Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızın Gökşin'i oğlum Ulaş'a istiyorum."

Musa amca sanki üstünden yük kalkmış gibi geriye yaslanıp nefes aldı. Gözlerim babamı bulduğunda nefesim tıkandı. Babamın gözleri dolmuştu ve onu böyle görmek yüreğimi yakıp kavurdu. İçim ufak kıvılcımlarla usul usul yanarken gözlerim sulandı. Babam benim için en önemli insan. Onun ağzından çıkacak tek olumsuz cümleyle çıtımı çıkaramayacağımı biliyorum; ama biliyorum ki babam benim üzülmemem için elinden gelen her şeyi yapar. Önceliği her zaman bizler olduk. Şimdi ise babamın gözlerinde kendimi kundakta görüyordum. Sanki kundaktaki kızını kucağından birileri alıyormuş gibi bakıyordu. İçim daha çok sızladı. Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken babam kimseyi umursamadan oturduğu yerden kalkıp bana doğru yaklaştı. O bana adım attıkça gözyaşlarım daha çok arttı. Düşen her yaş babamın yüreğine çakılan bir çivi gibi hissettiriyordu.

"Gökşin," dedi tam karşımda dizlerinin üzerine çökerken. Dizlerime bastırdığım ellerimi ellerinin arasına aldığında ortamda sadece babamla ikimiz kalmıştık. "Sen benim ilk göz ağrımsın. Herkes bir yana sen bir yanasın." Bir elini elimden çekip yanaklarımdaki yaşları silmeye başladı. "Sen baba dediğin gün ben gerçekten bir baba olduğumu hissettim." Birkaç damla daha yanaklarıma düştü. "Bana göre kızın varsa gerçekten babasın." Bu kez babamın elleri yanaklarıma kondu. "Sen doğdun ben baba oldum. Sen baba dedin, ben baba olduğumu gerçekten hissettim." Yanaklarımdaki yaşları beni incitmeden sildi.

Babam ağır ağır yutkunurken gözleri yanıyordu. Ağlamamak için direndiğini görüyorum. "Şimdi benim beşikte saldığım kızım kocaman olmuş." Yavaşça ayaklanırken tebessüm etti. "İyi ki benim kızımsın küçük meleğim." Eğilip saçlarımdan öptükten sonra arkasını döndü. Kalbime binlerce ağırlık atılmış ama bir yandan da bir bahçedeymiş gibi nefesleniyordum. Her yanım bahar bahçeydi.

"Gökşin benim gözümün nuru Ulaş," yavaş adımlarla yerine giden babamın ardından baktı. "Sen benden gözümün nurunu istiyorsun." Babam koltuğa oturup dikleştiğinde herkes dikkatli bir şekilde babamı dinlemeye devam etti. "Ben kızımın rızasıyla hareket ederim." Babamın koyu kahverengi gözleri bana dönerken; yılların gözlerine çöktüğü o yükler bir anda silindi. "Senin rızan var mı kızım?"

Bir anda her şey yok oldu. Gözlerim tam çaprazımda oturan Ulaş ile kesişti. Kara hareleri bir ateş gibi yüreğime dokunup yaktı. İçim eridi. Onun bana bakan güzel gözlerinde içim eriyip beni dağladı. Ben senin gözlerinde kayboldum demek istedim ama dilim açılmadı. Benden bir cevap bekliyordu ama gözlerime baksa her şeyi anlayabilir. Belki de anlıyordu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra sırtımı geriye yasladım.

"Var baba."

Babam memnun ama sıkıntılı bir nefesin ardından Musa amcaya baktı. "Hayırlı olsun." Annemler sevinirken titrek bir halde oturduğum sandalyeden kalktım. Zangır zangır titrerken dudaklarımı birbirine bastırıp sesli bir soluk aldım. Sarsak adımlar eşliğinde onunla yan yana durduğumda yere ürkekçe bastım. Başımı kaldırdığımda babam tam karşımızda duruyordu. İnce bir nefes dudaklarımdan dışarıya sızarken; ciğerlerim bayram yeri gibi şişip göğsümü kabarttı. Bir sevinç vardı her bir yanımda; bugün benim en mutlu günlerimden biri ve yüzümdeki gülümseme şimdi daha da büyüdü.

"Elini uzatır mısın kızım?" Babamın nahif tonlamasına içim gide gide elimi uzattım. Alyansı parmağıma takarken başını kaldırdı. "Her daim Gökşin," aramızdaki mesafeyi hemen aşıp dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Yüzündeki gülümseme her daim böyle canlı ve baki kalsın kızım. Allah mutlu mesut etsin."

"Âmin," dedik ikimiz de aynı anda. Babam elini öpmem için uzatınca gülümseyerek babamın elini öpüp alnıma koydum.

Yüzüklerimiz takılırken kimseden ses çıkmadı. Herkes bu anı canı gönülden bekliyor gibiydi. Babam Ulaş ile kısık bir tonda konuştu ve ardından parmağına alyansı taktı ama ne konuştuğunu kimse duymadı. Babamdı. Benim ilk aşkımdı. Gözünden sakındığı kızını birine emanet etmek onun için çok zor. İç çekip etrafa baktım. Ulaş babamın elini öpünce bende onun ailesine yöneldim ve el öpmeye başladım. El öpme faslı biterken tekrar herkes yerlerine oturdu.

Ulaş ile yan yana duruyorduk. Babamlar salonda otururken biz oturma odasına geçmiştik. Titrek bir haldeydim ve titreyişim bugün bitene kadar son bulacak gibi değil.

"Gökşin," dedi Gülce abla. "Seninle tam tanışamadık. Daha buradayım."

Gülce ablaya hafifçe gülümsedim. "Tanışalım Gülce abla, bu hafta kafeye gitmeyeceğim olmazsa salı günü kahvaltı yaparız." Ulaş'a doğru döndüğümde Ömer abiyle konuşuyordu. Sevda ve Ömer abi yüzükleri taktıktan sonra gelmişlerdi. "Ulaş," dedim kısık bir tonda. Adını dile düşürdüğüm anda bana doğru döndü.

"Efendim," derken meraklı gözleri gözlerime tutundu. İçim ona eriyor. Kalbim sanki onun avuçlarına konmak için kafesinde çırpınıyor.

"Salı günü," dedim ona biraz yaklaşarak. "Müsait olursan Gülce ablalarla beraber kahvaltı yapalım mı?"

Bakışları ablalarına kaydı. Ve tekrar bana döndü. "Müsait olurum Gökşin." Bana doğru eğildi. Ilık nefesi boyun girintime çarparken vücudum bir elektrik akımına kapıldı. "Rahat eder misin?" Alt dudağımı kıskıvrak yakalayıp dişledim. İnce düşünceli. Çok ince düşünceli ve bu fevkalade hissettiriyor. Bunca şey arasında aklıma bir kurt gibi Buket düştü. Acaba ona nasıldı? Onu da böyle düşünüyordu elbette.

"ederim," derken sesim soğuk çıkmıştı ve buna engel olamadım. Bu anda Buket'in bir yılan gibi arada süzülmesi canımı sıktı. Yüzüm ister istemez düşerken adımlarımı mutfağa çevirdim. Kendimi toparlamak adına mutfağa geçip dolaptan bardak çıkardım.

Suyu içerken gözlerimi kapattım. "Sakin ol Gök. Geçmişi kurcalamanın manası yok. Şu anda kal."

"Farkındayım," dedi ve o anda korkup hızla kapıya döndüm. "Ne düşündüğünü fark ettim." Mutfağa girdi. "Geçmişi kurcalamanı istemiyorum çünkü adı üstünde geçmiş Gökşin," bana doğru yaklaşı. "Ben bu anı hiç yaşamadım." Gözlerime baktı. Orada kendinden binlerce şey gördü. "Gerçekten tüm samimiyetimle söylüyorum seninle yaşadığım her şey bambaşka." Aramızdaki mesafe azaldı. Sanki alıp verdiği nefesler beni yakıp karşısında kül ediyor. Bir kül gibi dağılıp parçalara ayrıldım.

"Ulaş," dedim çekingen bir halde ama beni susturdu. "Sadece dinlesen beni Gökşin. Onunla doğru düzgün bir isteme olmadı çünkü annemle Gülce ablam karşıydı. Ben göremiyordum ama onlar kör değildi. İstemeye babamla abimler geldi tabi bunu gören annesi epey sorun çıkardı. Kahve falan içmedik direkt yüzükler takıldı. Nişan olmadı çünkü arada sürekli kavga çıkıyordu. Anlayacağın benim bir heyecanım kalmamıştı." Elini uzatıp elimi tuttu. Teninin sıcaklığı parmaklarımdan vücuduma yayıldı. İşte şimdi eriyip bittim. Elinin altında benden yana hiçbir şey bırakmadı. Bir mum gibi ince ince eridim. "Benim ilklerim seninle oldu," parmakları parmaklarıma sarıldı. Bu sarsıcı bir darbe gibi göğsüme çakıldı. "İlk heyecanım oldun. İlk kahvemi senin ellerinden içtim." Parmakları parmaklarımı okşadı. "Sen tarafından rıza almak beni o kadar mutlu etti ki, bunu sana anlatamam. Ben anlatamam ama sen gör Gökşin."

"Ulaş," diye soludum. "Sadece bir an düşününce canım sıkıldı."

Birbirine tutunan parmaklarımdan beni kendine doğru çekti ve böylece aradaki o bir adımlık mesafe yarım adıma düştü. "Artık düşünüp canını sıkma. Bundan sonra aklımda sadece sen olduğunu bil. Bunu sana yaşayarak hissettirmekten yanayım."

"Tamam," kısık mırıltıma gülümsedi.

"O zaman," ceketinin cebinden mavi kadife bir kutu çıkardı. "Bu an bize özel olsun istedim ama istemezsen daha farklı bir organizasyon ayarlayayım."

"Hayır," dedim direkt. "Seni dinliyorum." Şaşkın ama meraklı bir halde ona baktım.

"Bu özel günümüzde; bana yol gösteren kutup yıldızım. Gösterdiğin bu yolda benimle bir ömür boyu el ele olmak ister misin? Benimle evlenir misin Gökşin?"

Gülümserken gözlerim dolu dolu oldu. Kalbimde binlerce yıldız parladı. "Zaten evleniyoruz, Ulaş."

Benim gibi onunda dudaklarında sıcak bir gülüş belirdi. "Biliyorum ama ileride böyle bir anımız olsun bence," gülüşü yüzüne yayılırken gözlerimi güzel gülüşünden çekmedim.

"Evet, seninle evlenirim."

Elimi bırakıp kutuyu açtığında nefesim gerçekten kesildi. Yol gösterenim derken ciddiydi. Kutudaki yıldızlı yüzük o kadar güzeldi ki, dilim tutuldu. Kutup Yıldızı; her göründüğünde yol gösteriyor. Kuzeyi gösteriyor. Ne zaman yönümü kaybedersem gözlerim parmağıma kayacak ve ben o yolu her şekilde bulacağım. Ve ne zaman yolunu kaybettiğinde parmağımdaki yüzük ona yolu gösterecek. Biz, birbirimizin kaybolan rotasıydık. Şimdi birbirimizi bulduk.

"Bu," sesim kısıldı. "Bu çok güzel." Büyülenmiş gibi bakakaldım. İçimi sürekli eritiyordu. Resmen yok olmuştum. "Ben," dilimi dudaklarımda gezdirip ıslattım. "Buna bayıldım." Kalbim şimşek gibi çaktı.

"Ait olduğu yere gitmeli."

Yüzüğü kutudan çıkardığında elini uzattı. Elimi avucuna uzattığımda nazikçe parmaklarımı kavradı. "Her zaman Gökşin," yüzüğü parmağıma taktı. "Seninle mutlu olalım. Yüzünden bu gülümsemeyi eksik etmeyeceğim. Ne olursa olsun haksız dahi olsam gönlünü alacağım." Uzanıp dudaklarını saçlarıma bastırdı. "İyi ki hayatıma girdin benim yol gösteren yıldızım. Yönümü sana çevirdim. İyi ki sensin Gökşin."

Dilim tutulmuş bir halde; dudakları saçlarımın üzerindeyken, saçlarıma vuran sıcak nefesi eşliğinde gözlerimi yumdum.

 

Loading...
0%