Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. BÖLÜM

@kelebeginekseni

 

7.BÖLÜM

 

Bir kahve dedim içimden birkaç defa tekrarla. Sadece karşılıklı bir kahve içip bir şeyler hakkında konuşmak. Ulaş'ı tanımak. Ben onu böylesine uysal biri olarak beklemiyordum ama beni fazlasıyla şaşırttı. Kabalıkları çok fazlaydı şu an böyle yaklaşması beni düşündürüyor. Bunun için çok kafa yormak istemiyorum.

"Olur," dedim oldukça isteksiz bir şekilde. Kesinlikle isteksizdim çünkü onunla kahve içip konuşmak bile anlamsız geliyor. Sanırım içimdeki Ulaş nefreti hala diri ve gittikçe kök salıyor.

"Samet," dedi düşünceli bir halde ve ardından kaşları çatıldı. "Onu tanıyor musun?"

Kaşlarım çatıldı. Elbette tanımıyorum ve tanımakta istemiyorum. "Tanımıyorum."

"Tanımak istiyorsun ama?"

Cümlesi soru içeriyor. Fazla takılmayacağım çünkü karşımdaki adamı hiç tanımıyorum ve pek olumlu iletişim kurduğum olmadı.

"Hayır, kahvem bitti işimin başına dönmem gerekiyor."

Gözleri gözlerimden kopup insanların tıka basa doldurduğu kafede gezindi ve usulca kahvesini dudaklarına götürüp bir dikişte bitirdi. Kahve bardağını masaya bıraktıktan sonra ayaklandı.

"Hesap," dedim çabucak. "Hesaplar benden."

Kaşları onaylamaz bir şekilde çatıldı. "Kabul etmiyor kahve teklifi benden çıktı."

Omuz silktim belli belirsiz. Keyfi bilir teklif var ısrar yok ki zaten o da başka bir şey söylemeden masadan çekilip kasaya geçti. Dakikalar içinde Meltem'e hesabı ödeyip kafeden çıktı.

İçimde beliren huzursuz hissin iplerini koparıp zihinime sızmasına müsaade ettim. Her şey bir anda bana dokunup ruh değişikliğime sebep oluyor bu hoşuma gitmiyor. Sevmiyorum hemen etkilenmeyi. Her şeyden kolayca etkilenecek ruh haline sahibim ama bazen hiçbir şey umurumda olmayacak kadar rahat oluyorum.

"Gökşin," Meltem'e doğru döndüm. "İyi misin?" Hızlıca masanın üzerindeki büyük fincanları alıp mutfağa yöneldim.

"İyiyim Meltem."

Fincanları tezgâha bıraktıktan sonra derin bir nefes aldım. Birdenbire huzursuz hissetmek beni sinirlendiriyor. Sanki bir anda bütün düzenim bozulmuş gibi mutfakta kalakaldım. Gözlerimi yavaşça kapatıp derin derin nefesler alıp verdim. Kendimi dinleyip sakinleşmem gerekiyor fazla düşünmemem lazım.

"Gökşin," titrek nefesler arasında gözlerimi açtım. "Ne oldu?" Meltem kolumu tutup beni kendine çevirdiğinde zorlukla tebessüm ettim.

"Biraz başım ağrıyor, iyiyim ama."

Gözleri kısılırken anlamaya çalıştı. Ortada anlaşılacak hiçbir şey yok ben sadece olayları fazla içselleştirip canımı sıktım.

"Ne oldu?" dedim kaşlarım çatılırken. "Niye öyle bakıyorsun?"

"Çok düşüncelisin? Ne oldu Allah aşkına? Hem anlat bakalım siz niye kahve içtiniz Ulaş Bey ile hım?" Meltem'in imalı gülüşüne ters bir bakışla karşılık verdim.

"Ne bileyim geçerken uğramış gibiydi öyle kahve içtik."

"Peki diğeri onunla niye oturdun? Kız konuşsana illa söyletecen insanı."

Ofladım keyifsizce. "Annesi bana görücüye gelmiş annemde oğlan görüşmek istiyor görüş dedi kafeye geldi ama hiç konuşmak istemediğim için onu gönderdim sonra Ulaş geldi Samet hakkında bir şeyler söyledi kahve içtik ve onuda gönderdim."

Meltem düşünceli bir halde gözlerini kırptı. "Yani ikincisinin gerekli bir açıklaması olmamış. Hem konuşmak istemediğini nereden biliyor."

Hiç sorgulamadığım şeyleri Meltem dile getirince kaşlarım epey çatıldı. Anlaşılan bu işin içinde annem ve Nermin teyzenin parmağı var. Ve ben buna adım kadar eminim.

🌠

Nermin ve Sema sabırsızca beklemeye devam etti. İkisi beraber Ulaş'ı kafeye Gökşin'in yanına göndermişlerdi ama binbir güçlükle. Samet'ten hiç haz etmeyen Ulaş, Sema yüzünden gitmek zorunda kalmıştı. Gökşin'in istemediğini ama Samet ve annesinin ısrarı yüzünden konuşacağını söylediklerinde el mecbur gitmişti ama içinden bir ses gitmek istiyordu.

"Kafamı sikeyim," derken usul usul yürümeye devam etti. Bütün yolu yürüyerek gelmişti ama yine de kafasındaki ses susmak bilmiyordu. Kabul etmişti Gökşin'den nefret etmediğini sadece sinirlerini bozup dikkatini dağıtıyordu ama bu da olağan bir durum diyordu.

"Ulan salak Ulaş madem gittin niye kıza sebep söylüyorsun." Kendine dümdüz söverek sahile çıkan yola girdi. Şu an tek yapacağı şey sahilde bir banka oturup kendine sövmek olacaktı.

"Sikerler böyle kafayı. Kıza doğru düzgün bir şey demedim. Lan salak kafam sen annene niye uyuyorsun!" Hiddetle kendine daha çok sövdü. Eve gidince yapacağı ilk şey Nermin ile atışmak olacaktı. Çünkü annesi fazla üzerine geliyordu. Nerede bekar bir kız görse hemen görücü lafını açıp kendisini çileden çıkarıyordu. Ulaş kabul etmedikçe abartmaya devam etmişti.

Bir süre yürüdü Ulaş ama aklına yatmayan şeyler vardı. Gökşin'e doğru çekiliyor olması akıl karı değildi onun için ve bunu düşünmek bile istemedi. Ne kadar kaçıyorsa o kadar yaklaşıyordu fakat bunu fark etmedi. Bir bakkal kapısında anlamsız bir tartışma ile karşı karşıya kaldığı genç bir kızla bilmediği yolda ilerlediğinin bilincinde değildi.

Gökşin kafeyi kapattıktan sonra Meltem'e veda edip yoluna baktı. Yavaş yavaş yürüdü ama kafası tıka basa doluydu. Düşünmek istemediği her şeyi düşündüğünün farkında değildi. Samet ile görüşmek istemediğini herkese duyurmuştu ama Samet yine de konuşmak için geldi. Bir şey demedi Gökşin keza rahatsız olduğunu apaçık belli etti.

Ne aklında ne de gönlünde kimse yoktu. Elbette daha önce hoşlandığı ya da aşırı ilgi duyduğu biri olmuştu ama onunla da iletişimi bir türlü ilerlemedi. Birbirlerini anlamıyorlardı ve Gökşin'de anlaşılmadığı yerde duracak biri değildi. Durmadı da.

"Ya annemler bir şeyler yaparsa." Düşüncesi dudaklarından dökülürken kaşlarını çattı. Ulaşlar görücü olarak gelirse nasıl tepki verirdi bilmiyordu ama direkt olumsuz yanıt veremedi kendine. Tamam dedi kendi kendine; Ulaş ile hiç olumlu bir karşılaşma yaşamadı ama kötü biri olmadığını anlamıştı. Ali her gün Ulaş'tan bahsedip tüm ev halkına onu sevdirmişti. Tabii Sema'da Emin'e anlatırken Gökşin dinliyordu. Yani Ulaş evdeki herkese kendini sevdirmişti habersizce.

🌠

Sessizliğin artık gerçekten canımı sıktığı bir hale geldim. Şu an bu odada dinlediğim şarkı bile kafamdaki hiçbir şeyi bastırmaya yetmiyor. İnsan bastırdığı her şeyin altında ezilir ve ben daha fazla ezilmek istemiyorum.

"Sakince nefes al Gökşin." Kendi kendime aynı cümleyi defalarca tekrarladım. Neden bu kadar abarttığıma da anlam veremiyorum. Sanırım karşımdaki adamın Ulaş olması daha fazla abartmama neden oluyor. Herkes olaya olumlu bakarken ben yorum bile yapmıyorum.

Tamam. Kabul ediyorum. Ben ondan hiçbir şekilde kötü bir enerji almıyorum ama bu hisler onun uyumlu olduğu anlamına gelmiyor. Hala kafamda oturtamadığım şeyler var fakat en önemlisi onunla tanışmak. Ulaş'ı tanımak. Bunu düşünmek bile beni garip hissettiriyor. Elbette birini tanımadan yargısız infaz yapmam lakin ne bileyim kararsızım. Bir karara varamıyorum.

"Sessiz olun anne." Akif'in sesini duyunca telefonu alıp müziği kapattım. Ve ben müziği kapattıktan sonra odamın kapısı çaldı. Büyük ihtimalle Akif.

"Gelebilirsin."

Kapı yavaşça aralandı. Aylardır görüşemediğim o insan kapıdan içeriye girdi. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken yataktan hızla kalktım. Yüzümde şaşkınlıkla beraber gülümseme oluştu.

"İlknur," hızla arkadaşıma yöneldim ve birbirimize sıkıca sarıldık. Ayların özlemi bir anda üzerimize sindi. Gözlerim dolu dolu İlknur'a sarıldım. Sanki bir kış mevsiminden yaz mevsimine geçmiştim. İlknur'a sarılmak yıllardır aradığım ve bulamadığım bir hissiyat gibi beni gelip buldu.

"Gökşin, çok özlemişim seni!"

Gözyaşlarım akarken İlknur'a sıkı sıkı sarıldım. Aylar geçmişti onu görmeyeli. Aramıza şehirler yüzünden mesafe girmişti ve o başka bir şehire taşınmıştı. İlknur benim çocukluğumdu; İlknur benim geçmişimdeki her adımımdı ve onun yeri bende çok özel.

"Hoş geldin dostum."

İkimiz de geriye çekilince yaşlı gözlerimiz birbirine baktı. Ayların özlemi vardı ve bu kolay kolay geçmezdi. Hayatım boyunca hep bir yerden bir yere gitmek zorunda kalmıştık. Babamın düzenli bir işi yoktu tabii evimiz de kira olunca bütçemize uyan neresi olursa oraya gidiyorduk.

"Hoş buldum dostum."

"Yeter bu kadar sulu gözlülük," diyen Akif İlknur'u tutup geriye çekti. "Ablalarım ağlamasın artık."

İlknur bana göz kırpıp Akif'e döndü ve omzuna sertçe vurdu. "Abla ha," derken bir kez daha vurunca Akif kapıya doğru kaçtı.

"Abla ne yapıyorsun?"

İlknur bu kez ayağındaki terliği çıkarıp Akif'e fırlattı. "Lan köpek, kaç defa aradım seni bana geri dönmedin. İnsan demez mi ablam niye aramış bir geri dönüş yapayım."

Akif kapıya doğru yaklaşıp dışarıya adımını attı. "Abla vallahi derslerden kafamı kaldıramıyorum, mezun olacağım bu sene."

"Sus köpek suratlı. Abla deme bana."

Akif yüzünü asınca İlknur ayağındaki diğer terliği de çıkarıp fırlattı. "Bir de yüzünü asıyor beyefendi. Suçlusun sen konuşmuyorum seninle."

"Tamam," dedi Akif gülümseyerek. "Yarın sana beyaz gül alırım barışırız."

"Bok barışırız," diyen İlknur'a bakıp kahkaha attım. "Ben Gökşin miyim bir beyaz gül ile kanayım. Ağzından burnundan getiririm."

"Of İlknur abla ya. Bari kardeş kontenjanından kıyak geç. Ne bu kin nedir ablaların gülü."

Akif'e kısık gözlerle baktım. "Ben ablalıktan men edildim herhalde."

"Of diyen," kardeşim bize sitemle söylendi. "İkinizi de ablalık sınavından bırakıp gidiyorum."

"Akif senin kafanı kırarım," derken bu kez ben terliğimi yerden alıp Akif'e doğru fırlattım.

"Al işte," diyen kardeşim kapıyı yavaşça kapattı. "Bir taneydi tekrar iki oldu. Hadi bana müsaade."

Akif'in ardından gülümsedik. Odada İlknur ile yalnız kalınca dostumu hemen yanıma çekip yatağa oturdum. Konuşacak o kadar çok şeyimiz vardı ki; eğer şimdi başlasak eminim asla susmayız. Mesela neler yapıyor hala hatta kiminle ve nerede kalıyor.

"Nerede kalıyorsun?" derken çekimserdim çünkü yarasını deşmek istemedim. İlknur annesini kaybettikten sonra babası başkasıyla evlendi ve üvey annesi olacak kadından epey şiddet görüşmüştü. O zamanlar küçüktük ve annemler İlknur'u kadından almıştı. İlknur'un babası işi dolayısıyla aylarca gelmediği oluyordu. Kızının halinden habersizdi ama yine de içinde merhamet yoktu.

Yutkundu hafifçe. "Anneannemle kalıyordum biliyorsun." Başımı olumlu anlamda salladım. "Atanınca kendi evime geçtim kira ama çok rahatım." Gözlerim doldu. İlknur kendini kurtarmıştı. Kendine bir yol belirleyip o yolu yürümüştü. "Şimdi buradayım, bu şehirde ve artık uzun bir süre yanındayım anlayacağın."

İlknur'a yaklaşıp dostuma sıkıca sarıldım. "İyi ki geldin İlknur. Bizimle kal istersen, hem annem hayatta bırakmaz seni." Yavaşça sırtımı sıvazladı.

"Benim siz ailem oldunuz Gökşin. Annemden sonra Sema annem beni kendi evladı gibi sarıp sarmalamıştı. Ama bak," derken geriye çekilip gülümsedi. "Kendi hayatımı kurdum ve mutluyum. Hem artık buradayım size hiç huzur vermem."

İlknur'un omzuna vurdum. "Fallik rahatsız olan mı var. Artık hep yanımızasın kaçışın yok."

Keyifli bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Sizden kaçmam. Hem tanışman gereken biri var." Bana göz kırptığında gözlerim kocaman açıldı.

"Kiminle tanışacağım? Bana niye daha önce söylemedin Nur!"

Yüzünde mutlu olduğunu belli eden bir gülümseme yerini aldı. "Daha çok yeni ve ben gerçekten mutluyum Gök." Gözlerim onun mutlu olduğunu anlamış gibi doldu. "Bak ya, kızım ne bu duygusallık?"

Omuzlarımı kaldırıp indirdim küçük bir çocuk gibi. "Sana ne kızım. Sen anlat bakalım daha neler var bilmediğim."

"Bu kadar işte Gök, bunlar dışında Fatih Bey aradı seneler sonra ama açmadım. Elim bir türlü açmaya yeltenmedi. Kimsesizliğim bir yük gibi gelip omuzlarıma çöktü."

Mutluluğu bir pamuk ipliliğinin inceliğinde gibiydi ve tek bir çekişle koptu. Kalbim onun bir anda yüzüne oturan hüzünle kuşandı. Dilim konuşmaya varmadı ve karşımda gözleri dolan dostuma bakakaldı. Kahve hareleri sular içinde kalırken yutkunamadım.

"Nur bak bana." Baktı. Gözyaşları yanaklarından düşerken uzanıp onları yanaklarından çekip sildim. "Ne desem acını hissettiğin gibi anlayamam ama ne olursun kimsenin mutluluğuna engel olmasına izin verme. Biz varız, ailen biziz." Yüzünde ufacık bir tebessüm oluşunca bende gülümsedim.

"Zaten bir tek siz varsınız Gökşin. Kimim kimsem yokmuş benim. Ne amcam ne halalarım. Teyzem bile aramalarıma bakmadı. Kızı mesaj atmış babam kızıyor annemi rahatsız etme diye. Ben ne yaptım bu insanlara bilmiyorum."

İlknur'u kollarımın arasına çekip bir kez daha ona sarıldım. Hiçbir yarasının üzerini kapatamam fakat bir tane bile olsa yara bandıyla üzerini kapatabilirim. Kanayan o yere elimi uzatıp engel olabilirim ama onun acısını söküp alamam. Şimdi ben ne söylersem söyleyeyim onun hiçbir kırgınlığı geçmez.

İçli bir nefes aldı ama gözlerinden yaşlarda düştü. "Çok yoruldum Gök. Hayatım avuçlarımın arasında ama ben hiçbir şey yapamıyorum. Tamam, büyüdüm ama acım hala çok taze. Dağhan beni mutlu ediyor ama her zaman yan yana değiliz."

"O ne demek? Eniştenin adı Dağhan mı?" Olumlu anlamda başını salladı. "Üzülme bakayım artık. Kızım geldiğinde ne güzel neşem yerindeydi sorduğuma pişman oldum. Yaranı deşmek istemezdim."

Geriye çekilip yanaklarını sildi. "Aman, beni biliyorsun iki ağlar beş gülerim. Bak hemen keyiflendim. El birliğiyle linçlenmek istemiyorsun kalk aşağıya inelim."

"E hani beni özlemiştin Nur?"

Kıkırdadı. "Olaysın Gökşincim ama bakalım kocan da adam çıkacak mı?"

Kahkaha attım. "Sende olaysın İlknur Hanım."

Omzuma vurdu keyifli bir halde. "Hadi Gökşin, Sema teyzemlerle az sohbet edelim sonra uyuruz. Yarın sendeyiz haberin olsun."

İlknur ile beraber bence ayaklanıp odamdan çıktım. İkimiz beraber alt kata inip oturma odasına geçtiğimizde annemle babam çay içiyordu. Akif ortalarda görünmüyor ama Ali koltuğa yayılmış televizyona bakıyordu.

"İyi akşamlar," diyen İlknur'un sesiyle bize döndüler.

Babam sıcacık gülümsedi. "Gelin güzel kızlarım."

İlknur babama bakıp gülümsedi ama onun gülüşündeki burukluğu ben hissettim. Hayatı boyunca anne baba eksikliğini yaşamıştı. Beraber senelerimiz geçti ama içindeki o acı hiç dinmedi. Kim onu sarıp sarmalarsa sarmalasın çare olmuyordu. İlknur'un annesi Hatun teyze İlknur iki yaşındayken vefat etmişti. İlknur dört yaşındayken babası Heybet denen kadınla evlendi ve o anda başladı her şey. Annemler onun İlknur'u dövdüğü bir ana denk gelmişti. Hiç unutmam biz İlknur ile bahçelerinde oynarken İlknur'u yanına çağırıp dövmüştü neymiş nasıl oyuncağını oturma odasında bırakır. Sadece beş yaşında küçük bir çocuktu.

İnsan annesini kaybettikten sonra kimi kimsesi kalmıyormuş gerçekten. Kimsesizlik denilen o ağır yük İlknur'un omuzlarına çok erken yüklendi. Gözlerindeki o buğulu acı dinmedi, dinmiyor.

"Gökşin'e," diyen annemle düşüncelerimden sıyrılıp annemlere döndüm. "Kız bunda keçi inadı var biliyorsun."

Güldü İlknur. "Sen merak etme Sema teyzem. Biz bu keçinin inadını kırarız. Sen haberlerden bizi eksik etme."

"Siz ikiniz yine bir oldunuz."

"Sende bul artık birini."

"Sana ne Nur."

Omuz silkti sinsice. "Ay Sema teyze, sen benim yavuklumu gördün mü? Çabuk bak teyzem."

Annem İlknur'un gösterdiği resimlere bakarken yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. İlknur bir resimde durunca annemin yüzündeki gülümseme tebessüme döndü ve gözlerindeki değişik ifadeye anlam veremedim.

"Kız," dedi resime bakarken. "Oğlanın maşallahı var kamuflaj da yakışmış."

Güldü bizim kız utangaç bir halde. "Yakışıklı değil mi Sema teyze? Bir gördüm vuruldum resmen."

Annem gülümseyerek İlknur'un bacağına vurdu. "Fenasın kızım. Nereden buldun bu oğlanı söyle çabuk?"

"Ben bulmadım o beni buldu teyze."

Annemin kaşları çatıldı. "Kız nereden buldu? Sosyal medya deme kalbime iner."

İlknur sinsi sinsi güldü. "Vallahi oradan buldu. Ama hiç öyle bakma bizim tanışma biraz garip başladı. Hem aynı şehirdeydik."

Annem İlknur'a ters bir bakış gönderdi. "Sonra uzun uzun anlatacaksın bana her şeyi kızım. Sosyal medya falan güvenilmez haberin olsun."

"Of," dedi İlknur. "İyi bir benim yavuklum Sema teyzem. Vatan emanet edilmiş yahu bu adama gönlümün lafımı olur."

Annem İlknur'un bacağına bir kez daha vurdu. "Kız sen ne fenasın. Deme öyle şeyler annem, siz çok değerlisiniz. Böyle oğlanların sizi üzmesine izin vermeyin." Annem konuşurken bana da baktı ama hiç oralı olmadım. Daha kimse bizi üzmedi ve üzmesine de müsaade etmem.

"Ay Sema," dedi İlknur. "Vallahi olaysın aşko. Üzecekse böyle yakışıklılar üzsün."

Annem kahkaha atarak İlknur'a baktı. "Güzel kızım, ne iyi ettin geldin. Özlemişim bu deliliğini."

Annem ve İlknur birbirine sarılınca gülümsedim. Ben İlknur’a göre daha sert mizaçlıyım ve pek böyle mizahım yoktur ama yeri geldi mi herkesi güldürürüm.

"E Sema teyze, biz bu kızı ne zaman baş göz edeceğiz? Kaldı böyle başımıza haberin olsun."

"İlknur," dedim kızgınca ama hiç beni umursamdı.

İlknur'du bu işte. Deli dolu ama yaralı. Her bir yarasını yüzündeki gülümsemeyle kapatan. Başına ne gelirse gelsin yüzünden gülücük eksik olmayan. Fakat kaç yaşına gelirse gelsin bir anne kelimesiyle dolan gözlere sahipti. Kimse anlamadı ama ben onun gözlerindeki anne özlemini kalbimin en kuytusunda hissettim. Sesim çıkmadı. Sessizlik içinde annemle sohbetlerini dinledim. Arada bana bulaştı ama anneme günlerini anlatıp şakalar yaptı. Kâh güldük kâh üzüldük. Her zamanki gibi gülüşüyle gülüp üzgünlüğüyle üzüldük.

 

 

Loading...
0%