Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. BÖLÜM

@kelebeginekseni

 

8.BÖLÜM

 

"Gökşin," diyen sesle gözlerim aralandı. Başucumda çalan alarmı kapatıp yataktan kalktım. "Şu zıkkım bu saatte niye çalıyor Gök!"

İlknur'un huysuz söylenmesi sabah sabah beni güldürürken, ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Uykum hâlâ var ama kafeye gitmem lazım. Bugün Meltem'in izin günü ve Hakan ile tek ben varım; tabii bir de İlknur var. Onu evde bırakmayacağım.

"Kalk hadi Nur, kafeye gideceğiz."

Huysuzca başını yastığına gömdü. "Uyuyacağım, sonra gelirim."

"Hayır," derken yatağımı toplamaya başladım. İlknur ise yer yatağında uyuyordu. "Kalk beraber gideceğiz."

Beni umursamadan battaniyeyi başına kadar çekti. İlknur'un bu hali beni güldürürken yastığımı düzeltip başucuna geçtim. Battaniyeyi çektiğim anda gözlerini zorlukla araladı. Uykulu gözleri bana dönünce yüzünü astı.

"Huzur ver. Ne olur huzur ver. Uykum var benim lan."

Güldüm. "Ama kafeye gideceğiz."

Ayaklarını küçük çocuklar gibi yatağa vurdu. "Bana ne, ben gelmek istemiyorum."

Elimi uzattım tutması için. "Dostunun kafesini görmek istemiyor musun?"

Gözlerini kapattı. "Uyumak istiyorum."

"Of İlknur, çok uykucusun."

"Sen nesin kızım, sabah kuşu mu?" Huysuzca yan döndü. "Horoz gibi erkenden uyanıp başımda ötüyorsun."

Sesli bir kahkaha attım. "Sende kış uykusuna yatan ayılar gibi sürekli uyuyorsun. Hadi yeter bu kadar kalk çabuk."

Omuz silkti ve iyice bana sırtını döndü. "Kalkmam. Hem öğleden sonra Dağhan ile buluşacağız."

"Yani beni ekiyorsun?"

"Yok," dedi esnerken. "Sizi tanıştıracağım. Hem senin kafende otururuz." Battaniyesini başına çekip uykuya kaldığı yerden devam etti bende daha fazla odada durmadım.

Hızlıca rutin işlerimi halledip üzerimi değiştirdim. Havalar epey soğumuş ve sürekli üşüyen bir insan olduğum için kalın bir şeyler giyindim. Genelde rahatlıktan yana olduğumdan dolayı kazak ve bel üstü siyah pantolon giyinip saçlarımı salık bıraktım. Evdeyken toplu olan saçlarımı dışarıda salık bırakıyorum bir de kulak takıntım var. Kulaklarım görününce tuhaf hissediyorum; bu huyum beni bazen çok sinir ediyor. Kulaklarım küçük fakat görünmesini istemiyorum.

Odamdan çıkıp alt kata indiğimde ev halkı kahvaltı masasındaydı. Yerime geçtiğimde annem bana baktı. İlknur'u soracak ama onun ne kadar uykucu olduğunu bildiği için sorgulamadı. İlknur bizde kaldığı zaman onu asla uyandıramıyorduk. Küçükken bile uykucuydu.

Ailemle sessiz ve oldukça keyifli bir kahvaltının ardından hazırlanıp evden çıktım. Bugün biraz erkek uyanmıştım ve kafeyi büyük ihtimalle açan ben olacağım. Hakan bazen çok erken açıyor, bazen de kendi saatinde ama eğer erken açmışsa keyfi kaçık oluyor. Meltem ise hep saatinde açar dakik olduğu için senkronize hareket eder. Üzgün ya da keyifsiz olduğunda yüzü asık ve işkolik oluyor. Ben, ben keyifsiz olunca sadece işe yönelir ve sessizleşirim.

Ben hayatım boyunca hep bir şeyler için çaba harcadım. Düştüm ve düştüğüm o yerden ellerimi yere bastırıp ayaklandım. Ellerim yara bere içinde kaldı ama yine pes etmedim. Eğer şu an buradaysam ve buraya sahipsem hep kendi çabamla. Çok şeyi geride bırakmıştım ama hala içimde bir yerlerde oluşan kırıklıklar var. Değil ki bunlar canımı yakıyor; kesinlikle canım yanmıyor sadece hatırlayınca buruk bir tebessümle kuşanıyorum.

Mesela annem hep çalışandı. Her anlamda çalışan bir kadındı. Geçinmek bizim için hep zor olmuştu ama yine de bir şeyler başarmıştık. Bir çatı altında yaşamak şu zamanda o kadar güç geliyor ki zaman zaman insanlar kaçıp gidiyor. Yardım etmek istemiştim. Anne ve babama hep yardım etmek istemiştim. Yapabilmiş miydim diye kaç geceyi sabah ettim hatırlamıyorum ama şimdi karşısında durduğum bu yer bana bir şeyleri hallettiğimi hatırlatıyor.

Kendimle elbette gurur duyuyorum. Bunu kimseye bırakmam. Çünkü ben bunu hak ediyorum. Ben bir şeyleri başarmıştım. Ben başarmıştım. Kendimle gurur duyuyorum. Bir sınavı kazanamadığım için sabaha kadar ağlayıp, pes etmediğim için kendimle gurur duyuyorum.

Gecenin köründe yine uykusuz kaldığım bir yaz gecesiydi. Sınavın üzerinden geçeli bir ay olmuştu ve ben mezuna kalmıştım. Güzel bir şeyler bekliyordum çünkü artık boğuluyordum. Bir merakla sisteme giriş yapınca koca bir hayal kırıklığı gelip yüreğime çöktü.

Sonuçlar kötüydü. Beklediğim gibi değildi.

Ağlamıştım. Sabaha kadar ağlamıştım çünkü hayallerim vardı. Kocaman bir hayalim vardı her çocuk gibi fakat olmamıştı. Bende o gece o hayali bırakıp diğerine tutunmuştum.

Hayat önümüze hep bir şeyler çıkarıyor ama iyi ama kötü. Bilmiyorsun, sadece o an hissettiklerinle hareket ediyorsun.

"Gökşin abla,"

Gözlerim kafenin kapısından bana seslenen Hakan'ı buldu. Derin bir nefes aldım. "Günaydın Hakan."

Birkaç adımla kafeye yaklaştım ve açık kapıdan içeriye girdim. "Günaydın Gökşin abla. Dakikalardır orada duruyorsun bir şey mi oldu?"

Gülümsedim. Bir şeyler hep oluyor. Hayatımız boyunca birçok şeyin arasında duruyoruz. Yeri gelince düğümler çözülüyor yeri gelince düğüme düğüm düşüyor ama bir şekilde ilerliyoruz.

"İyiyim," dedim hafif tebessümle. Direkt arka tarafa geçip bana ayrılan odaya girdim. Elimdeki hırka ve çantayı ikili koltuğa bırakıp nefeslendim. Bugün farklı bir enerjideyim ve keyfim oldukça yerinde.

Odamdan çıkınca geniş koridorda Asmin teyze ile karşı karşıya geldik. Mutfaktan çıkıyordu ve elindeki tabakları kapının dışındaki büyük masaya bırakacak. Kafenin dizaynı bu şekilde; koridorun başında geniş bir masa var ve masanın arka tarafı mutfak ile odama çıkıyor. Mutfakta hazırlanan siparişleri, koridoru aşıp kapının dışındaki büyük masaya koyuyoruz oradan da masalara dağıtıyoruz ve son zamanlarda üç kişi olarak yetişemez olduk.

"Hayırlı sabahlar kızım."

Sıcak bir gülümsemeyle yanıtladım. "Hayırlı sabahlar Asmin teyze."

"Gökşin," dedi tam hareketlendiğim esnada. "Seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum, müsaitsen."

Yüzümde meraklı bir ifade oluşurken Asmin teyzeye döndüm. "Tabi, şu an müsaitim."

Gözlerini kaçıran Asmin teyze, çekingen duruyordu. "Benim büyük kızım," dediğinde ne diyeceğini az çok tahmin ettim. "Liseyi bitirdi sınava çalışıyor tekrardan durumumu biliyorsun Gökşin kızım." Elemana gerçekten ihtiyacım var ve kafe gittikçe daha çok büyüyor.

"Elemana ihtiyacım var Asmin teyze. Öznur'u tanıyorum. Gelsin çalışmaya başlasın ama derslerini aksatmadan. Ona uygun saatler ayarlayalım."

"Gökşin," dedi ağlamaklı bir sesle. Böyle bir yaklaşım kalbimde varlığını koruyan ufak sızıya dokundu. Liseden sonra annemle beraber bir yerde çalışmaya başlamıştım ama patron sonradan çalışamadığımı ve artık gelmemem gerektiğini söylemişti. Tabi o zamanlar benim için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu fakat başka bir iş bulup para biriktirmeye devam etmiştim.

"Asmin teyze," dedim sarılışına karşılık verirken. "Sakın ağlama yoksa bende ağlarım."

"Tamam kızım, tamam."

Sıcak kucaklaşmamızın ardından işlerimizin başına geçtik. Saatler ilerledikçe kafe kalabalık olmaya başladı. Meltem izinli olduğu için ekstra çalışıyoruz ve şu an siparişlere yetişmek oldukça zor.

"Gökşin abla," hızla Hakan'a döndüm. "Masa 8 sorun çıkarıyor." Kaşlarım çatılırken kapının arkasındaki masaya ilerledim. Bir de bu var. Çok nadir de olsa dengesiz insanlarla diyaloğa girmek. Hayır yedin içtin öde hesabı tıpış tıpış git ama yok illa sorun çıkaracaklar.

"Sorun nedir?"

Kızlardan biri beni baştan aşağıya süzdü. "Sorumlu birini çağırsanız daha çabuk çözülür."

Kaşlarım hayretle havalandı. Normalde oldukça sakin biriyim ama böyle salak hemcinslerim yüzünden şu an sinirleniyorum.

"Yetkili kişi benim. Sorun nedir?"

Bu kez konuşan; esmer kızın karşı tarafında oturan kumral kız oldu. "Sorun yanlış sipariş getirmeniz."

Gözlerim yan tarafımda bekleyen Hakan'a kaydı. "Onaylıyor musun Hakan?"

"Hayır Gökşin Hanım, siparişleri üç kez değişti ve not aldım."

Derin bir nefes aldım sakin olmak için ama bu oldukça zor. "Şöyle yapalım o halde kızlar," gözlerim masada gezindi. "Bu seferlik bizden olsun."

Esmer olan hızla ayaklandı. "Ne münasebet, siparişler değişsin yeterli."

Uzatmamak için onayladım. "Hakan sen masa 4 ile ilgilen burası bende."

"Tamam Gökşin Hanım."

Hakan masa 4'e ilerlerken kızlara döndüm. "Siparişlerinizi alayım."

Siparişleri aldıktan sonra Tuğba ablaya ilettim. Yemek ve tatlı siparişleri Asmin teyzeye bakarken; geri kalan kahve ve ufak tefek atıştırmalıklar Tuğba ablaya bakıyor. İkisinin de yeteneği birbirinden güzel. Ben daha çok kasa ve ara sıra garsonluğa bakıyorum ama böyle sürekli kalabalık olmaya devam ederse sadece kasada kalırım.

Sorun çıkaran kızların kahvelerini masaya bırakıp tepsiyi bırakmaya gittim. Tam tepsiyi masaya bıraktığım anda birinin sesi kulağıma geldi. Tepsiyi bırakmadan geri masaya yöneldim. Bu kızlar sabrımı sınıyor.

"Sorun nedir kızlar?"

"Bu kahve," dedi kumral olan. "Soğuk."

Tek kaşımı kaldırdım. "Çünkü soğuk kahve istedin."

"İçemem ki hava soğuk."

"İçemeyeceğiniz içeceği söylememeniz sizin açınızdan daha iyi."

Bu sefer esmer olan lafa atıldı. "Of çok uzadı."

Sinirlerime son kez hâkim oldum. Sinir ve öfke damarlarımda kabarırken kızlara yöneldim. İkisini bir dövsem belki bir miktar sakinleşebilirim ama yapamam. Bu bana hiç yakışmaz.

"Hadi kızlar."

"Ne!" dedi kumral olan. "Kovuluyor muyuz?"

"Kızlar son dakikalarınız yoksa gerçekten elimden bir kaza çıkacak."

"Şaka gibi," derken ayaklandılar. "Sıfır hizmet."

Nefeslendim. Şeytan diyor şu elindeki tepsiyi al geçir kafalarına ama kafe kalabalık ve böyle bir izlenim bırakmak istemiyorum. Sakin ol Gökşin. Sadece sakin ol ve işinin başına dön. İki sorunlu kafeden çıkarken arkamı döndüm. Hiç kimseye tahammül edemiyorum. Hele ki böylelerine, asla!

🌠

Ulaş, bugün dükkanını açmadığı için arkadaşlarıyla buluşmaya karar verdi. Hepsi beraber Ulaş'ın karar verdiği kafeye geldi. Ulaş neden burayı seçti kendine ifade edemedi ama şimdi buradaydı. Gökşin'in kafesinde. Adımları cam kapıdan içeriye atıldığında gözleri etrafta gezindi.

Kahverenginin hâkim olduğu masalar ve onlara uygun aynı tonlarda sandalyeler vardı. Kafenin büyük kısmı masalarla kaplıyken birçok yerde ufak kitaplıklar yer alıyordu. Bir de bir bölüm ise komple kitaplıkla kaplıydı. Arkadaşlarıyla beraber kendisi de kafeyi inceledi. Kafe ferah ve oldukça rahat bir mekân.

"Buraya niye geldik birader?" Halit hem etrafı inceledi hem de merakla sorusunu dile getirdi. Ulaş'ın buna mantıklı bir açıklaması var mıydı acaba.

"Harbi," dedi İnan. "Daha sade kafeler vardı çarşıda."

"Geldik bir kere kardeşim." Nezih herkesi susturdu. Çok abartmışlardı ona göre sonuçta kafe kafedir. Konuşup bir şeyler içecekler. Tamam burası pek onlara göre değil ama kafaları rahat. Genelde içlerinden birinin canı sıkkın olduğunda daha farklı mekân seçimleri yapıyorlar.

Ulaş en sonunda konuştu. "Çok konuştunuz abicim hadi geçelim şuraya." Arkadaşlarını kapının arkasındaki boş masaya yönlendirdi. Az önce boşalan masaya geçip kuruldular. Hakan masanın dolduğunu görünce hemen oraya ilerledi.

"Hoş geldiniz," derken dördüne baktı.

"Hoş bulduk birader, sen bize dört tane Türk kahvesi verir misin?" İnan siparişleri verdi ama emin olmak için kısaca arkadaşlarına baktı hepsi de onayladı.

"Başka bir isteğiniz var mı?"

Bu kez Ulaş konuştu. "Yok kardeşim." Hakan cevabını aldıktan sonra hızlıca mutfağa ilerledi. Siparişleri iletip büyük masanın önünde durdu. Bugün kafenin kalabalıklığı onu da yormuştu ama burayı seviyordu. Gökşin'in ona çok yardımı dokunmuştu bir de bu yüzden yorgunluk Hakan için önemli değildi.

Kafenin kapısı bir kez daha açılınca gözler o yöne çevrildi. Gökşin ise işini bitirmiş ve Hakan'ın yanına gelmişti. Hakan'ın yorulduğunu anladığı için yeni gelen müşteriye kendisi bakmaya koyuldu.

"Hoş geldiniz," gelenlere boş masayı gösterdi ama gözleri bir çift gözlerle karşılaştı. Ulaş ile göz göze gelince kaşları çatıldı. Daha fazla bakışmak istemediği için gözlerini kaçırıp genç kızları Ulaşların olduğu masanın arkasını yöneltti.

"Bak," dedi kızlardan biri. "Şu masadakiler yakışıklıymış."

Diğer kız kıkırdadı. "Sus kızım biri duyarsa bizi rezil edersin."

"Aman," dedi. "Yakışıklı demek suç mu?"

Gökşin konuşan kızlara gülümsemekle yetindi. Gözleri Ulaşların masaya kayınca dudaklarındaki tebessüm azaldı ama kimseye belli etmedi. Sonuçta kızların düşüncesi onu alakadar etmiyordu. Ve bu noktada söyleyecek hiçbir şeyi yok.

Ulaş hem arkadaşlarıyla konuşup hem de Gökşin'e kaçamak bakışlar atıyordu ama bihaber. İnan ise Ulaş'ın Gökşin'e dikkatle baktığını sezince sırıttı. Az çok neden buraya geldikleri konusunda ufak bir tahmini vardı fakat söylerse Ulaş bunu reddederdi.

Gökşin tam arkasını döndüğü anda İnan seslendi. "Bakar mısınız?"

Gökşin ise onlara bakma gereği duymadan eliyle Hakan'ı yönlendirdi ve bu İnan'ın şaşırmasına sebep oldu. Neden bakmadı diye düşündü kendi kendine. Gözleri usulca Gökşin'i imcelerken dikkatini çekmişti. Güzel bir kız dedi kendi düşüncelerinin arasında.

"Şu garson," dedi arkadaşlarına. "Seslendim ama bakmadı." Ulaş'ın gözleri hızla Gökşin'i buldu.

"Buranın sahibi," dediğinde bütün gözler Ulaş'a döndü. "Garson değil o kardeşim."

Halit sırıtarak laf attı. "Sen nereden biliyorsun?"

Ulaş üzerindeki imalı bakışları biliyor ve kaçışının olmadığının farkında. Sonuçta Gökşin'i tanıyor keza buranın sahibi olduğunu söylemesi pek dikkat çekici bir durum değildi.

"Aynı yerde oturuyoruz o yüzden biliyorum."

İnan oldukça keyifli bir halde sırtını geriye yasladı. "Bizim mahallede yani?"

Kaşları çatılan Ulaş, arkadaşına baktı. İnan'ın rahat tavrı biraz dikkatini çekerken başka bir şeye yormadı.

"Aynen İnan."

İnan oldukça memnun oldu bu durumdan çünkü Gökşin dikkatini çekmişti.

"Nerede tam olarak?"

Ulaş sorgulamaya başlayan arkadaşına ters ters baktı. "Sana ne İnan."

Ulaş'ın terslediğini fark eden Halit araya girdi. "Abicim hadi işimize bakalım. Bak ne göstereceğim size."

Ulaş sinirli bir şekilde sandalyede kıpırdarken İnan şaşkın bir ifadeyle arkadaşına baktı. Ulaş'ın neye bu kadar sinirlendiğini düşündü ve aklına gelen ihtimalle kaşları havalandı. Gözlerini yan tarafında oturan Ulaş'a çevirdiğinde arkadaşının bakışları kasa tarafında duran genç kızdaydı ve nerede pot kırdığının farkına kolaylıkla vardı.

"Pardon kardeşim," dediğinde Ulaş anlamsız bir bakış attı. "Yenge miydi bilemedim." Masadaki herkes şaşkın bir ifadeye büründü.

"Siktir," dedi Nezih. "Lan Ulaş, haberimiz yoktu."

"Birader şimdi buraya niye geldiğimiz anlaşıldı." diyen Halit'in sesi alaylıydı. Hepsi neden burada buluştuklarını sorgulayıp durmuştu.

"Ne saçmalıyorsunuz oğlum. Yenge falan yok."

Nezih esefle gülümsedi. "Hayırlı olsun birader."

"Sikerler," diye homurdandı Ulaş. "Yok öyle bir şey. Mahallemizin kızı."

Sırıttılar. "Külahıma anlat abicim, İnan'a nasıl baktığını gördük."

Ulaş Nezih'e ters ters baktı. "Nezih." diye uyardı ama hiçbiri Ulaş'ı ciddiye almadı.

İnan keyifli bir halde sırıtmaya devam etti. "Nermin teyzeme müjdeyi vermek lazım."

"Lan," diye yükseldi Ulaş. "Siktirmeyin belanızı. Yok lan öyle bir şey."

"Hep inkarla başlar zaten birader." diyen Halit oldukça keyifliydi.

Halit'te Ömer gibi yeni evliydi. Nezih ise nişanlıydı tek bekar İnan ve Ulaş kalmıştı. Herkes Ulaş'ın severek nişanlanıp ve bir sene dolmadan nişan atmasıyla şaşırmıştı; az çok herkes içeriğini merak ediyordu ama kimseye tek kelime etmedi sadece en dipe çöktüğünde arkadaşları yanındaydı.

🌠

Çalan telefonumu cebimden çıkarıp hemen cevapladım. "Efendim Nur."

"Yavru ne yapıyorsun?"

Soluklandım. "Kafe kalabalık ve Hakan ile yetişmeye çalışıyoruz."

İlknur kıkırdadı. "Şanslısın zilli, kafeye geldim sayılır."

Göremeyeceğini bilsem de göz devirdim. "Gel hadi deli."

"Deli kovalasın seni."

Kısık bir kahkaha attım. "Görüşürüz Nur." dediğim anda telefonu kapattı. Kendi içimde Nur'a söverek telefonu tekrar cebime atıp masalara bakındım. Ne kadar bakmak istemesem de gözlerim onların olduğu masaya kaydı. Aralarında hararetli konuşup gülüyorlar ve biraz meraklanmış olabilirim ama bu beni hiç alakadar etmiyor.

Kafenin kapısı bu kez İlknur tarafından açıldı. Gözlerim arkadaşımın üzerindeyken arkasından gelen kişi dikkatimi çekince bu kez ona baktım. Uzun boylu ve yapılı biriydi. İlknur ile yan yana olması kim olduğunu tahmin etmeme yardımcı oldu. İlknur'a bakarken kapının arkasındaki masaya kaçamak bakışlar atmaktan geri kalmadım. Ara sıra onlara bakıyordum fakat şimdi hem kapıya bakınca ister istemez gözüm ona da kayıyor.

"Hoş geldiniz." Usulca İlknur'a yaklaştım ve sıkıca birbirimize sarıldık.

"Hoş buldum bebeğim." dedikten sonra yan tarafında duran erkek arkadaşının elini tuttu. "Erkek arkadaşım Dağhan."

Tebessüm ettim. "Memnun oldum bende Gökşin."

"Memnun oldum." diyen enişte kısaca cevap verdi.

İlknur ve erkek arkadaşını boş olan masalardan birine yönlendirdim.

"E Nur, ne içersiniz?"

İlknur hafifçe gülümsedi. "Dağhan sade kahve sever beni de biliyorsun."

"Tamamdır."

Ayaklanıp siparişleri almak için mutfağa gittim. Tuğba abla çabucak istediklerimi hazır edince tepsiyi alıp mutfaktan çıktım. İlknur'un olduğu masaya geçip karşısına kuruldum.

"Nasılsınız?" derken gözlerim İlknur'un üzerindeydi.

"İyiyiz, sabah beni uyandırdın mı?"

Güldüm. "Uyandırdın mı ne demek! Defalarca seslendim. Beni başından kovdun."

Kahkaha attı kısık bir sesle. "En azından kafana bir şeyler fırlatmamışım. Sevinsen iyi edersin."

Daha çok güldüm. Gerçekten İlknur'du bu. Tam bir zır deli desem yeridir. Uykusu bölündüğü zaman felaket asabi oluyor ve o an ne yapacağı hiç belli olmaz. Düşüncelerimi kenara itip ortamda dönen muhabbete dahil oldum. Fark ettiğim bir şey varsa; o da İlknur'un şu an küçük bir kız çocuğu gibi olması. Erkek arkadaşının yanında sanki ufak bir kız çocuğuna dönüyor ve gözlerindeki ışıltı mutlu olduğunun en büyük kanıtı.

İçimde gittikçe büyüyen bir his ipliği vardı. Gözlerim bir yere dokundukça uzayan ve uzadıkça göğüs kafesime sarılan anlamsız hisler. Derince nefeslenmem bile az geldi. Kalbim sanki bu hislerin arasında sıkışıp öylece kalmış. Biraz olsun görmekten kaçmak istedim ama olmadı. Kaçamadım. Hiçbir şey kaçmama izin vermedi.

İçimde bir yer git bak dedi ama ben inatla diklendim. Gözlerim görmesin diye direndim. Olmuyor. Bakmadan duramıyorum.

Kahvenin koyu tonlarını kuşanan gözlerim onunkilerle kesişti. İçimde boy gösteren anlamsız his ince bir damar gibi kalbimin etrafını kuşattı. Daraldıkça kaçınma isteğim yükseldi ve zor da olsa gözlerimi önüme çevirdim.

İlknur konuşurken sessizce dinlemeye çalıştım ama aklım bu kadar doluyken kimseyi duyamıyorum. Duyamıyorum değilde kimseyi dinlemek istemiyorum. Belki de sadece kendimi bir süre dinlemem gerekiyordur.

"Of Gökşin, sen bizi dinlemiyorsun."

Yüzüme kaçamak bir bakış tutundu. "Çok yorgunum anlayamıyorum."

Gözlerini kıstı. "Hım, emin miyiz?"

Usulca onaylamak için başımı aşağı yukarı salladım. "Evet."

"Dağhan," dedi üzerimden çektiği bakışları yanındaki erkek arkadaşını buldu. Yakışıyorlardı. İlknur'un aksine Dağhan sarışın ve ela gözlü. İlknur ise esmer ve kahverengi gözlere sahip. Birbirlerinin zıttı gibiler ama bir o kadar da uyumlular.

"Siz oturun İlknur, ben bir Hakan'a bakayım çocuk tek başına."

İlknur bıkkın bir tavır kuşandı. "Oturamadın şurada."

"İş varken oturamıyorum, biliyorsun."

"Aman," dedi eliyle gönderir gibi. "Hadi kız, bak işine."

İlknur'un bu tavrına gülümsedim. En sonunda dayanamadığım için masadan kalkıp kitaplıkların olduğu tarafa yol aldım. Oradaki masalar doluydu ve birkaç kişi kitaplıklara göz atıyordu. Yüzümde beliren tebessümle kitapları inceleyen kızlara yaklaştım.

"Güzel bir kitap bence," derken yanlarında durdum. Üç tane genç kız ve eminim lise çağındalar.

"Konusu da güzel." dedi içlerinden biri. "Hayalden gerçeğe."

Yüzümde sıcak bir gülümseme yeşerdi. "Yazarın çok sevdiğim kitaplarından biridir ve oldukça akıcı bir dili var."

"Güzel," dedi kitabı elinde tutan genç kız. "Farklı bir şeye benziyor."

"Okuyunca asla pişman olmayacaksın."

Bana bakıp tatlı tatlı gülümsedi. "O halde rastgele bir sayfa açıp bir alıntı seçelim."

Kitabı usulca ellerinin arasına aldı. İncitmekten korkar gibi; sanki ellerinin arasında çok hassas bir varlık tutuyor gibiydi. Sayfalar yavaş yavaş akarken çıkacak alıntıyı merakla bekledim. İçimden bir ses hadi artık derken en sonunda kız durdu. Seçtiği sayfayı açıp satırlar arasında parmağını gezdirdi ve bir yerde durdu.

"Aynı zamanı ayrı ayrı yaşıyoruz."

Ufakça bir gülümseme sundum kızlara. Nazan Bekiroğlu'nun kalemi o kadar güçlü ki, bu kitabı farklı seneler içerisinde defalarca kez okudum. Her okuyuşum bir öncekinden daha hevesliydi. İnsan, bazen sonunu bilmesine rağmen hevesle ilerliyor. Sanki her bir satırı daha önce geçmemiş gibi tekrar tekrar hissetmek için sabırla kuşanıp bekliyor.

"O zaman Nar Ağacı'nı ben okuyorum kızlar siz başka kitaplara bakın."

Gülümseyerek kızları seyrettim ve onları kitaplarla baş başa bırakıp gözlerimi yeni yaptırdığım kitaplığa çevirdim. Aklıma yine ta kendisi düşerken kaşlarım çatıldı. Acaba bu kitaplıkta onun el emeği var mıdır? Niye bu kadar merak ediyorsam, yani bana ne bundan. Varsa da beni ilgilendirmez sonuçta ben sadece müşteriyim.

Ellerim aşinası olduğu kitaba uzanırken gülümsemem büyüdü. Kaç defa okudum bilmiyorum ama hala böyle bir aşk bekliyor olmak belki de aptalca. Her şey sadece kitaplarda böylesine kusursuz; oysa hayatta böylesine eksiksiz bir sevgi yok. İnsanın ailesi bile paramparça severken hiç tanımadığın birinin kusursuz sevmesi akıl kârı değil.

"Tam isabet," dedi ardımdaki ses. Tüylerim onun yakınlığından dolayı ürperirken sessiz kaldım. Tam isabet demişti değil mi? Evet, aynen böyle demişti.

"Gurur ve Önyargı ya da Aşk ve Gurur."

Yüzümdeki şaşkınlık artarken dönüp ona bakma gereği duymadım. Bu kadar şeyi bilmesi bile şaşırmam için yeterli. Sonuçta pek kitap okuyan biri gibi duymuyor yoksa ben mi ona karşı fazlasıyla önyargılıyım anlayamadım. Fakat içimden bir ses sen çok önyargılısın diyerek beni ayıplıyor.

Sus dedim içimde beni ayıplayan sese.

"Şimdi neden bu kadar önyargılı olduğunu az çok anladım."

"Ya," dedim alayla. "Eminim anlıyorsundur."

"Eminim birden fazla okudun elindeki kitabı."

Ufakça güldüm. "Eminim kibirlisin."

Benim gibi o da gülümsedi. Ona bakmıyor olsamda hemen yan tarafımda olduğu için sesini duymuştum.

"Şimdi bir de kitaba göre mi yargılanıyorum?"

Yani dedim kendi içimde hesaba girerken. Sen beni kitaba göre yargılıyorsan pekâlâ bunu bende yapabilirim.

"Seninle aynı düşünceleri paylaşıyoruz."

Anlamıştı. Yavaşça başımı yan tarafıma çevirdiğimde bana bakıyordu. Gözleri ritmik bir şekilde yüzümde gezinirken gözlerimi kaçırmadım aksine ona dik dik baktım.

"Okudum," derken içimdeki merakı bir çırpıda cevapladı. "Sevdiğim birkaç klasiklerden biridir." Aslında son cümlelerini pek merak etmedim ama sen bilirsin. "Güzel bir hikâye ama fazla önyargılı."

Dudaklarım alayla kıvrıldı. "Güzel bir hikâye fakat fazla kibirli."

Kıkırdadı. Gerçekten sesli ve tok bir kıkırtı dudaklarından döküldü.

Daha çok gülümsedi. "Çok mu içselleştirdin?"

"Sanırım aynısı senin içinde geçerli."

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. Ben olayı hiçbir zaman bu kadar ileriye taşmadım ama kendisi fazla abarttı. Ya da abartmış olabilirim. Of, peki çok abarttım. Hatta şu an bütün olayı kendime göre içselleştirdiğime yemin edebilirim.

"Neyse ne," derken fazlasıyla bıkkındım. Eminim biz yine hızımızı alamayıp buradan da kendimize bir tartışma konusu çıkarabiliriz ve buna şu an hiç gerek yok. Yani, belki başka zaman olsa olabilir keza bugün fazlasıyla bıkkın ve halsizim.

"Ben alayım," derken ellerimin arasındaki kitabı aldı. Yüzümde bariz bir şaşkınlık oluşurken kaşlarım da çatıldı. Resmen kitabı elimden aldı.

"Bir alıntıya eş bir cümle."

Kaşlarım merakla çatıldı. "Nasıl yani?"

Hafifçe gülümsedi. Gözlerim gülen yüzünde gezinirken dudaklarının kenarında beliren hafif hatta belli belirsiz ufak çukurlar dikkatimi çekti. Çok belli olmuyor ama gülümseyince hafifçe içe çekiliyor. Bu kez gözlerimi yüzünde daha fazla tuttum.

"Bir alıntı okuyacağım o kadar."

O kadar değil. Hayır, kesinlikle o kadar değil. Bir alıntıya eş bir cümle derken ne demek istediğini anlayamadım ve sadece o kadarla kalmadı. Söylemek istediği her neyse bariz bir şekilde üzerini kapattı.

"Rasgele bir sayfa söyler misin?"

Ezbere bildiğim bir sayfayı dile getirdim. "Sayfa 143," derken yüzümde ufak bir gülüş belirdi.

"Söyle," dedi oldukça emin bir ses tonuyla. "Aklından geçen o paragrafı."

Kıkırdadım. "Sen bul. Sayfayı söyledim en nihayetinde bulmak çok kolay."

Gözleri açtığı sayfaya kaydı ve dikkatle cümleler üzerinde gezindi. İçimden bir ses bulamayacak diyor fakat bulursa ondan ürkebilirim. İşaret parmağı satırlarda gezinirken kalbim anlamsızca hızlandı. Merak bütünüyle beni ele geçirirken durduğun yerde hafif hafif sallandım. Bulabilir mi acaba?

"Bir tahminim var?"

"Evet,"

Heyecanlı halime gülümsedi. "Doğru davranana herkes saygı duyar."

Dudaklarımda kibirli bir gülüş belirdi. Ulaş'ın kısılan bakışları beni hedef alırken gülüşüm büyüdü.

Doğruydu.

Doğru davranana herkes saygı duyar.

Eskiden herkese saygı duymam gerektiğini düşünürdüm lakin şu an öyle düşünmüyorum. Herkes saygıyı hak etmiyor. Saygı, hak edilene duyulmalı. Ve ben hak etmeyen kimseye saygı duymam bilakis görmezden gelirim.

"Gökşin."

Duyduğum sesle yüzümdeki gülümseme yerini şaşkınlığa bıraktı.

"Ulaş."

Beni asıl şaşırtan bu ses oldu. Kalbim bu kez çekingenlikten hızlanırken arkamı döndüm. Kafenin kapısında duran iki kadın şaşkınlığıma şaşkınlık ekledi. Annem ve Nermin teyze kapının önünde durmuş bize bakıyordu ama beni bozguna uğratan yüzlerindeki imalı bakıştı. Çünkü biz yan yanayız. Biz yan yanaydık ve konuşuyorduk.

Loading...
0%