Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. BÖLÜM

@kelebeginekseni

 

9.BÖLÜM

Gelişi farklıydı ama yine de gitti. Ne göreceğini bilmeden ilerledi. İnanması onun için belki de güçtü fakat korka korka gitti. Her bir adımında zemin sanki onunla beraber titredi. Kocaman ayakları ürktüğü için attığı her adım ürkekti. Ne göreceğini bilmeden gitti ya da biliyordu fakat bir türlü anlamadı.

Gözleri cam kenarında oturan iki kişiye kaydı. Korku yerine kıskançlık bir sarmaşık gibi etrafına dolandı. Nefesini, azar azar dudakları arasından bırakıp onları duyabileceği kadar yakınlaştı. Görünmemek için ekstra çaba harcadı ve istediğine ulaştı. Camlar açık olduğu için bahçedeki masalardan en yakın olana geçti. Sıcak havaya rağmen sanki buzlar arasındaymış gibi üşümüştü.

"Biliyorsun," dedi Murat. "Pişmanım Buket."

Buket gözlerini kapattı. Buraya ne için geldiğini kendisi de bilmiyordu ama bildiği tek bir şey vardı; o da karşısındaki adamı hala unutamamış olması. Şu an bile karşı karşıya oldukları için kalbi deliler gibi çarpıyordu.

"Nişanlandım ben Murat. Sen beni yarı yolda bıraktın." Gözleri sözlerinin ardından dolarken yutkundu. Uzanıp gözyaşlarını silsin istedi Murat ve istediği de oldu.

"Ben çok pişmanım Buket. Seni bıraktığım için köpekler gibi pişmanım."

Buket daha çok ağladı. Gözyaşları art arda düşerken titrek nefesler alıyordu.

"Ben seni unutmaya çalıştım. Hatta kalkıp hiç tanımadığım biriyle dikkatimi çektiği için nişanlandım. Ben seni unutmak istiyordum."

Ulaş, oturduğu sandalyeye mıh gibi çakılıp kaldı. İçindeki öfke azar azar büyürken nişanlısından duyduklarını sindirmeye çalıştı. Sindiremedi. Öfkesi ateşe verilmiş bir kâğıt parçası gibi hızla tutuşup yayıldı. Yer ve gök arasına sığan adamı bir kalbine sığdıramamıştı Buket; Ulaş en çok buna gücendi. Oysa Ulaş onu her bir nefesine dahi sığdırmıştı. Buket sadece adını ansa dibinde bitiyordu.

"Ben yerini doldurmak için her yolu denedim."

Buket konuşurken Ulaş daha fazla dinleme gereği duymadı. Duydukları kanına kadar öfkeyi yaymıştı. Hiçbir şey değilde en çok sevgisizlik dokunmuştu. Oysa Ulaş sevildiğine inanmıştı. Sevdiği kadar olmasa bile sevildiğine biraz olsun emindi ama yanılmıştı.

Ulaş, Buket tarafından hiç sevilmemişti. Sadece bir yara bandı gibi gelip kanayan yarayı kapatmıştı. Ondan habersiz üzeri kapanan yara kanamaya devam ediyormuş.

Yavaşça oturduğu sandalyeden ayaklandı. Zemine bu kez sağlam basan adımları taş yerleri çiğner gibiydi. Attığı her adımda yüzüne daha soğuk bir ifade ekledi. Yürüdü. Yavaş yavaş kafenin içine doğru yürüdü. Gözleri el ele tutuşan Murat ve Buket'in üzerinde durdu. Ulaş hiç Buket'in elini tutmamıştı. Demek ki dedi kendi kendine Buket beni hiç sevmemiş. Ona dokunmasına bile tahammül edemiyordu.

Sağlam adımları masanın başında durunca, Buket hızla ellerini masadan kendine çekti. Ulaş'ın dudakları hafifçe kıvrıldı. Oysa az önce Murat'ın eline sıkıca tutunan Buket'ti. Bunu düşününce daha çok gülümsedi. Ulaş'ın gözleri Buket'in parmaklarında dolandı ve aradığını elbette bulamadı. İnsan sevmediği birinin yüzüğünü takmazmış dedi daha çok gülümserken.

Elindeki yüzüğü çıkarıp masaya bıraktığında Buket şaşkındı. Ulaş'ı burada görmeyi asla beklemiyordu. Zaten hiç beklemediğimiz şeyleri en sevdiklerimiz yapardı. Ulaş'ın çok sevdiği tahmin edemediği bir şey yapmıştı. Oysa buraya bunun için gelmişti. Sadece konuşur ve bana söyler diye düşünmüştü ama düşümcelerine tersti her şey. Sinirden daha koyu hale gelem gözleri masada gezindi.

"Size bir ömür boyu mutluluklar Buket." Murat'a bakmadı. Bakma gereği de duymadı. Suç tek taraflı değildi ve elini kirletmesine bile değmezdi.

Başka hiçbir şey söylemedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Binbir korkuyla girdiği kapıdan hepsiyle yüzleşerek çıktı. Ürkek olan adımları bu kez sert ve sağlamdı. İnsan en çok neyden korkuyorsa o şey gelip onu buluyordu. Ulaş'ın en büyük korkusu sevilmemek; sevdiği tarafından sevilmemekti ve sevdiği tarafından sevilmedi.

Attığı her adımda omuzları çöktü. Aldığı soluklar bir ateş gibi göğsüne sindi. Nefes almak istedi ama alamadı. Boğuluyormuş gibi kalakaldı. Yürüdü. Sadece yürüdü. Hiçbir şey söylemeden yürümeye devam etti. Yanından geçen kimseye bakmadı, duymadı hatta görmedi. Duyduklarını sindirmek ister gibi gözlerini kapattığında omzuna biri sertçe çarptı.

"Çok özür dilerim." Bir kadın sesiydi ve güçlükle gözlerini araladı. Çantasına sıkı sıkı sarılan genç kıza baktı bir süre fakat cevap veremedi.

"Beyefendi iyi misiniz? Çok özür dilerim inanın bilerek yapmadım." Gözleri konuşan kızı görmedi.

"Of Gökşin, diledin özürünü hadi geç kalıyoruz."

"Tamam Nur!"

Gökşin hızla koşarken Ulaş olduğu yerde durdu. Gözlerini kapattığı anda gözlerinden birkaç damla yanaklarına düştü ve sıcak havada düştüğü yeri yakıp yıktı.

🌠

"Ne dedim ben sana Sema?" diyen Nermin teyzenin keyfi yerindeydi. Annem bana imalı bakışlar atarken yerin dibine girmek istedim fakat ne yerin dibine girebilirim ne de buradan kaçabilirim. Nermin teyze Ulaş'ı karşısına oturturken, annem de beni tam karşısına almıştı. Bu durum iyice beni gererken gözlerim İlknur'un olduğu masaya kaydı.

"Nur," diye mırıldandım ama o bana sadece gülerek bakıyordu. Zillinin hoşuna gitmişti bu halim. Yaz bunları bir kenara Gök, yaz kızım. Herkesin burnundan fitil fitil getireceksin.

İlknur oldukça keyifli bir sesle anneme seslendi. "Sema teyzem," annem gülen yüzüyle İlknur'a baktı. "Vallahi ben beğendim. Olur bu iş."

Gözlerim utançla büyürken İlknur'a baktım. "Nur!" diye çıkıştığımda keyfi daha çok arttı. Bütün bedenim utançla yanarken alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ezmeye başladım. Şu an yerin dibine girmiş kadar oldum.

"Anne," dedim bıkkınca. "Lütfen beni artık germeyin. Buraya neden geldin? Hayır o kadar dil döktüm gelmen için ama bir türlü gelmedin." Gözlerim kısılırken dikkatle annemi inceledim.

"Nermin gidelim dedi." Gözleri yan tarafında tebessüm eden Nermin teyzeye kaydı. "E bizde bir gelelim dedik yavrum. İyi ki gelmişiz."

Ah, şu an sinirden saçımı başımı yolmak istiyorum. O kadar şey oldu bir türlü gelmeyen kadın şimdi geliyor anlamıyorum. Ben yerimde dahi duramıyorum. Sinirden şu an herkese çıkışabilirim. Annemlerin yüzlerindeki şu imalı ifadeyi o kadar iyi anlıyorum ki, ne dersem diyeyim onlar kafalarındaki düşünceye kendilerini endekslemişler bu yüzden söyleyeceğim hiçbir şeyin anlamı olmaz.

Masada oldukça stresli bir şekilde oturmaya devam ettim. Kafenin kalabalığı belirli bir seviyede olduğu için Hakan yetişebiliyordu ve bu kadar kafa karışıklığıyla nasıl çalışacağımı düşünemedim. Dirseğimi masaya yaslayıp çenemi avucuma aldım ve masada dönen muhabbete kulak verdim.

"Yarın geliyor kızım," diyen Nermin teyzeyle kaşlarım çatıldı. Kızı mı varmış? Ben hiç görmedim.

"Hangisi?" dedi annem oldukça meraklı bir halde. Yüzümü asarak annemin meraklı haline göz devirdim.

"Büyüğü, Kader gelecek. Ah yavrum üç çocukla perişan oldu uzaklarda. Buraya gel diyorum işleri yüzünden gelemiyorlar."

Şimdi annemin bütün dikkati Nermin teyzedeydi. Ve tabi ki benimde. Onların konuşmasını dinlerken gözlerim hemen yan tarafımda oturan Ulaş'a kaydı. Elindeki telefonuna dikkat kesilmiş bir halde bir şeyler izliyor ve bu beni büyük bir meraka itti. Usulca toparlanıp oturduğum yerde dikleştim. Kısık bakışlarım telefonuna kayarken birden ekranı kapandı ve bu ürkekçe geriye çekilmeme sebep oldu.

"Gökşin," dedi kısık bir sesle. Annemler birbirileriyle sohbete çok dalmıştı biz hiç dikkatlerini çekmiyorduk. "Çok ayıp."

Utançla bakışlarımı dışarıya çevirdim. "Ne yapmışım? Ayıp derken ne diyorsun anlamadım."

Kısık gülme sesi beni bulunduğum ortamda titretirken hareketlerim arttı. "Telefonuma baktığını gördüm."

Dehşetle Ulaş'a döndüm. "Ne münasebet. Telefonuna falan bakmadım."

Ukala bir tavırla sırıttı. "Baktığına yemin edebilirim."

"Cık," dedim oldukça ciddi bir tavırla. "Her şeye yemin edilmez."

"Ama bu her şey değil." Tek kaşını kaldırdı ve sırıtamaya devam etti.

Bu adamdaki bu açıklık şaka mı? Hayır, yoksa ben mi fazla soğuk biriyim anlayamadım. Ama bildiğim bir şey varsa o da Ulaş'ın başka bir kişiliğe sahip olması ya da benim onu daha yeni tanıyor olmam. Ben onu gerçekten tanımıyorum. Şu an karşımda bana oldukça sıcak bir tebessüm sunan adamı hiç tanımıyorum. Arada yaptığı ufak şakalar ve tabi bir de kitaplar hakkında bilgi sahibi olması oldukça dikkat çekici.

"Sema," diyen Nermin teyzenin sesiyle önüme döndüm ve hafifçe boğazımı temizledim. Amacım dikkat çekmemek olsa da fazlasıyla dikkat çekmiştik. "Bizim çocuklar iyi anlaşıyor."

Ulaş annesini uyarma gereksinimi duydu. "Anne."

Nermin teyze hiç oralı olmadı ve umursamazca konuştu. "Ne yapsak biz-" dediği anda Ulaş tekrar uyardı. "Anne."

"Ben anladım Nermin." diyen annemin yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. İkisinin gözleri bizim üzerimizdeyken masaya yaslanan eller görüş açıma girdi.

"Ay," dedi İlknur neşeyle. "Vallahi olaysınız Sema teyzem. Ama Nermin teyzem sen felaket olaysın haberin olsun."

Nermin teyze ve İlknur tanışıyor. Evet, kesinlikle tanışmışlar yoksa İlknur asla böyle konuşmaz. Oturduğum yer bana daha fazla dar gelirken ayaklandım. Bütün gözler üzerime dönünce kaçacak yer aradım ve buldum. Masalardan birine bakmam lazım.

"Müsaadenizle." Kimse konuşmadan hızlıca el kaldıran tarafa yöneldim. Kalbim oldukça hızlı atarken başımı hiç arkama çevirmedim eğer arkamı dönersem utançtan bayılabilirim. Yolumu kaybetmiş gibi kaçacak bir yer arıyordum.

Çok kez yolumu kaybettiğim oldu. Ya yolu kaybettim ya da bir yol bulamadım. Hep kendi yolumu bulmak için çabalamam gerekti fakat bir yol var mı bilmeden yürümüştüm. Hep bir yol vardı. Ben bilsem de bilmesem de yollar vardı. Ama şimdi ben bu önümdeki yolun sonunu bile görebiliyorum ve beni korkutan da bu. Sonunu gördüğüm bir yolu yürümek akıllıca değil bana göre.

Hayatta önüme hiçbir şey altın tepside sunulmadı zaten bende hiç böyle bir şey beklemedim ama istedim. Bir kere de bana ait olan için elimi uzatmak zorunda kalmak istemiyorum. Hayat, benim için parmaklarımın arasından kayıp giden su damlaları gibi. Öylece akıp gidiyor fakat ardında izler bırakarak. Ve bu yaşamda aynı böyle benim için. Anlamlı mı desem yoksa anlamsız mı karar veremiyorum ama bildiğim tek şey hiçbir şey hissetmeden yaşıyor olmak.

Sürekli birilerinin kararlarıma müdahale etme çabası yenilir yutulur gibi değil. Keza ben bundan asla hoşlanmıyorum. Zaten her yaşımda hep aklı başında olmak gibi bir zorunluluğum varmış gibi yaşadım. Şu yaşımda bunları düşünmek istemiyorum. Ben sadece, her şeyi geldiği gibi yaşamak istiyorum. Bir şeyler düşünmek zorunda olmadan ya da birileri için fedakârlık yapmadan. Eğer şu hayatta öğrendiğim bir şey varsa o da kime ne yaparsan yap yine de yetersiz olduğun. Ben bu hisle çok kez başa çıkmıştım. Kime göre, neye göre yetersizdim bilmiyorum ama ruhumda bunun sızısını hissediyordum.

Fakat öyle olmamalı. Şimdi bu kadar çok şey başarmışken böyle hissetmek saçmalık olur.

"Gökşin," omzuma değen elle beraber irkildim. Hızla arkamı döndüğümde annemle karşı karşıya kaldım. "Biz eve gidiyoruz."

"Tamam anne."

Annem dikkatle yüzümü inceledi. "Bir şeye canın mı sıkıldı?"

Belli belirsiz omuz silktim. Canımı sıkacak hep bir şeyler buluyorum fakat bunu bilmene gerek yok. "Hayır."

"Yok," dedi usulca kolumu okşarken. "Senin epey canın sıkılmış. Ne oldu kızım?"

Anlatsam anlayabilecek misin anne? Bir kere de beni birileri anlar mı? Keşke beni konuşmadan da anlayabilseniz.

"Hadi geç kalmayın anne. Birkaç saate benim işlerim de biter."

"Öyle olsun bakalım."

Annemleri geçirdikten sonra hâlâ oturmaya devam eden çiftin yanına geçtim. İlknur hevesle bir şeyler anlatırken Dağhan enişte onu dikkatle dinliyordu. Ve yüzünde hafif bir tebessümle. İlknur'a çok güzel bakıyor onların böyle güzel durmaları beni gülümsetti. Birinin birini böylesine dikkatle ve sevgiyle dinlemesi pek rastlanan bir durum değil.

"Gök!" diye şakıdı gülümseyerek. "Ulaş kişisinde tam bir enişte tipi gördüm."

Sahte bir kızgınlıkla kaş çattım. "Nur deme öyle."

Omuz silkti. "Sana bir şey diyeyim mi cidden çok efendi çocuk." Hızla sevgilisine döndü. "Sence de öyle değil mi balım?"

Dağhan enişte hafif bir tebessümle İlknur'un yanağını okşadı. "Sen öyle diyorsan öyledir güzelim."

Onların bu sevimli hali yüzümde bir gülümseme oluşturdu.

"Neyse," dedim sandalyeye kurulurken. "Neler yapıyorsunuz? Pek sohbet edemedik."

İlknur imalı bir şekilde sırıttı. "Ulaş kişisiyle gayet uzun bir sohbet içerisindeydin."

Bıkkın bir halde başımı salladım. "Kitap hakkında ufak bir sohbetti. Yani abartmaya lüzum yok."

"Yine de yakıştığınız gerçeğini değiştirmiyor."

"İlknur," dedim kızgınca. "Abartma."

"Gökşin sus. Gökşin önüne bak. Gökşin konuşma." Keyifle kıkırdadı. Yine İlknur'un oyunbazlığı tuttu. Bu kız yedisinde neyse yetmişinde de o olur.

"Sen kendine bak beni boş ver."

Elini uzatıp Dağhan ile el ele tutuştu. "Dağhan'ın bana süprizi varmış ama ne olduğunu söylemiyor." Başını sevgilisine çevirip kıkırdadı. "Aşkım eğer evlenme teklifi etmeyeceksen külahları değişiriz."

İlknur'un bu hali beni güldürürken geriye yaslandım. Resmen laf arasında imada bulunuyor. Oyunbaz olduğunu söylemiştim fakat bu kadarını tahmin etmedim. Ne olursa olsun ben bunu dile getiremezdim ya da bilmiyorum belki de bu karşındaki insanın yakınlığı ile alakalı olabilir.

"Ah güzelim," diyen Dağhan usul usul İlknur'un saçlarını okşadı. "Sen evet dersen şimdi yıldırım nikahı kıyarız."

İlknur keyifli keyifli kıkırdadı. "Hım, olmaz. Önce seni biraz usandırmam lazım ona göre karar veririm. Belki benden bıkabilirsin bunu gözardı edemem."

Dağhan başını onaylamaz bir halde iki yana salladı. "Mümkünatı yok. Şu an gözümde yaramaz bir kız çocuğu gibisin."

Omuz silkti. "Belli olmaz."

İlknur'un şakayla karışık söylediklerini ben çok net anlamıştım. Hala karşılıksız sevgiden ürküyor. Belki de korkusunu hala yenmiş değildir. Ve bildiğim bir şey varsa o da hâlâ birilerinin onu terk edeceğinden fazlasıyla korkuyor. Yıllar geçse bile İlknur bunu yenmiş değil.

Sonunda kafeden çıkıp eve geçmiştim ve günün bütün yorgunluğu omuzlarıma çökmüşken kendimi zorlukla yatağın üzerine attım. Gözlerim kendiliğinden kapanırken bütün günüm bir film şeridi gibi gözlerimin ardında canlandı. Kitap üzerinden birbirimize çarptığımız sözler aklıma gelince ister istemez dudaklarım iki yana kıvrılda. Ne konuda haklı olduğunu kestiremiyor olsam da onu tanımıyor olduğum konusunda haklıymış. Ben Ulaş'ı tanımıyorum. Ama bugün ona karşı bir merak içine düştüğümü kabul edebilirim.

🌠

Ulaş, kafeden sonra eve gelince direkt duş alıp odasına geçti. Ellerini başının altına almış ve öylece tavana bakıyordu. Birçok şey düşündü. Geçmişe doğru ilerledikçe içinde hiçbir sızı olmadığını usul usul fark etti. Önceden Buket'i düşününce içinde derin bir öfke belirirdi fakat şimdi ne öfkesi vardı ne de kırgınlığı. Bir yabancıyı hatırlamak gibiydi Buket'i anmak.

Ve Ulaş, bir yabancıyı artık anmak istemiyordu. Hatırlamak ya da aklında ona ufacık bir yer açası bile yoktu. Hakkında hiçbir şeyi merak etmiyor ve ne yaptığıyla ilgilenmiyordu.

O gün, o kafede onları bırakıp üzerlerine toprak atmıştı. Artık bir ölüyü anmak geçmişe bir değnekle dokunmak gibiydi ve artık geçmişe dokunmak istemiyordu. Kendini geleceğe bırakıp yeni insanlar için hep bir boşluk bırakmak niyetindeydi. Ve öyle de oldu. Gökşin'i tanımaya başladı.

"Ulaş," diyen Nermin yavaşça oğlunun odasına adımladı. Kapıdan içeriye süzüldüğünde Ulaş uyuya kalmıştı. Uyuyan oğlunun üzerini örtüp ufakça tebessüm etti. Gökşin ile yakınlaşmaya başlaması Nermin'i çok mutlu ediyordu. Sema da en az Nermin kadar sevinmişti.

"En iyisi Kader'i almaya Uğur gitsin."

Nermin Ulaş'ın odasından çıktıktan sonra alt katta oturan Uğur'un evine gitti. Kapıyı çaldığında Aslı hafif bir gülümsemeyle kapıyı açtı. Nermin iki geliniyle de çok güzel anlaşıyordu. Onlara bir kaynana değil de anne gibi yaklaşıyordu bu yüzden iki gelini de ona saygıda kusur etmiyordu.

"Anne," dedi Aslı hala gülümserken. "Hoş geldin."

Nermin sıcak bir gülümsemeyle gelinine baktı. "Hoş buldum kızım. Uğur geldi mi?"

"Geldi anne, yemek yiyoruz."

"Yemek yedikten sonra otogara gidip Kader'i alsın. Ulaş uyuyor, işi yoksa Uğur gidip alsın."

"Gel anne," diyen Aslı'nın ardından içeriye girdi ve oturma odasına yöneldi.

Uğur hem televizyon izleyip hem de yemek yiyordu. İşten gelir gelmez duş alıp yemeğe oturmuştu. Nermin içeriye girdiğinde yer sofrasında yemek yiyen oğluna bakıp gülümsedi. Beş tane çocuk yetiştirmişti Nermin. Her biri saygılı, ahlaklı, işinde gücünde pırlanta gibi. İki kızını ve iki oğlunu evlendirmiş geriye ise bir tek Ulaş kalmıştı. Onunda mutlu olduğunu görmek istiyordu.

"Anne," diyen oğlu Nermin'e baktı. "Gel yemeğe anne."

"Yok oğlum, Kader geldi onlarla yiyeceğiz. Yemekten sonra ablanı alıp gelir misin?"

"Ulaş?" dedi yemek yerken.

Nermin hemen cevapladı. "Uyuyor."

"Gelmiş mi ablam?" derken geriye çekildi. Doyduğu için sofrayı üzerinden çekip doğruldu.

"Gelmiş oğlum, otogarda."

"Alıp geleyim."

Uğur odadan çıkmadan önce Aslı'ya baktı ve hafifçe gülümsedi. Karısına eline sağlık demediği için gülümsemişti.

"Eline sağlık Aslı."

Uğur odadan çıkınca Nermin gülümsedi. Uğur ve Aslı severek evlenmişti. Onlar evleneli bir seneyi geçmişti ve Aslı şu an iki aylık hamileydi. Daha yeni olduğu için kimsenin haberi yoktu. Kader geldiğinde bu haberi vermek istiyorlardı. Aktuğ ailesinin beş torunu vardı ve şimdi altı olmuştu.

Ulaş yavaşça doğrulduğunda hâlâ uyku mahmuruydu. Boynunu sağa eğip hafifçe çıtlattı ve ayaklarını yataktan aşağıya sarkıtıp ayaklandı. Ne kadar uyuduğunu kestiremedi ama kararan hava birkaç saatten fazla uyuduğunu gösteriyordu. Odasından çıkıp hole geçtiğinde oturma odasından gelen seslere kaşlarını çattı.

"Anne," derken oturma odasına girdiğinde kaşları çatıldı. Yeğenleri Ulaş'a doğru koşunca şaşırıp kaldı. "İkizler."

Kader ablasının bir oğlu iki tane ise ikiz kızları vardı. Ulaş ayaklarına gelen ikizleri görünce kocaman gülümsedi.

"Selen," dedi ikizlerden birinin saçlarını severken. "Selin," dedi bu kez diğerine bakıp. "Siz çok güzelleşmişsiniz kızlar."

İkizler kıkırdadı.

"Dayıcığım," dedi selen hafif cilveyle. "Beni özledin mi?" Ellerini Ulaş'ın eline sarıp alttan alttan Ulaş'a baktı.

Ulaş yeğeninin bu haline içi giderek baktı. "Kız seni nasıl özlemem. Çok özledim tabi." Eğilip Selen'i kucakladığında Selin kaşlarını çattı.

"Dayı ben," dedi Selin triple. "Beni özlemedin mi?"

Ulaş daha çok gülümsedi. "Seni de özledim güzelim. Gel sende şöyle."

İkizleri kucaklayıp Kader'e baktığında yüzündeki tebessüm büyüdü. Ablasını özlemişti. Kader ablası başka bir şehirde olduğu için çok sık görüşemiyorlardı. Ve Ulaş'ın iki ablası da başka şehirdeydi.

Nermin tebessümle oğluna bakarken dirseğiyle Kader'i dürttü. Kader ise zaten Ulaş'a bakıyordu. Kızlarını çok seven kardeşini izlerken konuştu. "Ulaş'a kız bakıyorum."

"Dur kız," dedi annesi. "Ben buldum da daha Ulaş'ı ikna edemedim."

Kader merakla annesine döndü. "Kim? Tanıyor muyuz?"

"Yok," dedi Nermin. "Daha yeni yeni alıştılar buraya. Ağustos'ta taşındılar. Ama kızı görsen çok güzel, ahlaklı, işinde gücünde bir kız."

"Ya," dedi Kader daha meraklı. "Yarın bir göreyim merak ettim."

Güldü Nermin keyifle. "Yarın çaya çağıralım."

Kader ve Nermin sohbet ederken Ulaş yeğenlerini sevmeye devam etti.

🌠

Ofladım çünkü annemin zoruyla evde kaldım. Ofladım çünkü yine zorla Nermin teyzelere götürülüyorum. Neymiş ikimizi de çaya çağırmışlar. Ya çağırsınlar anne, sen git işte beni niye işimden gücümden ediyorsun. Dışımdan bin tane cümle kurarken aklımda evde kimin olduğu vardı. Ali işe gitmişti ama ne bileyim içimden bir ses belki denk gelirsiniz diye beni darlıyor. Denk gelmek istiyor muyum bende bilmiyorum ama belki de gelmek istiyorum.

Kafam onun yüzünden bulanırken küçük çocuklar gibi huysuzlanmaya başladım. Daha önce kimse bu kadar canımı sıkmamıştı ama bu kadar kafamı da karıştırmamıştı. Kader diyordu her bir yandan sesler ve ben ilk defa korkuyorum. Hayatta birçok şeye atılan bir insandım ama konu birine hele bu biri karşı cins olunca ürküyorum.

Mesela neden bu kadar meraktayım? Hayır, merak etmemem gereken biri ama ben ısrarla merak ediyorum. Onunla doğru düzgün iletişim kurmak farklıydı. Gerçekten farklı. Normalde karşı karşıya gelince ikimiz de sivri dilimizi tutamıyoruz ama kafede kitap hakkında sohbet etmek bayağı farklı geldi. Ne bileyim asla beklemediğim bir davranıştı. Etkilendim ve bunu kabul ediyorum.

Son kez üzerimi kontrol ettikten sonra odamdan çıktım. Saçlarımı bol şekilde balık sırtı yapmış ve kışlık elbiselerimden birini giymiştim. Yaz kış elbise giymekten asla sıkılmıyorum tabi kışın üşümek adlı bir şey olmasa fazlasıyla işime gelir. Annem beni kapıda bekliyordu. Gözlerim elinde tuttuğu tepsiye kayınca kaşlarım merakla havalandı. Hayret benden bir şey yapmamı istemedi ama kendisi yapmış.

"Çok kalmam," derken ayakkabılarımı giyindim. "Bir saat durup kafeye geçeceğim."

Annem kapıyı kapatıp bana ters bir bakış attı. "İki insan içine karış diye götürüyorum seni yanımda."

"Ya," dedim oldukça alay içeren bir tonda. "Eminim niyetin öyledir."

Yavaş yavaş yürüdük.

"Ulaş düzgün biri Gökşin." Yine başladık. "Ali yanında çalışıyor her gün Ulaş'tan bahsediyor biliyorsun."

"Anne," bıkkınca söylenmekten geri kalmadım. "Neden bu kadar ısrar ediyorsun? Bıkmadın mı?"

"Çünkü yaşa istiyorum Gökşin. Hayatın bu yaşa kadar çabalamakla geçti. Hep çalıştın. Hep bir şeyler için çabaladın ama artık durulmanı istiyorum. Önüne çıkan herkesi geri çevirdin bari bunu düşün. Kalbini kapatmanı istemiyorum. İşini aldın, elinde çok şükür. Her şey yolunda."

"Anne," yolun kenarında durdum. "Benim ailem dışında kimseye ihtiyacım yok. Ha eğer evde istenmiyorsam-"

Annem hızla koluma vurdu. "O nasıl söz Gökşin? Sen olmasan o evi almamız imkansızdı. Tamam artık bir şey demiyorum. Ama bilmeni istiyorum."

Kaşlarım çatıldı. "Neyi?"

"Nerminler sana görücü olarak gelmek istiyorlar."

"Ne!"

"Haber gönderdiler dün akşam."

 

 

Loading...
0%