Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3-O Sadece 10 Yaşındaydı

@kelimelerinruhu

Bazen vazgeçmek gerekir. Her zaman doğru şeyler olacak diye bir kural yoktur fakat inanırsan en kötü şeyi bile doğru ve iyi hale getirebilirsin.

 

Pişmanlık nedir? Yapılmaması gereken bir şeyi yapıp sonra vazgeçmek mi? Yapılması gereken şeyi yaptığı için de pişman olamaz mı insan? İnsanoğlu yaptığı işten çok sonuca odaklanır. Sonucu kötü ise pişman olur. Güzel ise övünür.

 

Hava soğuktu adamlar peşlerinden geliyordu kucağında ki küçük kız çocuğu her şeyden habersizdi. O kız ailenin en küçük varisiydi. İleri de o kıza çok ihtiyaç duyulacaktı belki ama annesi ona kıyamadı. Onu bu cehennemden kurtarmak istedi.

 

Adamlar peşlerinden koşarken yaptıkları tek şey kaçmaktı. Annesi koşarken yere düştü. Babası ise annesini ve onu geride bırakmamak için durdu. Durduğu sırada adamların onlara çoktan yetişmiş olduklarını gördü. Yapılması gereken tek şey teslim olmaktı. Teslimiyetti.

 

Adamlardan biri bebeğin annesinin çenesinden tutup kafasını kaldırdı. Elinde ki hançeri bir anda kadının kafasına sapladı. Gözlerinde hiç pişmanlık yada acıma yoktu. Bu duyguların yerine gözlerinde zafer vardı.

 

Bir bebeğin gözü önünde bir cana kıyılmıştı hemde hiç acımadan. Bundan onur duyarak yapılmıştı. Bebeğin babası hiç bir şey yapmamıştı. Durup boş bakışlarla izlemişti.

 

Soğuktu. Hava soğuktu, bakışlar soğuktu, insanlar soğuktu ve insanların kalbi soğuktan donmuştu. Acımasızlaşmıştılar. Nefret dolu bakışlarla izliyordular etrafı.

 

Bıkmışlık, çaresizlik belki de mutluluk vardı, babasının bakışlarında...

        

• °~~~~~~~~~~~~°•

 

GÜNÜMÜZ

  

Herkes dikkatle doktora bakıyordu. Neydi bayılma nedenim, bu halsizliğimin sebebi neydi?

Herkes susmuştu doktor şaşkınlık içerisinde "Bayılma nedenin, alnında ki yara." dedi. Sessizlik, sessizlik ve yine sessizlik. Herkes doktorun söylediği cümle de takılı kalmış gibi doktora bakıyordu.

 

Bakışlarım bir an babama kaydı. Gözlerinde pişmanlık vardı. İyi de bu neyin pişmanlığıydı? Ona baktığımı hissetmiş gibi dönüp bir an bana baktı sonrasında "Şaka falan mı? İşinizi nasıl yapıyorsunuz? Bir aksilik olmalı. Yara ile alakalı olamaz, yalan söylüyorsun!?" diye doktora çıkıştı. Sesinde öfke, korku ve hayal kırıklığı vardı.

    

Herkes şaşkınlık içerisinde babama bakarken dikkatimi biri çekti. Çok sakindi ve sanki her şeyi anlıyormuş yada daha önceden biliyormuş gibiydi. Bu kişi tabiki Steve'di.

 

Artık bu çocuğun özel güçleri olduğunu yada gelecekten geldiğini falan düşünmek üzereyim. İnsana kafayı yedirtir. Her şeye karşı bu kadar sakin olamaz bir insan. Olmamalıydı.

 

Ona baktığımı hissetmiş olacak ki bir an bana baktı ve bakışlarını tekrardan babama çevirdi. Babamın bağırışları üzerine içeri başka bir doktor girdi.

 

Babam gelen doktora baktı ve "Her yerden çıkmaya yemin mi ettin sen?! Burada ne işin var be pis herif?!" diye gelen doktora bağırdı. Doktor Steve'e o kadar benziyordu ki sanki Steve'in gelecekte ki hali gibiydi.

 

Doktora karşı şaşkınlıkla bakıyordu. Steve ilk kez bir olaya şaşırmıştı. Steve'in olaya olan şaşkınlığı beni daha da şaşırtmıştı. Kimdi ki bu adam? Herkes neden gelmesine şaşırmıştı? Bu düşüncelerden beni ayıran ses Steve'e aitti. "Baba..." dudaklarından dökülen kelime o kadar can yakıcı şekilde çıkmıştı ki ağzından. Benim bile kalbime hançer sağlanmıştı.

 

Baba. Baba neydi? Bir insanın her şeyini sakladığı kişi mi yoksa en yakın arkadaşı mıydı? Babaların hepsi babalık yapar mıydı? Sadece isim olarak, sıfat olarak, sözde baba olan insanların da çocukları yok muydu? Mutluluğu, baba sevgisini onlarda hak etmemiş miydi? Steve, peki ya o? O, hak etmemiş miydi baba sevgisini? Peki ben... Babam bu zamana kadar beni sevdiğini çok da belli etmese de hiç bir zaman hayatım da eksikliğini hissetmedim. Belki de onun yokluğuna, onun sevgisizliğine alıştığım için di.

 

"Baba, senin burda ne işin var?" sesi titriyordu. Steve o kadar zorlanmıştı ki bu cümleyi kurarken. Gözleri dolmuştu.

 

"Yeni görev yerim. Artık hep burdayım. Karım buraya taşınmak isteğince kıramadım. Kızım burayı çok merak ediyormuş. Bende biraz burda kalmayı teklif ettim ve onlar kabul etti." sesi o kadar umursamaz ve imalı geliyordu ki. Ailesini terk etmiş bir adama göre davranışları şaşırtmıyordu.

 

"Kızın..." diye başladı Steve. Çok zordu. O acıyı bilmiyorum ama ne kadar canının yandığını az da olsa tahmin edebiliyordum. "Kızın, burayı mı merak etti? Ha iyiymiş." derin bir nefes aldı ve devam etti. "Kaç yaşında?" diye sordu ve yalandan olan yarım gülümseme takındı suratına.

 

"8 yaşında." dedi babası. Dümdüz bakıyordu ve iğrenç bir şekilde sırıtıyordu. "Bir kardeşin var artık Steve. Kızımın yanında saçma sapan şeyler söylemezsem sevinirim." uyarıcı bir ses tonuyla söylemişti bunu.

 

Steve'e cehennem ettiği hayatı başka birine cennetmiş gibi yaşatıyordu. İyi de neden? İkisi de onun çocuğu değil miydi? Steve, babasına ne gibi bir kötülük yapmış olabilirdi? İnsan hemen suçu Steve de arıyor değil mi? Neden kimse babasını sorgulanıyor. Babası Steve'i terk ettiğinde daha on yaşındaydı. On yaşında bir çocuk ne gibi bir kötülük yapabilirdi? On yaşında bir çocuk neden ağlamaktan vaz geçip, güçlü olmak için uğraşırdı? Adaletli miydi? Hayattaki hiç bir şey adaletli değildi. İkisi de çocuktu tek bir farkla; birisi on yaşında büyümüştü diğeri ise çocukluğunu doyasıya yaşıyordu. Burda suçlu Steve yada üvey kız kardeşi değil, babasıydı.

 

"Ben de on yaşındaydım." sesi titriyordu. Bu cümleden sonra babası ona sorgulayan gözlerle baktı. Steve ise "Beni terk ettiğin de on yaşındaydım, büyüdüğüm de on yaşındaydım, hayatın acımasızlığı ile yüzleştiğim de on yaşındaydım. On yaşımdan önce bir şey olmadı değil ben gözümü kavgaya, şiddete ve babasızlığa açtım. Merak etme, aslında merak etmiyorsundur ama ben yine de söylim yokluğun hiç acıtmadı baba. Hiç zorlanmadım sen yokken çünkü baba sevgisini hiç tatmamıştım bu yüzden yokluğunu da çekmedim." yutkundu. Babası tam bir şey diyecekken tekrar konuşmaya başladı.

 

"Kızını asla bırakma olur mu? Senden istediğim tek şey bu çünkü o baba sevgisinin ne olduğunu biliyor yokluğu acıtır ve o daha çok küçük. Ona iyi davran ve arkasında dur çünkü insan bazen sırtını yaslıyacak bir baba istiyor."

 

Babası sadece susup izledi. Belki de şu an kelimelerin bittiği, cümlelerin anlamsız kalacağı noktadaydılar. Babası her şeyi bakışları ile anlatıyordu zaten. Bakışları halen umursamayış ve mutluluk doluydu.

 

Steve hızlı bi şekilde odadan çıkıp, ortadan kayboldu. Peşinden gitmek için ayağa kalktım fakat doktorlar buna izin vermedi.

 

Herkes yavaş yavaş odayı terk etti. Sadece bir hemşire ve ben kalmıştık. Hemşire serumumun içerisine uyumam için bir ilaç koydu. Hemşire tam odadan çıkacağı sırada Stella içeri girdi.

 

Yanıma geldi ve başucumda ki koltuğa oturdu. Elimi tuttu ve "Steve sana emanet. Bana bişey olur ise Steve sana emanet çünkü Steve bu hayatta benden sonra en çok sana değer veriyor. Hatta belki benden bile daha fazla. Prenses üzgünüm benim sürem doldu ve gitmem lazım oğlum öz olmasa da sana emanet. O bir altro olsa bile benim için değerli nolur ona iyi davran prenses. Yalvarıyorum..."

 

 

 

 

 

 

 

° ~~~~~~~~~~~~~~°

Annem ve babamın kavga sesi ile uyandım. Her zamanki gibi. Artık garip gelmiyordu, sayelerinde sese bağışıklık kazanmıştım:)

 

Annem uyandığımı görünce hemen yanıma geldi. "Nasılsın? İyisin değil mi? Daha iyi hissediyor musun?" annemin sorularına cevap vereceğim sırada aklıma uyumadan önce Stella'nın dedikleri geldi. Anneme hemen "Stella nerde?" sorusunu sordum.

 

Afallamış bir şekilde bana baktı ve "Ne yapıcaksın Stella'yı?" klasik annem soruya karşılık soru. Bir kere de hemen cevap veremez miydi? "Stella nerde? Ona acilen bir şey sormam lazım. Stella nerde?" sorularıma şaşırmıştı ve tabiki buna cevabı her zamanki gibi "Ona ne sorucaksın?" oldu. Şaşırdık mı? Hayır. "Anne artık soruma cevap verir misin? Çok acil diyorum!" o an sesimin tirediğini fark ettim.

 

Arkadan babam, annemin cevap vermeyeceğini anlayınca öfkeli bir ses tonuyla "Natalie! Bir kere de bir soruya düzgün cevap versen ölecek misin?!" diye çıkıştı. Bunun üzerine tartışmaya başladılar. Hayır, yani ben de mi bir problem var? "YETER ARTIK BIKTIM SİZİN ŞU SAÇMA SAPAN KAVGALARINIZDAN STELLA NERDE DEDİM SİZE!" babam bunun üzerine öfkesini daha çok arttırarak "Sabah gittikten sonra ondan haber alamadık. Çıkar sonra ortaya!" dedi. Tanrıya şükürler olsun ki sorum cevaplandı.

 

"Sabah?"

"Evet, doktor yanımıza geldiği zaman. Hani Steve'in babası geldi. O zamandan sonra Stella'yı kimse görmedi."

"İyi de ben uyumadan önce Stella yanımdaydı."

"Yanında mı?" güldü ve devam etti. "En son senin odana hemşire girdi, serumunun içerisine ilacını kattı ve hemşireden sonra odaya kimse girmedi."

"Yanımdaydı diyorum. Yemin ederim yanımdaydı. Hatta şu an başı dertte olabilir. Onu bulmalıyız. Bana gelip "Benim vaktim doldu, bana bir şey olursa Steve sana emanet." gibi şeyler söyledi. Onu bulmanız lazım.

"İlacın etkisi ile rüya görmüşsündür." dedi ve konu ebediyen kapandı.

 

Bana deli muamelesi yapıyorlardı. Stella yanıma gelmişti ve ben bunu çok iyi biliyorum. Neden onu bir tek ben görmüştüm o zaman? Neyin içine düştüm? Belki de babam haklıydı sadece ilacın etkisinde gördüğüm bir rüyaydı hepsi.

 

Babamın telefonunun çalması ile ayrıldım düşüncelerimden. Babam telefonu açtı, adamla konuşmaya başladı. Bembeyaz olmuştu.

 

"Ö-ölmüş mü?" diye sordu. Kim ölmüştü?

"Öldürülmüş. Emin misiniz o olduğuna? Bir yanlış anlaşılma olamaz mı?" yutkundu adamı dinliyordu.

"Anladım hemen geliyorum iyi günler."

 

Babam telefonu kapattığı gibi atıldım "Kim ölmüş?" sesim de o kadar büyük bir korku vardı ki. Annem sanki anlamış gibi susmuştu ve sadece babamı izliyordu. "Baba cevap versene!" istemiyordum cevap vermesini çünkü korkuyordum. Babam "Bak Nastya hiç bir şey daha belli değil ama %90 ihtimalle ormanda bir grup genç..."

Loading...
0%