Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm Part 2: Saklı Gerçekler

@kendimeyazarim00

Hayat; her zaman, herkese eşit davranmazdı. Bunu henüz dört yaşındayken kardeşinin karnını doyurmak için girdiği kavgada öğrenmişti İz.  Şimdi elindeki şişe için ucuz bir mekanda kavga çıkarmış olması garip gelmemeliydi kimseye. Dört yaşındaki İz ile elinde tuttuğu şişeye silüeti yansıyan kızın tek farkı artık yalnızca kardeşi için dövüşmüyor olmasıydı. Hiçbir zaman ellerinde alışveriş poşetleriyle sokak sokak koşturan kızlardan biri olamayacaksa  ne kadar dibe battığı çok da önemli değildi. 


"Sıkıcı" dedi şişeden bir yudum alıp yerde yatan adama ayakkabısının ucuyla vurduktan sonra.


"Gerçekten sıkıcı" dedi bir kez daha aynı hareketi tekrarlarken.


Adamı ayakkabısının ucuyla dürterken ne olmasını istediğini kendisi bile bilmiyordu. Sadece biraz sıkılmıştı ve aradığı eğlencenin burada olmadığını ikinci şişenin ardından ancak fark ediyordu. Buraya girerken de aklında pek bir şey yoktu. Yalnızca sokakta yürüyordu sonra her ne olduysa kendisini burada bulmuştu. 


Başını yerdeki adamdan kaldırıp önce usulca sağına ardından soluna baktı. Fakat görmeyi hayal ettiği kişiyi yanında bulamamıştı. 


Biraz şaşkın, biraz da üzgün bir ifadeyle "Sanırım ekildim. Benimle eğlenmek ister misin?" dedi yerde kıvranan adama.


Otuzların başında ve varlıklı olduğu kolundaki milyon dolarlık saatten belli olan adam; tabureye oturmuş önce kendisini döven, şimdi de birlikte eğlenmeyi teklif eden kadının dengesizliğinden ötürü epeyce şaşırmıştı. Açıkçası ne demesi gerektiğinden emin de değildi. Tek bildiği kadını kızdırmaması gerektiğiydi. Çünkü yarım saat önce kadının kızgın hâline denk gelmişti. Şu an tek dileği kadının o hâlini ölene kadar tekrar görmemekti.


"İstemiyor musun?"


"İstemiyorsan söyle,  zaten yoruldum eve gidip dinleneceğim."


"Bak seni bekliyorum."


"Sana dondurma almamı ister misin?"


"Ben hiç dondurma yemedim."


"Sen daha önce dondurma yedin mi? Eva dondurmayı çok sever."


"Beni sevmez ama ona dondurma götürdüğüm zaman bana gülümser."


"Eva benim kardeşim. Bana benziyor ama benden daha güzel. Görsennnn offf ç..çok güzel."


İz tamamen kendini kaybetmiş bir şekilde cümleleri birbiri ardına sıralarken son cümlesinin ardından elindeki şişeyi hızlıca yerdeki adamın kafasına vurdu. 


"Senin gibi bir şerefsiz neden kardeşimin güzel olduğunu düşünecekmiş."  dedi şişeyi son kez kırılmadan adamın başına geçirirken.


"En başından gelmeyeceğini söyleseydin ya bak iki saattir uğraştırıyorsun beni."


Elindeki yanma ile şişenin paramparça olduğunu yeni idrak eden kız, adamın yüzündeki kanları fark etmemiş gibi diz çöküp şişeyi yerde yatan adamdan uzağa bırakırken "Neyse şişe kırılmış az uzağa koyayım da yanlışlıkla bir yerini kesme hadi iyi geceler" diyerek ayağa kalktı. Tam kapıya doğru birkaç adım atacaktı ki dengesini kaybetti.  Düşmesine engel olan şey ise gece boyunca varlığını hissetmeyi umduğu adamdı. 


"Buradasın" dedi İz fısıltıyla.


"Üzgünüm, geciktim güzelim."


Raskol, Harun Bey'in yanından ancak ayrılabilmişti. Harun ile Kolva'nın girdiği bahsi öğrendiğinde ne yapacağını şaşırmıştı fakat sakinliğini korumuş sadık bir köpek gibi sahibinin emirlerini yerine getirmişti.  


Harun ahlak kavramından bir haber, şerefsiz adamın tekiydi. Fakat  bir dal esrar için erkeklerin altına yatan bir kadının ve bir oğlu olduğunu öğrenince onu öldürmeye çalışan bir babanın DNA'sını taşıyınca ölmek üzereyken kendisini kurtaran adama karşı duyduğu vefa normal karşılanmalıydı. Hem Harun'un himayesin girer herkes henüz çocukken insan olmayı unuturdu. Raskol ise bir zamanlar geride bıraktığı insanlığını  kolundan tuttuğu kız sayesinde hatırlıyordu. İz onun için insanlığı ile arasında kalan bir köprüydü. Tekrar insan olabilmenin yalnızca hayal olduğunun farkındaydı böyle bir amacı da yoktu fakat bazı anlar  yanındaki kıza baktığında sanki Raskol evde annesini beleyen o küçük oğlan çocuğu oluyordu. 


"Buradasın... b.bu yeterli."


Raskol, sıklıkla karşılaşmasa da İz'in bu hâline yabancı değildi. Bazı zamanlar İz yolunu kaybeder, hayatı boyunca konuştuğundan fazla konuşurdu. 


"Yine tartıştınız mı?" 


Mekânın çıkışına gelip arabanın kapısını açarken sormuştu Raskol bu soruyu. Belliydi yine ikizler arasında bir şeyler yaşanmıştı.


"Kiminle?"


Raskol, İz'i ön koltuğa yerleştirip kemerini taktıktan sonra "Bunu gerçekten sordun mu?" dedi. 


Bir süre cevap alamayınca arabanın kapısını kapatan Raskol, sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdığında da herhangi bir cevap alamamıştı. Kısa bir süre birbirlerine bakmadan sessizce yolculuk yapan ikili arabanın durmasıyla göz göze geldi.


"Raskol sence de benim sevilmeye değer bir yanım yok mu?"


"O da ne demek?


"Bilmiyorum... ama insan kardeşini sever öyle değil mi? Hem ben onun kardeşi bile değilim;  ondan bir parçayım, onun diğer yarısıyım Raskol."


Raskol arabanın camından geceyi izlerken içten içe kaçıncı yumruğunu salladığını bir o biliyordu. Ne yazık ki yanındaki kızı teselli edecek bir kelimesi yoktu. 


"Ben onun için dünyadaki her şeyi, herkesi feda ederim ama o bir kez olsun neden beni sevmeyi denemedi. Yalnızca yanında olmak istemiştim. Huzurla uyuduğunu görüp babamın dediği depoya gidecektim ama odasında yoktu. Lanet olsun Pars'ın odasına gitmemem gerekiyordu ama merak ettim. Kardeşimi görmeden dönemezdim. Sonra... sonra odadan çıkan Pars'ı gördüm. Yemin ederim beni görmemesi, benimle konuşmaması için saklandım.  O gidince odaya girdim. Kardeşim ağlıyordu Raskol! Düşünebiliyor musun, benim saçının teli için kendimi feda edeceğim kız uzanmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu."


Son cümlesini de kuran kız bir süre sessiz kaldı. Sürenin kendini toparlamak için yeterli geldiğini anladıktan sonra Raskol'un araya girmesini beklemeden devam etti.


"Sadece onu teselli etmek istemiştim ama her şeyin sorumlusunun ben olduğumu söyleyerek beni yanından kovdu. Konuşmama bile müsaade etmedi. Oysa ki ben konuşmayı ilk kez bu kadar çok istemiştim."


***


Eva'yı arkasında bırakıp öfkeyle odadan çıkan Pars'ı durduran kuzeni Alp idi. Alp, saatler önce geride bıraktığı kızın bu kez de kuzeni tarafından hırpalandığını bilmeden omzundan yakalamıştı kuzenini. 


"Koridoru sallayan öfkeni neye borçluyuz kuzen?"


"Alp hiç havamda değilim."


"O hâlde iyi ki bana rastladın. Çünkü şu boktan dünyada seni havaya sokabilecek tek kişi benim."


"Başka zaman." dedi Pars, Alp'i başından savmak istermişçesine. 


"Hmm dur bakalım, yoksa Pars Bey dayak yiyeceğinin farkına vardı da ondan mı kaçıyor?"


"Öyle olmadığını biliyorsun."


"O hâlde uygun bir kıyafet giymeye ne dersin? Elbisenin eteklerinin ayağına takılmasını istemem kuzen."


Pars gece boyunca ilk kez gülümserken "Gerek yok üzerimdeki tuvaletle de seni yenebilirim." dedi, kuzeninin şakasına eşlik ederek.


Alp ve Pars'ın eğlence anlayışı biraz farklıydı. Yirmilerin sonlarına gelmiş bu iki adamın eğlenmek için bir araya geldiğini düşünen kişiler; onları striptiz kulübünde hayal edebilirdi. Fakat onların eğlence anlayışı; birisi bayılana veya mağlubiyeti kabul edene kadar kadar dövüşmekten geçiyordu. 


İkisi aynı adımlarla asansöre binip bodrumdaki ringe geldiğinde Alp "Önden bayanlar" demeyi ihmal etmedi.  Sinirden dişlerini sıkan Pars "Bunu bir başkası deseydi şu an ölmüştü biliyorsun değil mi?" dedi.  Alp ise sırıtarak "Ben de seni seviyorum kuzen." dedi. Ardından ikilinin yumruk yarışı başladı. 


Birkaç dakika sonra üzerlerindeki gömleklerden kurtulmuş ve yalnızca bugün giydikleri takım elbiselerin pantolonları ile kalan kuzenlerin yüzleri de en az giydikleri pantolon kadar hasar almıştı.


Alp, yorulduğunu belli eden duruşuna rağmen yumruğunu Pars'a salladı. Pars ise yumruktan saniyeler önce başını çevirmesi ile kurtuldu. Duruma sinirlenen Alp bir kez daha yumruk salladı ama bu kez başarılı olmuştu çünkü ayakta durmakta zorlanan Pars, karnına gelen yumruktan kurtulamamış ve maç Pars'ın ağzından gelen kanlarla dizlerinin üzerine çökmesiyle durmuşu.


Bu işte bir gariplik olduğunu yalnızca kaşı patladığında ve Pars'tan bir elin parmağını geçmeyecek kadar az sayıda hamle alınca fark etmişti Alp. Her ne kadar  maçın seyrini değiştirecek bir şeyler yapmasa da kuzeninin, bugün rakibini yenmek için değil de yenilmek için ringde olduğunun farkına varmıştı.


"Onunla gitti, biliyorum." dedi Pars son kalan gücüyle ağzından akan kanı silerken.


"Eva'dan mı bahsediyorsun?" Alp, kendine engel olamadan dökülmüştü kelimeler dudaklarından.


"Eva'mı? Eva'nın kiminle birlikte olduğunun umurumda olduğunu mu sanıyorsun? İz... İz, yine beni geride bırakıp Raskol denilen adamla birlikte gitti. Babam tarafından desteklenmiyor olsa çoktan gebertmiştim o piçi, İz'e rağmen gebertirdim onu. Ben masallardaki o beyaz atlı prens değilim. Sevdiğim kadının mutluluğu için onu başka bir adama teslim edemem. Hoş, o adam da Raskol. Ulan ben neysem Raskol'da aynı bok. O siktiğimin piçinde olup bende olmayan ne var Alp?"


Bir yandan konunun Eva olmadığına sevinen Alp, diğer yandan da kuzenine ne diyeceğini düşünüyordu. Kuzeni ile bağı farklıydı. Buradaki diğer çocuklar gibi onun da bir ailesi olmamıştı. Zamanında amcası ile işleri birlikte yürüten babası, ailecek çıktıkları tatilde pusuya düşürülüp annesi ile öldürülmüştü.  Genelde çocuk yaşlardayken öyle bir olaya tanık olunca insan sessizleşir ve kabuğuna çekilirdi. Fakat o zamana kadar sessiz ve başarılı bir öğrenci olan Alp için durum tersine dönmüş. Tüm ciddiyetini kaybederek umursamaz bir adama dönüşmüştü. İşte tam da bunlar yaşanırken kuzeni yanı başında kalmış, bir kardeş gibi desteğini esirgememişti. Ondandır ki Alp sevdiği kadına rağmen kuzenini üzmek istemiyordu. Tabi bunda Pars'ın Eva'ya karşı duyularının etkisi de büyüktü. Açıkçası Alp, Pars'ı tehdit olarak görmüyordu. 


"Peki Eva bu olayların neresinde?"


Pars eğer İz ile kendini bu denli kaybetmemiş olsaydı Alp'in Eva'ya ilgisini çoktan anlardı. Belki ileride kendi ahmaklığının cezasına katlanması gerekecekti.


"Ne saçmalıyorsun lan sen? Eva da Eva... Sikeyim! Umurumda bile değil, odama gelmiş, tutturdu saçımı tara diye. Öyle güzel kafayı sıyırmış ki nasıl tepki vereceğimi şaşırdım." 


"Senin yanında mıydı?"


"Evet diyorum ya, odada bıraktım geldim. Hem neden Eva'yı soruyorsun sen? Konumuz şu an o mu?"


"Bugün onu üzgün görmüştüm, merak ettim."


"Ne bileyim istediği elbisenin bedenini bulamamıştır falan Eva'dan bahsediyorsun, onun başka ne derdi olabilir ki? Neyse ben eve döneceğim, sen burada kal. Eva da yukarıda ve İz için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun. Burası sana emanet." 


"Tamam kuzen, gözün arkada kalmasın." 


Alp, Pars'tan ayrıldıktan sonra üzerine çeki düzen vermeden direkt Pars'ın odasına gitti. Kapıya geldiğinde iki kez tıklattı ve herhangi bir ses gelmeyince odaya girdi. Adımları yavaş ve sessizdi. Kızın uyanması onu tedirgin etmişti.  Gerçi uyansa da pek bir şeyin değişeceği yoktu fakat Eva'nın yeterince yıprandığının farkındaydı, daha fazla üzerine gitmesinin bir yararı yoktu. 


Yatağın başına ulaştığında pembe pijama takımı giymiş, yatakta cenin pozisyonuyla uyuyan kızı gördü. Sarsılmaz yapısına rağmen vücudunun titrediğini hissetti. Herkese karşı maskesini takan ve kendisini bambaşka biri olarak tanıtan o kızın, gerçek yüzünü dünyada bilen tek kişi olmakla gurur duyuyordu. Onu ilk kez ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu fakat ölmeden önce son gördüğü yüzün yatakta her şeyden habersiz uzanan kız olması için her şeyini feda edebilirdi. 


"Çok güzelsin." dedi Alp, yatakta uzanan kızın saçlarına parmak uçlarıyla dokunurken. 


"Hâlâ benden nefret ediyorsun öyle değil mi? Sana gerçekleri söyleyemiyorum bile kahretsin! Sana tecavüz ettiğimi düşünüyorsun, hâlâ o olayın nefreti üzerinde. Seni o kadar çok seviyorum ki, kendinden nefret etmendense benden nefret etmene katlanıyorum."


Alp, bir masal prensesi gibi yatağa uzanmış kızın saçlarına minik bir öpücük kondurduktan sonra odadan çıkmadan önce "Senin bir suçluya ihtiyacın vardı ve ben güzelim, senin masalının kötü adamı olurum." dedi.


Merhabaaaa :)


İlk olarak bölümün kısa olduğunun farkındayım fakat yayın süresini kısa tutmak ve canlılığı sağlamak için bölümü paylaştığımı söylemek isterim. 


Bölüm hakkında söylemek istediklerime gelirsek :) Buraya kadar geldiyseniz kurgunun özgünlüğü belki dikkatinizi çekmiştir. Elimden geldiğince uzun süredir hayalini kurduğum bir hikayeyi buraya dökmek ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında şu an bile finali belli olan bir kitabı okuyorsunuz.  Karakterlerin hayalinizdeki başkahraman profiline uymadığının farkındayım (asıl hoş olan da bu değil mi?) İlerleyen bölümlerde çok sevdiğiniz kişilerin çirkinleştiğini ya da aslında nefret ettiğiniz kişilerin hikayenin en masumu olduklarını görebilirsiniz. Ya da görmezsiniz :) Size tavsiyem sevmek, ya da nefret etmek konusunda bir süre beklemeniz. 


Karakterlerim hakkında sadece şunu söyleyebilirim aslında hiçbiri normal değil :)


Pekala o hâlde bölüm soruları:


İlk kez İz'i okuduk. Onu sevdiniz mi?


Raskol hakkında düşünceleriniz neler? Sizce ileride İz için vefa borcu olan Harun'u karşısına alır mı?


Pars'ın Eva ve İz'e karşı tavırları sizi rahatsız ediyor mu?


Dengesiz kuzenler Alp ve Pars'ı birlikte okumayı sevdiniz mi?


Ve ALP! Alp hakkındaki yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum. Sizce Alp sevdiği kadın için kötü adam olmayı göze alan birisi mi yoksa iyi bir oyuncu mu?


İleride neler olur bilmiyorum ama güzel yorumları ile bana destek olan o iki kişi benim için çok değerlisiniz. 


Loading...
0%