Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm: Beklendiği Gibi Biri

@kendimeyazarim00

İlk koridoru döndüğünde her şey yeterince iyiydi. Birkaç güçlü adım daha attı.


Ayakları ezbere bildiği yolu giderken her adımdan bedeninden uzaklaşan bir şeylerin varlığıyla yüzleşiyordu. Yürümek her zaman bu kadar zor muydu? O, bunun kolay olmayacağını biliyordu. Sadece... sadece ilk kez yürümekte bu kadar zorlandığını hissetmişti.


Düz koridoru ilerlerken yanındaki adama baktı. Varlığı tüm gerçekleri parçalar cinstendi. Onu hissettiğinde, kulakları yanındaki sarsılmaz görünen adamın nefes alışlarını duyduğunda ve Eva o ilahi sese tanık olduğunda, diğer bütün her şey yok olmuş gibiydi.


Konuşmakta zorlanıyordu. Bir şeyler söylemeli miydi? Onu bile bilmiyordu ki. Yalnızca suçlu bir çocuk gibi adımlar atıyordu.


Birkaç gün içerisinde o kadar şey değişmişti ki...


"Ne diyeceğini biliyorsun değil mi?", dedi Pars Eva'ya.


Sabahın erken saatlerinde uyanmış ve babası ile uzun zamandır yapmayı beklediği o konuşma için yanındaki kızı da alarak babasının odasına doğru yola çıkmıştı. Şu anda bulunduğu yerden memnun sayılmazdı ama buna daha fazla katlanamayacağını anlamış ve artık Pars için kaçınılmaz sonu ertelemenin bir anlamı kalmamıştı.


Şu an onlar için en iyi zamandı.


Harun uzun zamandır planladığı o anlaşmayı imzalamış ve Emin ile yeni sevkiyatın aynı tarafında olmayı başarmıştı. Baş düşmanını yanına çektiğine göre artık ayağına takılacak kimse kalmamıştı. Her ne kadar Kolva'nın beklenmeyen ölümü işleri karıştırsa da Emin'in varlığı sayesinde bundan da hızlıca sıyrılmayı başarmıştı Harun.


Eski düşmandan suç ortağına... Ne beklenmedik bir süpriz.


"Evet"


Eva mutsuzdu.


Pars umursamaz.


"Pars, bunu yapacağım ama sözünde duracaksın öyle değil mi? Lütfen beni kandırma."


"Eva, Eva, Eva... Belki dururum, belki durmam ama senin bunu denemekten ve neler olacağını görmekten başka şansın yok, öyle değil mi?"


"Neden?"


"Ne?"


"Yani sen neden?"


"Ne saçmalıyorsun yine Eva? Kafan mı iyi?"


"Neden benden bu kadar nefret ediyorsun Pars?"


"Bir de soruyor musun? Yok olmanı isterdim Eva! Hiç varolmamış olmanı… Fakat ne var biliyor musun? Şu an tam karşımdasın, tüm o iğrençliğinle"


Eva yutkundu. Pars'ın ağzından bu tarz kelimeleri ilk duyuşu değildi. Buna alıştığını zannediyordu, yani sevilmemeye... Fakat -işin doğrusu- kim sevilmemeye alışabilirdi ki? Yemek masasındaki o boş sandalye


olmaya, Eva'da alışamamıştı. Belki de hâlâ içerisinde küçük de olsa görülmeyi, fark edilmeyi bekleyen bir kız çocuğu vardı. Yirmili yaşlarında genç bir kadın olmasına rağmen ışıltılı elbiseleri ona seçtiren küçük bir kız.


Kapıdaki iki adam Pars'ı gördüklerinde başlarını eğerek selam vermişlerdi. Ardından da kapıyı iki kez tıklatarak Pars'ın geçmesi için kapıyı açmışlardı. Bu kadar kısa bir sürede Eva kendine gelmiş,yüzüne herkesin alışık olduğu o gülümsemeyi takınarak "Babacığım",diye koşmuştu koltukta oturan Harun'un yanına. Koltuğun arkasından boynuna sarıldığı ve yanağına öpücük kondurduğu adamın gözleri ile temas kurmadan Pars'a bakmıştı.


"Beni özledin mi?", dedi gözleri hâlâ Pars'tayken.


"Tabii", Harun Bey tüm samimiyetsizliğiyle Eva'ya cevap verirken kızın yüzüne bir kez olsun bakmamış, kafası okumakta olduğu gazetedeyken "Ben de sizi çağıracaktım", dedi.


Pars babasına fırsat vermeden söze atıldı.


“Buraya seninle konuşmaya geldik.”


“Peki, ama söyleyeceklerin birkaç dakika bekleyebilir öyle değil mi?”


Pars gerildi fakat şu an babasını sinirlendirmenin çıkarlarına ters düşeceğini bildiğinden “Öyle olsun.” demekle yetindi.


“Konuş o hâlde ne diyeceksin bakalım.”


“Teşekkürler oğlum, bana söz hakkı verecek kadar büyüdüğünü bilmiyordum.”


Ortam Harun Bey’in gür sesinin odada yankılanmasıyla buz kesmişti. Odadaki gerginliğin farkında olan Eva, Harun’un karşısında oturan Pars’ın yanına küçük adımlarla ulaşıp tam oturacakken Pars’ın delici


bakışlarından çekinip iki adamdan da uzakta bir koltuğa yerleşti. Genç kız kendisini odada fazlalık gibi hissetmeye başlamıştı. Buna rağmen dişini sıkıp buradan kurtulmak için Harun’un diyeceklerini


dinlemesi gerektiğinin farkındaydı. Tüm o korkusuna rağmen; bacaklarının titremesi ve avuçlarında kendisini hissettiren tere rağmen ortamda hâlâ varlığını sürdüren gerginliği yumuşatması gereken


kişinin kendisi olduğunu da biliyordu.Baba ve oğul kumarda canını masaya koymuş iki rakip gibi bakışlarıyla birbirine meydan okurken Eva şunun farkındaydı: Olası bir mağlubiyette canı yanacak ilk kişi kendisiydi.


“Babacığım bizi neden çağıracaktın? Çok merak ettim.”


Harun sesin sahibine baktığında içinde kıza karşı en ufak sevgi kırıntısı olmadığını biliyordu. Eva yeri geldiğinde kolayca feda edeceği, o zamana denk de İz’i yanında tutmak için kullanacağı bir piyondu. Yine de kızın çabasını görüyor ve bazı zamanlar kendisine bile itiraf edemese de bu her şeyden habersiz görünen kızı takdir ediyordu.


“Evet, sizi çağıracaktım çünkü bugün yeni ortağımın evine yemeğe davetliyim ve bu bir aile yemeği olacağı için siz de geliyorsunuz.”


“Baba!”


“İtiraz istemiyorum Pars. Siz de geliyorsunuz, çift olarak. Ayrıca orada huzursuzluk istemiyorum. Çıkacak herhangi bir pürüzün bedelini misliyle ödeteceğimi söylememe gerek yoktur umarım.”


Pars, öfkeden patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Oysaki gün sonunda belki de Eva’dan komple kurtulacağını umut ediyordu.


Dün gördüklerinden sonra kendini nasıl kaybettiğini düşündükçe şaşkınlığa uğruyordu. Aslında duydukları sayesinde Eva’yı sıkıştırabilmiş, belki de kurtulacaktı o sayede kurtulacaktı kızdan.


Şansımı sikeyim!


“Siz ne diyecektiniz?”


“Şu an diyeceklerimi duyman için doğru bir zaman değil ama davetten döndükten sonra seni duyacaklarından ancak ölüm kurtarabilir.”


“Oğlum…”


Harun Bey’in kahkaha atarak dinlediği cümleler ardından diyeceklerini Pars’ın şu cümleleri kesti:


“Aslında öyle bir şey gerçekleşirse ikimiz de kurtulmuş oluruz.”


Oğlundan duyduğu son cümle ile gülmeyi bir anda kesen Harun, aynı soğukkanlılıkla masanın üzerinden aldığı küllüğü bir anda oğluna atmıştı. Babasından böyle bir hamle beklese de anlık olarak dikkati


dağılan Pars başına çarpan cam küllüğün azabından kaçamamış ve odadan çıkmadan önce kurduğu son cümle kaşından aşağıya doğru damlayan birkaç damla kana mâl olmuştu.


“Akşam görüşmek üzere babacığım.” , dedi Pars kaşındaki yarayı umursamadan.


“Ha bu arada Kolva meselesini de ayrıca konuşacağım seninle oğlum.”


Pars’ın çıkmadan önce son duyduğu sözler bunlardı.


Eva odada sessizliğini korurken bu tarz cümleleri baba oğuldan ilk duyuşu değildi. Birkaç damla kandan korkmayı bırakalı da çok olmuştu. Pars’a baktığında onun da en az kendisi kadar dengesiz


olduğunun farkındaydı. Belki de kendisini Pars’a yakın hissetmesinin bir nedeni de buydu. İkisini de Harun yetiştirmişti ve Eva biliyordu ki; Harun kendisinden çok, karşısında sarsılmaz bir görünümde duran


ama içten içe eriyen o çocuğu öldürmüştü.


“İzninizle babacığım.”


Eva da odadan çıkmadan önce bunları söylemiş ve koşar adımlarla uzaklaşmıştı oradan. Amacı Pars’a yetişmekti fakat bunu becerebileceğinden emin değildi. Dün yaşananların öfkesi henüz tazeyken belki de tekrar onunla yalnız kalmamalıydı. Yine de üzüntüsü


korkusundan ağır gelmiş olacak Eva, Pars’ın peşinden koşmaya devam ediyordu.


Genç kız koridoru geçip Pars’ı yakaladığında “Seninle konuşabilir miyiz?” dedi.


Bunu yaparken uzaklaşmasını engellemek için refleks


olarak Pars’ın kolunu yakalamıştı. Karşıdan ikisini izleyen bir göz için karşılaşılması zor bir manzaraydı. Açık renk uçuşan bir elbise ve zarif ayakkabılarıyla yalnızca karşısında siyahlar içerisinde kaybolmuş o


adama değil, kirli koridorla bile tezat düşen kız görülenin aksine budünyaya aitmiş gibi sarılmıştı oğlanın kollarına. Sanki onu bu karanlık dünyadan yalnızca -daha karanlık- karşısındaki adam kurtarabilirdi.


“Hiç akıllanmayacaksın öyle değil mi?” Pars kolunu çekiştiren kıza karşı önceden beri nefret doluydu. Fakat artık öfkesinin yanında tükenmek bilmeyen bir tiksinti de duymaya başlamıştı.


“Lütfen, Pars. Lütfen açıklamama izin ver.” Eva’nın gözyaşları düşmemek için kirpiklerine sarılmışken Pars’ın cümleleri Eva’nın kirpikleri ile gözyaşı damlalarının arasındaki ittifakı bozmuş ve


sahibini olamasa da kendilerini özgürlüğe kavuşturmuştu.


“Diğer kızlardan farklı olmadığını biliyordum; erkek düşkünü, her gece bir herifin altına yatan o sürtüklerden… onlardan farklı olmadığını biliyordum ama bazen kendimi sorguladım. Bazen bana öyle bir


bakıyordun ki sanki mecburmuşsun, masummuşsun gibi. İşte şimdi anladım Eva.”


Eva sonrasını duymamış olsa bunu can yakıcı olarak


değerlendirebilirdi.


“Neyi?” , dedi her şeye rağmen. Tek bir güzel söz duymak istiyordu. Tek bir güzel söz onu ipten alabilirdi. Belki umudu olurdu, kim bilir.


“Söylesene Pars dün olanlardan sonra benim hakkımda neyi anladın?” Gözyaşları durak bilmezken yalvarıyordu Eva, Pars’a.


“Onlardan daha sağlam bir sürtük olduğunu. “


Umudunu yeşertecek sözler değildi bunlar. Belki de artık beklemeyi bırakmalıydı.


1


Asansöre bindi.


2


Asansörden indiğinde çalışma odasına doğru adımlarını hızlandırdı.


3


Koridorda karşılaştığı Raskol’u görmezden geldi.


4


Odaya geldiğinde kapıyı çalmadan içeriye girdi.


5


Boydan boya odayı kaplamış pencerenin karşısında ayakta duran adamı gördü.


6


Sessizce birkaç adım atım adamın yanına geldi .


7


Konuşmadan adam ile aynı açıyla manzarayı izlemeye başladı.


8


Birkaç dakika daha sessiz kalıp kendisine hâlâ bakmamış olan adamı izlemeye başladı.


9


Derin bir nefes aldı.


10


“Bana mı geldin sevgilim?”


***Dün Gece


İz Raskol ile dışarı çıktığı günden beridir kardeşini görmemişti. Onun için endişeleri gittikçe artıyordu. Kardeşinin varlığı onu yaşatan yegane şeydi.


Fakat durumun Eva için tam tersi olduğunun da bilincindeydi. Üzerindeki deri ceket ağır gelmeye başlayınca oturduğu koltukta dikleşip ceketini


çıkardı. Hâlâ bir şeylerin fazla olduğunu hissettiğinde üzerindeki siyah yırtık tişörtü de çıkarmaya karar verdi. Tişörtten de kurtulunca yalnızca siyah iç çamaşırı ile kalmıştı.


Birkaç saat önce öldürdüğü adamların kanı tişörtünden içeriye sızmayı başarmış gögüslerine ilahi bir resim çizmişti. Direksiyondaki Raskol, bu manzarayı görmek için birçok şeyi feda edebilirdi. O gördüğü birkaç çıplak uzuvdan etkilenecek tarzda bir adam değildi. Fakat karşısındaki hayalini


kurduğu kadındı.


O, İz'di.


Raskol'un "Kan Sarmaşığı" ydı. Ve Raskol için


kolları dikenli sarmaşıklarla çevrilmiş, vucudu zaferin lekelerine bulanmış bu kız farklı bir konuydu. Ve adamın hayatındaki hiçbir konu onu bu denli etkilememişti.


"Çok güzelsin." dedi kendisini daha fazla tutamayarak.


"Güzel mi?" İz şaşırmıştı. Çünkü duyduğu bu kelimeler yanındaki iri yarı adamın lügatında bulunmazdı. O "güzelsin" diyecek tarzda bir adam olmamıştı. Gerçi bazı zamanlar birkaç güzel söz ve anlayış barındıran kelime işitirdi kulakları ama bunları duymak için sarhoş olması ya da sarhoş taklidi yapması gerekirdi. Düşünceli bedeninin yanında kalbinde romantiklik barındırmayan biriydi Raskol.


"Kendine bak, ışık saçıyorsun İz, tüm o karanlığının yanında yönümü bulmama yarayan tek şey senin bile varlığından bir haber olduğu aydınlığın."


"Raskol... sen iyi misin? Böyle şeyler pek senin tarzın değil."


"Değilim, şu an karşımda böyle durarak aklımı oynatmama neden oluyorsun. Ve güzelim sanırım artık kontrolden çıktım."


İz tüm o mimiksiz yüzünün aksine gözlerinin içi gülerek Raskol'a baktı.


"Evet, sanırım gerçekten kontrolden çıkıyorsun. Raskol, önüne bak!"


"Peki, kaçmaya devam et."


"Raskol ben kaçmam."


"Sen öyle san! Harun gelsin de hiçbir şeyden korkmadığını düşündüğü kızının şu hâlini görsün."


"Lanet olsun Raskol! Bu konuyu kapatabilir miyiz?"


"Henüz bu konuyu açmadım Sarmaşık. En azından bir kez öpebilirdim"


"Raskolll!"


"Tamam."


İz, kalbinin varlığını unutmuş değildi, ara ara kendisini hatırlatırdı kalbi. Fakat genellikle korku, endişe gibi olumsuz duygular sayesinde yaşadığını hissederdi. Bu diğer her şeyden farklıydı. Şu an ne kadar mutlu olsa da


alışmak istemedi İz.


Böyle bir anda bile bastıran hiçlik duygusu olmayacağının, olamayacağının kanıtıydı. Her şeye rağmen. Raskol'a rağmen...


Denemeye gerek yoktu.


Bu hikâyenin sonu belliydi.


Daha fazla yıkımın faydası olmazdı.


"Benim için bir şey yapar mısın Raskol?"


"Ne dilersen..."


"Kardeşim... Eva ile vakit geçirir misin? Seni severdi, yani önceden... Şu an beni görmen istemediğinden eminim, en az birine ihtiyaç duyduğuna emin olduğum kadar. Bilmiyorum ama içimde, orada bir şey var. Bu duygularınbana ait olmadığına eminim. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama inan hissediyorum. Bir şeyler oluyor Raskol. Lütfen ona yardım et. Konuş onunla; bir ağabey, arkadaş gibi."


"Elbette, Sarmaşığım."


"Onu nerede bulacağını biliyorsun."


"Önce seni bırakmamı ister misin?"


"Harun benimle konuşmak istiyor, köşke gitmem gerek."


"Ne konuşacakmış?"


"Bilmiyorum, yeni ortakları hakkında bir şeyler olabilir."


Raskol, bu cevaba sessiz kaldı. O adamlar hakkında içini huzursuz eden bir şeyler vardı. Tam olarak adını koyamıyordu fakat hissediyordu. İşin sonunda çok kan dökülmemesini umdu. Aracı köşke doğru süren Raskol'un İz ile çıktığı yolculuk kısa sürede tamamlanmış ve ayrılma vakti gelmişti. İz duran arabayla üzerini tekrar


giyinmeden önce Raskol'a başıyla teşekkür etti. Tişörtünü üzerine geçirip üzerine ceketini giyeceği sırada kollarından tutulup dirsek içlerine iki küçük öpücük konduruldu yanındaki adam tarafından.


"Bunu özledim." dedi Raskol, dirsek içlerinden öptüğü kızın kollarını kaplamış sarmaşık dövmelerine bakarken.


"Sanatını mı?"


"Hayır tuvalimi."


Yıllar öncesi geldi ikisinin de aklına. Raskol'un İz'e dövmeleri kendi elleriyle yaptığı o gün. Raskol bir kez daha öptü kadını ve geceye teslim etti.


İz, Raskol'un öpücüklerine tepkisiz kalırken kollarını adamdan kurtardığı ilk fırsatta araçtan indi ve birkaç adımın ardından gecenin karanlığındakayboldu. Raskol ise kadını gözden kaybolana denk bekledi ve takip eden


sürenin devamında aracını çalıştırıp sevgilisinin sevdiğini bulmak için gaza bastı.


*


Raskol kulübe girdiğinde onu nerede bulacağının farkındaydı. Birkaç adımla dans eden insanların arasından çıkıp localara doğru yöneldi. Mekânın alt katında tanıdık simalara denk gelse de aradığı yüzü bulamayınca üst kata


yöneldi. Merdivenlerden çıkarken üst katta yalnız başına oturan sarışın kızı gördüğünde zahmetsizce amacına ulaşmanın gururunu taşıyordu. Müziğin sesi her basamakta etkisini biraz daha kaybederken kızın neden tek başına oturduğu konusunu daha sonra düşünmek için bir odaya kilitledi. Son basamağı da atlayıp yapış yapış insan bedenlerine temas etmekten kurulduğunda artık mutluydu. Eva'nın arkası kedisine dönüktü. Yüzünü


göremese de hayatında değer verdiği tek kadının kopyası olan bu kızı tanımak onun için pek de zor olmamıştı.


"Oturabilir miyim?" dedi kızın tam karşısına geldiğinde.


"Oooo tabi ki oturabilirsin Raskol."


Eva tüm samimiyetiyle cevap vermişti karşısındaki adama. Konuşurken takılan dili ve bir türlü dik duramıyor olması sarhoş olduğunu kanıtlar cinstendi.


"Sarhoşsun anlaşılan ve... ve lanet olsun, neden yalnızsın?" dedi Raskol, gözleri ile hasar tespiti yaparken.


En azından Alp'in buralarda olmasını ummuştu. Her nasıl oluyorsa o şerefsiz piç, Eva'nın Pars ile olmadığı zamanlarda Eva'nın yanında olur ve Eva öyle zamanlarda Alp tarafından korunurdu. Raskol'un içi bu açıdan


rahattı. Ne de olsa Eva hiçbir zaman kendisini koruma ihtiyacı duymuyordu. İz, Alp, kendisi ve sevmese de Pars... onlar bir şekilde Eva'yı korumayı görev edinmişlerdi. Şimdi ise tüm yalnızlığıyla karşısında oturan kız, Raskol'u endişelendirdi.


"Ahhhh, bilmiyorum Raskol. Pars ile gelmiştik sonra Pars beklememi söyledi sonra... ay sonra şey oldu? Dur bir dakika Alp... Ayyy Pars, Allah'ın


belası Alp! Pars diyordum... Pars ona bir şey oldu. Ne olduğunu tam hatırlayamadım ama bekle demişti en son şeyy ne diyordum Raskol sen de çok yakışıklıymışsın."


Bunu söylerken Eva, elindeki bardağı masaya bırakmış ve dirseğini masaya dayarken başını da yumruk yaptığı elinin üzerine yerleştirmişti. Bu görüntünün sahibi İz olsaydı Raskol ölene denk unutmamak için gözlerini bir saniye bile kapatmazdı fakat kendi hatunu sarhoş olunca daha fazla kan döküyordu. Ne muhteşem bir tezat ama dedi içinden. Fakat yeterince sessiz söylenmemiş olacak Eva "Bir şey mi dedin Raskol" dedi.


"Hayır, Eva."


"Sen de mi beni reddediyorsun Raskol?"


Derin bir nefes aldı Raskol.


"Seni reddetmiyorum yalnızca soruna cevap verdim."


"Benim soruma mı?"


Adam tatlı bir sinirle cevap verdi:


"Evet, senin soruna."


"Şeyyyy Raskol, ben soru mu sordum ki?"


Raskol gülümsedi.


"Evet yaklaşık bir dakika önce"


"Ne bir dakika önce Raskol."


Bu adamın kendisini tutamayıp dişlerini gösterecek kadar büyük birkahkaha atmasına neden olmuştu.


"Sorduğun sorunun üzerinden geçen süre" Saatine tekrar bakan adam "Şu an iki dakika oldu."


"Raskol, biliyor musun şu an ne dediğini hiç bilmiyorum."


"Farkındayım güzelim.", dedi Raskol hâlâ karşısındaki tatlılığın keyfini sürerken. Eva'yı bir kardeşten farklı görmüyordu. Ara ara konuşurdu onunla, yardımcı olmaya çalışırdı ve çok belli etmese de severdi Raskol.


"Farkında olmana sevindim."


"Neyin?"


"Ne, neyin?"


"Evaaaa, neredeyse beni güldüreceksin."


Raskol, sanki hiç gülmemiş gibi kurmuştu bu cümleyi. Oysa ki hayatı boyunca belki de bu kadar çok gülmemişti.


"Raskol, farkımda olduğun için teşekkür ederim." dedi, Eva kırgınlıkla.


"Seni her zaman fark ederim Eva."


Konuşmanın sonunun geldiği Raskol'un çalan telefonuyla anlaşılmıştı.


Raskol telefonu açıp "Efendim İz" derken farkında olmadan birkaç adım atıp oradan uzaklaşmıştı. Arayan kişinin İz olması Eva'nın yalnız ve sarhoş olduğu gerçeğini unutturmuştu Raskol'a. O sırada kendisinden uzaklaşan


adamı gözleriyle takip eden Eva, Raskol'un arkasından ve İz gelir, Eva unutulur, diye fısıldadı. Oysa ki kısa bir süre fark edildiğini düşünmüştü. Bir süre daha orada öylece oturan Eva daha fazla beklemenin faydası olmayacağını düşünerek oturduğu yerden kalktı ve merdivenlerden inerek dans eden bedenlerin arasına karıştı. İşte tam da o anda birinin kadrajına girmişti.


Üniversiteden bir arkadaşının bekarlığa veda partisi için kulübe gelen Altay'ı sohbetin sıkıcılığından uzaklaştıran tek şey az önce gördüğü kızdı. Birkaçgündür görüntüsü gözünün önünden gitmeyen ve duyduklarını sindiremeyen Altay'ın Eva ile burada ikisi de yalnızken karşılaşmış olması bundan sonra da ikilinin yollarının sık sık kesişeceğinin işaretiydi. Altay, arkadaşlarının gürültüye rağmen koyu bir sohbete daldığını görünce kimseye haber vermeden kalktı ve kızın peşinden yürümeye başladı.


Mekanın arka kapısına doğru adımlayan kıza yaklaşabilmek için birkaç kişi ile çarpışması ve temas etmesi gerekse de aldırmadı Altay. Son derece net birkaç adımla çoktan Eva'ya yetişmişti bile. Arka çıkışa geldiklerinde azalan insanlardan ötürü Altay, Eva'yı daha net görebiliyordu. Kızın sarıya çalan ışıltılı saçları ve kendisiyle aynı auraya sahip vücudunu saran mini elbisesi onun buraya ait olmadığını kanıtlar cinstendi. Belki bedenine bile ait değildi bu muhteşem güzellikteki örüntü


fakat gerçekleri şu an yalnızca Alp biliyordu. Eva'nın kusursuz görüntüsü içerisindeki yıkımını...


Dışarı çıktıklarında Eva'nın dengesiz adımları artmıştı. O zamana denk kızın kalabalıktan ötürü yalpalayarak yürüdüğünü düşünen Altay için gerçeklerle yüzleşme vaktiydi. Önündeki meleğin sarhoş olduğu gerçeğiyle.


"Lan..et olsun sana!"dedi, kız ayağını ayakkabısından kurtarmaya çalışırken. Belini öne doğru kırmış ve topuklu ayakkabılarının ışıltılı iplerini çözmeye çalışırken başarıya ulaşamamış sonunda pozisyonundan dolayı bulanan midesine yenik düşüp doğrulmuş tam da o noktada arkasında Altay'ı görmüştü.


"Seni tanıyorum." dedi Eva, sarhoş olmanın getirisi olan cesaretle.


"Ben de sizi tanıyorum Eva Hanım."


Altay, oynaması gereken rolün farkındaydı. Şu an gerçek yüzünü beli etmek ve kızı buradan alıp güvenli bir yere götürme isteğiyle arasında duran tek şey oynaması gereken roldü.


"Burada ne işiniz var?"


"Bende aynı soruyu sormak üzereydim. Ayakkabılarımı çıkartıyordum ama çıkartamadım. Bana yardım eder misin?"


Eva hakkında kimsenin bilmediği bir diğer şeyi de öğrenmişti Alp. Bu kız sarhoşken gerçekte olduğundan daha savunmasızdı.


"Aslında sizi rahatlatacak daha iyi bir fikrim var. Neden sizi evinize bırakmıyorum? Burada yalnız mısınız?"


"Yalnızım."


"O hâlde size evinize kadar eşlik etmekten memnuniyet duyarım."


"Hem de çok."


"Efendim?"


"Çok yalnızım."


Altay, kızın bu hâline daha fazla dayanamamıştı. Belli ki sarhoş olunca içinde gizlediklerini ortaya seren bir tipti. Fakat söyledikleri... onları dile getirmesine gerek yoktu. Onları duymak için Eva'nın gülümseyen dudaklarını aşıp gözlerine bakmak yeterdi. Kızın gözlerinde çektiği yalnızlık


yazılıydı. Altay ise belki de ilk kez sonunu bilmediği bir kitabı okumak istiyordu. Bu kız Altay'ın hayvani tarafını tetikliyor. Eva ile birlikteyken erkeksi koruma iç güdüsü devreye giriyordu. Eva'nın ayakta daha fazla duramayacağını anlayan adam kıza yardımcı olmak için centilmen bir tavırla kolunu uzattı. Bir kelebeğin zarafetiyle adamın koluna giren kız, bu süre boyunca hiç sesini çıkarmamıştı. Eva'nın adımlarını takip edip ona ayak uydururken bir taraftan da ikizlerden Eva'nın


fiziksel olarak ne kadar zayıf olduğunu görmüş oldu. Tüm ağırlığını farkında olmadan adama veren Eva, buna rağmen hiçbir etki yaratmamıştı adamda. Bu aslan ile farenin arkadaşlığı gibiydi. Altay içeriye girmek isterken Eva adamı yavaşlattı ve şunları söyledi:


"Biraz durabilir miyiz? Benim midem bulanıyor."Bunu söylerken ağlamaya başlamıştı bile.


Altay ise Eva'nın ağladığını görünce şok olmuştu. Neden ağladığını anlamayan adam bir anda değişen ruh halinin sebebini merak ediyordu.


"Eva Hanım, iyi misiniz?"


Altay, Eva'dan kolunu kurtarıp kızı daha iyi görmek için yüzünü tamamen ona dönünce korkusu daha da alevlendi.


"Şey ben kusmaktan çok korkuyorum."


Altay, bir anda rahatladığını hissetti.


"Tanrıya şükür." dedi. Açıkçası adam daha kötü bir açıklamaya maruz kalacağından korkmuştu.


"Neeeee! Kusacağım ama kusmaktan korkuyorum diyorum sen bunun için şükür mü ediyorsun?"


Altay kızın çıkışına gülerken bir yandan da açıklama yapmaya hazırlanıyordu.


"Küçük Hanım... lütfen yanlış anlamayın, lakin daha kötü bir durumla karşılaşacağımı düşünmüştüm."


"Bu benim için en kütüsü! Hatta kötünün de kötüsü. Sen hiç kustun mu? Bu boğulmak gibi bir şey. Ayrıca... ayrıca bu iğrenç."


"Küçük Hanım, her insan en az bir kez kusmuştur ve abartılacak bir şey yok. "


"Gerçekten mi? Abarttığımı düşünüyorsun?" dedi ağlaması şiddetlenirken.


Eva bir yandan korkuyla ağlıyor diğer yandan da karşısındaki bu adama ezilmemek için olabildiğince telaffuzuna dikkat ediyordu.


Bu Eva için prensesler kaka yapmaz kuralıyla aynıydı."Sizi gördüm." dedi Altay aniden.


Aslında bunu söylemek istemiyordu fakat kızın yarın olanları hatırlamayacağını düşünüyordu. Kafası bu kadar uçmuşken bu olanları, belki de olacakları hatırlaması mümkün değildi. İşte tam da bu yüzden çıkmıştı kelimeler ağzından. Gerçekleri öğrenmenin tek yolu buydu.


"Kimi gördün?"


"Sizi işte, o gevşek herif ve sizi. Yanınızdaki nişanlınız değildi ve siz... çok samimiydiniz. Pars Bey'in bundan haberi var mı?"


Eva donup kalmıştı. Adamın onları yanlış anlamadığını düşünmüştü fakat karşısındaki bu adam o gün Alp ile kendisini çok doğru anlamıştı.


"Yanılıyorsunuz. Bu ne demek? "


Eva'nın yapabileceği tek şey tüm bu olanları inkar etmekti ya da Alp'e Altay'ı anlatır ve karşısındaki adamdan kurtulabilirdi. Alp bunu seve seve yapardı. Fakat Eva için ilk seçenek daha insancıl geliyordu.


"O adamdan hoşlanıyor musunuz? Peki ama neden Pars ile birliktesiniz? Sizi zorluyorlar mı?"


Altay aklındaki tüm soruları birbiri ardına sorarken geçen vakitten ve arkasında sinsice onları dinleyen Pars'tan habersizdi. Pars bıraktığı yerde kızı bulamayınca adamlarına sormuş ve Eva'yı en son arka kapıya doğru


yürürken gördüklerini öğrenmişti. O hiçbir zaman yanındaki kadını kısıtlayan bir adam olmamıştı. Peşine adam takmazdı fakat şu an lanet ediyordu. Çünkü duydukları Pars, Pars diye annesini takip eden bir ördek gibi peşinde dolanan kadının kendisini aldattığını yüzüne vuruyordu.


"Hayır, ondan hoşlanmıyorum."


"Eva Hanım, o hâlde adamın sizi duvara yapıştırıp becermesine neden sesinizi çıkarmadığınızı sorabilir miyim?"Altay onları gördükten sonra her ihtimali düşünmüştü ve doğruluk payı en yüksek ihtimal olarak kızın da gönlünün Alp'te olduğu ve belki de Pars'la


zorla evlendirilecek olmasıydı. Çünkü olası bir taciz ihtimalinde Eva; Pars, İz ya da başka birine olanları anlatabilirdi. Eğer anlatmıyorsa bu onun da Alp ile aynı tarafta olduğunu kanıtlardı. Altay bu teorileriyle belki de ilk kez yanlış bir bulmaca çözmüştü.


"Sence ben böyle birisi miyim?"


Eva duyduklarının ardından sessizleşmişti. O gün kendisini kurtarmasını umduğu adamın gerçek yüzü onu bir kez daha hayalkırıklığına uğratmıştı.


"Belki... hem aksini söylemediniz."


"Öyleyse sana nasıl birisi olduğumu göstereyim."


İşte ne olduysa tam da o anda olmuştu. Eva artık savaşmayı bırakmış ve kendisini kanıtlamak yerine herkesin yakıştırdığı o kişi olmaya karar vermişti.


Lanet olası bir sürtük.


Eva dudaklarını karşısında kendisinden birkaç baş boyu uzun adama yapıştırmıştı. Bu Eva'nın kendi rızasıyla verdiği ilk öpücüktü. Ya da Eva öyle zannediyordu. Dudakları birleştiğinde Eva burada sonra ne yapması


gerektiğini kestiremiyordu. Kendisini geri mi çekmeliydi, yoksa devam mı etmeliydi? Altay ise hareketsizdi. Ne yapacağını şaşırmış, ifadesiz bir şekilde bekliyordu. Belki kızın kendisine tokat atması olası olurdu ya da üzerine kusması ama öpmesi?


İşte bu beklenmedikti.


Altay hayatında başına gelen en kötü şeyin bu olduğunu düşünmüştü ta ki Pars'ın dudaklarındaki kızı çekip arkaya savurduktan sonra kendisine yumruk indirmesine tanık olana denk.


Belki daha kötülerini de görmüştü Altay.Fakat kız dudaklarından ayrılınca asıl yıkımın titreyen yumuşak


dudaklardan ayrılmak olduğunu anladı.


Asıl kötü olan buydu ve bir de üzerindeki Pars.


Belki de burnundan akan kan.


***


Buradayımmmmm :)


Milyonlarca kez düzeltmek zorunda kalmış olabilirim. Tabletten Wattpad 'e girebildiğim için yazıları düzenlerken çok zorlandım. Hataları affedin bebeklerim,  erişim sorunu çözülürse düzelteceğim.


Wattpad' de bu kadar sorun varken beni gaza getirip bölümü atmama yardım eden çiçeğime teşekkür ederim. Bölüm sana gelsin :)


Bunun dışında Alp'siz bölümdü fakat yokken bile vardı sanki ve gelecek bölüm ayyy ben bile heyecanlandım.


Bölüm soruları :)


Raskol ve İz hakkında ne düşünüyorsunuz? Eva cephesini biraz daha yumuşattığımda İz'e de geleceğiz.


Raskol sizce nasıl birisi?


İz'i sevdiniz mi?


Dövmeleri İz'e Raskol'un yaptığını tahmin ediyor muydunuz?


Raskol ve Eva ilişkisi nasıl sizce?


Eva'nın sarhoş hâlini sevdiniz mi? İz'i de sarhoş görmüştük sizce hangisi daha iyiydi?


Pars ve Harun ilişkisi nasıldı?


Pars, Eva'ya söylediklerinde haklı mıydı?


Altay'ı nasıl buldunuz?


Sizce haklı mı?Eva'nın Altay'ı öpmesini bekliyor muydunuz?


Şimdiki zamanda Eva, Alp'in yanına kendi isteğiyle gitti sizce neler olacak?


En sevdiğiniz erkek karakter kim?


En sevdiğiniz kadın karakter kim?


En sevdiğiniz ya da olmasını istediğiniz çift?


Bir sonraki bölüm aile yemeğine konuk olacağız çiçeklerim o zamana denk kendinize iyi bakın.


Loading...
0%