Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm: Kalbinde Saklanmak

@kendimeyazarim00

"Bana mı geldin sevgilim?"


***


Alp, kızın kokusunu henüz koridordayken aldığına yemin edebilirdi. Kimsenin kendisine inanmayacak olmasını zerre umursamazdı. Onu burnuna gelen bahar kokusundan tanımıştı.


"Bahar çiçekleri gibi." diye fısıldadı izlediği manzaradan gözünü bir an çekmeden. "Benim taze bahar çiçeğim."


Alp, kızın varlığını hissettiği birkaç dakikanın ardından kapının teklifsiz açıklasınla göğsünü kabarttı. Bu onun gün içerisinde ulaştığı birkaç zaferden yalnızca biriydi.


Belki de en değerlisi.


Ayaktaki duruşunu bozmayan ve düşüncelerinde herhangi bir değişikliğe gitmeyen adam, gururunu yüzüne yansıtmadan kızın kendisine gelmesini bekledi. Alp, Eva'ya hep gitmişti. Birkaç gündür yalnız olmasının sebebi bu defa kızın kendisine gelmesini istemeseydi. Sonunda istediği olmuş ve Eva tüm o nefretini rağmen iğreniyorum diye çığlık attığı adamın kapısına gelmişti. Belki de tam yanında ayakta dikilen kadına karşı sergilediği bu tavır seven bir erkek için fazla kibirliydi yine de Alp kötü duyguları severdi. Ve inkar etmek istesede hoşuna gitmişti.


Alp kararlıydı, sessiz kalacak ve bu defa tüm o engelleri koyan kızın tek tek engelleri kendi çabasıyla kaldırmasını izleyecekti.


İşte tam da o anda olanlar olmuş Alp, pencereden gelen rüzgarın Eva'nın uzun saçlarını kendisine doğru savunduğunu görmüştü. Bu Alp gibi biri için söz bozduran cinsten bir hamleydi. Alp daha fazla dayanamadı.


"Bana mı geldin sevgilim?"


“Ben geldim Alp” dedi, Eva aklını yiyip bitiren tüm o kötü anılara rağmen. Eva için uğraşmanın anlamsız geldiği o sınırın aşıldığının habercisiydi bu söyledikleri. Artık başa çıkmayı bırakmış, tüm çaresizliğiyle onu okyanusa sürükleyen dalgadan yardım bekliyordu. Alp’in bulunduğu konumun farkındaydı, durduğu çizgiyi ve ona yaptıklarını biliyordu. Fakat başka gidecek yeri yokmuş gibi hissediyordu. Sanki içerisinde milyonlarca insan bulunan şu koca dünyada; kendisini kabul edecek belki de sevebilecek tek kişi Alp’ti.


Alp…


Eva’nın kâbusu, katili ve belki de kahramanı?


“Hayır” dedi, Eva içinden. İfadesinde herhangi bir değişiklik olmadan Alp’e baktı. Bedenleri


pencereden taşan manzaraya dönük bir şekilde ayakta beklerken başları birbirlerine çevrilmişti. Eva, Alp’i incelediğinde en az karşısındaki deniz kadar kusursuz göründüğünü düşündü. Görünüşü korkutucu derecede güzel fakat Alp en az dışarıdan büyüleyici görünen deniz kadar kirliydi. İşte sonunda bulmuştu Eva, Alp’in kim olduğunu. Onun için Alp denizdi. Tıpkı deniz gibi Alp’te sonsuz bir aşk vadediyordu. Deniz nasıl içerisine aldığı her şeyi bedeninde saklarsa Eva’da saklanabileceğini düşünüyordu, Alp’in kalbinde.


“Alp” dedi kız tekrar. Bir adım attı Alp’e doğru.


Alp duruşunu bozmadan, hâlâ denize karşı ayakta dururken Eva devam etti:


“Beni saklar mısın?”


Eva bunu söylediğinde Alp ile aralarında yalnız bir adımlık mesafe vardı. Son bir adımı atmamıştı kız. Son adımını Alp’in karanlığına ayırmıştı. Eva’ya göre aralarındaki boşluğa şu ana denk ikisi arasında geçen tüm o iğrençlikleri atabilirlerdi. Bu kez bedeniyle değil, ruhuyla gelmişti Eva.


“Kalbimde mi?” durdu Alp, derin bir nefes alıp devam etti:


“Kalbimde mi saklanmak istiyorsun sevgilim?”


Duyduğu kelimelerden sonra sevdiği kadının yüzüne bakmadan cevap veren Alp’in, sorduğu soru bile Eva’yı ne kadar iyi tanıdığını gösterir cinstendi. Eva’nın Alp’leyken isteklerini dile getirmesine gerek yoktu. Eva düşünür, Alp yapardı. Alp’i Eva’nın karşısında tutacak tek şey Alp’ten uzak durmak istemesiydi. İşte Alp’in dayanamadığı tek şey buydu.


Tek sözüyle Alp tarafından anlaşılmış olduğunu hisseden genç kız bir yandan mutlu hissetmiş ve diğer yandan da korkmaya başlamıştı. Onu korkutan şey ise Alp’in devamında söylediği şu cümlelerdi:


“Kalbimde saklarım seni Eva… Şimdi söyle bana, ama geri dönüşü olmayacağını bilerek söyle! Seni kalbimde saklamamı ister misin?”


Buradan sonra Eva ne diyeceğini bilmiyordu. Evet, Pars tarafından söylenen o çirkin sözleri işittikten sonra ayakları onu buraya getirmişti ama aklı attığı her adımın ileride daha büyük bir yıkıma neden olacağının bilincindeydi. Alkol falan almamıştı buraya gelirken. Ağrıyan başına rağmen bilinci sağlıklı derecede yerindeydi. Fakat şu yaptıkları, hayatını mahvetmiş olan adama kendi ayağıyla gelmiş olması ve Alp’e söyledikleri… Aslında Eva’nın bilincinin ne kadar sağlıksız olduğunu göstermez miydi?


Eva’nın Alp’e ihtiyacı yoktu!


Onun sağlıklı bir tedaviye ihtiyacı vardı.


“Hayır! Hayır! Hayır! Lanet olsun, senden nefret ediyorum Alp! Burada ne işim var? Gitmek istiyorum.


Kahretsin! Seni görmek bile istemiyorum.”


Eva elleri titreyip ayakları birbirine takılarak geriye doğru kaçarken Alp kahkaha atmaya başlamıştı.


İkisi arasında geçen o duygu dolu, savunmasız konuşmanın ardından kendi rutinlerine dönmüş


olmaları Alp’i kahkahaya boğmuştu.


İşte bu Alp’in beklediği tavırdı. Tüm o gergin ortam dağıldığı için mutluydu Alp. Onu anlamak zordu.


Dışarıdan bakan bir çift göz Alp’in deli olduğunu söyleyebilirdi. Şu an karşısında kahkaha atan adam


deli değil miydi?


Alp içinse durum farklıydı. Sevdiği kızı o şekilde mutsuz ve tükenmiş görmektense kendisine lanet


okuması aşk itirafı gibi gelmekteydi, kulaklarına.


“Hey, Hey! Sakin olur musun sevgilim? Seni bir yere sakladığım yok. Hem baksana bana, seni içime sokmaktansa içine girmeyi tercih ederim. Ve bu seninle yapmaktan hoşlandığım şeyler arasında ilk


numarada yer alıyor.”


Böyle görünmek iyiydi. Bu Eva için Alp’in alışık olduğu yüzüydü. Günün sonunda Alp’te farkındaydı ki eğer böyle davranırsa Eva, Alp’i suçlayabilir, suçlarından kaçabilirdi. Eva farkında olmasa da Alp böyle yaparak kızı kendisinden bile saklıyordu.


Alp, Eva’ya rağmen onu kalbinde saklıyordu.


***


Sabahın erken saatlerinde biricik oğlu Güven ve Altay ile günü planlayan Emin Bey, şu zamana kadar yaşamadığı duyguların pençesine düşmüştü. Bugün kızları İz ve Eva bilmeseler de babalarının evine adım atacak, babalarının sofrasına oturacaklardı. O güzel kızları ilk gördüğü anda kalbinin ritminde farklılık oluşan Emin, bundan sonra tüketeceği vaktinde kalbinin ritminin bir daha sakinleşmeyeceğinin farkındaydı. Gençken yaptığı hataların bedelini kızlarından ayrı kalarak yaşamış hatta yaşatmıştı. Yine de bedelini tam olarak ödemediğinin bilincindeydi. Yetişkin kızlarının çocukluğunun pek parlak geçmemiş olduğunu tahmin etmek aynı âlemde yaşamış Emin için çok da zor değildi. Oğlunu uzak tuttuğu hayata kızları için girmiş hatta kendisi ile birlikte oğlunu ve “oğlum” dediği adamı da sokmuştu. Bu yoldan dönüş yoktu. Bir taraf için yolun sonunda ölümün beklediği ta


en başından belliydi. Buna rağmen çıkmıştı yola Emin. Artık riskleri ve pişmanlıkları düşünmek faydasızdı. Bu nedenle sabahın erken birkaç gün öncesinde Harun’u evine davet etmeyi kafasına koymuş, böylece kızları ile yakınlaşmayı ummuştu.


“Her şey tamam mı?” dedi, Emin uzun yıllardır evinde kâhya olarak çalışan emektarı Akif’e.


“Evet efendim. Tıpkı istediğiniz gibi ayarlayacağız her şeyi.”


“Akif, biliyorsun bu benim için çok önemli. Gecenin kusursuz olmasını istiyorum.”


“Elimizden gelenin en iyisini yapacağımıza şüpheniz olmasın Emin Bey.”


Emin için konuşma bitmişti. Salondaki geniş koltuğa sırtını yaslarken gelen seslerle bakışlarını Akif’ten çekip camdan bahçeye yöneltti. Karışıklığın sebebi vardiya değiştiren korumalardan gelmekteydi. Emin’in çocukluğundan bu yana malikânede pek çok şey değişmişti, değişmeyen tek şeyse evin etrafını saran korumalardı. “Keşke” dedi, içinden. Keşke çocuklarıma daha sıradan bir hayat sunabilseydim.


“Çıkabilirsin” dedi Emin, hâlâ ayakta kendisinden emir bekleyen çalışanına. Akif başıyla selam verip yürümeye hazırlandığındaysa şunları ekledi:


“Ayva tatlısını unutmadınız değil mi Akif?”


Bir baba kızının en sevdiği filmi bilirdi Ya da en sevdiği şehri… Hobilerini bilirdi mesela… ya da yapmaktan hoşlanmadığı şeyleri… belki de korkularını…


Emin bunların hiç birini bilmiyordu fakat Eva’nın en sevdiği tatlıyı öğrenmişti. Zor olmuştu ama Harun’un adamlarından bir tanesinin cebine birkaç lira sıkıştırınca İz’in sırf kardeşi seviyor diye eve her dönüşünde bu tatlıyı aldığını öğrenmişti.


Bu onu iyi bir baba yapardı öyle değil mi?


“Efendim mevsim dolayısıyla ülkede bulmakta zorlandığımız için yurt dışından getirttik. Menüde herhangi bir aksaklık olmadığı için sizi bilgilendirmedim, affedin.”


“Önemli değil, çıkabilirsin.”


Oğlu için belki fakat kızları için henüz baba olamamıştı. Yine de kendisine söz verdi: Yapamadığı onca şeye rağmen kızlarını kazanmak için her yolu deneyecek, her şeyi yapacaktı.


Emin Bey, geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin belirsizliği arasında sıkışmışken aynı çatının üst katında Güven ve Altay oturmuş sohbet etmekteydi.


“Kızlar hakkında ne düşünüyorsun Altay, sence biz aile olmayı başarabilecek miyiz?”


Güven üzerine giydiği siyah kot pantolonu ve aynı asi tarza uygun siyah tişörtüyle yatağında uzanmışken yöneltmişti soruyu en yakın dostuna.


“Bilmiyorum dostum. Onlar çok zorlar ve yürüyeceğimiz yol pek iç açıcı görünmüyor.”


“Yolun farkındayım ama onlara karşı pek bir şey hissedemiyorum. Peki bu normal mi? İşin aslı kızlar çabamıza değecek mi bilmiyorum. Babam artık yaşlandı, biliyorsun o… Hay sikeyim! Kızları gördün değil mi? Kaldıkları yeri, o lanet olası heriflerin vahşice birbirini doğradıkları ortamda Eva’nın ne kadar rahat olduğunu gördün! Hadi o alışmış diyelim. İz’e ne demeli? O, o kızın ringdeki sikik adamlardan biri olduğunu düşünmek istemiyorum. Bunu senden saklayamam; acaba diyorum, acaba bu işe hiç


girişmese miydik?”


Altay kardeşim dediği adamın korkularının farkındaydı. Bunları milyonarca kez kendisi de düşünmüş ve bir sonuca ulaşamamıştı. Hatta Güven’den daha çok şey biliyordu. Başını ağrıtacak, geceleri onu uyutmayacak kadar sıkıntılı şeyler. Yine de oyunu kuralına göre oynamayı seven Altay için buradan dönüş yoktu. Kızların varlığını inkâr edemezdi, hele de ikizlerden birinin narin dudaklarının tadına baktıktan sonra. İşte bu da Güven’den sakladığı şeyler listesindeydi.Bunu listenin başına koymak akıllıca bir davranıştı. Bu yaşına kadar en çok aklıyla övünen Altay için böyle bir konuda dostuna olanları anlatmamak mantıklıydı. Günün sonunda bu bir hataydı, hata hatayı; yalan, yalanı doğurmuştu. Dün gece tadına baktığı ilahi tenin cezasını Pars’tan aldığı birkaç yumrukla ödemişti. Dudağındaki yarayı ise sarhoş kavgası olarak izah etmek zorunda kalmıştı Altay, Güven ve Emin Bey’e.


Tabi ki öyle diyecekti. “Kardeşin beni öptü ve bizi gören nişanlısı da beni yumrukladı” diyemezdi.


Sen doğru olanı yaptın Altay, o kız Güven’in kardeşi olabilir ama aklını kaçırmış. Sen o öpücüğü istemedin, o seni öptü. Sana özel değildi, o kız her köşede başka birini öpen birisi. Bunun için suçlu hissetmene lüzum yok. Hem o kız deli piçi öpmüştü senden birkaç gün önce. Bir de vicdan azabı çekmiştin yardım etmedin diye. Kızı taciz ediliyor sanmıştın. Hepsi küçük bir yanılsama. Yanılsama!


Bu Altay’ın fikirlerini hizaya sokmaya çalışırken sürekli aklından geçirdiği, tekrar ettiği düşünceleriydi. Gerçek ise bunlardan epey bir farklıydı.


Yumuşacık titreyen dudaklar…


Hüzünlü buğulu gözler…


Siktir!


“Güven bunları düşünmek faydasız. Yalnızca Emin amcam için elimizden gelenin en iyisini yapalım. İnan bana bu yeterli olacaktır.”


Arkadaşının söylediklerinin doğru olduğunun bilincinde olan Güven imayla karışık şunları söyledi:


“O hâlde akşamı bekleyeceğim. Bu ilk abi-kardeş aktivitemiz olacak.”


İlerleyen saatlerde Pars çocukluğunun geçtiği köşkün çardağında arkasındaki koruma ordusuyla oturmuş babasını beklemekteydi. Birbiri ardına sıralanmış siyah takım elbiseli iri adamlar, Pars’a zerre güven vermiyordu. Babasının canını emanet edeceği adamları bu kadar düşük profilden seçmiş olması Pars’a alaycı bir rekabet duygusu aşılıyordu. Oradaki kimsenin kendisiyle mücadele edemeyeceğini bilmek küçük bir kıvılcım gibi yeşertmişti Pars’ın içindeki iktidar duygusunu. Pars merdivenlerden inen babasına baktığında bir kez daha düşüncelerindeki haklılıkla övündü. Bahçedeki adamlar yetmezmiş gibi arkasına iki köpek daha takmış usul usul oğluna doğu adımlayan babasının çaresizliği, Pars’ı üzmek yerine keyiflendiriyor. Ve oğlunun gözlerindeki meydan okumayı apaçık gören Harun Bey, durumdan endişelenmek yerine bu meydan okumadan etkilenmiş ve belli etmese de oğlu ile gurur duymuştu. Yine de kendisini dışarıdaki tehlikelerden değil, oğlunun gazabından korumayı aklına koymuştu.


“Tam vaktinde buradasın.”


Oğluna doğru son adımını da attığında ayağa kalkan Pars’a demişti bunları.


“Evet, bu aralar seninle iyi geçinmeyi düşünüyorum.”


“Karşımda silahsız dururken beni endişelendirmeyecek kadar ufaksın oğlum.”


“Şu an endişelenmen gereken kişi ben değilim baba. Bu ortaklık konusunda seninle aynı fikirde olmadığımı son kez ifade etmem gerekir. O Emin denilen herif bu zamana kadar polisin yandaşlığını yaptı. Kaç kişiyi içeri tıktırdı kim bilir. Şimdi sen aynasızlarla takılan o herife bu zamana kadar yapmak için uğraştığımız her şeyi emanet ediyorsun. Bu işin sonu tahmin ettiğim gibi biterse yalnız olduğunu unutma.”


Pars’ın sözlerini kesmeden dinleyen Harun, oğlu konuşmayı bitirdiğinde kimin patron olduğunu hatırlatmak için konuyla ilgili son sözünü söyledi.


“Henüz babana akıl verecek kadar büyümedin Pars. Sana vadettiklerimi elinden aldığımda, sen hâlâ arkama saklanan oğlan olacaksın.”


Pars, babasının cümlelerini duyduktan sonra cevap vermenin faydasız olduğunu biliyordu. Bu nedenle bir kez daha denemedi bile. Yalnızca Harun’un sözlerini dinledi ve babasını konuşmasını bitirdikten sonra siyah range roverına doğru yürümeye başladı. Arabasına bindiğinde Harun’da şoförünün kapısını açmasını bekledi ve oğlunun arkasından arabasına hareket emri verdi. Şehrin kalabalığından uzak köşkün kapısından çıktıklarında yol boyu ilerlerken arkalarına takılan birkaç arabadan biri; Pars’ın sırf görmek ve onunla birkaç kelime konuşmak için erkenden babasının evine geldiği kıza aitti.


İz bilerek konvoya geç katılmıştı. Harun’un evinde olmasına rağmen Pars’ın yanında Eva’nın olmadığını fark edince Pars ile karşılaşmaktan kaçınmış, itiraf edemese de bir süre köşkte saklanmıştı. Onu bu müşkül durumdan kurtaran ise Raskol’un durumu fark etmesi ve sevdiği kadını kısa bir süreliğine de olsa karışıklıktan uzak tutmasıydı.


“Raskol, Eva neden burada değil?”


Sürücü koltuğundaki sevgilisinin bunu söyleyeceğini önceden tahmin eden adam Eva’nın neden gelmediğini Pars’ı bahçe kapısından tek başına girerken gördüğü anda öğrenmişti.


“Sanırım Pars ile Eva arasında işler pek yolunda gitmiyor. Tartıştıklarını duydum ve soruna gelecek


olursam tam da bu nedenden Eva’ya Alp eşlik edecekmiş.”


Bu İz’in tahmin ettiği bir nedendi. Fakat Alp ismini duyduğunda kalbinde bir huzursuzluk hissi uyandı.


“Yıllardır Alp konusunda çekincelerim var.” Dedi Raskol’a doğru.


“O herifi ben de pek sevmem ama asla Pars’a ihanet etmeyeceğini ve bunu söylemek benim için zor


olsa da işinde iyi olduğunu biliyorum. O yüzden korkma.”


“Pekâlâ, öyle olsun.”


Raskol, arabayı süren kadından gözlerini alamıyordu. Oysa bu İz’i görmeye alışık olduğu tarzdı.


Bacaklarını saran siyah pantolonu ve üzerindeki transparan büstiyeri ile Raskol’a kafayı sıyırtacak


derecede seksi gözüküyordu. Raskol, kızın dövmelerini aklına kazımaya devam ederken bir yandan da


kendisini ergenlik yıllarına döndüren dürtülerine lanet ediyordu.


“Bu arada yemekte yanımdan ayrılmanı istemiyorum.” dedi, Raskol. Aniden ciddi hâline dönmüş, araç gideceği konuma yaklaştıkça etrafı gözetlemeye başlamıştı.


“Benim için endişelenme.”


“Senin için endişelenmiyorum İz. Bu endişe değil, gözümün önünden kaybolduğunda kontrolümü


kaybediyorum.”


İz, dudaklarında oluşan alaycı bir kıvrımla Raskol’a döndüğünde:


“Yani kendin için endişeleniyorsun.”


“Evet, kızım. Gece boyunca yanımdan ayrılma ve beni kendimden koru.”


***


Yemek için her şey hazırken salonda oturmuş artan gerginliğe rağmen misafirleri beklemekteydi, Emin ve ailesi. Dün geceden beri üçü arasında geçen birkaç kelimelik sohbet dışında hiç


konuşulmamıştı.


“Geldiler” dedi, ayakta bekleyen Altay.


Bu Emin’i ve Güven’i aynı anda ayağa kaldırmış ardından ikisi de üzerlerindeki garip heyecandan


ötürü gülümseyip tekrar yerlerine oturmuşlardı.


“Altay, Güven ve sen Harun’u kapıda karşıla oğlum.”


Emin Bey kalktığı yere tekrar oturduğunda bugün kızları dışında Harun’un da evine geldiğini yeni yeni


fark ediyormuş gibiydi. Başka bir zamanda olsaydı ayağa kalkar kızlarını kendisi karşılardı fakat rakibini karşılamak için kapıya giderek Harun’un aşağılık duygularını tatmin etmek istemiyordu.


Güven ve Altay emre uyup Akif’in peşinden kapıya doğru hareketlendiğinde Pars, Harun ve peşine


Raskol arabadan inmişti. Güven’in gözleri kapının arkasından İz ve Eva’yı ararken henüz onları görememek yüzünü düşürmüştü. Evet, henüz kızlara karşı kardeşlik bağı hissetmiyordu fakat içinde onları merak eden bir taraf vardı. Güven’in gizlemeye çalıştığı o taraf arabadan son inen İz ile iyice varlığını hissettirmişti.


“Hoş geldiniz” dedi Altay, duygularına ket vurarak. O da en az Güven kadar merak etmişti kızları.


Fakat içlerinden birini hâlâ görememiş olması daha da gerilesine neden oluyordu.


“Hoş bulduk, Altay.” Cevap veren Harun’du.


Çalışanların baş selamına alaylı bir tebessümle yanıt


verdikten sonra söylemişti bunu. Harun ve Altay önden giderken Güven, İz’i beklemiş, kız kendisiyle aynı hizaya geldiğinde ise tüm kadınsı aurasıyla karşısında duran kız tarafından büyülenmişti.


“Seni görmek ne güzel.” Güven bu cümleyi kurarken belki de hiç olmadığı kadar samimiydi. Fakat Pars


içeriye doğru son adımını attığında Güven’in sözlerini işitmiş aynı hızla geriye yönelmişti. İz’in yanına geldiğinde ise kızın ne kendisine ne de Güven’e cevap vermesini beklemeden kolunu uzatmış, emrivaki yaparak koluna girmeyen kızın bileğinden tutmuştu. Bunları yaparken de sert bakışlarını Güven’e yönelterek: “Aynı şeyi sizin için söyleyememiş olmak ne kötü.” demişti.


İz, bu durumda Raskol’un onları görmediğine şükretti. Raskol, Harun’un emriyle önden gitmiş, ona eşlik etmişti. Henüz birkaç saat önce oğlu tarafından aşağılık bakışlara maruz kalan korumalar yerine Raskol’un kendisine eşlik etmesi Harun için elbette ki daha iyiydi.


Pars’ın bu tavrı Güven’in canını sıkmıştı. Başka bir ortamda olsa Pars’ı elinden babası bile alamazdı


fakat şu an susmanın en doğrusu olacağını bilerek zor da olsa sessizliğini korudu.


Babasının peşinden sevdiği kızla uzun koridoru adımlayarak salona ulaşan Pars, salona atacağı son


adımdan önce kollarının arasındaki kıza doğru eğilip “Büyüleyicisin.” dedi.


Emin Bey, misafirleri salona ayak bastığında ayağa kalkarak ilk önce ortağı Harun’un elini sıktı. Harun’un elini sıkarken yüzünden bu temastan pek de memnun kalmadığı apaçık okunuyordu. Harun ise sonunda kazanmış olmanın mutluluğuyla bu ifadeyi fark etmemişti. Harun yıllarca karşısında duran ve işlerini sabote eden adamı yanına çekmeyi başarmıştı. Bundan büyük zafer mi olurdu?


“Evime hoş geldiniz.” dedi, elini Harun’dan henüz çekmemiş, gözlerini Pars ve Raskol’un ardından İz’e


sabitlerken. O an fark etti; İz tıpkı annesi gibiydi. Ona çok benziyordu. O kısacık sürede acaba dedi Emin, acaba onu kendimden uzaklaştırmamış olsaydım nasıl bir hayatımız olurdu?


“Hoş bulduk” diye cevap verdi Harun. Ardından da ortağının oğlu ile selamlaşmasına müsaade etti. Emin herkesi sırayla selamladıktan sonra sıra Pars’ın yanında duran kızına geldi. Başını kaldırım kızına baktığında simsiyah kıyafetlerin içerisinde ay gibi parlayan kızını gördü. Omuzlarına dökülen siyah saçları dağınıktı İz’in. Buraya gelirken saatlerce hazırlık yapmadığı dağınık saçlarından belliydi. Kızının görüntüsünün karakteriyle aynı sertlikte olduğunu da “Hoş geldiniz küçük hanım. Zarafetinizle bizleri büyülüyorsunuz.” dediğinde kızdan beklediği yalnız almadığı cevaptan anlamıştı. İz’in bu davranışına


bozulsa da oradakilere belli etmemeye çalışmış kızının kendisini umursamamasına rağmen ona gülümsemişti.


Emin kısa bir süre diğer başını kapıdan tarafa çevirmiş ve istediğini bulamamış gibi omuzlarını düşürerek “Görüyorum ki gelinin bu akşam aramızda olmayacak” bunu söylerken aksini umut ediyordu fakat Eva burada yoktu. İkizlerden biri evine gelip kokusunu eve yaymamıştı. Ayva tatlısının tadına bakıp, daha iyisi için iki kez yeniden yaptıran adam için bu durum tam bir hayal kırıklığıydı.


“Hayır, ailemden olan herkesin burada olacağından emin olabilirsin. Gelinimi yeğenim Alp getirecek.”


Duyduklarıyla bir anda neşelenen Emin yalnızca kendisinin kalp ritminin değiştiğini zannediyordu.


Lakin başından beri kimseye fark ettirmeden bir göz daha Eva’yı aramıştı.


Altay…


Altay, Pars ile yüz yüze geldiğinde alacağı tepkiden çekinecek bir adam değildi. Pars’ın kendi çıkarları


için bu gece bir taşkınlık yapmayacağını biliyordu. Fakat Pars’tan korkmadığı kadar korkmuştu Eva ile


yüz yüze gelmekten. Hele de o öpücükten sonra aklı darmadağın olmuşken.


“O hâlde yemeğe geçmek için onları bekleyelim.”


“Olur, o süreçte seninle yalnız konuşmam gereken birkaç şey var.”


“Gençler birbiri ile kaynaşırken çalışma odamda konuşabiliriz.”


“Önden buyur.”


Harun ve Emin Bey yukarı çalışma odasına çıktığında Güven’in yönlendirmesiyle koltuklara yerleşmişti herkes. Altay tek başına deri koltuğa oturmuşken Güven, Pars ile yan yana büyük koltuğa yerleşmiş tam karşılarında ise İz ve Raskol oturmuştu. Güven, Raskol denilen adamın her hareketini izliyor kardeşi ile aralarındaki bağı anlamaya çalışıyordu. Aynı ortamda tıpkı Güven gibi İz ve Raskol’u izleyen bir göz daha vardı. Pars, ikilinin yakınlığından rahatsız bir şekilde dişlerini sıkmış bir şekilde “İçecek bir şeyleriniz yok mu?” dedi, Güven’ ithafen.


Güven, başını çevirip yanındaki heybetli adama baktığında “Sizin getirmenizi umut ediyorduk.” diye cevap verdi gülerek. “Raskol, anlaşılan burada umduğumuzu bulamayacağız. Git ve bize içecek bir şeyler bul.”


Bu Pars’ın söylerken gurur duyduğu hamlesiydi. Babasının güvenilir köpeği Raskol, nerede durması gerektiğini bilirdi. Pars topu Raskol’a atarak hem İz’den uzaklaştırmayı ummuş hem de Güven denilen adamın kazanmasına engel olmuştu. Raskol, ise durumdan hiç memnun değildi. Onun emir aldığı kişi Pars olmamıştı hiçbir zaman ve Pars’ın ne yapmaya çalıştığını buradaki herkesten daha iyi biliyordu.


Ortamın aniden buz kestiğini ve etrafındaki adamların burada bulunma amaçlarını unutup sidik yarışına girdiğini gören Altay, ipleri eline alma zamanının geldiğini anlamıştı.


“Pekâlâ, ne içmeyi arzu edersiniz beyler” durdu, hatasının farkına vardı ve ekledi: “ve küçük hanım?”


Pars şu ana kadar pek de umursamadığı adamın aralarına dâhil olmasıyla dün gece olanları bir bir


hatırlamaya başladı. Eva’yı pek umursadığından değil ama parmağında Pars’ın yüzüğü varken ve lanet olası herkes Eva’yı Pars’ın kadını sanarken köşelerde hatununu becermeye çalışan bu adam tam da şu anda ortamda ilk öldürmesi gereken kişi hâline gelmişti.


“Ağzını kim yamulttuysa bayağı sertmiş anlaşılan."


Hayatı boyunca hiçbir zaman kendisini pek de frenleyememiş olan Pars, ortamı daha da gerecek olan


o hamleyi az önce yapmıştı.Altay ise Pars’ı ilk gördüğünde aklından çok dürtüleriyle hareket eden biri olduğunu anlamıştı zaten.


Bu nedenle adamın tavrına şaşırmamıştı.


“Evet, sertti fakat dün gece yaşadığım deneyim… açıkçası daha fazlasına değerdi.”


Pars aldığı yanıtla aniden ayağa kalkarken onu kolundan yakalayan kuzeni Alp’ten başkası değildi.


“Ev sahibinin karşılamasını beklerdim fakat kokumu almış gibi beni sen karşılıyorsun kuzen.” dedi Alp,


ortamın gerginliğinin farkında olarak. Alp ile Pars’ın birbirlerine bu kadar zıtken nasıl herkesten iyi


anlaştıklarını oradaki kimse anlayamıyordu. Pars, çocukluğundan beri öfke problemleri olan ve her şeyi yumruklarıyla çözen biriydi. Aksine Alp ise büyüleyici zekâsı ile karşısındakini manipüle eder, parmağını bile oynatmadan yarışı kazanırdı. Ortamın gerginliğinin farkında olan Alp yine umursamaz, şakacı tavrıyla dakikalardır kimsenin yapamadığını yapmıştı. İşte Harun’un Alp’i kendi oğlundan çok sevmesine neden olan da buydu. Alp çoğu zaman çevresindekileri çıldırtsa da masada asla kaybetmezdi.


İz, yanındakileri umursamadan yalnızca kapıya bakıyordu. İçeriye ilk giren Alp olmuştu. Eva ise utangaç bir kız çocuğu gibi Alp’in adımlarını takip ederken çoktan Alp ile arasında geçenleri unutmuştu. Alp’in ne zaman onun için güvenli bölge olduğunu anlayabilmiş değildi. Yine de Alp’e kadar alışmıştı ki –gerçi bazen hâlâ şaşırdığı oluyordu- sonraki adımını tahmin edemediği Pars ve bir gece önce dudaklarına yapıştığı adamın yanında, asıl çekinmesi gerektiği kişi Alp değil gibiydi.


“Efendim, Alp Bey ve Eva Hanım geldiler.”


Emin oturduğu koltuktan hızlı bir hamleyle kalkıp Harun’a bir bakış attıktan sonra gergin bir şekilde


çalışma odasından çıkarak salona yürüdü. Salona ulaştığında Altay, Güven, Pars, İz ve Raskol koltuklarda otururken yeni geldiği her hâlinden belli olan Eva ve Alp ayakta kendilerini beklemekteydi. Gözlerini kızından zor da olsa çekip Alp’in elini sıktıktan sonra hardal rengindeki uçuş uçuş elbisesiyle İz’in tam zıttı olan kızına baktı tekrar.


Eğilip bir beyefendi gibi dizlerini kırdıktan sonra karşısındaki güzelliğin zarafetine yakışacak bir şekilde


elini öptü.


“Hoş geldiniz küçük hanım, güzelliğinizle bu yaşlı adamın kalbini hızlandırdınız.”


Eva, adamın bu hareketinden epeyce etkilenmişti. Dudaklarıyla eline kondurduğu o hafif öpücük ve


öncesinde yaptığı referans ile kendisini masal prensesi gibi hissetmişti. Uzun bir süre hareketin etkisinden çıkamadığı için cevap veremediğini ve bunun kabalık olacağını fark eden kız tatlı bir gülümsemeyle “Nazik tavrınız için teşekkür ederim.” dedi.


Pars ayakta dikilen yaşlı adam ve herkese yeşil ışık yakan nişanlısının varlığından rahatsız olduğunda


bakışlarını onlardan çekip büyülenmiş bir şekilde kardeşini izleyen İz’e dikti.


Alp ise sevdiği kızın eline öpücük konduran yaşlı adamı düşüncelerinde milyonuncu kez gebertmişti bile.


“Masaya buyurun” dedi Emin. Dikkatleri kendisinden çekerek. Pars istemese de Eva’nın yanına oturmuşken Eva’nın diğer yanına Alp yerleşmişti. Masanın bir başında Emin, diğer başında Harun, karşıda ise sırasıyla İz, Raskol ve Altay oturuyordu. Herkes yemeğe başladığında masadaki tek ses Emin ve Harun’un iş hakkında sarf ettikleri cümleler vesilesiyle geliyordu. Eva, tabağındaki bifteğin tuzunun kendisi için az olduğunu fark ettiğinde tuzluğun yerini keşfetmek için başını kaldırdı. Tam o anda kendisine bakan Altay ile göz göze geldi. Altay, kıza ne düşündüğünü asla belli etmeyen bir ifadeyle bakarken kızın bakışları utanç ve endişe doluydu. Eva’yı kabus gibi gelen birkaç saniyeden Alp’in dokunuşu kurtarmıştı. Alp kızın neyi aradığını fark etmiş, yanında duran tuzluğu almış ve Eva’nın eline dokunarak tuzluğu kızın tabağının yanına yerleştirmişti.


İz ise yemekler yenirken bir kez bile kendisine bakmayan kardeşinden dolayı üzülmüş ve dikkatini kendisini de ilgilendiren konuşmaya vermişti.


“Ben hâlâ kararımı vermedim Emin.”


Harun Bey için Emin ile çalışma odasında konuştukları henüz bir sonuca bağlanamamıştı. Emin'in, Pars'ın Kolva'yı öldürdüğünü bilmesi işleri karıştırmış Harun'u köşeye sıkıştırmıştı. O, her zamanki gibi Alp ile Pars'ı sevkiyattan sorumlu yapıp belki yanlarına Güven'i eklemeyi düşünmüştü fakat ortağının teklifi bambaşkaydı.


“Bunda zorlanılacak bir şey yok. Sevkiyatın başına Alp ve Güven’i değil, Altay ile İz’i koymak istiyorum.”


“İz’i anlarım o bu işlerde iyidir fakat Altay, yani Güven’i tercih ederim. Sonuçta ileride işleri o devir alacak. Hâl böyleyken İz ile çalışacak kişinin Altay yerine Güven olmasını istiyorum.”


“Peki, sen benim isteğime yanıt verdiğin için kabul ediyorum. Bu sevkiyatın sorumlusu Güven ve İz olacak."


Şu dakikaya kadar kimsenin umrunda olmayan sohbet, Emin'in son sözü söylemesiyle masadakilere bomba etkisi yaratmıştı. Şu ana kadar sevkiyatların başındaki isim olan Alp kendisi yerine İz'in olacağını duyunca gerilse de tepkisini masadakilerden en iyi gizleyen kişi olmuştu. Kuzeninin tam tersi olan Pars ise kendisi yerine İz'in konulduğuna değil, kızın bir erkekle iş için de olsa vakit geçirecek olmasına sinirlenmişti.


"Baba, İz'in bu konuda tecrübesi yok. Ben de bu sevkiyatın içerisinde yer alırsam beklediğimizden daha hızlı bir şekilde malları teslim alabiliriz."


Masada yalnızca babasına doğru bakarak teklifini sunan Pars içinden babasının kabul etmesini dilerken reddedileceğinin bilincindeydi.


"Bu sevkiyatın sorumlusu Güven ve İz olacak dedim. Üzerine konuşmak anlamsız."


"Baba, şu herife baksana konuyla ilgili hiçbir tecrübesi olmayan adama mı emanet edeceğiz paramızı?"


Pars elindeki bardağı masaya sert bir şekilde bırakırken söylemişti bunları. Eva, yanında kızgın bir boğaya dönüşen adamdan çekindiği için olabildiğince sinmiş, İz ve Raskol ise Pars'ın bu çıkışlarına alışık olduğu için sessizliğini korumuştu.


Ortamın daha da gerilmesinden ve işlerin kuzeninin lehine gelişmesinden koran Alp ise okları kendine döndürerek "Bizim yardımlarımızla kaybedeceğimiz tek bir kuruş olmayacak. Öyle değil mi Pars?" demişti. Pars ise kuzeninin ne yapmaya çalıştığını anlamış zor da olsa bu konu üzerine bir daha konuşmamıştı.


Ortam yeterince gerilmişken tatlıları servis etmenin en iyisi olacağını düşünen Emin, ayakta bekleyen çalışanına "O hâlde tatlıları servis edebilirsiniz." demişti.


Boş tabaklar seri bir şekilde kaldırılıp tatlılar servise başlanırken Emin yalnızca Eva'yı izliyordu. O, kendisini son gördüğünden çok farklı bir şekilde karşısına çıkmıştı bugün. Kızı ilk gördüğünce umursamaz ve rahatsız edecek derecede neşe doluydu fakat şu an sessiz ve ürkek görünüyordu. Geldiğinden beri nişanlısı ile arasında belli olan sınırı fark eden Emin, kızının nişanlısı ile kavga ettiğini anlamıştı. Nihayet tatlılar geldiğinde ve tabaklar masaya yerleştirildiğinde Eva'nın gözlerinden geçen parıltıyı da ilk göre yine Emin Bey'di.


"Beğenmenizi umut ediyorum, afiyet olsun."


Emin bir kez daha misafirlerini yemekler için yönlendirdiğinde masada tatlıdan rahatsız olan tek kişi Pars'tı. Pars, kendisine annesini hatırlatan bu tatlıdan kendini bildi bileli hoşlanmazdı. Çocukken ne zaman masaya ayva tatlısı konulsa tabağındakilere dokunmayan tek kişiydi Pars. Küçük yaşına rağmen bu durumu fark eden Eva, masaya konulan her şeyin bitmesi için baskı yapan çalışanlardan gizli gizli yerdi Pars'ın tatlısını. Bu sayede Pars azardan kurtulurdu. Aslıda Eva'da hoşlanmazdı bu tatlıdan. Onun bu tatlıdan hoşlanmadığını kimse bilmezdi. Herkes kızın bayılarak yediğini düşünürdü lakin Eva, Pars'ı kötü hissettirmemek için iştahla yerdi tatlıyı. İşte böyle başlamıştı Eva'nın ayva tatlısıyla münasebeti. Şu an sorsalar nefret ederdi bu tatlıdan Eva, fakat Pars için zevkle yerdi tatlıyı, tıpkı çocukken olduğu gibi.


"Eva'nın en sevdiği tatlıdır."


Emin, Harun'dan duyduğu sözlere "Biliyorum" dedi içinden. "Biliyorum Eva çok sever."


Eva tatlıyı gördüğünde çok sevinmişti. Çünkü tabağındakilerden kurtulmak isteyen Pars'ın er ya da geç onunla konuşacağını biliyordu. Nişanlısına fırsat verebilmek için iştahla tabağındaki tatlıyı yemeye başladı. Bir süre sonra midesi bulansa da beklediği hamle Pars'tan gelmişti:


"Eva, benim tatlımı da yemek ister misin?"


İşte ikisi için de çocukken oynadıkları o oyunu tekrar oynama vakti gelmişti.


"Bunu çok isterim Pars."


İkili arasında nihayet bir diyalog duyan Emin, Pars'tan hoşlanmasa da kızının mutluluğu için ona katlanmaya hazırdı. Belli ki küçük kızı Pars'tan hoşlanıyordu ve bu Emin için Pars'a katlanması gerektiğini göstermekteydi.


"Ayşe, genç adamın tatlısını tazele." Emin tatlısını Eva'ya veren Pars'ın tatlıdan yiyebilmesi için emretmişti çalışanına, durumdan hiç hoşlanmayan Pars ise mecburen "Yediklerim yeterli." dedi.


Teşekkür mü?


Yok daha neler!


***


Saatlerin ardından yemekler yenilmiş, sohbetler edilmiş ve artık gitme vakti gelmişti. Eva bundan birkaç dakika önce lavaboya gitmek için yanlarından ayrılmış o an amcası ve Emin ile derin sohbete dalan Alp, Eva'ya lavaboya kadar Altay'ın eşlik ettiğini görememişti. Nihayet Eva yüzündeki buz gibi ifadeyle yanlarına döndüğünde ayağa kalkmış ve Emin'in onları yolcu etmesine izin vermişti Harun. Gece böylelikle sonlanırken yediği tatlıdan dolayı midesi alt üst oluş Eva'nın kusmaktan ne kadar korktuğunu ve eve döndüğünde gece boyunca ağlayacağını bilen tek kişi Altay'dı. Ve Altay kızla en yakın zamanda tekrar görüşmeyi diliyordu. Bu kez az önce olduğu gibi kendisinden kaçmasına müsaade etmeyecekti.


VEEEE BÖLÜM GELDİ :)


Öncelikle hepinize merhaba, umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bölüm hakkında fikirlerinizi çok merak ediyorum. Bu yüzden yorumlarda buluşalım mı?


Bölüm Sorularına gelecek olursak:


Eva'nın Alp'e kendi ayağıyla gelip ardından da pişman olduğunu okuduk. Siz o sahneyi okuduğunuzda şaşırdınız mı? Eva'nın yerinde olsaydınız ne yaparsınız?


Alp'i yazarken ben bile anlayamıyorum. Sizce o bu hikayenin meleği mi şeytanı mı?


Pars'ın İz tutkusuna ne diyorsunuz? Raskol ile bu konuda karşı karşıya geleceği belli. Siz hangi takımdasınız Raskol mu, yoksa Pars mı?


Ortaklar bu yemekte biraz daha kaynaştı. Henüz taşlar yerine oturmasa da bu aileyi sık sık bir arada görecek gibiyiz. Bakalım ilerde ne olacak?


Emin'in kızı seviyor diye ayva tatlısı yaptırmışken Eva'nın bu tatlıya Pars için katlandığını tahmin etmiş miydiniz?


Eva ile Pars arasındaki işler düzelecek mi?


Güven kızlara abilik yapacak mı?


Altay ile Pars yükseldiğinde siz kimden yanaydınız? Onları Alp'in sakinleştirmesini bekliyor muydunuz?


Bu hikayede en sevdiğiniz karakter kim ve neden?


Bölüm hakkında genel düşüncelerinizi yazabilirsiniz yeni bölüme kadar hoşça kalın :)


Loading...
0%