Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm: Saklı Kalan Geçmiş

@kendimeyazarim00

Kuruyan yapraklar ağaçların fısıltısı gibi toprağa düşerken çevrenin sessizliğini bozan bir şey daha vardı. Pars, sanki hayattaki tek amacı az ilerisindeki İz’i yakalamakmış gibi peşinden koşturmaktaydı ve bahçede koşturan çocukların sesi etrafta duyulan birkaç sesten biriydi. Saatin farkında olmayan iki çocuk oyunun büyüsüne kapılmışken orada rahatsızca kıpırdanan tek kişi yandaki salıncağa oturmuş ikizi ve Pars’ı izleyen Eva idi. Eva, ne zaman Pars ile oynamak istese Pars onu reddediyor ve oyun oynayacak yaşı çoktan geçtiğini söylüyordu. Bu iki çocuk yan yana geldiğinde Pars kendisinden büyük duruyordu ama gerçekte aralarında çok da büyük bir fark olmadığını biliyordu. Hem Pars kendisi ile oynamayacaksa İz ile de oynamamalıydı. Çünkü İz ile Eva aynı yaştaydı.

Pars’ın annesi bugün yoktu ve şu an tam da üçünün birlikte vakit geçirebilecekleri zamandı. Çünkü Pars’ın annesi Gülseren Hanım, Pars ile kızların birlikte vakit geçirmesinden hoşlanmıyordu ve ne zaman Pars’ı ikizlerden biri ile görse kızları azarlayarak oradan kovuyordu. Sabah çalışan arabanın sesine uyanan Eva, camdan dışarıya baktığında Gülseren Hanım’ın yalnız çıktığını görmüş ve sevinçle kardeşi İz’i uyandırmıştı. Şimdi neşeyle etrafta koşturan Pars ve İz’i görünce durumdan mutsuz olmaya başlamıştı. Belki kardeşine haber vermeden Pars’ın yanına gelmiş olsaydı, şu an Pars ile oynayan kendisi olacaktı. Fakat gel gör ki kardeşine haber vermesiyle yine ikinci plana atılmıştı.

“Hahaha, Pars lütfen dur artık koşamıyorum.”

İz, en sevdiği oyun arkadaşı tarafından kovalanırken kaçıncı seferdir süs havuzunun etrafında turladığını unutmuştu. Her ne kadar durumdan hoşlansa da artık nefesi kesilmeye başlamış ve arkasındaki çocuğun adımları kendisine yaklaştıkça panikleyerek yakınmaya başlamıştı. Pars ise çocuk yüzüne yakışan tatlı bir gülümsemeyle İz’in peşinden koşmaya devam ediyordu. Yaşına rağmen annesinin peşinden ayrılmayan ve bunun yüzünden babası tarafından sayısız çirkin ithama maruz kalan Pars, bugün İz sayesinde annesinin uzun süredir evde olmadığını bile anlayamamıştı. İz, annesinden sonra yanında olmaktan en çok hoşlandığı kişiydi. Pars, onun yanındayken aniden gelen öfke nöbetlerine katlanabiliyor ve İz, Pars’ın etraftaki eşyaları kırıp dökmesine kızmıyordu. Evet, Pars yaşıtları gibi değildi. Şu an kendisine ne olduğunu bilmese de annesinin gizli gizli götürdüğü doktordan dolayı hasta olduğunu tahmin edebiliyordu. Pars, tam olarak ne hastası olduğunu anlamış değildi fakat bu hastalık annesi ile kendi arasındaydı. Çünkü annesi doktora gittiklerini kızlara bile söylememesi konusunda ısrar etmiş, Pars’ta kimseye söylememişti. Pars, neden babasına hasta olduğunu söylemediklerini anlamıyordu. Evet, kızlara istese de söylemezdi çünkü ikizler hasta olduğu için onunla oyun oynamak istemeyebilirlerdi. Bu yüzden öğünlerini atlamadan yemeklerini yiyor ve korumaların kendi aralarında konuştukları birkaç cümlelik sohbeti işittiğinden beri de gizli gizli mekik çekiyordu. Karnı sertleşmeye başlamıştı bile, birkaç güne Erdinç amcası ile Alp’te gelecekti. İşte tam da o an Alp’te aralarındayken havuza girip karnındaki sertliği İz’e göstermeyi umut ediyordu.

“Hey! Pars, annen geldiğinde suratını bu kadar kırmızı görürse bir daha oynamamıza izin vermez, bence artık koşmayın. Hem gelsene sana doğum günümde giymek istediğim elbiseden bahsedeyim.”

Onları uzaktan izlemekten sıkılan Eva, Pars’ın ilgisini çekebilmeyi umut ediyordu. Eva için şu an en önemli olan şey doğum gününde giymek istediği elbiseydi ve küçük kız giymek istediği elbisenin Pars’ın da dikkatini çekeceğini zannediyordu.

“Pars, Eva haklı annen gelirse bize kızacak.”

Eva’nın sözlerine tepkisiz kalan Pars, İz’in kelimeleriyle kendisine gelmiş ve her ne kadar durmak istemesede koşmayı bırakıp Eva’nın yanındaki salıncağa oturmuştu.

“Geldin işte! Pars şimdi pamuk şeker renginde böyle kabarık bir elbise istiyorum. Saçlarım da sapsarı olacak şey gibi…”

“Eva bu nasıl mümkün olabilir? Senin saçların siyah!”

Pars, bir insanın saçının nasıl renk değiştireceğini bilmiyordu. Zaten oturduklarından beri gözü kaydırağın aşağısından kendisini ve kız kardeşini dinleyen İz’deydi. İz’ den yeterince ayrı kalmamış gibi bir de Eva’nın saçmalıklarını çekmek istemiyordu.

“İnsanlar istediklerinde saçlarının rengini değiştirebilir, akıllım.”

Küçük kız oğlanın kendisini dinlemek istemediğinden bir haber, sevinçle durumu açıklamaya çalışıyordu.

“Bu imkânsız! Söylesene İz, senin saçların da siyah, yani istediğinde saçlarını siyah yerine sarı yapabilir misin?”

İz, Pars ile kardeşi arasında geçen konuşma hakkında hiçbir fikri yokken dâhil olmak zorunda kalmıştı.

“Yani tıpkı Betül gibi sarı saçların olabilir mi?”

“Evet diyorum ya neden inanmıyorsunuz? Geçen Korhan abi ile Betül’ü gördüm ve Betül’ün saçları sarı değil aynı benimki gibi siyah olmuştu. Sonra Yasemin’e sordum o da anlattı. Betül’ün annesi saçlarını siyaha boyamış. Hangi rengi sürersen saçın o renk oluyormuş?”

“Ne yani, artık Betül’ün saçları siyah mı?” Bunu diyen Pars’tı. Küçük çocuk yan malikânede oturan Betül’ün saçlarını çok beğenirdi. Işıltılı rengi sayesinde Pars tarafından meleğe benzetilen kız hiç haberi olmasa da hayal kırıklığına uğratmıştı Pars’ı.

“Evet, hem boyu da kısalmış ve bence artık o kadar da güzel değil.” Eva bunu keyifle söylemişti. Pars’ın birkaç kez yan komşuları ile ilgili olan iltifatlarını işitmişti. Pars’ın bir kez bile kızın yüzünü görmediğinden emindi. Küçük çocuk yalnızca saçlarını görmüş ve “Tıpkı masal prensesi gibi” demişti. Şimdi saç rengi Eva’nınki ile aynı renkken Pars’ın ilgisinin yok olacağının da farkındaydı.

“Saçları sarıyken daha güzeldi.” dedi, Pars Eva’nın hayalini gerçek kılarak.

“Bence ben daha güzelim.”

Gülümseyerek kız bunu söylediğinde Pars karşısında oturan İz’e dönmüş ve ona bakarak cevap vermişti.

“Bence de sen daha güzelsin.”

***

Saat çoktan gece yarısını geçmişti ve attığı her adımla kaçınılmaz sona yaklaştığının farkındaydı. Bu gece uzun süredir ertelediği o görüşmeyi yapmak için Pars ile bir araya gelmesi gerekiyordu İz’in. Emin Bey’in evine gittikleri o günden beri birkaç gün geçmiş, bu süreçte de değişen pek çok şey olmuştu. İçlerinde en önemlisi ise günün sonunda Pars’ın Güven hakkında söylediklerinin doğru çıkmasıydı. İlk kez bu alanda faaliyet yapacak olan Güven, hiçbir şey bilmiyor ve sevkiyata yön vermek yerine ayak bağı oluyordu. Dışardan biri Güven’in işi yapmak yerine baltalamaya geldiğini söylese yeriydi. İstemeden atılan adımlar istenmeyen sonuçları doğurmuş ve İz, sürekli kaçtığı adamla görüşmek zorunda kalmıştı. Diğer herkes gibi İz’de Emin Bey ile ortaklık kararının yanlış olduğunu hissediyordu fakat şu an hissetmenin önüne geçmiş, emindi. Emin Bey ile ortak olmak saçmalık, Emin Bey’in bu zamana denk uzak durduğu işlere girmesi daha büyük saçmalıktı.

“İz Hanım, Pars Bey az önce çıktılar.”

İz, Pars’ı bulmak için odasının önüne geldiğinde kapının az ilerisinde bekleyen adamdan işitmişti bu sözleri.

“O, nerede?” dedi, duyduklarına cevaben.

“Efendim, Alp Bey ile salona indiler.”

“Peki, Eva Hanım bugün odasından çıktı mı?”

“Hayır efendim. “

“Tamam.”

“İyi günler İz Hanım.”

“…”

İz, kardeşi ile aralarında hep bir mesafe olduğunu biliyordu. Her ne kadar hoşuna gitmese de artık bu duruma alışmışı. Fakat İz ile Eva arasındaki mesafe boyut atlamış, Eva yalnızca kız kardeşinden değil, o çok sevdiği Pars’ından bile uzaklaşır olmuştu. İz, normal bir zamanda olsa bir şekilde bu değişikliğin nedenini öğrenirdi lakin Güven denilen adam ortaya çıktı çıkalı sürekli bir arada olduğu Raskol’u bile doğru düzgün görememişti. Güven tıpkı bir yapıştırıcı gibi yapışmıştı İz’in yakasına ve yakın zamanda da düşecek gibi gözükmüyordu. Fakat birkaç saatlik boş vaktinde kardeşini görme şansını da heba edemezdi. Bu nedendendir ki şu an tam da kardeşinin kapısının önünde eli kapıyı çalmak için kaldırılmış vaziyetteydi.

1,2,3.

Tam üç sessiz darbe indirdi kapıya.

Kapıdan çıkan ses, en az sıktığı elinin üzerindeki damarlar kadar gergindi.

“Gel.”

Sesi işittiğinde heyecanını bastırarak açtı kapıyı İz. İçeriye girdiğinde güzel kardeşi yatağına uzanmış, yastığından başını kaldırmadan kendisine bakar vaziyetteydi.

“Ne var, neden geldin?” dedi Eva, İz’i görünce.

İz ise kardeşinin bakımsız ve solgun hâline takılmıştı. Bu onu görmeye alışık olmadığı bir hâldi.

“Seni merak ettim Eva… Neden bu hâldesin? Hasta mısın?”

“Saçma!”

“Saçma olan ne Eva? Seni merak etmiş olmamı saçma mı buluyorsun?”

Eva başını bile kaldırmamıştı. İz’in çabası umurunda bile değildi. Onu içinde bulunduğu durumdan İz kurtaramazdı çünkü İz, onu bu duruma sokan kişiydi. Her şeyin sorumlusu İz!

“Tüm bu olanlar, bunların hepsi saçmalık!”

İz korkmaya başlamıştı.

Ve bu kez gerçekten korkuyordu.

“Pars mı bir şey yaptı? Bunu bana söyleyebilirsin. Senin için yapamayacağım bir şey yok. Biliyorsun değil mi, Eva?”

“Benim için her şeyi yaparsın değil mi İz?” Eva bunu dediğinde İz, tereddütsüz cevaplamıştı kardeşini.

“Her şeyi!” dedi, tek nefeste.

“O hâlde ölmeni istiyorum. Bir masalda iki prenses olmaz İz. Bu masalın mutlu sonla bitmesi için ikimizden birinin ölmesi gerekiyor.”

İşte bu beklenmedikti.

Bu İz için beklenmedikti.

Buna hazır değildi.

Bu kadarına…

Kardeşi ondan ölmesini isteyecek kadar mı nefret ediyordu?

Bu nefretin bir sebebi yoktu ki, en azından İz için. O her zaman kardeşini önceliği yapmıştı. Harun’a bile bu nedenden katlanıyordu. İz, gırtlağına kadar kirli işlere batmamış olsaydı Eva’nın Pars ile evlenmesine Harun izin verir miydi?

Doğrusu İz, hayatı boyunca yaşamak konusunda pek de ısrarcı sayılmazdı. Hatta tam da şu an her şeyin düzeleceğini bilse seve seve ölürdü. Fakat…

“Senin için yaşarım Eva. Gözlerindeki tüm o nefrete rağmen, ve yaşadığım her saniye bu nefretin daha da artacağını bilmeme rağmen yaşarım senin için.”

İşte bu İz’in çıkmadan önce söylediği son sözlerdi.

“Ben denedim, başaramadım. Ölemiyorum ben İz. Lütfen, lütfen, sana yalvarıyorum benim yerime ölür müsün?”

Eva ise kardeşi odadan çıktıktan sonra söylemişti bunları. Bunlar Eva’nın çığlık çığlığa haykırmak istediği şeyler arasındaydı. Fakat genç kız bugün de yalnızca kendi kulaklarına sunmuştu kelimeleri.

İz, kardeşinin yanından ayrıldıktan sonra Pars’ı bulmak için en alt kata inmişti. Pars, boş zamanlarında ringde olur ve ölesiye antrenman yapardı. Şu an ise karşısındaki Alp ile saatlerdir yumruk mücadelesi ettikleri belli bir şekilde dövüşüyorlardı. İz, az önce yaşanan gerginliği henüz üstünden atamamış olsa da ne yapması gerektiğinin farkındaydı. Onun bu farkındalığı ise yanında duran iki adamı da görmekten kaçınsa da doğru olanın yanlarına gitmesi olduğunu hissettirmişti.

Ve evet, İz şu anda ringde yıllardır bu anı beklemiş iki düşman gibi saldıran adamları izliyordu. Pars’a baktığında yalnızca yeşil bol şortuyla meydan okuduğunu gördü. Alp ise Pars’ın aksine siyah bir şort ve kaslı gövdesini saran bir atlet giymişti. İri bedenleriyle sahneyi tamamen kaplamış iki adam, henüz yanlarındaki kızın farkına varmamıştı bile.

Sırtı dönük olan Pars’ın çıplaklığı loş ışıkta parlarken; hızlı bir hamleyle Alp ile yer değiştiren Pars’ın eli, kızı görmesiyle havada kalmış ve durumu avantaja çeviren Alp, hiç acımadan yumruğunu Pars’a indirmişti. Beklenmedik hamleyle başı sola doğru savrulan Pars, anlık sarsıntının ardından umurunda değilmiş gibi eldivenlerini atarak bir kez bile kuzenine bakmadan ringden inmişti. Henüz ne olduğunu anlamayan Alp, terden ıslanan saçlarını eldivenlerinden kurtulduktan sonra tek eliyle geriye savurmuştu.

Kısacık sürede gerçekleşen olayların ardından Alp, kuzeni ile karşı karşıya kalmış İz’i görünce sinsi bir gülümseme ile konuşmuştu.

“Seyircimiz olduğunu bilseydim biraz daha özenirdim.”

İz, sesin geldiği tarafa doğru döndüğünde Pars, ilginin kendisinden kuzenine geçtiğini fark etmiş ve hızlıca müdahale etmişti.

“Artık gidebilirsin kuzen, hem işin vardı senin.”

“Hayır, hayır Pars! İşi olan sendin kuzen.”

Alp kuzenini sıkıştırmayı severdi. Belli ki bugün de o günlerden biri olacaktı.

“Belki söyledim, belki söylemedim ama bunlar İz’i görmeden önceydi. Söylesene İz, seni buraya hangi rüzgâr attı.”

Konu İz olunca kazanıp, kaybetmek kimin umurundaydı ki…

İz iki adam arasında kaldığının farkındaydı. Bir şekilde buraya neden geldiğini söylemesi ve arkasına bakmadan Pars’tan uzaklaşması gerektiğinin de öyle.

“Güven dediğiniz o adam, ne yaptığımız hakkında hiçbir fikri yok. “ direkt sadede gelmek İz için iyiydi. Sevdiği kadının ağzından başka bir adamın adını duyan Pars, damarlarının kabarmaya başladığını hissetse de İz’in rahatsızlığından kurtulmak için kendisine gelmiş olması içinde bir şeyleri harekete geçirmişti.

Pars, ucunda ne olursa olsun İz’in sıkıntısını hiç var olmamış gibi yeryüzünden silecekti. Bunu yaparken kaybedecekleri zerre umurunda değildi.

“Ehh, bu çok da şaşırılacak bir durum değil.”

İz’in kurduğu cümlenin ardından ilk konuşan Alp olmuştu. Ardından da Pars tıpkı kendisinden beklendiği gibi dökmüştü kelimelerini otaya:

“O piçin hiçbir sikimi beceremeyeceği belliydi zaten.”

Kızın karşısında haklı çıkmıştı, işte bu durum Pars’ı gururlandırmıştı. Fakat gözleriyle hâlâ kızı süzerken beklediği anahtar kelimelerle kavuşamamış olmak onu tedirgin etmeye başlamıştı bile. Tam da o anda İz, bir kez daha kuyruğunu sıkıştırıp Pars’tan yardım istemeye gelmemek için; Pars’ın beklediği kelimelerin dudaklarından dökülmesine izin vermişti.

“Yardımınıza ihtiyacım var.”

Kelimelerin ilahi anlamları olduğunu bilirdi Pars. “Gel” demek her zaman bedeni kast etmezdi. Bazen ruha çağrıydı. Belki İz ona hiçbir zaman “gel” dememişti. Kim bilir, belki de hiçbir zaman demeyecekti. Fakat durum ne olursa olsun, karşısında korkusuz gözlerle kendisine bakan kadın; farkında olmadan Pars’a “kal” demişti. İz, ondan yanında kalmasını istemişti.

Bu saaten sonra Pars’ı durdurmaya kimin gücü yetebilirdi?

“Elimizden ne gelir ki? Amcamı bu yoldan döndürmek çok zor.” Üçlünün ayaküstü sohbeti esnasında Alp odağında kuzeni vardı. Pars’ın tepkilerini derinlemesine inceleyerek içten içe onunla eğlenirken adamın gözlerinden geçen öldürme tutkusunu görmüş ve dayanamayarak onu girdiği transtan çıkarmak için hamle yapmıştı.

“Bunu biliyorum fakat yine de desteğiniz gerekiyor.”

Sevdiği kızın Alp karşısında tedirgin olmasına katlanamayan Pars, durumun uzun sürmemesini sağlamak için direkt müdahale etti.

“Alp, babamla konuş ve Güven’i aradan çıkarmasını sağla!”

Alp, İz’in karşısında Pars’ın kazanmasına izin verecek kadar severdi Pars’ı. Yine de İz’e istediğini vermek o kadar kolay değildi.

“İşler o şekilde yürümüyor.” Alp bunu söylerken eline ne zaman aldığını kimsenin anlamadığı havlu ile terini silmişti.

Pars babasına karşı oynamaktan hoşlanmazdı. Çünkü babası ile oynadığı oyunlar kan ile biterdi. Şu an babasının yerine geçmek gibi bir planı olmadığı için onu öldürmek pek de mantıklı sayılmazdı. Yine de içini Tanrı biliyor ya “Acaba yeri gelmişken babamı o çok istediği tatile yollasam mı?” diye düşünmüştü. Geri dönüşü olmayan bir tatil olacaktı. Babası sıcağı severdi fakat tatilde görmeyi beklediği kadınlar ile karşılaşacakları arasında gözle görünür bir farkın olacağı kesindi. Yine de babasını sevmese de sevdiği kadınla aynı çatıda yaşamasını sağlayan da babasıydı. Hâl böyle olunca babasının biraz daha yaşaması gerekiyordu. O, İz’i istiyordu babasının yerini değil.

“Yürümesini sağla! Bunu yapabilecek tek kişi sensin. Eğer sen yapamazsan o adamı geberteceğim.”

Diyen Pars, ardından kuzeninin adamın kulağına eğilerek “İz benden ilk kez bir şey istedi. “ dedi.

“Bazen neden hâlâ sana katlandığımı merak ediyorum.”

“Çünkü beni seviyorsun.”

“Ben öyle demezdim.”

Az önce birbirini acımasızca yumruklamış iki adam, İz’in karşısında eğlenerek birbirine bakarken genç kız ilgi tekrar kendisine dönmeden önce buradan gitmesi gerektiğinin bilincindeydi.

İz, gitmek için hamlesini yapacağı sırada etraf birden sessizleşti ve az önce gülen kendisi değilmiş gibi Alp “Güven işini ben çözeceğim ama senin için değil İz.” dedi. İz ise her zamanki farkındalığı ile “Bunu biliyorum.” demekle yetindi.

İz’in ses tonundaki yumuşaklık ve sözler ağzından dökülürken başını çevirip Pars’a bakması “Teşekkür ederim.” demekti. Yıllarca kızla aynı çatıda yaşamış iki adam, konuşmaktan hoşlanmayan İz’in bunu yaparken bile ne kadar zorlandığını iyi bilmekteydi.

Kısa süre göz göze gelen Pars ve İz için derin duygular deprem etkisi yaratmıştı bedenlerinde. İz, karşısındaki adamdan yardım istemek için gelmiş olmayı kendisine yediremezken Pars sanki İz tarafından aşk ilanı almış gibi coşkuluydu.

Genç kız için orada daha fazla bulunmanın bir anlamı yoktu. Stresten gerilmiş parmaklarını serbest bırakarak çıkışa doğru ilk adımını attı. Tam o sırada kızın hareket edeceğini önceden hisseden Pars, ani bir hamleyle genç kızı kolundan yakaladı.

“Bırak!”

Pars’ın kolunu tamamen kaplamış güçlü parmakları arasında kafeste çırpınan küçük bir serçe gibi görünen İz, Pars’ın gözlerine dik dik bakarken sözünü tekrarladı.

“Bırakabilsem, bırakırdım İz’im.”

Pars bunu söyledikten sonra Alp, artık oradan ayrılması gerektiğinin bilincindeydi. İz yerine alanı terk eden Alp’in arkasından kısık kahkahaları yankılanmaktaydı.

“Pars, yapma!”

İz, henüz kolunu kurtarabilmiş değildi. Ceketinin üzerinden hissettiği parmaklar; ne şu an, ne de bundan sonraki süreçte kendisini bırakacak gibi görünmüyordu.

“Ben de yapmayı istemiyorum İz. Buna katlanamıyorum. Her gün senin yanında olup sana bakamamaya, beni görmemene, parmağımda senin diğer yarına ait bir parça taşımaya katlanamıyorum.”

“Dur, lütfen.”

“Beni dinlemek zorundasın. Her şeyi senin için kabul etmişken, ben bu lanet olası durumun içerisinde çırpındıkça her gün daha derine batarken olmaz. Şu an değil! Şu an asla bırakamam seni.”

“Dinleyeceğim, yalnızca… yalnızca kolumu bırak. Bundan nefret ettiğimi biliyorsun.”

“Peki.”

Pars, zor da olsa parmaklarını kızın teninden uzaklaştırırken heyecanının diline yansımaması için kendisinden nefret ettiğini düşündüğü Tanrısına dua ediyordu.

“Seni dinliyorum.”

“O adamla aranızda ne var?”

“Kiminle?”

“Raskol denilen o itle! Onunla işte, seviyor musun onu? Yıllardır fırsat kollayan bir yılan gibi peşinde dolanıyor. Onu öldürürüm İz, yemin ederim onu öldürürüm.”

“Bunları bana kim olarak söylüyorsun? Seninle benim aramda hiçbir şey yok Pars. Evet, bir zamanlar arkadaşımdın fakat şu an ne sen o eski Pars’sın, ne de ben eski İz. Beni sıkıştırmandan bıktım, usandım artık. Lanet olsun, benden uzak dur! Hayatıma kimi aldığımla ilgilenme! Senden yalnızca bir şey istiyorum. Kardeşimin benim için önemini biliyorsun. Yalnızca onunla ilgilen. Bugün onu gördüm. Eva’yı üzüyorsun ve ben kardeşimin üzüntüsünü kendi üzüntümün önüne koyarım. Bu sondu, bu dediklerin… bu yaptıkların ve bana dokunman! Bu sondu Pars. Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle, çünkü tekrarı olmayacak.”

Fiziksel olarak İz her zaman ufak tefek olmuştu. Fakat tam da şu an, Pars’ın göğsüne gelen o küçük boyuyla tüm tezatlara rağmen korkusuzca söylemişti son cümlesini.

“Eva’yı bir kez daha senin yüzünden ağlarken görürsem işte o zaman karşımda bir zamanlar sevdiğim oyun arkadaşım olmayacak.”

***

“Yap!”

Alp, üzerini değiştirmiş aydınlık koridorda adımlarken aynı zamanda da telefonu ile konuşuyordu. Kapatmadan önce söylemişti bu kelimeyi de. Nihayet ulaşmak için yola çıktığı adrese geldiğinde Alp; nazikçe kapıyı çalıp, “gir” sesini beklemeden adımını atmıştı odaya.

Açık renklerle döşeli odanın aydınlık görüntüsü bir anlığına gözlerini kamaştırırken yatakta oturan kızın görüntüsü kalbini hızlandırmaya yetmişti.

Eva, diğer herkesten soyutlandığı zaman diliminde Alp’in kendisini rahat bırakmış olmasını ödül olarak görmüştü. Lakin şu an karşısında beklenti dolu gözlerle bakan adam artık zamanının dolduğunu gösteriyordu.

“Sevgilim.” dedi, Alp.

“Hadi kalk ve duşunu al. Sonra her zamanki savaş boyalarını sür ve ben kapıda beklemekten sıkılıp banyoda sana eşlik etmeye karar vermeden önce yanıma gel.”

Genç kızın teselli süresi sona ermişti. Alp onu dinlemez, ona seçenek sunmazdı. İstediğini söyler, alacağını alır ve kızı daha derin bir kedere sokup ortadan kaybolurdu.

“Alp, bugün olmaz. Lütfen, kendimi hiç iyi hissetmiyorum.”

“O hâlde seni benim yıkamam gerekecek. Daha rahat bir yerde olur diye düşünmüştüm ama benim için burası da uygun.”

Kulaklarının işittiği tehditvari sözler Eva’yı aniden harekete geçirmişti. Burası olmazdı, burada hayal kurardı Eva. Kabusunu yaşamak isteyeceği son yerdi burası.”

“Kapıda bekle, hemen geliyorum.”

Yaşamak böyle bir şey miydi?

Eva, duyduğu kapı sesinin ardından hızlıca duşa girdi. İşini çabucak halledip yüzüne basit birkaç şey sürerken aklında dönüp duran tek şey su cümlelerdi:

“Sana istemeyeceğin bir şeyi yapmam Eva, bunu biliyorsun. İçinde bir yerlerde benim aslında kim olduğumu biliyorsun.”

Beyninde yankılanıp duran kelimeleri Alp’in söylediğine emindi. Fakat ne zaman söylemişti? Yoksa deliriyor muydu? Korkudan zihni ona lanet bir kurtarıcı mı uydurmuştu?

Kısa bir sürenin ardından Alp ve Eva asansörden birlikte çıkmış ve Alp’in arabasına doğru adımlamaya başlamıştı. Eva hazırlanırken arabasını hazırlatan Alp için şu an zaman kaybetmeyecek olmak yeterince iyiydi.

İkili hızlı adımlarla arabaya ulaşmaya çalışırken Alp’in bir adım gerisinde kalan Eva, kendisini bir anda Alp’in kollarında bulmuştu. Eva ne olduğunu anlamaya çalışırken kendisinden çok daha kısa, kirli bedenine rağmen gözleri nehir gibi parlayan sevimli bir yüzle karşılaştı.

İkili anın şokunu üzerlerinden attıktan sonra Eva, “Bir yerin acıdı mı?” dedi, küçük kıza.

Kız ise tüm utangaçlığıyla ve olası bir azarlanmaya karşı önüne koyduğu hayali kalkanla cevap verdi:

“Hayır efendim. Özür dilerim, sizi fark etmemiştim.”

Alp, öncesinde sinirlendiği küçük insana karşı kalbindeki birçok duvardan birinin sarsıldığını hissetmişti.

“Önemli değil küçük.” dedi, yalnızca Alp.

Eva, kendisinden önce duruma müdahale eden Alp’in varlığı karşısında bir kez daha sessizliğini koruyarak hiçbir şey demeden arabaya bindi.

Sevdiği kızın tavrına gülümseyerek cevap veren adam, tam arabaya binmek için hamle yapacağı sırada korkarak kendisine bakan küçük kızın varlığını hatırladı.

“Hey küçük, adın ne senin?” dedi, binmek için arabanın kapısını açacağı sırada.

“Nesli.”

Küçük kız, bir adım geriye kaçıp yanıtlamıştı Alp’i.

“Çikolata markası gibi mi?”

Alp, küçük kızdan gözlerini çekmeden bir hamle daha yaptığında ilk görüşte kendisine Eva’yı hatırlatan bu kıza karşı artık yabancı duygular hissetmiyordu.

“Hayır, o başka! Nesli işte normal, dümdüz Nesli.”

Sert görüntüsüne rağmen kızın sözlerine çapkın bir gülümsemeyle karşılık veren Alp, arabasını çalıştırmadan önce kaldırımdaki kıza şu cümleyi kurdu:

“Pekâlâ seninle tanışmak hoştu, çikolata gibi Nesli”

“Memnun oldum Alp.”

BÖLÜM SONU

Hepinize merhaba, farklı platformlarda farklı okuyucuların birbirinden güzel mesajlarına maruz kalmak beni şu süreçte motive eden tek şey. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Bunlar dışında İz-Kan Sarmaşığı- 'nı yazmaya başlamamla hayatıma giren ve kitabımızın instagram sayfası için birbirinden güzel videolar hazırlayan Nesli'ye ayrıca teşekkürler. Aslında şu zamana kadar hiç düşünmediğim bir şeyi yaptım ve okuyucumun adını bir karaktere verdim. Umarım mutu olmuşsundur çünkü ben küçük Neslimizi çok sevdim.

Her alanda fazlaca yoğun olduğum şu sürece bir de köye gitmiş olmam ve internet sorunları yüklenince mesajlara cevap vermekte gülük çekiyorum. Buna rağmen evime döner dönmez ayrıca her birinize dönüş yapacağımdan emin olabilirsiniz.

Farklı uygulamalara gelen erişim yasakları nedeniyle her biriniz farklı uygulama üzerinden kitabımı okuyorsunuz. Bir araya toplanmaya ne dersiniz? Burada bahsetmemiştim ama İz ve Miel kitaplarım için bir instagram sayfam var.

İnstagram'da kendime_yazarim00 adıyla hesabımı takip edip ilerleyen bölümlerle ilgili süreci oradan takip etmeyi unutmayın.

Ve tabi birçoğunu Nesli'nin hazırladığı videoları izlemeyi de :)

BÖLÜM SORULARI

Bölüm hakkında genel bir yorumunuz var mı?

Bu bölüm İz ve Pars arasında olanlar sizi şaşırttı mı?

Pars, İz ve Eva'nın çocukluğuna tanık olduk. Aralarındaki iletişim hoşunuza gitti mi?

Pars'ın sarı saç sevgisinden dolayı Eva'nın saçlarını sarı yapmasını bekliyor muydunuz? (Sanırım Eva, Pars'tan gerçekten hoşlanıyormuş ha ne dersiniz? :) )

Veee Miel kitabını okuyanlar bilir, okumayanlar hemen yazdığım Miel-Okyanusa Tutsak- kitabını bir koşu okusun :) çünkü ilerleyen süreçte Betül'ü bu hikâyede daha çok görebiliriz. Ve okuduğunuzda Betül'ün sarı saçlarının neden siyaha dönüştüğüne de şahit olacaksınız :(

Alp'i bu bölümde de çözemedi gibi yoksa yanılıyor muyum?

Pars-Alp ilişkisini nasıl buluyorsunuz? Birbirlerine karşı toksik ama sevgi dolular öyle değil mi ?

Veeeee çikolata gibi Neslimizi kimler sevdi? Sizce bu küçük kız nasıl oluyor da Alp'in adını biliyor?

Nesli'yi ilerleyen bölümlerde de görecek miyiz acaba?

Yeni bölüm için belli bir tarih yok ama en yakın zamanda diyelim.

 

 

 

 

Loading...
0%