@kinemm
|
Bir kız çocuğunun yalnız bırakılması,kahramansız bırakılması ne demekti ki? Bir kızın kahramanı yani babası tarafından yapayalnız bırakılması kadar kötü bir şey olabilir miydi bu hayatta? İşte Duygu tüm bunları yaşayacağından habersiz ve masum bir şekilde uykudaydı. Yarın babasıyla hep o hayal ettiği çıkacağı tatilin hazırlıklarını yapmış bir şekilde. Güven bey güzel kızının odasına gitti onu kontrol etmek için. Odaya girdiğinde yine her zamanki gibi kızının üstünü açtığını gördü. Kızının üstünü usulca örtüp alnına küçük bir buse kondurdu ve baş ucunda oturdu. "Özür dilerim kızım, özür dilerim savunmasız meleğim. Ama buna mecburum, bunu yapmaya mecburum. Yıllardır aradım durdum onu en sonunda buldum ve bunu yapmazsam kendimi asla affetmem. Sizin intikamınızı o kadından almazsam eğer ahınız onun yanına kalırsa ..." Diye fısıldadı Güven bey. Boğazı düğümlendi ve cümlesinin devamını getiremedi. Kızının odasından çıktı usulca. Mutfağa geçti oturdu masaya. Kehribar rengi içkisini boşalttı bardağa gözleri dolarken. "Lanet olsun" dedi içkisini kafaya dikip kafasını masanın üzerine koyarken. ▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️ İki gün önce... "Baba bak bu valizler bana anca yeter ne diyorsun?" Güven bey şevkatle baktı yerinde duramayan kızına. Yanına gelip okşadı Duygu' nun uzun siyah saçlarını. "Kızım ne gerek vardı bu valizlere keşke direk evi taşısaydık." Duygu bi babasına bi de valizlere baktı." E ne yapayım yani her gün aynı şeyi giyecek değilim ya sonuçta tatile çıkıyoruz." Güven bey kızına gülümseyerek "Hadi hadi mutfağa geçelim kahvaltıyı hazırladım. Yiyip çıkalım bir an önce yoksa uçağa geç kalacağız." diyerek elini kızının omuzuna koydu. Yaklaşık on beş dakikadır kahvaltı masasında oturmuş kahvaltı ediyorlardı. Ama ne Duygu 'dan ne de babası Güven beyden ses çıkmıyordu. Aradaki sessizlikten iyice rahatsız oldu Duygu. "Sormayayım sormayayım diyorum belki işle ilgilidir diyorum baba ama senin için endişeleniyorum da bir yandan. Neyin var?" Derin bir nefes aldı Güven bey kafasını kaldırıp kızına baktı. Nasıl anlatabilirdi ki böyle bir şeyi? nasıl söyleyebilirdi? "Evet kızım tam olarak tahmin ettiğin gibi işle ilgili. Bu yüzden sen de kafanı yorma." Diyerek masadan kalktı Güven bey. Taksiyi arayıp çağırırken Duygu çabucak mutfaktaki masayı toplayıp valizleri almak için odasına gitti. Valizleri sürükleyerek kapıya getirdi ve babasını beklemeden aşağıya indi sabırsızlıkla. Kendilerini almaya gelen taksiye binip babasını beklemeye başladı Duygu. Güven bey ise valizleri getirip taksicinin yardımıyla bagaja yerleştirdi ve ön yolcu koltuğuna oturdu. Herkes yerini aldıktan sonra artık yola çıkmaya hazırlardı. Duygu ' nun tatil diye gideceği ama aslında hayatının değişeceği kaderinin yeniden yazılacağı o şehire... Yaklaşık bir saat süren yolculuğun ardından Havaalanında indiler baba kız ve görevliler yardımıyla uçaktaki koltuklarına yerleştiler. Yine Duygu ' nun heyecanı ile geçen üç buçuk saatlik Bursa İzmir arası yolculuğun sonuna geldiklerinde uçaktan inip valizleri aldılar ve havaalanının çıkışına doğru ilerlediler. Kapıda rastgele gelen taksilerden birine geçip yola çıktılar ayarladıkları otele doğru. Yarım saat sonra otelin önüne gelmeleri ile Güven bey taksinin parasını ödedi ve indiler taksiden. Resepsiyonda giriş işlemlerini hallettikten sonra oda kartlarını alıp geçtiler baba kız. Odaya geçtiklerinde Duygu etrafı incelerken Güven beye aniden bir telefon geldi ve bunu kızının yanında açmamasıyla beraber adeta odadan fırlarcasına çıkıp gitti. Duygu ise babasının bu hareketlerine anlam veremedi ve o da babasının peşinden çıkıp gitti. Güven bey özel siyah bir araca binerken Duygu babasını almaya gelenlerin olduğunu anlayıp iyice korktu. Güven Bey'in bindiği araç hareket ederken Duygu ise otelin kapısına müşteri bırakmaya gelen bir taksiye binip babasının bulunduğu özel aracı takip etmeye başladı. Sonrasında durdukları bir evin önünde ne olduysa oldu. Üç kişinin hayatına mal olan bir kurşun sesi... ▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️ Duygu ' dan Neden yapmıştı ki böyle bir şeyi? neden neden kıymıştı küçük bir cana? Anlamıyordum anlam veremiyordum. Buna da kızarmış gözlerim ve morarmış göz altlarım da eşlik ediyordu zaten. Kafamda iki gündür parçaları birleştirmeye çalışıyorum ama bir türlü olmuyor bir türlü kavrayamıyorum nedenini. Babam değil bir insana zarar vermeyi karıncayı bile asla incitmezdi. O küçücük çocuktan ne istemişti. Nasıl tarif edilir bilmiyorum ama içim hem acıyordu hem de ağrıyordu. Ama bildiğim tek bir şey varsa o da bu odada daha fazla kalırsam kesin olarak kafayı yiyeceğimdi. Odanın gri kapısına doğru yürüyüp metalik koluna elimi attım. Kapıyı açıp dışarı çıkarken cebime oda kartını atıp tekrar kapıyı ardımdan kapattım. Koridordan sola dönüp biraz yürüdükten sonra asansörün yanına gelip beklemeye başladım. Asansör gelince de binip sıfıra bastım. Aşağıya gelip de asansör kapısı açılınca indim ve etrafımdaki insanlara baktım. Sanki hepsi bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Katilin kızı der gibi... Zar zor tutundum duvara. Aklımı kaybediyordum sanki. Benliğimi kaybediyordum. Aldığım nefes bile fazla geliyordu da ciğerlerimi delip geçiyordu. Bekleme koltuklarından birine geçip oturdum. Neden diye sordum yine kendi kendime cevabını veremeyeceğimi bildiğim sorunun ısrarla peşine düşerken. Cebime ne zaman attığımı dahi bilmediğim telefonum çalınca bir iki saniye idrak edemedim. Elimi cebime attığımda arayan numaranın yabancı bir numara olduğunu gördüm. Açıp usulca kulağıma götürdüm. "Alo buyurun," zar zor çıkan sesimle cevap verirken karşımdakinin sesi benimkinin tam aksiydi. Net ve tok... "Alo Duygu hanım ben babanızın avukatı Mehmet Arslan. Sizinle konuşmam gereken şeyler var. Siz ve babanız için de bir görüşme ayarladım . Öğleden önce saat birde ceza evinde olursanız sevinirim iyi günler." Adam cevap vermeme izin vermeden tek solukta anlattı ve yüzüme kapattı. Telefonun ekranından saate baktığımda saat henüz on birdi. Hiç ama hiç odaya gidip üstümü başımı değiştirecek halim yoktu. Zaten üzerimde kot bir pantolon ve tişört vardı. Fazlasına da gerek yoktu. Burada oturup kendi kendime sorgularım beni saat on ikiye doğru getirince otelin kapısının önüne çıktım. Kapıya gelen taksilerden birine binip nereye gideceğimizi söyledim. Bir saatin sonunda geleceğim yere varınca ücreti ödeyip çıktım. Cezaevinin kapısında kumral uzun boylu takım elbiseli ve elinde de evrak çantası olan bir adam karşıladı beni. Avukat Mehmet Arslan... Elini sıkmam için uzattı. "Merhaba Duygu hanım. " Uzattığı elini sıkıp kafa sallamakla yetindim. Avukat beyin işaretiyle o önden ben arkadan içeriye girdik. Mahkumların ziyaretçileri ile görüştüğü alana geçtiğimizde etrafıma bakınıp çoğu kişininde burada haksız yere yattığını hatırladım. Yani babam gibi kasten suç işlemeyenler de vardı. Bizi görüp yanımıza gelen bir askerin işaretiyle boş olan masalardan birine geçip oturduk. Boş bakışlarımı asker yeşili duvarlara dikerken içimdeki acının daha fazla büyüdüğünü farkettim. Sağ gözümden bir damla yaş firar ederken dikkatimi çeken ayak seslerine yöneldim. Gelen babamdı, bir asker koluna girmiş onu bize doğru getiriyordu. Bağırmak çağırmak neden diye sormak istiyordum. Babam gelip de karşımıza geçip oturunca asker "Çok fazla zamanınız yok ona göre konuşun ne konuşacaksanız." Dedi ve az öteye gidip beklemeye başladı. Ruhum bedenime ağır gelirken bedenim de ruhumun ağırlığından eziliyordu. Bu nasıl bir felaketti? Bütün bu başımıza gelenler neydi? Nedendi? " Merhaba Güven bey. Ben avukatınız Mehmet Arslan. Size ben yardımcı olacağım. Açık söylemek gerekirse durum hiç de iç açıcı görünmü-" Bir hışımla ayağa kalktım öfkemden gözüm kararıyordu. " Neden yaptın böyle bir şeyi?! Neden kıydın o zavallı çocuğa?! Ne yapmıştı o sana?! Mahvettin bizi sen sadece onun hayatının katili olmadın benim de hatta kendi hayatının da katili oldun. Evet suçlu olabilirsin ama ben sana son bir kez evlatlık görevimi yapıp elimden geldiğince seni buradan çıkarmaya çalışacağım. Olur da çıkarsan benim yüzümü bir daha görmeyeceksin. Kendi vicdan azabında boğul!" Konuşulacak olanları daha fazla duymaya mecalim yoktu. Çıkışa doğru yönelip askerin kapıyı açmasını bekledim. Uzun ince koridorlardan geçtikten sonra en dıştaki kapıya geldim. Buradaki asker de kapıyı açınca tamamen çıktım oradan. Dizlerimin üstünde yere çöktüm. Bacaklarım daha fazla taşıyamıyordu beni. Yavaşça ayağa kalkıp ana yola doğru yürümeye başladım. Bi taksi bulurum da otele geri dönerim diye. Ana yola çıktığımda hangi taksiyi durdurmaya çalışsam da durmadı. Çaresizce sıkıntı içinde beklemeye başladım. Hiç bir taksi durmayıp da en son siyah bir son model BMW durdu ve genç neredeyse benim yaşlarımda diyebileceğim esmer uzun boylu biri indi içinden. Usulca yanıma yaklaşırken çekingen bir şekilde arkamı dönüp yürümeye başladım. "Hanımefendi durur musunuz lütfen!" Arkamdaki sesin sahibinin isteğinin aksine adımlarımı daha da hızlandırıp ecelimden kaçarcasına ilerliyordum. O kadar paranoyak olmuştum ki korkuyordum bu kimdi ve ve benden ne istiyordu? Gözlerimin aniden kararmasıyla yere kapaklanmam bir olunca canımın acısından kendimi toparlayıp yola devam edecek gücü kendimden bulamadım. Önüme uzanan el ile kafamı kaldırıp elin sahibine bakmam bir oldu. Yine tabi ki o esmer uzun boylu çocuktu. "İzin verin size yardım edeyim. Lütfen..." Yardıma muhtaç olduğum inkâr edilemezdi bu yüzden bana uzattığı elini tutup ayağa kalktım. " Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?" Esmer çocuk bana hafifçe gülümsedi bana acıdığı gözlerinden okunuyordu. " Uzun zamandır burada bir taksi çevirmeye çalışıyorsunuz ama kimse durmuyor. İzin verin sizi gitmek istediğiniz yere ben bırakayım." Vücudum benden bağımsız hareket ediyordu. Kafamı olumlu anlamda salladım ve gerimizde kalan arabasına doğru yürüdük. Arabasının yanına geldiğimizde benim için ön yolcu koltuğunun kapısını binmem için açtı. Geçip oturduğumda kapımı kapatıp kendi yerine geçti. Sağa çektiği arabasını ana yola soktuğunda "Nereye gidiyorsun?" Diye sordu. Zar zor nefes alırken camı açıp kafamı camdan dışarı çıkardım. "Mimoza otele." "Mimoza otele mi?" Neye şaşırmıştı ki böyle? Çok mu garip bir yer söylemiştim? "Neden şaşırdın yabancı? Çok mu garip geldi?" Sanki bir kabahat işlemiş gibi toparladı kendini. "Hayır sen beni yanlış anladın. Ben de oraya gidiyordum da öyle denk gelmesine şaşırdım sadece." Kafamı camdan çekip bakışlarımı arabanın içinde sabitlerken "Sen de müşterisin galiba benim gibi." Dedim. Hafif bir şekilde gülüp "Hayır ben o otelin sahibinin oğluyum. Birkaç işim var halletmem gereken. " Dedi. Anladığımı belirtmek için kafamı olumlu anlamda salladım. Aramızda oluşan on beş dakikalık bir sessizlikten sonra yanımdaki yabancının arabaya bağladığı telefonun çalmasıyla sessizlik son demlerini tüketti. "Kaan neredesin?! Daha otele varmamışsın bile! Ben sana demedim mi çabuk oraya git ve o katilin kızını kov diye!" Telefonuna babam diye kaydettiği adamın söyledikleri içimi ürpertirken korkuyla adının Kaan olduğunu öğrendiğim çocuğa baktım. Babası Kaan ' a söz hakkı bile vermeden telefonu kapattı. "Anlamıyorum adam katilse katil. Kızının ne suçu var niye kovayım ki onu?" İçimin ürpertisi devam ederken babamın suçuna ortak olmuş gibi öyle bir vicdan azabı çektim ki tarifi yoktu bu duyguların. "Ama o kızı kovmaya gidiyorsun değil mi?" Kaan sorduğum soruya şaşırsa da kafasını olumlu anlamda salladı. "Kaan kovman gereken kız şu anda arabanda desem..." Bi anda cesaret edip söylediğime karşılık Kaan aniden frene bastı ve arabayı durdu. Şok içerisinde yüzüme bakarken ağzından sadece bu çıkabildi. "Ne?!" ▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️▪️ Evet arkadaşlar bu karakterimiz Duygu Aksoy. Diğer karakterler de sırasıyla gelecek. Lütfen desteklerinizi esirgemeyin hepinizi çok seviyorummm 💙💙
|
0% |