Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.Bölüm -Yeniden-

@kirazbenn

Medya:Yalın-Yeniden

Beğenmeyi ve yorum yapmayı ne yapmıyoruz, unutmuyooruzz

İyi okumalarr

 

***

 

Biri hatta birileri bizi kameraya mı çekiyordu?

Hassiktir...

Buğra'yı üstümden edip ayaklandığımda çoktan soğuk soğuk terlemeye başlamıştım. Bunda aslında az önceki yakınlaşmanın da etkisi vardı.

Bence konuşarak halledebiliriz

"Evet, arkadaşlar. İlişki bitmemiş, yeni bir boyut kazanmış. Gerçekten çok tatlı değiller mi? Yazın chate." derken aslında bize gülümsüyordu bir kız.

Ya da halledemeyiz

"Ya bitti diye ağladık biz o kadar niye söylemiyorsunuz? Of," diyordu başka biri de.

Şimdi düşüp bayılacağım.

"Ya bize aval aval bakmayı kesip bir cevap mı verseniz?"

"Barıştınız mı, barışmadınız mı?"

"Hiç küsmemiş de olabilirler." Çoğu cümle bunun gibi kalıplardan oluşuyordu.

Ben cevap vermek yerine topu tamamen Buğra'ya atmıştım. O da benden bir cevap bekliyor olabilir ama ben ağzımı asla açmam. Özellikle bütün kameralar bizi çekiyorken cesaret edemem.

Buğra'nın dibinde olduğum için büyüleyici kokusu burun deliklerimden içeri sızıyordu ve bu bana hiç yardımcı olmuyordu. Üstüne üstlük Buğra uzatıp elimi tuttuğu için düşünce kabiliyetimi yitirmiş olma ihtimalim yüksekti.

Bir dakika, Buğra elimi mi tutuyordu?

"Arkadaşlar, kısa bir ayrılıktı ve saçma tartışmaların ilişkimizi dağıtmasını unutarak bir şans daha vermeye karar verdik. Zaten yakında açıklayacaktık. Habersiz yayın açmasaydınız insanlar yakında öğrenecekti."

Allah var ya benim belamı verdi.

"Ya şöyle şimdi videoyu yayınlatmazsın falan diye dedim canlı yayın açayım." İnsanlar da senin yayın açmanı bekliyordu.

Ya ben boşuna mı dövüştüm, yakınlaştım bununla?

Sonra da Miray neden sinirli?

"Miray abla sen neden bir şey söylemiyorsun?" Buyur, şimdi cevap ver.

"Ne cevap vereceğimi bilemedim bir yandan basılınca." dedim iğneleyerek. Buğra'nın yanımda ağzından bir gülüş kaçırdığını duydum.

"Evet, arkadaşlar. Bize müsaade." dedi Buğra ve elimi daha sıkı tutarak yürüttü beni.

Kendimizi kalabalığın içinden zar zor çekip asansöre attık. Diğerleri de içeri çekemeden giriş kata basıp kapıları kapattık. Ben sinirden aşağıya indiğimizde ne yapacağız diye düşünürken asansör durdu.

"Ne oluyor ya?" diye etrafıma baktığımda asansörü Buğra'nın durdurduğunu farkettim.

"Niye durdurdun?" dedim kaşlarımı çatarak. Onun tarafına yönelip geri çalıştıracağım sırada Buğra'nın beni sertçe ama canımı yakmadan itmesiyle duvara yapışmıştım. Ağzımdan bir inleme kaçtığı sırada Buğra elini sol yanıma koymuş, doğrulmamı engellemişti.

"Buğra, manyak mısın, çekilsene." dedim çemkirerek. Onun ise dudaklarında bir tebessüm vardı.

"İddia sonucu olmasa da rol yaptığın için teşekkür ederim."

"Öyle mi düşünüyorsun?" dedim alaya alarak. Yasemin ablanın değil de Buğra'nın üzülmesini şu an çok istiyordum.

Ondan hala etkileniyordum. Sonuçta birkaç günlük bir hoşlantı değil. Koskocaman, upuzun bir hikaye. Ama sanki yardım etmesem bencillik edecekmişim gibi geliyordu. İçimdeki vicdanımı durdurmayı öğrenmem lazım. Biraz fazla saf, kolay kanan bir yapım var, maalesef.

"Yardım etmeyecek misin?" dedi bir parça umutla. Ama Buğra beni istemiyordu. Mutluluğu annesinin ayaklarının altında istiyordu.

Kendisi için değil, annesi için istiyordu beni.

"Miray, hadi ama. Annemin üzülmesini istemeyeceğini biliyorum. Yapma bunu. Benim üzülmemi istiyorsun, biliyorum. Ama emin ol annemin yokluğuyla üzülmemi istemezsin." Haklıydı, annesizliğin varlığıyla onu sınayamazdım.

"Buğra," dedim yavaşça. "Yardım etmek istiyorum. Ama,"

"Ama?" dedi gözleri hayal kırıklığıyla dolduğunda.

Yasemin abla olgun bir kadın. Sırf biz ayrı olduğumuz için üzülmezdi. Ama olgun olduğu kadar da bir anneydi. Ne sebeple ayrıldığımızı eminim merak edecekti. Sonra Buğra bir sebep uyduracaktı, bizi birleştirmekle uğraşacaktı, kendini yoracaktı, işe yaramayacaktı. Ve en kötüsü olacaktı.

Kendini üzecekti...

Yasemin abla epey inat bir kadındı. Bizi birleştirmek için her şeyi yapacağına eminim. Ama dediğim gibi ters tepince üzülecekti.

Sanırım bu deveye bir süre yardım etmem lazım.

"Ama seninle daha fazla bir arada kalmak istemiyorum. Çok açık değil mi neden olmadığı?"

"Miray, sadece birkaç ay." dedi beni telkin edercesine. "Birkaç ay sonra ya ameliyat olacak ve annem kurtulacak ya da kemoterapiden sonra her şey bitecek. Ondan sonra benim yüzümü bir daha görmeyeceksin."

"Tamam, yardım edeceğim. Ama bana borçlusun artık."

İyilik yapmak kolay, önemli olan bunu değen bir insan için yapmaktır. Ve Yasemin abla buna değer.

Etrafıma sarılan kollarla bir an nerede olduğumu unuttum.

Buğra bana mı sarılıyor şu an?

"Miray, çok teşekkür ederim. Yardım edeceğini biliyordum." Sanırım kendine gelince ayrıldı benden. "Şey, pardon. Heyecandan oldu."

"Önemli değil." Buğra'nın gözlerinden mutluluk akarken bu pozisyonda gerilmeye başlamıştım.

"Buğra," dedim derin bir nefes çekmeden önce.

"Ne oldu?"

"Asansör." dedim hatırlatma yaparak. "Çalıştırsana."

"Ha, doğru. Pardon." Buğra benden ayrılıp düğmelere uzandı ve asansörü çalıştırdı.

Boğazımı temizleyip kendime gelmeye çalıştım. Halletmesi zor bir işe girmiştim ve kendimi içten içe halledersin diye rahatlatmaya çalışmaktan başka yapabileceğim bir şey yok.

Ne yapacağım ben?

Asansörde oyalandığımız için gitmiş olduklarını düşünmem büyük bir hataydı. Çünkü asansör açıldığında herkesin hala bizi çektiğini görmüştük. Çaktırmadan gözlerimi devirdiğimde Buğra yine elimi tutmuştu.

"Müsaadenizle, arkadaşlar." Buğra beni yavaş hareketlerle çekiştirerek arabasının yanına götürmeye başladı. Onun kolunu sıkarak durdurdum.

"Bende arabamla geldim." dedim kulağıma eğilerek. Gözlerini yumup biraz düşündü.

"Peki," Aynı şekilde kulağıma eğildi. "Sakın tepki verme." Ben ne olduğunu soramadan üstüme yaklaştı ve birkaç saniye içinde ellerini belimde hissettim.

Sözleşme ayarlamamız lazıM

"Buğra," dedim kesik kesik sesimle. Saçıma bir öpücük bırakınca artık beyin fonksiyonlarımı yitirmiştim.

"Görüşürüz, birtanem." Rol yaptığımız gerçeğiyle yüzleşince ve herkesin bize baktığını kavrayınca sahici bir gülümsemeyle Buğra'yı kendimden ayırdım.

"Görüşürüz, sevgilim." dedim son kelimeyi bastırarak. Bu sinirime dudakları alayla kıvrıldı.

Daha fazla dayanamayıp araba yöneldim. Salondan çıkmadan önce son anda aklıma gelen çantamdan anahtarımı çıkarıp kilidi açtım. Şoför koltuğuna oturup bir süre sakinleşmeyi bekledim.

Sanırım yapamayacağım.

Bir çok zorlukla yüzleşmek gerekir. Attığımız her adımın kolay olmasını beklersek dünyadaki imkansızlıkların farkına varılmaz. Dünya gözüyle görülenleri toz pembe görmek seni daha zora sokmaz mı?

İşte, belki de bu yüzden kabul ettim. Her konuda pes etmemeyi, kendimi kaybetmemeyi ve en önemlisi ayrılıklarla başa çıkmayı öğrenebilmek için.

Başarabilmek için...

 

•••

 

"Bana bu yayını derhal açıklayacaksın, Miray. Seninle onu unutman için o kadar konuştum ve sen gidip ilişkinize bir şans daha vermeye mi karar verdin?" Annem çat kapı abim ve yengemle bana gelmişti ve konuşmak istediği konu tabii ki birkaç saattir gündemde olan benim ilişkimdi.

"Anne, bak açıklayacağım ama bölme beni. Durum sandığın gibi değil. Ona bir şans daha vermedim."

"Sen şans vermedin de o sana sonunda güzel bir ders verecek." dedi homurdanarak.

"Anne, lütfen." dedim mırıldanarak. Abim ile yengemde dikkatle bizi izliyordu. Fikirlerini annemden korktuğu için belirtemiyorlardı bile. "Biliyorsun, Yasemin teyze çok hasta. Kemoterapiye başlandı."

"Konunun bununla ne alakası var? Bak duygu sömürü-"

"Anneciğim, duygu sömürüsü yapmıyorum." dedim sızlanarak. "Yasemin teyze ve Birol amca hatta Ada bile bizim ayrıldığımızı bilmiyor. Buğra söyleyemiyor." Begüm yengem araya girdi.

"Niye söyleyememiş?"

"Üzülmelerini istememiş. Yasemin teyzenin bu süreçte bizim derdimizle uğraşıp daha da üzülmesini istemiyor ki haklı da. Benden de rol yapmamız için rica etti."

"Sende hemen atladın, tabii?" dedi abim kaşları çatık. O da annem gibi huzursuzdu bu durumdan.

"Evet, abi. O kadar aşığım ki hemen atladım." dedim alayla. "Araya girmeyin diye kaç kere söyleyeceğim? Bir dinleyin sonuna kadar. Sonra yapın yorumunuzu."

"Ben başta kabul etmemiştim. Buğra buraya gelip rica etmişti ama reddettim." Konuşulanlar aklıma gelince sertçe yutkunup soluklandım. "Akşam da beraber gittiğimiz spor salonunda karşılaşınca bizi tekrar birlikte sandılar."

"E be anneciğim, e be yavrum. Git reddet, dava aç, karşılık göster. Ne diye kabul ediyorsun?"

"Ne yapayım, anne?" dedim bastırarak. "Durduk yere bir kadının üzülmesine göz mü yumayım? Zaten, bizim ayrıldığımızla ilgili herhangi bir haber görmemeleri bile şans eseriyken nasıl gidip kadını üzebilirim? Sen söyle, anne. Nasıl gidip kadının yüzüne bakıp oğlunla ayrıldık diyeyim? Ben bunu Buğra için değil Yasemin teyze için yaptım. Ve pişman da değilim. Gerekirse Buğra'ya da katlanırım ama kadın yeter ki mutlu olsun." Gözlerim yavaşça dolmaya başlayınca annem koltukta yanıma yaklaştı.

"Şşh, tamam bebeğim. Sen doğru olanı yaptın. Ben sadece seni onunla bir arada görünce sinirlendim. Özür dilerim." dedi kollarını bana sararak. Bende kollarımı anneme sardım.

"Mevzu tatlıya bağlandığına göre biz tatlı almıştık onu getireyim." dedi yengem ayaklanarak. Bende annemden ayrılıp yengeme onay verdim.

"Bende yardım edeyim." dedim akan göz yaşlarımı silerek.

Yengemle mutfağa gidip onların gelirken aldığı tatlıyı dolaptan çıkardık. Açıkçası, annem bu kadar sinirliyken nasıl durup tatlı aldılar merak ediyorum.

"O alevle ilgili ne oldu? Farketmedi, değil mi?" diye sordu yengem.

"Keşke." dedim mırıldanarak. Elindekini bırakıp hızlıca bana döndü.

"Farketti mi?" dedi korkuyla.

"Farketmiş. Bir şeyler zırvaladım. İnandı mı bilmiyorum ama üstüme gelmedi." Derin nefes verdi.

"İyi bari." dedi rahatlayarak. Abimle aslında böyle bir yanlış anlaşılmadan tanıştıkları için endişelenmişti. Çünkü benim karşımdaki Buğra'ydı.

"Ne olacak şimdi, Miray?"

"Ne konuda?"

"Buğra'yı her daim görmek ayrılığınıza iyi gelecek mi?"

"Ayrılığımıza değil ama bana iyi gelmeyeceği kesin."

"Miray, yapma böyle; yengeciğim. Artık seninde kendi hayatına bakman lazım 6 hafta sonra. Buğra senin tek seçeneğin değil. Sen daha yolun başındasın. Hayatına yeni insanlar girecek. Arkadaş olacaksın, aşık olacaksın. Her duyguyu tekrardan tadacaksın." dedi merhametle.

"Ayrıca da hanımefendi," Yengeme döndüğümde yüzünü buruşturduğunu gördüm. "Öyle ünlü biriyle çıkarsan, böyle olur. Git kurstan biriyle çık, çocukların velilerinden; hoşlandığın biri illa ki çıkar."

"Yenge, sen kendini mi tatmin ediyorsun, bana koca adayı mı öneriyorsun?"

"Ay herhalde sana tavsiye veriyorum. Yengeler bugünler için vardır. Gel buraya," Yengem de beni kollarının arasına aldığında aynı anne sıcaklığını onda da hissettim.

Yengoşumdan çok güzel anne olur

Geldi benim ağzını tutamayan İç Sesim. Ama haklıydı. Yengem çok güzel bir anne olur.

"Ay çok duygusallaştık, kız. Değil mi? Hadi hazırlayalım şu tatlıları." Yengem ile geriye çekilip burunlarımızı çektik. Tabakları doldurmaya başladığımızda annem içeri girdi yüzü bembeyaz.

"Kızlar, benim acil köye gitmem lazım."

"Niye anne, hayırdır?" diye sordu yengem.

"Bizim köyden bir yakınımız vefat etmiş. Benimde gitmem lazım, çok severim kendisini. Kötü hissederim." Kaşlarımı çattım.

İşte dünyanın gelip geçici olduğunu ve bunun Yasemin ablanın da başına gelmemesi için yapmam gerekeni biliyorum.

"Başınız sağ olsun."

"Başımız sağ olsun da anne nasıl gideceksin öyle apar topar?"

"Abinle eve gideceğiz birkaç hazırlık sonra gece yola çıkacağız."

"Cenaze ne zaman?"

"Yarın akşama doğruymuş."

"Anladım, anne benden de baş sağlığı dile."

"Tamam, kuzum. Söylerim. Hadi biz kaçalım. Dikkatli olun, tamam mı?"

"Tamam, görüşürüz."

Annemleri kapıda uğurladıktan sonra yengeme döndüm.

"Bende artık gideyim, yengeciğim." Kaşlarımı çattım.

"Niye?"

"Eve gideceğim, aşkım?" Aklıma gelen şeyle heyecanlanmadan duramadım.

"Burada kalsana bu gece, yenge. Ben Ebru'yu da çağırırım. Beraber otururuz."

"Kızım, senin yarın işin var. Beraber kalırsak kesin sabahlarız."

"Sabahlamayız, yenge. Lütfen." dedim ısrarla. "Ne yani o tatlılar kalsın mı?" Tatlılarda kalbini fethetmeye çalışmıştım ve işe de yaramıştı.

"İyi, tamam. Ama fazla geçe kalmayacağız."

"Tamam, söz. O zaman sen tatlıları servis et. Bende Ebru'yu arayayım."

"Kitle, tatlıları Miray. Kitle, aşkım." Yengem mutfağa gidince bende salon sehpasında duran telefonumu elime aldım. Telefondan Ebru'yu çevirip kulağıma koydum. Epey zamani geçtikten sonra açıldı.

"Efendim, Miray?" diye sordu sesi telefona yetişmek için koştuğunu bas bas bağırırken. Nefes nefeseydi.

"Ebru, yengem de burada. Bu gece burada kalacak. Sende gelsene beraber oturalım. Bu gece beraber zaman geçirelim diyoruz."

"Öyle mi, ne güzel düşünmüşsünüz? Ama benim nasıl denir önemli bir iş-" Sözünü bölen şey Okan'ın sesi oldu.

Bir dakika, Okan'ın sesi mi?

"Kiminle konuşuyorsun, güzelim?"

"Oha, harbiden oldu mu?"

"Oldu, valla Miray. İkna etmesi biraz zor oldu ama oldu." dedi Okan, Ebru'nun beni konuştuğunu öğrendiğinde. Bu iki aşık inat etmeyi bıraktılar artık sanırım.

"Miray, aşkım benim şimdi Okan'ı dövme gibi bir işim çıktı. Siz eğlenin. Biraz geç gelirim."

"Ama ben-" Okan'a acımadığım için sözünü bölen bendim.

"Tamam, Ebru'cuğum. Yalnız onu pert etmeden gelme. Anlaştık? Hadi kolay gelsin."

"Sen merak etme. Ay kaçma! Ben evden çıkınca ararım seni. Görüşürüz." Ebru sanırım telefonu kapatmayı unutup bir köşeye bırakmıştı. Bende gülerek yüzüne kapattım.

Günüm güzelleşmeye başladı

 

•••

 

"Şaka mısın kızım sen? Ne demek bütün gün haberlere bakmadım?" dedi yengem şaşkınca.

"Ya tamam benim görevim bir yandan magazin ama nereden bileyim sizin rol yapacağınızı." dedi Ebru. "Bende diyorum, Buğra'nın bağlı olduğu şirket niye beni arıyor?"

"Niye şaşırıyorsun? Buğra'nın menajeri sensin."

"Ama yeni şarkı ile ilgili beni dürtmek dışında aramazlar."

"Teslim ettiniz mi yeni şarkıyı?" dedim portakal suyumdan bir yudum almadan önce.

"Buğra dün teslim etti."

Dün ne ara şarkıyı düzenleyip teslim etmişti?

"Yarınki plan ne?"

"Ne planı?"

"Görüşecek misiniz Buğra ile?"

"Yani," dediğin sırada burnum kaşınınca duraksadım. Kolumu ağzıma kapatıp hapşırdıktan sonra devam ettim "Buğra ile konuşmadık ama ben işe gideceğim zaten. Ben belki kendim uğrarım akşam hastaneye."

"Çünkü Buğra ile yarın stüdyoya gideceğiz. Yeni şarkısı için hazırlıklara başlayacağız."

"Annesi bu durumdayken yeni şarkı mı çıkaracak?" dedim garip bularak. Buğra'nın ilk derdi şarkısı olmaz ki böyle bir dönemde.

"Patron tepemizde ne yapsın? Tanıyorsun Harun'u. Bencilin teki. Buğra'yı de sesi için kullanıyor."

"Değiştirme hakkı yok mu?" diye sordu yengem.

"Maalesef. Sözleşmeyi feshetmek çok tehlikeli. Yoksa emin ol Buğra'nın mesleği de çöp olur."

"Şaka gibi gerçekten." diyerek söylendi yengem. O sırada bakışları bana değdi. "Az ye Miray, az ye; fazla yiyince karnım şişiyor diye mızmızlanıyorsun sonra." Kaşlarımı çattım.

"Asıl sen az ye. Düğünün olacak yakında bu senin üçüncü tabağın." Dilimler de zaten epey büyüktü.

Bir de doymuyor.

"Dalaşmayın birbirinizle. Düğüne daha çok yok mu?"

"1 ay sonra. Temmuz'un ortasında."

"E Begüm abla, sen düğün programı oluşturmadın mı kendine? Fazla gelmesin 6 dilim." Her tabakta ikişer ikişer alması da cabası.

"Diyet yapmayı sevmiyorum. Miray da nasıl olduysa çok seviyor. Üstüne kas da yapmış. Övsem mi sinirlensem mi belli değil."

"Bence biraz özen. Ayrıca sen böyle gidersen düğünde fotoğraf makinelerinin de etkisiyle 20 kilo fazla çıkacaksın."

"Öyle mi diyorsunuz?"

"Yok, öyle demiyoruz. Sen yine bildiğini yap." dedim gözlerimi devirerek. Ebru bacağımı sertçe dürtünce ona döndüm. "Ne be?"

"Üzüp durmasana kadını şu an gayet fit zaten."

"Sen bana karışma ya." dedim sessizce. "Ama ilerde fit olur mu bilemeyiz. Böyle devam ederse belki rüyanda." Bu sefer ikisinin de duyabileceği seste konuşmuştum.

"Ebru," dedi yengem masum bir ses tonunda. "Bu kalanını sen yemek ister misin? Zaten ben fazla yedim." Ebru sadece bir dilim yemişti.

Ebru bana kötü kötü bakarken tabağı eline aldı.

"Yerim Begüm abla." dedi ters ters.

Aslında ben bunu yengem için yapıyordum. Herkes zayıf ve güzel olacak diye bir kaide yoktu elbette ama toplum tarafından normalleştirilmiş olan bu kanun illaki yengemi üzecekti. Yengem aslında gayet zayıf bir kadındı. Fazla yese bile gün içinde onları yakarak kilosunu koruyordu. Sadece gece gece yediği için eritemezdi ve sabah siniri bozulurdu.

Ben vücudum alıştığı için boğazımı tutabiliyordum ama şimdi kızlar gelmiş, kız gecesi yapıyoruz. Yemesem ayıp olur sonuçta.

"Yenge, biz sabah Ebru ile 8 civarı uyanıyoruz. Sen yarın izinliysen kalkma, uykunu bölme."

"Ha yok benim izin yalan çıktı. Ameliyatı yarına aldılar."

"Niye hayırdır?"

"Lösemi bir çocuğa uygun donör bulundu. Hazırlıklara başlandı yarında ameliyat olacak. Bende sizinle uyanırım." Başımı salladım. "Ebru, ben arabasız geldim. Giray'ınki ile geldik. Beni de hastaneye bırakabilir misin sana zahmet?"

"Bırakırım, yenge. Yolun üstü zaten."

"Sağolasın." Ebru'nun konuşmaya çok az katılmasından dolayı ona baktım ve telefona baktığını gördüm. Ekranda Buğra'nın storysi vardı.

"Yok artık." dedi sitemle. Yengem, neye baktığını bilmediği için soruyu o sormuştu.

"Ne oldu?"

"Buğra, kendini bitirecek bir şey yaptı hemde çok kötü." Ben gördüğüm için sessizdim.

"Kızım söylesene noldu?"

"Buğra karşı yapımın bir çalışanıyla buluşmuş. Yakın arkadaşlar."

"Kaan, değil mi?" diye sordum kişiyi tam çıkaramasam da.

"Evet." Bilmiş şekilde başımı salladım.

Dahi miyim neyim ya?

"Ne bu kötü bir şey mi? Müzikte küslük olmaz."

"O bayramda küslük olmaz, yenge." dedim düzelterek.

"Müzikte de olmaz."

"Evet ama yanlış tamlama kullandın."

"Öyle bir şey olmaması yanlış olduğu anlamına gelmez."

"Ciddi misiniz siz?" Ebru sitem saçan sesiyle aklını kaçıran ikimize bakınca kafamıza çevirdik. Bizim şaka yaptığımızı ummak istiyordu.

"Ciddiyiz. Hanımefendi yanlış biliyor."

"Müzikte küslük olmaz diye bir şey yok ve uymadı." dedim sakince.

"Böyle de kullanılır bir kere."

"Kullanılmaz, yenge."

"Kullanılır." dedi inatla.

"Kullanılmaz."

"Kullanılır ya. Ne inatçı çıktın sen?"

"Bana diyene bak."

"Ya ben diyorum ki adamın başı dertte. Siz kullanılır mı kullanılmaz mı?" dedi sinirle. Ebru'yu bile bıktırdıysak affederseniz ama sıçtık. Ebru sinirliyken çok gıcık oluyor. "Miray sende şu Türk Dil Kurumu'nda çalışıyormuş tavırlarını bırak. Rica ediyorum."

Az önce çok büyük bir hata yaptım.

"İyi de o bahsettiğin kurum buna bakmıyor." Ebru kendini dizginlemek için derin nefes verdim.

"Begüm abla, haklısın. Bu kızda keçi inadı var."

"Ben diyorum da beni dinleyen yok. Sakalımız yok ki."

"Hele hele laflara bak hele. Seni sakalın olsa bile dinlemezler. Seni niye ciddiye alsınlar, melek yüzlü şeytan?"

"Miray kafana sıkmam için yapıyorsam silahımı evde unuttum. O yüzden kes sesini, tamam?"

"Silaha gerek yok ki. Bıçak var şurada. Al şunu boynuma sarıl." İkisi de bir anda sözleşmiş gibi ellerini havaya kaldırdı.

Günah mı çıkarıyorlar?

"Allah'ım şu kıza biraz akıl ver. Lütfen."

"Yarabbim, lütfen bütün dualarım yerine bunu say. Şu kıza mantıklı konuşmayı her ne kadar imkansız olsa da sağla." Gözlerimi devirerek homurdandım. Kollarımı göğsümde kavuşturup başımı başka yöne çevirdim.

"Sanki bana Eistein amına koyayım. Havalara bak."

"Ay ben kriz geçireceğim artık. Susmuyor anacığım bu kız, susmuyor. Çenesi kapanmıyor. Dedikodu yetiştiren teyze gibi nefes almadan konuşuyor."

"Dedikoducu teyzeler bile bir süreden sonra susar yorum için. Bu? Bu tüfekli makine gibi saydırıyor ya."

"Yalnız ben olmasam çok sıkırsınız." dedim sinirle.

"Bir gün düşüneceğim bunu." Ağzımı yine tutamadım.

"Düşünsende bulamazsın." Artık sabırları taşmıştı.

"Ebru, kalk yatıyoruz. Daha fazla katlanamayacağım." İkisi de odalara çekilince oturduğum yerde homurdandım.

Ne dedim sanki

Ayaklanıp üç tane tabağı mutfağa götürdüm. Bulaşık makinesine yerleştirdikten sonra ellerimi yıkadım ve bende kendi odama gittim. Pijamalarım zaten üstümde olduğu için direk yatağa attım kendimi.

Sonunda 1 haftadır gidemediğim işime dönüyordum. Artık hastalığın sadece kırıntılarını taşıyordum. Toparlamış ve çocukları görmeye hazırdım.

Telefonumdan alarmlarımı ayarladıktan sonra baş ucu lambamı kapattım. Gözlerimi de kapattıktan sonra artık huzurlu bir uyku görmeye hazırdım.

Ne kadar olabilecekse tabii?

 

•••

 

Telefonumu klozete atma planlarımı geriye atarak ayaklandım. Alarmı kapattıktan sonra lavaboya ilerledim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım. Kahvaltı yapmayı düşünmüyordum. Dolabımın karşısına geçip üstüme rahat, bol bir tişört ve eşofman giydim. Genel olarak dans ederken böyle giyinmeyi tercih ediyordum. Daha ferah oluyordu.

Makyaj masama oturup her zaman yaptığım şeyleri yaptım. Saçlarımı iki yandan örüp önden de tutam bıraktım. Makyaj yapmayı sevsem de yoğun bir tempoda çalıştığım için terlemenin önüne geçemiyordum o yüzden iş yerinde fazla yapmıyordum.

Yeni yıkadığım yüzüme nemlendirici ve güneş kremi sürdüm. Dudağımı çevreleyip koyu pembe tonunda bir ruj sürdüm. Alt göz kapaklarıma da siyah göz kalemi çektikten sonra tamamdım. Çoğu zaman kursun tanıtımını yapmak için sosyal medya üzerinden dans videoları paylaşıyorduk o yüzden de yine iyi görünmeye çalışmıştım. Yoksa bu kadar özenmezdim.

Deodorant ve parfümü kullandıktan sonra onları spor çantama attım. Kulaklarıma inci küpe, parmağıma da babamın hatırası olan yüzüğümü taktıktan sonra işim bitmişti. Ayağa kalkıp spor çantama gerekli olan birkaç bir şey daha atıp odamdan çıktım. Mutfağa gittiğimde kızların kahvaltı hazırladığını gördüm.

"Günaydın." dedim onlara kendimi farkettirmek için.

Hemde nezaketten ama boşver

"Günaydın, uykucu."

"Günaydın. Hadi gel kahvaltı hazır." dedi yengem sofraya reçeli koyarken.

"Ben kahvaltı yapmayacağım, iştahım yok. Size afiyet olsun."

"Olur mu öyle ya? Gel iki lokma bir şey ye."

"Yok size afiyet olsun. Görüşürüz."

Yengemlerden yaka paça kurtulup arabamla kursa geldim. Yol, tahminen 15 dakika sürüyordu.

İçeri girer girmez Tülin ablayı görmüştüm. Önünde birkaç evrak vardı ve onları imzalıyordu. En son ben giderken kliması bozulmuştu ve büyük ihtimalle şu an burası boş ve daha serin olduğu için burada çalışıyordu. Kendisi buranın hem sahibi hemde kurucusu.

Ben görüş açısına girmek için birkaç adım daha atınca beni farketmişti.

"Miray, hoşgeldin kuzum."

"Hoşbuldum, abla. Ne var ne yok?"

"İyi valla ne olsun işte bıraktığın gibi. Daha iyi misin, izin almak için aradığında sesin çok kötü geliyordu."

"İyiyim abla sağ ol. Toparladım sonunda."

"İyi bari. Yine üşütme senin gibi bir öğretmeni kaybedemem." Şakasına dediği cümleye beraber geldik.

Kolumdan saate bakıp yorum yaptım.

"Benim dersime daha 1 saat var. Ben ayılmak için bir kahve içeyim." Ben tam mutfağa gidecekken Cansu de gelince onunla selamlaşmak zorunda kalmıştım.

"Hoşgeldin, Miray. Geri dönmen güzel." dedi samimi şekilde.

"Hoşbuldum. Yaradı bu izin işte." dedim gülümseyerek. "Kahve ister misin?" diye sordum o çantasını çıkarırken.

"Zahmet olmazsa sade bir kahve güzel olur be Miray."

"Yok ne zahmeti kendime de yapacaktım zaten." Tülin ablanın da zaten kahvesi olduğu için ona sormamıştım. Tülin abla da çocuklar yavaştan gelmeye başlayacağı için odasına gitmişti. Yeni kayıt belgeleriyle işi dertteydi.

Mutfağa gidip kahveleri hazırlamaya koyuldum. Cansu'nun ve benim kahvemi hazır ettikten sonra içeri götürecektim ki Cansu geldi.

"Ellerine sağlık, Miray da Buğra geldi. Seni istiyor." Tek kaşımı havaya kaldırdım.

"Öyle mi?" dedim sessizce. "Cansu ona müsait olmadığımı söyler misin?"

"Ama müsaitsin-"

"Söyle, lütfen." Omuzlarının düşürdü.

"Peki, tamam."

"Sağ ol." Kahveleri içeri götürme yalan olunca masaya bıraktım ve çekip oturdum. Kahvemi yudumlarken Cansu da geldi ve beraber sohbet eşliğinde sabah kahvelerimizi yudumladık.

"Neden görüşmek istemedin? Barıştığınızı sanıyordum." diye sormuştu bir ara. Bende geçiştirmiştim.

Kahvemi bitirdikten sonra lavaboya bıraktım ve mutfaktan çıktım. Mutfağa gitmeden önce bıraktığım çantamı almak için soyunma odasına gittim. Boş olduğunu gördüğüm an sırtım duvara yaslandı sertçe.

"Siktir," dedim inleyerek. "Buğra, ne yapıyorsun?"

Ne işi var bu malın burada?

 

***

 

Ufak bir spoi: Başrol erkeğimize fazla yük bindirmeyin. Kurgunun konusu tamamen ayrılık üzerine değil.

Kafanızı karıştırdığıma göre bana müsaadee

Yeni bölümde görüşürüzzzzz okuyucularım

ÖPÜLDÜNÜZZZ

Loading...
0%