@kirazbenn
|
Medya:Buğra&Ceren Gündoğdu-Beni Affet
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayalımm
İyi okumalarrrr
***
"Siktir," dedim inleyerek. "Buğra, ne yapıyorsun?" Ne işi var bu malın burada? "Ne bok yiyorsun burada?" "İşim düşmese gelmezdim buraya herhalde, değil mi?" "Yo, gelirdin. Benimle daha fazla zaman geçirmek istediğini bu kadar belli etme." dedim alayla. "Miray, uzatma lütfen. Kriz durumumuz var." "Neymiş o kriz?" "Annemler de haberi görmüş haliyle. Ne olduklarını soruyorlar? Bende ayrılıp geri barıştık dedim annem trip atıyor şu an." "Bu beni ilgilendirmez. Kadının gönlünü sen alacaksın." "Ben ondan bahsetmiyorum. Seni de akşam çağırıyor. Sorguya çekecek, eminim. Ağız birliği yapalım diye." "Arasaydın." "Engeli kaldırmamışsın ki." dedi homurdanarak. Kaldırmadım mı? "Aklıma gelmedi." "Aklına gelse kaldıracaksın sanki." "Haklısın, yine kaldırmazdım." Telefonumda bunun yerine gerek yok. "Tamam, bilmem gereken başka bir şey var mı?" "İşte birkaç haftalık bir ayrılık geçirmiştik, size söylemeye çekindik. Senin, Ada'yı bırakmaya geldiğin günden birkaç gün önce de barışmıştık." "Anladım, tamam." "Başka soru yoksa, gidiyorum ben-" "Senin dersin kaçta?" "Birazdan başlar." Bu sesler. Hassiktir, Güney ve Leyla. "Buğra saklanman lazım, hemen. Git lavaboya gir çabuk." Buğra'yı bir yandan ittirirken telaşla kapıyı kontrol ediyordum. "Kızım ittirmesene. Tamam, gidiyorum şimdi." Buğra'yı lavaboya ittirdiğim sırada kapı tam zamanında açılmıştı. "Birazdan başlar. İlk ders benim-" derken Leyla beni farketmişti. "A hoşgeldin, Miray. Nasılsın, iyileştin mi?" "İyileştim, canım iyileşmez miyim?" dedim kekeleyerek. "Siz nasılsınız?" dedim bir yandan elimle kapı kulpunu sıkarken. "İyiyiz bizde sağ ol. Ama sen biraz terlemişsin. Bir şey mi oldu?" diye sordu Güney şüpheyle. "Buğra ile çıkan ifşanızdan dolayı gerginsen takma. Ne olacak sanki? Magazin dünyası bu." "Tabii, tabii haklısın. Biraz stresliydim ondan." "O zaman ben kaçayım kızlar." dedi Güney erkekler soyunma odasına geçmek için. Soyunma odaları yan yanaydı, birleşiklerdi ve aralarında sadece bir kapı vardı. Güney gidince Leyla dolabından kıyfetlerini seçmeye başlamıştı, bende Buğra'yı buradan çıkarmak için fikir üretiyordum. "Canım, lavaboya geçebilir miyim? Üzerimi değiştireceğim." Buğra ya kabinde değilse. "Şimdi mi?" "Evet." "Olmaz." dedim sesimi yükselterek. "O neden?" "Çünkü," diyip duraksadım. Leyla benden cevap beklerken Tülin abla seslendi Leyla'ya. "Leyla, bir bakar mısın?" "Çünkü Tülin abla seni istiyordu. Ben söylemeyi unutmuşum." "Ha, pardon. Geliyorum abla." Leyla odadan çıkınca rahat bir nefes verip lavabonun kapısını açtım. Buğra içeride aynadan saçını düzeltiyordu. "Çabuk çıkman lazım. Gel buraya." Hala rahatla eliyle saçını şekillendiriyor olmasına sinirlenip yanına gittim ve elinden tutup çekmeye başladım. "Hadi, oyalanma." dedim sinirle. Ama tek bir milim kıpırdamıyordu. "Bir sakin olur musun?" "Ya şu an kadınlar lavabosunda ne işin var? Daha fazla kalamazsın burada." Hala onu çekiştirirken Buğra bir anda beni kendine çekince o duvara bende onun gövdesine yapışmıştım. "Buğra, ne halt ediyorsun? Bırak beni." "Biraz sakin mi olsan. Hepsi iş arkadaşlarından bizi görseler bir şey olmaz." "Ama ben seninle görülmek istemiyorum." "Sanki ben sana bayılıyorum da yan yana görülmek istiyorum." dedi iğneleyerek. "Çık şuradan." "Tamam ya. Ne çirkef kadınsın? Gerçek yüzünü görmüş oldum." "Bana çirkef diyene de bakın. Seni Google'a koysak kurbanlık deve niyetine keserler seni." Yaptığım saçma espriye kendi kendime gülmeye başlarım. Buğra da homurdana homurdana önden yürümeye başladı. "Gül sen gül." dedi kapıya yürürken. Buğra ile önce lavabodan sonra soyunma odasından çıktık ve onu koridordan çıkış kapısına zar zor getirdim. Dersler başladığı için ortalıkta pek kişinin olmamasını avantaj bilerek onu dışarı çıkardım. "Hadi, git." İçeri geçeceğim sırada kolumdan tuttu. "Ne oldu?" "Akşam kaçta bitiyor son dersin?" "4'de." "Tamam, 5:30 gibi seni evden almaya gelirim." Başımı sallayıp içeri girdim. Dersime daha 30 dakika olduğu için oyalanmak için kendi sınıfıma gittim. Gelen birkaç öğrenci vardı ve beni 1 buçuk haftadır görmedikleri için kendimi göstermek istemiştim. "Miray Öğretmenim, hoşgeldiniz." dedi Esma. Ben hep ilkokula giden öğrencilere ders veriyordum çünkü çocuk sevgim ölçülemez derece yüksekti. Birkaç kişi daha aynı şekilde selam verince gülümsedim. "Hoşbuldum, çocuklar. Ben yokken kiminle ders yaptınız bakalım?" "Günay öğretmenle, öğretmenim." "Hareketleri yapabiliyorsunuz artık, değil mi?" "Evet, öğretmenim. Tekrar yaptık, hep." "Cuma gününe daha 4 gün var. Alıştırma yapa yapa yalayıp yutacağız beraber. Isınma hareketleri yapıyoruz, değil mi? Esneme yapmadan başlamamalıyız." "Evet, öğretmenim. Sizin dediğiniz gibi ısınıyoruz." "Aferin size." Cuma günü yarışmaları vardı ve bu grubun ilk yarışmaları olduğu için gerginlerdi. Çocuklarla zaman geçirmeyi seviyordum. O kadar saf ve masumlardı ki, onların aklına soktuğum tek bir kötücül bilgi bile onlarar zarar verecekmiş gibi hissediyordum. Maalesef ki bu huyumu da sevmiyorum. İleride gerçekten de anne olmak istiyordum ama anneliğin sadece bebeklik dönemiyle değil; okul dertleri, sınavları, ergenliği, aşık olması gibi bir çok konuyla uğraşmak da korkutucu geliyor. Sanırım anne olmaktan biraz korkuyordum. Bir anne bunları da risk almalıydı ama ben sanırım bunu yapamam. Ders saati başlayana kadar çocuklarla sohbet ettik, özlem giderdik. Sınıf tamamlanınca da dersimize başlamak için herkes kendi alanında durdu. "İlk kim bana şarkının koreografisinin ilk kısmını göstermek ister?" Onlarla ilk dersimi yaptığımda önce çekingenliklerine kırmış, arkadaşlarıyla aralarındaki bağı güçlendirmeye çalışmıştım. Eskiden hobi olarak dansa başlamasam yapacağım ilk meslek sınıf öğretmenliği olacaktı. Ama sonra dansa burada başlamıştım ve 17 yaşında yani üniversite sınavına gireceğim sene sertifika alınca ve bana burada dans öğretmenliği yapma hakkı tanılınca 1 yıl mezuna kalıp Görsel Sanatlar Üniversitesi kazanmak için çalışmıştım. Herkes elini kaldırınca aralarından seçim yapmak zorunda kalmıştım. "Yağız, gel canım." Erkekler arasından tek el kaldırmayan o olduğu için onu seçmiştim. "Ama öğretmenim, ben yapamıyorum." Tek utangaçlığını kıramadığım öğrencim oydu. Annesi ile babası ayrı bir çocuktu ve babasıyla yaşıyordu. Babası Şahin Bey'den öğrendiğim kadarıyla annesi terketmişti. "Ben sana yardımcı olurum, tatlım. Sen gel bakalım." "Peki." Çekine çekine yanıma yürüdü. Bende bilgisayarımdan müziği açıp biraz daha hatırlamasını sağladım. Başta doğru yapsa da sonlara doğru karıştırmıştı. Şarkıyı biraz geriye alıp yanına geçtim. "Hayır, aşkım. Bak şimdi kollarını tamamen güneş gibi açtıktan sonra göğüs hizanda çekiyorsun ve zıplıyorsun." Size anlatamasam da Yağız'a göstererek anlatabilmiştim. "Sizde dikkatli izliyorsunuz." Burada partner gerektiği için yanıma Ece'yi seçtim. "Ece, gel bebeğim." Ece de sevinçle yanıma geldi. "Burada ne yapmanız gerektiğini hatırlıyor musunuz? Elleri kavuşturuyoruz ve," derken Ece heyecanına yenik düşüp sözümü kesti. "Evet, öğretmenim! Elleri ilerde birleştirip aşağı indiriyorduk. Ve biz dönüyorduk." Bizden kastı kızlardı. Heyecanına gülümsedim. "Bravo Ece'ciğim." Yağız, Ece'nin yanında hareketleri daha iyi yapmaya başlayınca gülümsedim. "Harikasınız, çocuklar. Yakında zaten hep beraber dansı sergileyeceksiniz o büyük salonda. İsterseniz siz beraber olabilirsiniz." dedim son kararı onlara bırakarak. "Ben isterim, hocam." "Bende isterim, hocam." dediler ikisi de neşeyle. Yağız, Ece ile çok eğleniyordu. "O zaman sizi ben kesinleştirdim. İsterseniz aralarda beraber alıştırma yapabilirsiniz." dedim. Hepsi 10-11 yaşlarındaydı ve sanırım çocukluk aşkı denilen o ilişkiyi yaşayan ilk ikili Yağız ve Ece'ydi. "Tamamdır. Taner ve Göksu, gelin bakalım." "Tamam, öğretmenim." Onlar zaten ikiz olduğu için beraber yapmak istemişlerdi. "Arkadaşlarınızın en son yaptığı hareketi gördünüz. Oradan devam edin bakalım." İkisininde performansını izledikten sonra arkalarına geçtim. "Taner'ciğim, Göksu'nun omzunu biraz daha emin kavra. Yoksa sahnede bir sakatlık çıkar, bunu istemeyiz, değil mi?" "Hayır, öğretmenim. İstemem. İkizime bir şey olmasın." Bende hep bir ikizim olsun istediğim için güldüm. "İşte böyle. Tekrar edin bakalım." 30 dakika bu şekilde ilerledikten sonra zil çalmıştı. "Çıkabilirsiniz çocuklar." dedim gülerek. "İkinci ders kalan çiftleri de ayarlayacağız." dedim ve sınıftan çıktım. İkinci dersimde onlarlaydı ve sonra öğle grubum başlıyordu. Öğleden sonra saat 1'de 2. grubum başlıyordu ve onlarla 2 ders yaptıktan sonra yarışmanın gerekli olan özel işleriyle ilgilenmek için 1 saat fazladan buradan kalıyordum. Sessize aldığım telefonumu elime alıp arayanlara baktım. Arayan Okan'dı. Mutfak boş olduğu için oraya geçtim ve geri arama yaptım. "Efendim, Oki?" "Başlatma kızım Oki'ne. Bu magazin ne, Miray? Benim gözlerim ne görüyor? Sen kabul etmeyecektin hani?" "Ben öyle bir şey söylemedim." dedim umursamazca. "Henüz karar vermemiştim o zaman." Bir yandan da çay dolduruyordum kendime. "Bana laf oyunu yapma, Alçin. Ne işin var kızım senin onunla alt alta. Tövbe yarabbim." "Ya o an aniden o pozisyonda kalmıştık. Barışmadık yoksa. O an öyle yakalanınca da rol yapmayı kabul ettim." "Miray, sen bu değilsin. O Erdem karaktersizi ile fazla yan yana kalamazsın. Her ne kadar eski sevgilin olsa da?" Ofladım. "Başka şansım yok, Okan. Yasemin teyze için bunu yapacağım. Emin ol Buğra umrumda değil." dedim bir yandan kapıyı gözetlerken. "Bu benim hiç içime sinmiyor. Akşam kaçta evde oluyorsun? Sana geleceğim." "Olmaz, Buğra ile hastaneye gideceğiz. Bu konu ile ilgili konuşmak istemiş Yasemin teyze." "Miray, yapma be kızım. Birazda kendi iyiliğini düşün. Her gün Buğra ile nasıl yan yana olup unutmaya çalışacaksın onu?" dedi yalvarır bir şekilde. Okan da haklıydı çünkü fazla saftım. Buğra beni üzerdi ve bunu biliyordu. Bende biliyordum "Okan, sonra konuşalım, lütfen. Dersten çıktım zaten." "Öyle olsun. Ama bu konuşma kapanmadı bilmiş ol." dedi ve yüzüme kapattı. Derin bir nefes verip kalçamı tezgaha yasladım. Ne yazık ki Okan haklıydı. Buğra'yı, Okan'ı deyişiyle Erdem karaktersizini görmek ve sevgili gibi davranmak bana iyi gelmeyecekti. Bu konuyu kaçıncı düşünüşüm ama tek yapabildiğim şey sadece boşluğa bakıp düşünmek. Elimden fazla bir şey gelmiyordu. Hatta hiçbir şey. "Miray, bir bakar mısın?" "Geliyorum, Caner." Elimdeki çay bardağıyla Caner'ın sınıfına gittim. Sanırım blok ders yapıyordu. "Efendim?" "Şu sahne var ya; bir gösterin çocuklar öğretmeninize." Onun sınıfından iki çocuk hareketi uyguladı. "Evet?" "Heh, işte benim onu çocuklara göstermem lazım," Kulağıma eğildi. "Daha doğru şekilde." Çocukları rencide etmek istemediği için kulağıma fısıldamıştı. "Yardım edebilir misin?" Başımı salladım. "Ederim tabii ki." Caner'e sapık gözüyle bakmanıza gerek yok arkadaşlar. Emin olun çocuklara öğretmek için öğretmenler arasında böyle dans hareketlerimiz oluyor. Hemde Caner zaten nişanlı. İçiniz rahat olsun. "Harika." Çay bardağını masaya bırakıp yanına gittim. Caner ellerini belime koyunca bende ellerimi omzuna yerleştirdim. "Dikkatli izleyin, çocuklar. Şimdi Miray öğretmeniniz kendini hafifçe yatırıyor, bende onu belinden sağlamca tutup düşmesini engelliyorum." Onun sınıfı biraz daha yaşça büyük olduğu için bu hareketi seçmiş olmalıydı. "Ama burada önemli olan şey; belinden sağlamca tuttuğundan emin olduktan sonra onu kaldırıp döndürüyorum. Döndürürken sağ elimizle elini tutuyoruz. Sol elimi de arkamda tutuyorum." "Anlaşılmayan bir yer?" dedi beni tamamen bıraktığı sırada. "Yok, hocam." dedi birkaç kişi aynı anda. "Tamamdır, teşekkür ederim Miray hocam." "Rica ederim, iyi dersler çocuklar." dedim ve gülümseyerek dersten çıktım. Yani şimdi Caner'e sövsem evliliğine zarar gelir mi? Hayır yani, sen blok ders yapıyorsun diye benim teneffüsümü niye yiyorsun? Çocuklarınkini yemişsin zaten. Kendi sınıfıma gittiğimde Yağız ve Ece'nin çalıştığını gördüm, mükemmel yaptıklarını da söyleyebilirim. "Aferin çocuklar, harikasınız." İkisi de beni farkedince utanmıştı. Üstlerine gitmek istemedim. "Hadi bakalım, devam ediyoruz dersimize."
•••
Eve adımımı atar atmaz evdeki sessizlik biraz gerici oluyordu. Kızlar kendi evlerine gitmiş olmalıydı. Odamdaki lavaboya gidip ellerimi yüzümü yıkadım. Makyaj temizleme suyuyla da rujumu tamamen çıkarıp iz kalma riskini sıfıra indirdim. Sanki evi yakma ihtimalini kaldırdım Kendi kendime gözlerimi devirip üstümdekilerden kurtuldum, saçlarımı yukarda basit bir topuz yaptım ve duşa girdim. Terli olduğum için boydan bir duş aldım ve bu sıcakta daha ferahlamış oldum. Havluya sarılıp odama geçtim ve üstüme güzel bir kombin çıkardım. Vücudumu kremleyip kuruttuktan sonra onları giydim ve saçımı açtım. Makyaj masama oturup hazırlanmaya başladım. Solgun yüzüme biraz takviyeler yaparak görünüşümü düzelttim. Makyaj bazı, kapatıcı, rimel, bordo ruj ve biraz allık. Saçlarımı da maşa ile dalgalandırdıktan sonra takılarımı taktım. Saçıma bandana taktıktan sonra parfüm sıktım ve kombinimi tamamladım. Sabah kahvaltı dahi yapmamıştım ve öğlen yediğim bir poğaça ile duruyordum. Ama henüz iştahım yoktu ve yemek de istemiyordum. Çantama gerekli olan eşyaları koyduktan sonra salona geçtim. Üstümü başımı düzelterek oturdum ve televizyonu açtım. Eski dizilerinden birinde durup izlemeye başladım. "Saçmalama kızım, adam suçlu." dedim kendimi hızla adapte ederek. "Özür mü diliyor o? Seni aldatan adamdan özür mü diliyorsun? Yıllar önceki konudan. Allah'ım şu senaryoları neden dizi edersin ki? Kadınları özgüvensiz ve köle gibi gösteren saçma bir dizi." "Şaka mı bu?" dedim şaşırarak. "O senin en yakın arkadaşın. Ay kriz geçireceğim şimdi." Korna çalınca duraksadım ve birkaç saniye nerede olduğumu kavrayamadım. Ben niye hazırlandım? Ah, tabii ya. Buğra beni alacaktı ve hastaneye gidecektik. Boğazımı temizleyip üstümü başımı düzelttim. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki kim olduğumu bile unutmuşum. Ayaklanıp kapıya gittim ve ayağıma vazgeçilmezim yaz topuklularımı geçirdim. Evin anahtarını ve çantamı da alıp evden çıktım. Buğra kapının önünde beni bekliyordu. Hızlıca bindim. "Hoşgeldin." Cevap vermedim. Kemerimi taktıktan sonra saçımı sol kulağımdan çıkarıp onu görmemi engelledim. "Sinirli misin sen?" "Seni ilgilendirmez." Bir şey söyleyeceğini hissettiğimde onu durdurdum. "Buğra farkındaysan sen beni terkettin ve biz ayrıldık. Şu an yardım ettiğim kişi de sen değil annen. Yani gerekmediği müddetçe konuşmamıza gerek yok. Önüne dön ve arabayı sür lütfen." "Pekala, madem öyle istiyorsun." dedi ve kontağı çevirdi. Buğra'yı seviyordum. Seven insan gereksiz sebeplerle ayrılsa bile gönlünü ona kaptırmıştır ve geri almak da o kadar kolay değil. Buğra nasıl vazgeçebildi benden bilmiyorum? Gözlerim dolunca başımı cama çevirdim. Araba durunca Buğra'nın bana döndüğünü hissettim. "Miray, lütfen." dedi hüzünle. "Ayrıldık artık, bir gün olacağı belliymiş demek ki. Yapma böyle. Bir gün birinden hoşlandığında beni hatırlamayacaksım bile." "Unutmak o kadar kolay mı, Buğra?" dedim ona dönerek. "Kaç yıldır sevgiliyiz ve ben kalpsiz değilim. Sevdiğim insanı unutmanın yolunu başkasında aramayacağım." Buna diyecek bir sözü olmadığı sustu. Yeşil ışık yanması da yeterli. Aşık olmak ve hoşlanmak farklı şeyler. Bana göre hoşlanmak, onun sadece dış görünüşünden etkilenmek ve onunla eğlenceli vakit geçirmek. Hoşlandığın kişinin sadece seninle zaman geçirdiğinde nasıl biri olduğunu önemsemek. Yani senin yanında iyiyse başkasının yanında terbiyesiz olmasını önemsemezsin. Ama aşık olmak, onun her halinden büyülenmek. İçini, dışını, hobilerini, fobilerini... Yani onun tamamıyla eğlenceli zaman geçirmekten zevk alırsın. İşte o yüzden ben aşık olmayı bekledim ve ilk sevgilim Buğra oldu. Ve onu unutmak o yüzden kolay olmayacak. Yolculuğumuzun bundan sonrası sessiz geçmişti. Az önce koyduğum postadan sonra bir şey söylemek istese de ağzını açamıyordu. İş çıkışı olduğu için epey trafik vardı ve yarım saatten aşağı gelememiştik. Buğra arabayı dışarda magazincilere yakalanmamak için otoparka parkedince hızlıca indim. Otoparkta fazla kişi olmadığı onu beklemeden içeri girdim. Yasemin ablanın odasına gelip kapıyı yavaşça tıklattım. Buğra yanıma gelince. "Gel." dedi içerden Birol amca. Kapıyı açıp içeri girdim. "Biz geldik." dedim sevecen bir tavırla. İçeride sadece Birol amca ve Yasemin teyze vardı. "Hoşgeldiniz, çocuklar." "Hoşbulduk, nasılsınız?" diye sordum. "İyiyiz, güzel kızım benim. Sen nasılsın?" "İyiyim, bende sağ olun." "Biz hanımları yalnız bırakalım oğlum. Çıkalım." Buğra'ya itiraz eder bir mimikte baktım. "Ama-" "Hadi, oğlum. Hadi evladım. Birkaç dakika sevgilinden ayrı kalsan bir şey farketmezsin." dedi Yasemin teyze. "Peki anne." dedi Buğra bir yandan bana omuzlarını silkerek. Beceriksiz. Birol amca ve Buğra odadan çıkınca bende yalandan bir gülümsemeyle Yasemin teyzeye döndüm. "Benimle konuşmak istemişsin, Yasemin teyze." "Evet, kuzum. Gel otur şöyle." dedi ve yatağın yanındaki koltuğu gösterdi. Eteğimi hafifçe düzeltip gösterdiği yere oturdum. "Yasemin teyze, ne hakkında konuşmak istemiştin? "Yavrum, siz Buğra ile neden ayrılmıştınız?" Biz bunu nasıl konuşmadık? "Buğra ne anlattı?" diye sordum. Kaşları çatıldı. "Valla Buğra hiçbir şey söylemedi. Anlaşamadık diye geçiştirdi ama ben yemedim tabii." "Ben olsam bende yemezdim, Yasemin teyze." dedim gülerek. "Şimdi şöyle," derken zaman kazanmaya çalışıyordum. "Buğra beni çok kızdırdı." dedim yalandan oyun yaparak. "Benim bir tane dans provam vardı. İş yerinden karşı cins bir arkadaşımla prova ediyorduk. Buğra ile de beni alması için sözleşmiştik ama benim saatim gecikince bizi bir pozisyonda gördü ve kıskandı. Ama yersiz kıskançlıklar. Bende onu sakinleştirmeye çalıştım olmadı. Benim evde de konuştuk ama sinirlenince birbirimize ağza alınmayacak laflar edince kalplerimiz kırıldı ve mola verdik. Bende o sinirden onu takipten çıkınca insanlar hemen temelli ayrıldık sandılar ve olaylar büyüdü." Benden çok iyi suç örgütü olur. Dertle başını salladı. "Anlıyorum, canım." Oha yedi mi? "Ya ben bir şey soracağım," dedim. "Sor bakalım." "Siz bu magazinleri hiç mi görmediniz?" "Nerede yavrum?" dedi derin nefes vererek. "Sosyal medya, magazin burada ilgimizi çekemiyor. Buğra gelen magazincileri de yolluyor hemen. Ruhumuz dahi duymadı. Siz de çok güzel saklamışsınız maşallah." "Ama valla bana bir şey sorma. Ben haberiniz vardır diye yanınıza da gelemiyordum sonra da hastalık girdi." Araya benim telefomun zili girdi. "Pardon," dedim mahcup bir gülümsemeyle. Arayan Ebru'ydu. "Efendim, Ebruş?" "Miray," dedi kekeleyerek. "Miray çok kötü bir şey oldu. Hemde çok iğrenç." Derin derin nefes alıp vermekten konuşamıyordu bile. "Bir sakin ol tamam dur. Tane tane anlat." "Ben, ben senin evinde birkaç eşyamı unutmuştum." İkimizin evininde anahtarı birbirlerimizde vardı. "Ee?" "Senin odandan," dedi ve duraksadı. İğrenen bir ses çıkardı. "Ya Ebru teker teker sordurtma. Ne oldu?" "Odandan fare çıktı." dedi sonda çığlık atarak. "Ne, fare mi?" dedim dehşetle. Huylanmaya başlayınca omzumu kaşımaya başladım. "Onu deme lütfen." "Ama ben fa- yani o hayvanın evinde olduğunu başka nasıl söyleyeceğim? Hayret bir şey. Ay ne anlatıyorum ben sana çabuk gel. İlaçlamayı da çağırdım. Gelirken polis, itfaiye, ambulans, hayvan korumayı aramayı unutma." "Allah'ım lütfen evimi kemirmemiş olsun. Geliyorum." dedim ve telefonu kapattım. Ayağa fırladım bir yandan kendimi kaşırken. "Ne faresi, Miray? Fare mi varmış evinde?" Huylanarak omzumu silktim. "Evet, o hayvan." dedim kekeleyerek. O lanet olası hayvana tikim vardı. "Benim, hemen gitmem lazım." dediğim sırada kapı açılmıştı. Kendimi kaşımakla meşgulken Buğra ile göz göze geldim. Birkaç saniye bana şaşkınca baktı. Gözlerimiz arasında mekik dokurken en sonunda bıkkın bir nefes verdi. "Anne o hayvanı andığını söyleme bana." Bunu hatırlıyor muydu? Bu çocuk neden bu kadar çekici? Hayır Miray, kendine gel. "Ben anmadım, yavrum. Miray'ın evine girmiş o hayvan." "Benim gitmem lazım." dedim kendime yavaşça gelirken. "Oğlum, Miray'ı evine götür. Sonra da kızı kendi evine götür." "Yok, Birol amca. Ben arkadaşımda-" "İtiraz kabul etmiyorum. Hem Ada da Buğra'da kalacaktı bu akşam ona bakarsınız." Tam bir kabus! "Peki, tamam." dedi Buğra mecburen. Buğra omzumu kaşıyan elimi tutup dışarı yöneltti. Bende Buğra beni çekiştirirken diğer elimle onlara el sallayıp kendimi kaşımaya devam ettim. Bir yandan sırtımı, omzumu ve kolumu kaşıyordum. O kelimeyi duyunca ya da hayal edince sanki ateş basıyordu. Buğra yine kaşınmaya başladığımı farkedince ofladı. "Kızım kaşımasana kendini. Yara edeceksin." "Biliyorsun böyle olduğunu. Ne yapayım?" "Tut kendini, kaşıma." dediği sırada asansörün geldiğini ve beni bindirdiğini şimdi farketmiştim. Tekrar elimi sırtıma yönlendirdiğim sırada iki elimi iki elini de kullanarak tuttu. "Kaşınmaya devam edecek misin?" Bilmiş bilmiş başını salladı. Çenesini sıkarak dudağını büzdü. "Peki, bunu sen istedin." Ne olduğunu anlamadan beni tek hamlede sırtına aldı. "Buğra," dedim bulunduğum konumu sorguladığım vaziyette. "Buğra; ne yapıyorsun, bırak beni." dedim cırlayarak. Bildiğin sırtına atmıştı beni. "Şimdi kaşı da görelim." Kaşımak istesem tutunamazdım ve kayma ihtilalim yüksekti. "Buğra, o ellerini üstümden çek. Derhal." "Aynen, derhal." dedi ve yürümeye başladı. "Buğra, beni." derken sustum ve soluklandım. Bağırmaktan nefesim kesilmişti. "Beni hemen indiriyorsun. Şu an derhal." "Boşuna nefesini tüketme, Miray." "Buğra arabada ne dedim lan ben sana?" dedim tepem atınca. "Bana dokunma demedim mi? Şimdi o ellerini belimden çekerek yere bırak beni." Bıraktığında azarımın haklı çıktığını sanmıştım ama otoparktaki arabasının yanına gelmiştik. "Geç şimdi." dedi ve kapımı açtı. "Pislik." dedim, bindim. Kaşıntım da o sırada geçmişti bile. İstemediğim şekilde olsa da işe yaramıştı deve. "Mecburen bana gelmek zorundasın. Ada benim evimde." "Ada'yı uyaramaz mısın?" "Sence Ada'yı yalan konusunda ikna edebilir misin?" "Doğru, edemezsin." dedim homurdanarak. Cadı kız, her şeyi yapar ama yalan söylemezdi.
•••
Önce eve gitmiş ve birkaç teknik not hakkında bilgi sahibi olmuştum. Yarın eve girebilirdim, sabah da kıyafet almak için eve gitmem gerekiyordu. İlaçlama görevlilerden aldığım bilgiye göre 3 fare vardı ve görülen yüzeylere göre zarar alan fazla bir şey yoktu. Benimde sabah eve girecek cesaretim olmadığı için hizmetçi tutmuş, eşyaların yüzeylerinin silinmesi için rica etmiştim. Şimdi de Buğra'yla Ebru'nun evine gidiyorduk. Önce onu bırakacaktı sonra da biz eve geçecektik. "Ebru, ben yarın sabah eve gidemem. Senden yarın iş için giysi alsam olur mu?" Ebru cevap vermeden Buğra atladı. "Bende kalan birkaç kıyafetin var. Onları kullanırsın." dedi tekdüze bir sesle. Başını salladım. "Kaldığından haberim yoktu." "Söylemek aklıma gelmedi." "Hiç vermeyi düşünmedin sanırım?" "Bir gün eline geçecekti zaten. Acelesi olduğunu düşünmedim." "Benim kıyafetlerimi vermenin?" "Ne uzatıyorsun? Bir gün alacaktın." "Arkadaşlar, tamam." dedi Ebru bir tartışmanın önüne geçerek. "Uzatmanın manası yok. Şimdi gidince alırsın, Miray." "Uzatan arkadaşın." Tam yine bir şey söyleyecektim ki Ebru elini omzuma koyarak gözlerini kırptı. "Sakin ol." dedi dudaklarını oynatarak. Sessizce oflayarak önüme döndüm. Ebru'yu bıraktıktan sonra Buğra'nın evine gelmiştik. Epey sıkıntılı bir durumun içindeydik şu an. Eve girdiğimizde bizi Ada ve bakıcısı Güneş karşılamıştı. Bizi görünce ikisi de hem şaşırmış hem gülümsemişti. "Buğra Bey, Miray Hanım; hoşgeldiniz." "Hoşbulduk." dedim gülümseyerek. Güneş de çok tatlı bir insandı. Hala okuyordu ve harçlık çıkarıyordu. "Miray abla, beni görmeye mi geldin?" dedi Ada heyecanla. "Evet, birtanem. Seni görmeye geldim." "Miray ablan bu akşam bizimle kalacak." Bir dakika, bir sorunumuz var. Güneş pazartesi akşamı burada kalıyordu çünkü salı günleri dersleri sabahtan başlıyordu ve kendi okuluna giderken Ada'yı da okuluna bırakıyordu. Buğra'ya da kolaylık oluyordu. Güneş burada kaldığı günlerde misafir odasında, Ada kendi odasında kaldığına göre tek oda kalıyordu ve o oda da, Buğra'nın odası oluyordu.
***
Sizleri çok seviyorumm, bir sonraki bölümde görüşmek üzeree.
Umarım beğenmişsinizdir, yeteneklilerim. Bölümü beğendiyseniz lütfen beğenmeyi unutmayın.
Hepinizi çok seviyorumm, bir sonraki bölümde görüşmek üzeree
ÖPÜLDÜNÜZZZ |
0% |