Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Bölüm -Aşk-

@kirazbenn

Medya:Aydilge-Aşk olmak

 

İyi okumalar okuyucularım, beğenmeyi unutmayalımm

 

***

 

Buğra'nın odası oluyordu.

Buğra ile aynı odada mı kalmak zorundaydın şimdi?

Of Miray, of. Hem benim hemde o fareyi Allah bildiği gibi yapsın, gerçekten.

"Biz bir üstümüzü değiştirelim. Gel güzelim." dedi deve ve elini belime atıp beni yönlendirdi.

Ben bunu öldürsem hapise girer miyim?

Bence ben bu dünyadan bir şerefsizi öldürdüğüm için cezaevine değil de onurla taçlandırabilirim. Sesi güzel diye seviliyor zaten gerizekalı. Yoksa bu meymenetsize niye hayran olsunlar, yoksa konserde niye bir imza için sahneye atlasınlar, yoksa niye şarkılarını milyonlarca dinlesinler, yoksa niye yakışıklılığına gıpte etsinler, yoksa niye-

Miray sus, seviyorlar adamı işte.

Buğra ile odasına gittiğim an içimdeki rahatsızlıktan dolayı kendimi çekip kurtardım ondan. İçten içe bana mayhoş bir tatlılık veriyordu elinin belimde olması. Varlığı da veriyor ama daha fazla etkilediği için.

"Buğra biz nasıl kalacağız?" diye sordum hemen. İçimi kaplayan merağın asıl nedeni buydu.

"Mecburen aynı odada kalacağız. Aynı yatakta yatmayız ben yer yatağı yaparım kendime." Biraz rahatladığımı itiraf edeceğim.

"Ben yerde yatarım."

"Konuşuruz sonra." Derin nefes verip başımı salladım.

"Benim kıyafetlerim nerede?" dedim kendime gelince. Cevap vermeden gardrobun hiç kullanmadığı kısmını açtı ve katlı kıyafetlerimi aldı.

Aradan sarkan o askı sütyenimin mi

Elimle alnımı kaşır gibi yaparak yüzümü kapattım. Yerin dibine girmek bu kadar zor olmasa gerek. Buğra'nın ciddi sesini duyunca ona baktım.

"Bu da senin çantan. Burada unutmuştun. Hepsi sığar sanırım. Sığmazsa bir tane daha verebilirim." Bir çantaya bir kıyafetlere göz attım.

"Sığdırırım ben." dedim ve kıyafetlere yöneldim. Yatağına bıraktığı kıyafetlerimi alıp teker teker çantaya yerleştirmeye başladım. Buğra da lavaboya girmişti.

Arada karışan tangama bakıp gözlerimi yumdum. Bu çamaşırı Buğra kendisi istemişti, yani ben unutmamıştım. O da ayırmış olmalıydı. Önüme gelen saçlarımı itekleyip gözlerimi açtım. Buğra odada olmadığı için rahat rahat ve aynı zamanda hızlı hızlı, düzgün olmasına dikkat etmeden yerleştirmeye devam ettim.

Birlikte yaşanılan anılar her kalan kıyafeti görünce zihnimde bir bir canlanıyordu. Mutlu olduğum anıların bir daha yaşanmayacak olması en acı tarafıydı gerçekten de. Sevdiğim adam tarafından terkedilmek ve onun başka birini sevdiğini öğrenmek beni keşke mutlu edebilse.

Keşke ondan kurtulduğumu düşünebilsem

İnsanlar hep eskiyi unutmanın yolunu yenide arıyordu. O kadar masumdum ki Buğra'dan hiçbir zaman ayrılmayacağımı düşünüyordum ve o yüzden bu sözü eşyalarımdan yola çıkarak gerçek olduğunu varsaymıştım.

Belki de gereken budur. Buğra'yı unutmamın nedeni başka bir erkekle mutlu olmayı öğrenmekten geçiyordu. Gider, hem ünlü olmayan hem de beni gerçekten seven bir erkekle birlikte olurdum.

Hani Buğra'yı unutmanın yolunu başkasında aramayacaktın?

Geçmiş geçmişte kaldı artık. Sonuçta o artık benim hayatımda olmayacak.

İlk Yarışma Zamanı

 

"Buğra, yarışmadaki çoğu hareket neredeyse beni öne çıkarıyor. Hep öne atıyor beni. Yapamazsam her şey bitecek. Çok geriliyorum." demiştim kuliste sağa sola doğru volta atarak. Buğra iki hamlede önüme geçti ve ellerimi tutarak beni durdurdu.

"Benim yetenekli, güzel sevgilim..." dedi merhametle karışık. "Bazı şeyleri kafanda çok büyütorsun. Sen bu işe yıllarını verdin. Mutlu olduğun bu işi yapmak için asla yapmayacağın bir şey yapıp güzel bir yer kazanmana rağmen mezuna kaldın ve dansı hayatının parçası haline getirmek için çalıştın. Şimdi de emeğinin ekmeğini yiyorsun. Yarışmayı kazanmanız kesin değil garanti." dedi kendinden emin şekilde.

"Şimdi, kendine geliyorsun. Ve gidip o yarışı kazanıyorsun. Benim yetenekli dansçım."

Günümüz

 

Derin derin nefes çektim ciğerlerime. Biraz olsun kendime getirmişti bu anı.

Hepsini teker teker yerleştirdikten sonra gece yatmak için hiç düzgün kıyafetimin olmadığına sinirim bozulmuştu. İşe giderken vardı çünkü genelde Buğra'da kaldığım geceler sabah için kombin getiriyordum yanında.

Yatmak için getirdiğim kıyafetlerin hepsi gecelik desem inanır mısınız?

Mecburen bir tayt bir tişört çıkaracaktım. Altımdaki etekle de yatmam mümkün değil.

"Sen girebilirsin." dedi banyodan çıkan Buğra. Üstünde tişört ve eşofman vardı ve duşa girdiği belliydi. Saçları hafif nemliydi. Saçlarını her daim kuruturdu.

"Tamam." dedim kıyafetlerimi kucağıma alarak.

Lavaboya girip kapıyı kapattım ve üstümdeki kıyafetleri pijama niyetine giyeceğim takımla değiştirdim. Takılarımı da çıkardım ve makyajımı da yüzümü yıkayarak çıkartmaya çalıştım. Rimelimi yıkayınca samaraya döndüğüm için kendi kendime gülmeye başladım.

Her halimle güzelim ya

Köşede duran vazelini yüzümün her yerine uygulayıp kalan makyaj kalıntılarını çıkardım. Doğal halimi çok beğeniyorum. Gençken bağımlı gibi fazla makyaj yapmadığım için cildim iyi durumdaydı. Fazla sivilce veya lekelerim yoktu. Çilli bir kızda değildim ama olmasını isterdim.

Her şeyimi hallettikten sonra lavabodan çıktım. Buğra yatakta oturmuş telefonla oynarken beni bekliyordu. Bana baktı, ayaklandı ve telefonu cebine attı.

"Tamam mısın?" dedi düz bir seste. Başımı salladım çantaya kıyafetlerimi ve takılarımı koyarken.

"Hadi salona geçelim. Yemek yapacağım, ne yersin?"

"Ben yemeyeceğim." dedim koridora çıktığım an. Buğra kolumu tutunca duraksadım.

"Yemeyeceğinden emin misin? Biraz solgun görünüyorsun. Yüzünü yıkadığın için mi rengin gitmiş." Elimi sertçe çektim.

"Makyajımı çıkarttığım için o gerizekalı."

"Bende diyorum niye soldu yüzü? Olabilir, halsiz gibisin. Hala tam iyileşmiş gibi değilsin. Bir şeyler yemen lazım."

"Aç değilim, sen yap kendinize."

"İyi, sen bilirsin." Salona döndüğümüzde Ada direk bacaklarıma sarıldı.

"Miray abla bu akşam beraber uyuyalım mı?" Bir bu kız kadar olamıyorum zeka konusunda.

Ben bunu niye düşünemedim?

"Olur tabii ki, bebeğim benim. Çok sevinirim." dedim Buğra'ya yandan bakış atarak. Alaylı bakışlarımı farkedince onun ağzından da bir kıkırtı kaçmıştı.

"Harika," dedi neşeyle. Sonra abisine döndü. "Abi sende gelir misin?" Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı duyduğum şeyden ötürü.

Hayır, olmaz.

Ada sen bu kadar cadı değildin ama.

Buğra bana alayla bakıyordu. Yüzünde sanki az önceki tavrımdan dolayı bana yine gıcıklık yapacak gibi bir hal sezmiştim. Ona gözlerimle kabul etme der gibi bakarken beni pek umursadığı söylenemezdi.

Benimle yatmak istememesi epey belli olan bir durum. Neden beni sinir etmek için kabul edeceğini düşünüyorum?

"Hayır, abiciğim olmaz. Hem senin yatağın çok küçük. Hemde benim bugün belim ağrıyor. Yalnız yatmam daha doğru olur." Derin nefes verdim dışarı doğru.

Yanıldığım için hiç bu kadar mutlu olmamıştım.

"Peki, tamam." dedi Ada dudaklarını büzerek. Buğra, Ada'nın yanında dizlerinin üstünde çömeldi.

"Büzme dudaklarını. Seninle hep beraber uyuyoruz. Bu seferlik böyle olacak anlaştık mı?" dedi Buğra gerçekçi bir tavırla. "O dudaklarını birkaç saniye içerisinde düzeltmezsen camdan aşağı atacağım seni." Buğra gerçekten çok iyi bir abiydi.

Yalan yok, mükemmel bir abiydi. Benim abimden bile daha fazla iyi olduğunu söyleyebilirim. Merhamet gösterme konusunda Giray'dan anbean daha yetenekliydi. Giray'ın sevgi dili daha çok dövmeyle işliyordu.

"O bez parçasını 10 saniye içerisinde çıkarıyorsun, baş belası."

"Döverim seni, ağlama."

"Kıvırma lan burnunu. İğrenç bir şeye benziyorsun ağlayınca."

Böyle anlatınca da abin katil gibi görünüyordu ama iş beni başka birisinin üzmesine gelince hemen abilik damarı patlıyordu. Sırf olay çıkar, ortalık karışır diye Buğra'yla belirli sorunlardan dolayı ortak kararla ayrıldığımızı söylemiş, magazincilere mal vermemiştim.

Yoksa Buğra şu an burada olmazdı.

Ay keşke dövdürseydim.

"Ne yiyeceksin, Ada?"

"Makarna." dedi Ada zıplayarak. Neden bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Ada güldüğü için sevinciyle benimde dudağımda bir tebessüm oluvermişti.

Anne olmaktan korksam da abla olmak isterim. Kardeşim yerine koyabileceğim insanlar tanımış olsam da hep küçük bir erkek kardeşim olsun istemiştim. Belki ilerde evlendiğimde evlatlık alırdım.

A, doğru. Benim artık evlenmem için önce birini bulmam gerekiyordu.

"Tamamdır, kızlar siz oturun. Bende makarnanızı yapayım."

"Miray abla, sende yardım etmeyecek misin? Eskiden hep beraber yapardınız." Başımı salladım katılarak.

Şimdi bu manyak gidip bir şey katar yemeğe. Güven olmaz.

Buğra'ya güvenmiyordum artık. Bunca zamandır yaşadığımız beraberlik saçma bir nedenden dolayı bitmişti. Zaten güven problemim vardı. Bunun nedeni yakınlarından duyduğum aldatılma, ihanet, intikam gibi saçma nedenlerdi. Şu ahiretlik dünyada yarının ne olacağını bilmeden yaşıyorduk zaten ve 6 yılımın boşa gittiğine inanamıyorum.

Buğra'nın peşinden annesini takip eden yavru civciv gibi takip ediyordum. Beraber mutfağa gider gitmez dolabı açtı, içinden makarna paketi çıkardı. Benim aksime yemek yapabiliyordu. Ben hiçbir haltı beceremezken Buğra iyi de bir aşçıydı.

"Bu kadar yeter herhalde?" diye konuştu kendi kendine. Tahmin yürütüyor olmalıydı.

"Miray, hepsini kullanayım mı?" dedi, ben mutfaktaki masaya kalçamı dayadığım sırada.

"Bir paket 2-3 gün yeter size." dedim umursamadan. Neden bana soruyor ki? Yemek yapmayı bilen oydu.

"Çubuk olduğu için tahmin edemedim." dedi o da aynı umursamazlıkla. Umursamıyorsa neden açıklama yapıyordu?

Ayrı cins, boşver.

"Senin istediğin bir şey var mı?" Ayakta durmaktan sıkıldığım için sandalyeyi çekip oturdum.

"Buğra," dedim bıkkın bir nefes vererek. Kapıyı birkaç saniye kontrol edip ona döndüm. "Arabada daha yeni konuştuk seninle. Eski sevgiline bu kadar yakın davranamazsın. Sana bir iyilik ediyorum o kadar. Cılkını çıkartmaya gerek yok. Tamam mı?" Ayaklandım.

"Ben gidiyorum, Ada'ya önemli bir işten dolayı Ebru'ya gittiğimi söyleyeceğiz." Tam kapıdan çıkacağım sırada kolumu tutmuştu Buğra kesin bir hamleyle.

"Bunu anneme söylediğimde ne işi olduğunu sormayacak mı sence?"

"Uydur, bir şeyler." dedim ve kolumu çekmeye çalıştım epey sıkı tutuyordu.

Canımı yakmamayı nasıl başarıyor ki?

Canımı yakmadan canımı yakıyordu. Yüreğim her seferinde kan ağlıyordu. İyiyim dediğime bakma iyi bir oyuncuyum.

Yarım kalan aşklar listesinde adımız geçiyor sonuçta.

"Miray, ne uydurayım Allah aşkına." Başımı sabır dilenircesine havaya kaldırdım.

"Ebru dans eğitimi almak istiyormuş. Miray da ona birkaç figür göstermek için ona gitti." dedim fikrimi sunarak.

"Peki, bundan Ebru'nun haberi var mı?" dedi bilmiş bilmiş.

"Of, Buğra biliyorum. Ebru dansı sevmiyor ama ben başka ne yapabilirim?"

"Mesela bir çılgınlık yapıp bugünü burda geçirebilirsin." Yalandan ağız kaslarımı bile ağrıtacak şekilde gülümsedim.

"Sen anlamıyorsun galiba. Ben sana artık daha fazla tahammül edemiyorum." Tek kaşını kaldırarak sorgularcasına.

"Tahammül mü edemiyorsun? Başka bir şey olmasın." Kolumu ondan o kadar sert çektim ki dengesini sağlamak için koluyla duvara tutunmak zorunda kalmıştı. Bağırmak, çağırmak, içimi boşaltmak istediğim için mutfak kapısını kapattım.

"Evet, Buğra. Ben sana tahammül edemiyorum değil." dedim sakin sesimle ama bir o kadar da sakin olmayan ruhumla.

"Ben senden hala o kadar çok etkileniyorum ki aşkım dolup taşıyor. Seni her gördüğümde daha çok hayran oluyorum çünkü senin aksine ben sana aşığım. Hala aşığım." dedim hafifçe başımı sallayarak.

"Ulan sen bana söz vermedin mi?" dedim ses tonumu biraz yükselterek. Aniden çıkan sesimle irkildi. Yüzünde asla merhamet, anlama duygusu ya da herhangi bir duygu yoktu. Mal gibi bakıyordu bana.

"Ne olursa olsun yanında olacağım demedin mi? Sözünü tutmayıp ayrılmadın mı? Sonra gelip yardım istemedin mi? Bende aptal kafam ya kabul ettim seninle rol yapmayı. Bitirdin hayatımı ama ben sana bir iyilik bahşettim."

"Şimdi senin utancından bana bakamayacağın yerde gelmiş benimle sohbet etmeye çalışıyorsun? Yok efendim, üzülme demeler, unutacaksın demeler." dedim sesimdeki alayla. "Hayatına başka birini bulacaksın demeler. O kadar uzun değil, Buğra. Sen 6 yıllık ilişkinde aşk ne öğrenememişsin, belli. Böylelikle de hem benim hem de kendin için 6 yıl yemiş oldun." dedim ve noktayı koydum.

Gerçekten kendimi rahatlamış hissediyordum. Buğra'ya karşı söylemek istediklerimi tek bir hamlede söylemiş ve rahatlamıştım. Bunu daha önce yapmalı ve her gece hüngür hüngür ağlamamalıydım.

"Tamam, ben Ebru'nun dertleşmek için seni çağırdığını söylerim." dedi beni şaşırtarak. Gerçekler ağrına gitmiş olmalıydı."Sana taksi çağırayım."

Bu iyiliği de o yapsın bari.

"Güzel olur." dedim sanki az önce ona aşağılayıcı bir nutuk çekmemişim gibi.

Karartmasaydı o zaman hayatımı, banane.

Salonın kapısından görünmemeye çalışarak Buğra'nın odasına geçtim. Eşyalarımı elimde toparlayıp aşağı indim. Salondan Buğra ve Ada'nın konuşma sesi geliyordu.

"Ama niye gidiyor ki Miray abla?"

"Ebru ablanın, Miray ablana ihtiyacı varmış."

"Ama bende onu çok özledim. Ebru abla başka zaman ihtiyacı olsun."

"Olmaz, abiciğim. Hem bak beraber abi kardeş günü yaparız. Makarnayı da beraber yaparız. Güzel olmaz mı?" Ada'nın keyifsiz onaylamasını duydum.

"Olur." dedi mırıldanarak. Daha fazla kendimi durduramayıp içeri girdim.

"Ben gidiyorum o zaman." Ada bana koşunca eğilip onu kucağıma aldım. Kollarını boynuma sarınca bende elimdeki çantaya rağmen sımsıkı sarıldım ona.

"Ada abla, başka zaman yine gel."

"Gelmez miyim, fındığım? Sen iste ben hep gelirim."

"Görüşürüz, Ada abla." Güneş'e gülümsedim Ada'yı kucağımdan indirirken.

"Ben geçireyim seni." dedi Buğra eliyle 'önden buyur' işareti yaparak.

"Gerek yok, sen yemeği yap. Ada çok acıkmıştır. Değil mi kuşum?" Ada iki eliyle karnını sarmaladığı için açlığı belli oluyordu.

"Evet, abi. Çok acıktım ben."

"Pekala," dedi Buğra. "Görüşürüz, sevgilim." dedi herhangi bir temasta bulunmadan.

Çok net konuşmuşum, işe yaradı.

"Görüşürüz." dedim herhangi bir sıfat eklemeden. Elimdeki çantayı daha sağlam tutup diğer elimle Güneş ve Ada'ya el salladım. Onlarda aynı şekilde karşılık verince salondan çıkıp kapıya yöneldim.

Evden nihayet çıkıp taksiyi beklemeye başladım.

Duygusuz insanların aksine haketmesine rağmen ağza alınmayacak laflar söylediğimde kendimi pişman hissediyordum. İçimde belirsiz bir suçluluk duygusu oluşmuştu. Her ne olursa olsun başka birinin kalbini kırmak haddim değil ve acaba yanlış mı yaptım diye düşünmeden edemiyorum.

Hakeden haketmediyse, haketmeyen neden haketti?

Lütfen yine edebiyat oyunu yapma, Miray. Birkaç defa düşünmeye başlayınca beynim yanıyor.

Taksi gelince bindim ve adresi söyledim. O sırada Ebru'ya geleceğime dair mesaj attım.

Sen: Ebru, bugün sende kalabilir miyim?

Sen: Zahmet olmazsa. (19:30)

Ebru: Ne zahmeti, aşk olsun. (19:37)

Ebru: Gel başım üstüne.

Ebru: Ne olduğunu sormuyorum, gelince anlatırsın.

Sen: Sağol, Ebru.

Sen: Anlatırım gelince.

Mesajlaşmadan çıkıp aramalara girdim ve annemi çevirdim. Uzun uzun çaldığı için kapatacakken açmıştı.

"Efendim, kuzum?"

"Anne; nasılsın, naptınız?"

"İyiyiz, yavrum. Cenazeyi az önce kaldırdık. Herkes o kadar üzgün ki dönemiyoruz hemen. Yarın öğlen yola çıkacağız."

"Anladım, tamam." Annemle birkaç kısa bir şey daha konuştuktan sonra vedalaştık.

Telefonu kapatıp el çantama koydum. Birkaç dakika beynimi kemiren pişmanlık yüzünden sürekli sinirim bozuluyordu. Hata yapmaktan korkuyordum. İnsanlar hata yapa yapa öğrenir derler ama ben hemen doğruyu bulmak isteyenlerdendim. Dört dörtlük bir insan olmak için çabalıyordum ve ufacık bir hatamda kendimi beceriksiz hissediyordum.

Mesela, Buğra'yı bulmam bir beceriksizlik. Hatta ihanet.

Ebru'nun evinin önüne gelince taksinin parasını ödedim ve indim. Sitenin içine girip asansörü çağırdım. Arkadaşlarımızın aksine Buğra ve benim tek katlı müstakil evlerimiz vardı. Gelir probleminden değil ama diğerleri daha samimi ortamları sevdikleri için ayrı ayrı sitelerde çalışıyorlardı.

Büyük ihtimalle yengem ve abimde evleri satıp müstakil bir ev alacaklardı.

Asansörden inip Ebru'nun dairesinin önüne gelip zili çaldım. Kapı hemen açıldı.

"Hoşgeldin, canım. Buyur geç." dedi kapıyı tam açarak. Çantayı kapı eşiğine bırakıp ayakkabılarımı çıkardım.

Banyoda ellerimi yıkadıktan sonra salona Ebru'nun yanına salona geçtim. Ebru'nun yaptığı kahvelerin kokusunu buram buram burnuma çektim.

İşte yaşama amacım.

"Harikasın, Ebru." dedim neşeyle. Yanına oturup bardağı elime aldığımda Ebru gülerek bana bakıyordu.

"Afiyet olsun, güzelim. Ee anlat bakalım, ne oldu? Ne yalanı uydurdunuz Ada'ya." İlk yudumu aldıktan sonra Ebru'ya cevap verdim.

"Ben Buğra'nın yakınlığından artık rahatsız olmaya başladım." dedim ilk cümleden başlayarak.

"Rahatsızlık?" Gözlerimi devirdim imalı bakışlarına.

"Yani daha çok etkileniyordum işte."

"Heh, bana doğrularla gel. Ee sonra?" Boğazımı temizleyip anlatmaya devam ettim.

"Ben bunu Buğra'ya biraz sertçe dile getirdim." İki kaşını da şaşkınlıkla kaldırdı.

"Hala ondan hoşlandığını." Başımı salladım. "O ne tepki verdi?"

"Ben ona can yakan türden hesap sorduktan sonra gitmeme bir şey demedi; Ada'ya senin beni çağırdığını, o yüzden gittiğimi söyledik."

"Yani bu kavga onu kendine getirdi, öyle mi?"

"Vallaha, öyle. Belki biraz kırıldı ama bana kırdıklarına saysın." Ebru elindeki kahveyi bırakıp boş olan sağ elimi tuttu.

"Benim canım arkadaşım..." diye başladı cümleye. "Ben Buğra'nın menajeri olabilirim ama emin ol en ufak kavganızda hep yanında olduğum kişi sen oldun. Kabul, bazen Buğra'ya hatasını kabul ettirmek için gittim ama sorunu dinlediğim kişi ilk sen oldun. Çünkü sen benim bir tanecik dostumsun. Ve bu biz yaşlanıp sakallarımız ağırıncaya kadar böyle devam edecek." dedi anlayışlı bir ses tonunda.

"Yani demem o ki; bir sorunun, sıkıntın, derdin olduğu zaman ya da Buğra'ya sövmek istediğin bir arkadaş," Duygulu konuşmasında araya kaçan lafa göz yaşlarımız arasında güldük. İkimizde hemen ağlamaya başladık.

"Bir arkadaş aradığında ilk geleceğin kişi benim. Anlaştık mı? Kendini yıpratmak yerine beni arayacaksın." dedi kesin bir dille.

"Anlaştık."

"Güzel." dedi takdir eden bir tonda. "Şimdi sen gidip elini yüzünü yıkıyorsun, bende bize bir şeyler hazırlıyorum. Aç mısın?"

"Ben bir şu öcü yüzümden kurtulayım. Gelince konuşuruz." Makyajsız yüzüm eminim ağladığım için felaket durumdaydı.

"Tamamdır." Ben lavaboya, Ebru da mutfağa geçti.

Ebru ile konuştuktan sonra sanırım Buğra'ya içimden geçen her şeyi söylediğimde değil, Ebru'nun bu sözleriyle rahatladığımı hissediyordum. Sırtımdaki yük kalkmış, kendimi daha özgüvenli hissediyordum.

Keşke bunu daha önce yapsaydık, göz pınarlarındaki yaşlar artık yok.

Geç olsun, güç olmasın be.

Lavabodan omuzlarım dik adımlarla çıktım ve mutfağa yöneldim. Ebru telefonla konuşuyordu.

"Hayır, Harun Bey. Buğra Bey bunu kabul etmeyecektir." Yine ne istiyor bu Harun bozuntusu.

"Klibinde Miray'ı zorla oynatamazsınız." Klip mi, ne klibi? Buğra'nın şarkısının klibi mi? Onun klibinde beni mi oynatmak istiyor o göt?

Sevgili olduğumuz zamanlarda aklın neredeydi?

 

***

 

Biraz kısa oldu biliyorum ama normalde bölümde Miray mecburen Buğra'nın evinde kalacaktı. Ve sonunda maalesef her şeye boyun eğmek zorunda gibi hissettiğim bir kız oluşacaktı. Bende kısa bir bölüm ama güçlü bir başrol kadınım olsun dedim.

 

Hem sizi de şaşırtmak güzel olur dedim.

 

Sizce Miray kabul edecek mi?

 

Buğra bu fikre nasıl bakacak?

 

Ebru'nun arkadaşlığından hangimiz istiyoruz kdndkdnn

 

Beğenmeniz, satır arası yorum yapmanız ve bölümle ilgili yorumlarınızı belirtmeniz çok makbule geçer.

 

Bir sonraki bölümde görüşürüzzzzz

 

ÖPÜLDÜNÜZZZ

Loading...
0%