Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Bölüm Dokuz

@kirikkadeh

Oy ve yorumss

Unutmayınısss

∞∞∞∞∞

Pek edepli rüyamın ardından o mektup bir çok soru işaretine yol açmıştı. Geçmişi düşündüğüm her an beni anlayamadığım bir strese soktuğundan buz gibi bir duş almış, dolapta etiketiyle duran kıyafetlerden bir kaç parça seçip giyerek odadan ayrıldığımda biraz evi gezmeye karar vermiştim.

Bay Uygur ortalıkta yoktu lakin camda, balkonda, bahçede, çatıda, bacada, her yerde birileri bulunuyordu. Kaçamayacağımı tahmin etmek zor değildi lakin bu bildiğin göz dağı vermek gibi bir şeydi. Sakin ol Ilgın, sakin. Bir an önce kurtulup, babana ulaşacaksın.

Bir kaç saat öylece dolaşırken baktığım her yönde bulunan kişi dikkatimi çekmişti. Dün Akifle Fikrinin yanında gördüğüm o dev adam... Küçük adımlarla bahçeye çıktığımda önüne gelene kadar bakışları asla bana dokunmamıştı.

Aramızda anlamsız, saçma bir bakışma geçtiğinde pes ederek yüzünü dümdüz öne çevirdi. “Bir şey mi istiyorsunuz Ilgın hanım?”

O iki asalak gibi bana yenge demiyordu neyse ki. “Uygur beyiniz neredeler acaba?” diye sorduğumda minik de olsa bir bilgi koparabilirim diye düşünüyordum.

Mimiksiz suratına uygun mekanik bir sesle “Onu söyleyemem ama bir saate geleceğini biliyorum.” Diye cevap verdiğinde düşünmekle anca düşünmekle kalmıştım.

Ne soğuk herifti bu. Yüz ifadesi falan da bir garip. Kabız gibi.

İlk bakışta hasta olduğunu düşündürecek derecede soluk teni, yosun yeşili gözleri ve kısa siyah saçlarıyla biraz ürkütücü görünüyordu.

Yeterince incelediğime karar verdiğimde gözlerimi kısarak “İsmin ne senin?” diye sordum.

Yine ileriye bakarak cevap verdi. “Yavuz Tuna”

Kollarımı göğsümde bağlarken kaşlarımı çattım. Bu ismi bir yerlerden duyduğumu hatırlıyor gibiydim...

Yavuz Tuna, 29-30 yaşlarında, Azer Mirza Uygur’un sağ kolu olduğu düşünülüyor.

Ve evet, kendisini araştırırken yalnızca net olamayan bu iki bilgiye ulaşmıştım.

Dün zihnime düşen bulanık anıdan sonra Mirza ile tanıştığıma emindim ama ne seviyede bir muhabbetimiz vardı bilmiyorum. Manyak bir ruh hastası olma ihtimali de göz önünde sonuçta.

“Seni daha önce gördüm mü?” diye sordum onu denemek adına.

Yosun gözleri bir anlığına yüzümü bulduğunda “Beni daha önce gördüğünüzü hatırlıyor musunuz?” diyerek soruyla cevap verdi.

Bir duvarı aratmayacak ifadesinin ardından sadece gözlerime dokunan bakışlarıyla öyle bir tonlama kullanmıştı ki bir an çekinmedim değildi. “Hayır”

Başını yine önüne çevirip “Öyleyse görmemişsinizdir” dedi. Hık demiş patronunun burnundan düşmüş bu da he.

Yavuzun muhabbeti epey sardığından daha fazla yanında kalmaya gerek duymadım. Ağzından laf alamayacaktım belli ki.

Bahçeye çıkmak için kullandığım mutfak kapısına ayağımı attığım an aklıma bir sonraki konuşma için yol yapmak geldiğinden bir anda kafamı arkaya çevirdim, ve bir ölüyü aratmayan bakışlarıyla karşılaştım.

İfadesi beni ürküttüğünden ne diyeceğimi unutmuşum. Sol elimin baş ve işaret parmağımı dudak kenarlarıma bastırarak gülümsediğimde “Biraz, gülümse.” Dedim saçma bir şekilde. “Bu ifadeyle yaşlanırsan korku filmlerine konu olursun.”

Ve vereceği cevabı beklemeden içeri kaçtığımda buzdolabının önünden geçerken kazınan midemin yardım çağrılarını görmezden gelemeyerek dolabın kapağını açtım. Gözlerim çeşit çeşit kahvaltıklarda takıldığı an silekelenerek dolaptan uzaklaştım. Dünkü kahveyi de çok acı beğenmedim diyerek içmemiştim. Hiçbir şey yiyip içemezdim.

İçine ne kattıklarını bilemezdim.

Üst raftan bir bardak alıp çalkaladığımda doldurup ağzıma götürürken boş elimle çekmeceleri yokladım.

İşim bittiğinde mutfaktan çıkarken salonun kenarında bekleyen yapbozlarla bakışmıştım ama bir buçuk gündür açlıkla sınanan bedenim epey bitkin düştüğünden onlarla uğraşacak halim kalmamıştı.

Merdivenleri çıkıp birinci ve ikinci kapıyı geçerek bana verilen odaya geldiğimde eşikte bir tepsi, içinde termus bardakta bir içecek ve iki üçgen tost vardı.

Karısına ne kadar da iyi bakıyor woaw yani

Büyük itinayla göz devirerek içeri girdiğimde kapıyı kilitlediğim gibi kendimi yatağa attım. Bekleyecektim. Neredeyse 36 saattir yoktum ve şu durumda tek yapmam gereken buydu. Beklemek.

Zamanın hızlı aktığı tek vakit ise uykudaydı.

Takık; Yememişsin |02:27|

Takık; El lezzetim de iyiydir aslında

Takık; Yalnız yiyesin mi gelmedi yoksa?

Takık; Öyle olsa bile sen aç kalmayı sevmezsin, vücudun da kaldırmaz.

Takık; Şuan uyuyorsun sanırım, sabah daha özenli bir kahvaltı bırakacağım kapına

Takık; Şimdi anladım |06:43|

Takık; Sen saatler sonra uyanmıştın ve tostun çoktan soğumuştu

Takık; Tost da soğuk yenilmez yani, haklısın

Takık; Kahvaltın kapıda |07:25|

Görüldü

Karnımın gurultusuna uyandığımda gördüğüm mesajlar sinir yapmıştı. Gerzek herif, bi sal yakamı.

Sırtı üstü yatarak elimi göbeğime koyduğumda kaslarımın söndüğünü hissediyordum sanki. Tabiki psikolojikti, iki güne eriyecek kaslar yapmamıştım ben. Lakin günde beş öğün yemek yiyen bir embesil olduğum için saatlerdir ağzıma tek lokma sürememek önce bedenime sonrasında ise ruhuma derin hasarlar bırakıyordu.

Yattığım yerde perdeleri açık pencereden aydınlık gökyüzüne baktım usulca. Uyuyarak vakit öldürüyordum lakin neredeyse üç gün olmuştu ve babamdan ses seda gelmiyordu.

Burada resmen kapana kısılmıştım. Bay çok gizli Uygur'dan kurtulmak için olan fırsatımı kaybetmiştim. O kadar adamın içinde kaçma şansım da olmadığından bulunmayı beklemekten başka çarem yoktu.

Açlıktan büzüşmüş midemin sızısıyla kafamın altındaki yastığı çekip karnıma dolayarak cenin pozisyonu almıştım. Ve çok kısa sürede uykuya dalabilmiştim.

Takık; Neye inatlaşıyorsun Ilgın

Takık; Çocuk değilsin

Takık; Yemek yemeyerek benim ayarlarımla oynayabileceğini sanıyorsan doğru düşünüyorsun

Takık; Yüzüme bakmayıp, kendini benden sakınmanı anlarım

Takık; Odandan çıkmak istememen falan

Takık; Ama kendine zarar vermene katlanamam

Takık; Kapına yemek falan getirmeyeceğim. Aşağı inip mutfağa geliyorsun ve beraber yiyoruz.

Siz; Kur sen kafanda kur

Takık; Gelmezsen gerçekten sakinliğimi kaybedeceğime emin olabilirsin

Görüldü

∞∞∞∞∞

Ilgın kaşınıyorsun aşkım

Loading...
0%