Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm On Bir

@kirikkadeh

Helüüü

Bölümün geç gelmesinin sebebini merak eden varsa

Kitapta okunma var oy yok

Lan oyları da bırakın yorum yok (⁠´⁠;⁠︵⁠;⁠'⁠)

Bu yüzdenn kendi kendime iddiaya girip 15vote olduğunda atacağım demiştim ama nerdeeee

∞∞∞∞

 

Nefretimi haykıran gözlerim kahvelerinde hiddetle gezinirken o hipnotize olmuş gibi bakıyordu tüm yüzüme. "Şu bakışa şu dik başlılığa bak. Öfkeli hallerin zaten beni bitiren."

İfadem hayrete bürünürken bir anda bedenimi kucaklamasıyla adeta donup kalmıştım. Sırtım ve kalçamın altından geçen kolları yükselmeme neden olduğunda ellerim düşme telaşıyla boynuna tutundu lakin ikisinde de derman yoktu.

Ben şurada onu öldüreceğimden bahsediyorum, gelmiş beni kucağına alıyor. Adam sözlerimi sikine bile takmıyor. "Bıraksana lan beni! Öldüreceğim diyorum ne anlıyorsun be geri zekalı!"

Bir asansör konforuyla alt kata inerken "Öldür beni Ilgın, nolur öldür. Ama yemek ye öyle öldür. Bir yere kaçtığım var sanki." diye sakin ve alaylı bir cevap verdi isyanıma. Az önce kapı kırıp deliren adam hiç olmuştu birden.

Ben ısrarla bıçağı boynuna bastırırken o hızlı adımlarıyla mutfağa getirmişti ikimizi. Beni epey akıllıca bir davranışla tezgaha oturttuğunda uzaklaşmadan önce uyarmayı da ihmal etmemişti. "Ayakta durabileceğini sanmıyorum güzelim ama ikinci adımdan kendini yerde bulmak istiyorsan, buyur tabi."

Ne yazık ki haklı olduğundan, o dolaptan malzemeleri çıkarırken ben orada oturuvermiştim öylece.

Mirza ellerini yıkayıp yumurtaları bir kaba kırdığında üzerine süt yağ ve birkaç baharat ekledi. Kaşarı ve sucuğu paketinden çıkarttığında çekmeceyi açıp almak yerine elimdeki bıçağa uzandı. "Bir kaç dakika verir misin papatya, geri vereceğim?" diye sorduğunda parmaklarım arasında gevşekçe duran keskin aleti alıp suyun altına tuttu.

Ve dediği gibi malzemeleri kesip, tost ekmeğinin arasına yerleştirip, ekmekleri de ikiye bölmesi yalnızca bir iki dakika sürmüştü. Keskin ucundan tutarak bıçağı aynı elime bıraktığında üçgen ekmekleri yumurta karışımına iyice bulayıp tavaya bıraktı.

Mirza pişenleri bir servis tabağına koyarken tavaya yenileri ekleniyordu. Kokuları midemde bir açlık izdihamı oluşturduğu sırada karnımdan gelen guruldama önümdeki adamın durup bana bakmasına ardından da sıralı dizili inci gibi dişlerini ortaya serecek bir gülüş sunmasına sebep olmuştu.

Duymazdan gelerek hâlâ tavrımı korurken başımı yana çevirmiştim. Havan gibi kükreyen bir mide herkesi utandırabilir.

"Aç ağzını"

Diye burnumun dibine uzatılan sıcak tava tostunu yemem için elleriyle tutuyordu. Gözümün önünde yapmıştı, bir şey katmış olma ihtimali yoktur değil mi?Emin değildim. Bu adamdan herşey beklenirdi. Bakmadığım bir anda bir şeyler karıştırmış olabilirdi.

Kararsızlıkla kısa sakallı suratına bakarken "Şimdi anlıyorum..." diye mırıldandı. Ekmeği kendine yaklaştırıp dudakları arasına aldığında tek ısırıkta yarısını almıştı. Tostun arasından uzayan kaşarı tutup ekmeğe dolarken sulandığımı hissediyordum. Ağzımın yani.

Isırdığı parçayı ters çevirerek yeniden bana çevirdiğinde almak için uzanmıştım ama elinin tersiyle itmişti. Lokmasını çiğnerken parmakları arasında tuttuğu tostu dudaklarıma uzattığında sağ elimle bileğini kavrayarak ısırdığı kısmı kendime çevirdim ve en az onun kadar büyük bir ısırık aldım.

Dişlerimle kıstırdığım ekmeği çiğnerken aldığım tatla gözlerim kapanmıştı. Çok güzeldi. Her sabah yiyebilirdim, o kadar yani. Ya da şuan çok aç olduğum için bana güzel geliyordu, bilemiyorum.

Zavallı mideme birşeyler girmesi tüm keyfimi yerine getirirken gözlerimi araladım usulca. Lakin karşılaştığım görüntü duraksamama ve kendime gelmeme neden olmuştu.

Mirza açtığım bacaklarım arasına girerek yapılı kollarını iki yanımdan geçirip kalçalarımın yanına doğru abanmıştı. Yüzü yüzüme bir karış sınırımı aşacak kadar yakındı. Parlayan kahvelerine bakarken acı kokusunu duyumsuyordum. Adam az önce benimle aynı şeyi yemişti, nasıl hâlâ çikolata kokabiliyordu anlamıyorum.

"Beğendin mi?"

Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan sorusuyla elimle gevşekçe tuttuğum bıçakla omzunu dürttüğümde ısrar etmeden gerilemişti.

Yanımda duran tabaktan bir tost aldığımda sıcaklığı parmak uçlarımı sızlatmıştı ama pek önemsemeden ağzıma götürüp az önceki hayvanatlığımın aksine normal bir ısırık alıp çiğnemeye başladım. Bu sırada ilgiyle beni izleyen bakışlar bir cevap bekliyordu halen.

"Eh işte, ölmekten iyidir." diye elimin ucuyla ağzımı kapatarak söylendim.

"Demek çok güzel..." diyerek kollarını göğsünde bağlayarak mutfak masasına yaslanmıştı. "Biliyorum canım, bu kadar mütevazı olmana gerek yok."

Ha, ney? Çenemi kaldırıp suratına baktığımda anlamsız bir bakış atmakla yetindim. "Ya, ya, ne mütezavı..."

Ona huysuzlanmam hoşuna gitmiş gibi güldüğünde umursamamaya çalıştım ama nefes alışları bile batıyordu sanki. "Ne çok gülüyorsun sen be."

"Ben hep gülerim."

"Niye deli misin sen?"

"Yooo."

"Alla alla..." dedim düşünür gibi. Bu sırada ikinci tost parçasına uzanıp kemirmeye başlamıştım bile. "Tüm camiayı yalnızca adıyla korkutan Azer Mirza Uygur'un böyle güleç biri çıkacağını düşünmemiştim."

"Birileri gülerken daha yakışıklı olduğumu söylemişti." dediğinde ekmek ağzımda kalıvermişti. Tek sebep bu muydu yani. Yakışıklı görünmek.

İstemsizce gözlerim heybetli bedeninden kayarak yüzüne çıktığında kısa sakallarına bakmıştım ilkin. Ardından dümdüz hafif çıkıntılı burnundan köşeli hatlarının sebep olduğu ifadesinin sertliğini kıran biçimdeki kaşlarına, ardından uzun düz kirpiklerinin çevrelediği koyu kahve bakışlarına, alnına uzanan dalgalı saçlarına. Yaniii, iyi bir görünüşü var denilebilirdi. "Esmer erkekler dikkatimi çekmiyor."

Eğlenir gibi dudağının bir köşesi kıvrıldığında "Uydurma, ilk görüşte aşık oldun sen bana." dedi.

Ne aşkı be diye düşünürken onu ilk gördüğüm an aklıma geldi. Öpücükten sonra hatırlamıştım.

Yakışıklı adammışsın he

Tanışalım mı? Ben ılgın.

Ahh, rezalet. İçimdeki aptal rezilliği elbette dışa vurmadan yine ters bir cevapla karşılık verdim. "Hatırlamadığım bir aşk, unutacağım kadar önemsizmiş."

Alaycıl ifadesi donduğunda dudakları yine kıvrıldı arsızca, bu kez neşenin emaresi yoktu tabi. "Sözlerini kuşanmayı öğrenmişsin papatya."

Artık gülmüyordu, eh böyle daha iyiydi.

Bozulması keyfimi arttırırken yeni bir tosta uzanmıştım. Rahat rahat yemeğimi yerken tanıdık bir ses işittim. "Abi, abi, abi."

Hay sana da abine de.

Akif soluk soluğa 'abisine' seslenirken mutfağın bahçeye çıkan balkon kapısında soluk yeşil bakışları ve ölü teniyle Yavuz belirmişti birden. "Poyraz Öktem mesajı almış, aramamızı bekliyor."

İşte budur. Bulmak için geç bile kalmışlardı.

Mirza ifadesiz gözlerle Yavuz'a baktığında "Arayın, Ilgın ile konuşacağız." dedi.

Yavuz muhtemelen onaylamaz bir cümle için araladığı dudaklarını Mirza'nın bakışlarıyla geri kapatmıştı. Elini cebine atıp telefonundan bir numarayı tuşlarken çikolata kahvesi gözler yüzüme ulaşmıştı. "Gerekmedikçe konuşma"

Emrin olur paşam!

Bir cevap vermeden boş boş baktığımda çağrı açılmış hattın ucundan babamın sesini duymuştum. "Alo."

Mirza yüzünde soluk bir sırıtmayla "Yaşlı kurt" dediğinde söylediği şey bolca alaylı çıkmıştı dudaklarından.

"Ooo Azer, kızımı kaçırıp mekanlarımı dağıttıktan sonra nasıl hissediyorsun bakalım?" babam da onun gibi gülümser bir sesle konuşuyordu. Bu tavrına ilk defa rastlamıştım.

"Karımın," diye düzeltiyor gibi söze başladı. "Yanımda olmasından daha doğal bir şey göremiyorum ben. Ayrıca kimseyi kaçırmadım gitmekte özgür, beni öldürebilmesi için bir çok şans bile verdim ama yapmadı." Parmakları arasında tuttuğu telefonu dudaklarına yaklaştırdığında kahveleri alttan alttan bana diklendi ve fısıldayarak tek bir cümle etti. "Bence beni hatırlıyor."

Babamdan ses soluk kesilirken "Nn,ne?" diye kekelediğinde Mirza zevk aldığını belli eden bir kahkaha attı. "Öyle, şimdi ne yapacaksın Poyraz efendi?"

Bunu yapamazdı. Benimle babamı tehtid edemezdi. Endişeden konuşamamıştı. "Baba!" diye konuşmaya daldım. "Yalan söylüyor, evin etrafında bir tabur adam dizmiş resmen. Kaçamıyorum. Endişelenme benim içi-" derken Mirza telefonun sesini kapattı. Şurada yırtınsam bile bir faydası olmayacaktı yani.

Öfkeli bakışlarım 'yakışıklı' suratını bulduğunda benimkine benzer bir ifadeye sahipti. "Tek kelime daha edersen o herifi öldürürüm, duydun mu? Öldürürüm."

Üldürürüm düydün mü üldürürüm. Şuna bak hele.

Sinirle bir tost ekmeğini daha alıp koca bir ısırık aldığımda etrafa bakınmaya başladım saçma bir şekilde.

Telefondan bu kez babamın duyulduğunda keyifli gülüşlerinin arasından "Sen ve blöflerin Azer, favorimler." dedi.

"Alacağımı aldım ben ama, benim yüzümden yaşlı kurt kekeme olacak yakında diye korkmuyor da değilim." dedi üstün bir tavırla. Ne bu sidik yarıştırır gibi Allah aşkına?

Mirza'nın şu tavırlarını umursamadan "Rüzgar." diyerek bir nefes verdi babam. Söylediği şeyle dikkatim tamamen toplanmıştı. "Sonbahar rüzgarları geldi çattı. Bir süre daha devam eder ama dikkat et Uygur, yazdan sonra güz çarpar. Sakın ha hasta olma sıkı kıyafetlerin yoksa ben alırım sana."

Çikolata kahveler anlamsızca kısıldığında "Ne saçmalıyorsun sen?" diye sordu kaşlarını çatarak.

"Hasta olursun diye korkmuyor değilim Azer." diye onun lafını ona söylediğinde seslice güldüm. Anında koyu bakışlar beni bulduğunda gözlerinin içine bakmaktan geri durmadım. "Ilgın,"

"Efendim baba."

"Anahtarın yerini biliyorsun. Çok geçe kalma."

Arama kapandığında yüzümde engelleyemediğim bir gülümseme vardı. Babamı neden aramıştı tek bir fikrim yoktu ama artık ne yapmam gerektiğini biliyordum.

 

∞∞∞

Size NÜnin kafamda kaç bölüm olduğunu sölemeli miyim?

Loading...
0%