Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm Yedi

@kirikkadeh

”Ne?” diye şaşkınlıkla güldüğünde artırıp keyifle bir kahkaha atmıştı.

Kendime gelerek sinirle önüme döndüğümde aklımda dolanan kokusu vardı. Çok, çok, çok tanıdıktı.

Ansızın tozlu bir anı zihnime bir nefes üflenmişcesine açığa çıkmıştı.

Tümüyle kötü ve huzursuz bir gün geçirmiştim. Eve gitmek istemediğim için soluğu bir barda almış lakin sarmayınca içkimi alıp ormanda kendi alanımı kurduğum o yere gitmiştim.

Tahtalarla basit bir poligona çevirdiğim alanda atış yapmak için gelmiş ama anlamadığım şekilde bir adamın kollarına gözlerimi açmıştım. O anda ise duyumsadığım kokusu ne kadar aç olduğumu hatırlatmıştı bana.

Kahvenin en güzel tonu gözlere son kez bakarak kelimelerini hatırlayamadığım cümleler kuruyorum. Ardından kirpiklerimi birleştirdiğimde görüşüm karanlığa bulanırken, kollarım boynuna dolanıyor, elleri belimi sarıyor ve nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

Hayır öpüşmüyorduk.

Kokusunu içime çekiyordum.

“Kokun...” Diyorum. “Çikolata gibi kokuyorsun,“ cümleyi bitiren birkaç kelime var olduğuna eminim ama gözlerimin önüne gelmiyordu.

Ardından çapkınlığım tutuyor. Boynundaki ellerimi aramıza çekerek gömleğinin açık kısmında gezdiriyorum. “Yakışıklı adammışsın he” deyip deli gibi gülüyorum. “Tanışalım mı? Ben Ilgın. Senin ismin ne?”

Beş yaşında ilk defa okula gitmiş öğrenci tipinin arkadaş edinme şeklinden farksız bir tanışma tercih ediyorum. Karşımdaki adam olsaydım asla cevap vermezdim diye düşünüyorken şaşırtıcı bir şekilde ilk defa o zaman konuşuyor.

“Adım, Azer.”

Hassiktir.

Ben bu adamla tanışıyor muydum?

Daha önemlisi onu tanımak bana vakit kaybettirecek bir şey miydi? Öyle olmasa unutma ihtimalim yoktu.

“Hey, Ilgıın!” diye gözümün önünde sallanan el daldığım denizden kıyıya ulaşmamı sağladı. Bir an kendimi zaman kapsülünde gibi hissetmiştim.

Bakışlarım ruhsuzca kahveleri bulduğunda “Daldın gittin, yoksa az önceki anı flashback mi geçiyorsun kendi içinde.” Diye pişkin pişkin konuşmasıyla kendime geldim.

Beni öpmüştü lan. Ne hakla? Şaşkınlığımdan faydalandı ırz düşmanı.

Saniyelik bir hızla yumruğum yanağında patladığında bu kez engel olamadı ve şiddetle kafası yana döndü.

Hırsımı alamadığımdan üstüne atlayıp bir güzel pataklamak istiyordum.

Ben sinirden hızlı hızlı soluklanırken o elini yüzüne götürüp manyak gibi güldü. Gözlerini bana diktiğinde kızar gibi değildi ama kabul etmeliyim biraz ürkmüştüm. “Ilgın, ılgın. Böyle yaptıkça beni tahrik ettiğini bil isterim. İradeliyimdir ama bir taşma noktam elbette var.”

Vurdukça zevk mi alıyor? Gerçekten manyak.

Yüzlerimizi eşitlemek adına belini büktüğünde dudaklarımız arasına bir parmaklık mesafe bırakmıştı. “Eh tabi konu sen olunca irade mirade kalmıyor, bunu da bil ve beni sınama güzelim.” Saf acı çikolatanın kendisi olan nefesini nefesime üflediğinde hiç beklemeden yanımdan geçip gitti.

Tüylerim dik dik olmuştu bir anda. Etkilenmek değil de öyle hızlı geçince rüzgar çarptı. Aynen, adı da çikolata meltemi.

Geleli daha yarım saat olmuştu ve adam ilk yirmi dakikada iki kez sınırlarımı aşmış hatta ve hatta öpmüştü. Dudaktan. Ben ise onu itmek yerine seksen yıl sonra vurmayı akıl etmiştim.

Avuç içimi sinirle alnıma çarptığımda çıkan şak sesiyle yalnız olduğumu hatırladım. Şuan başımda bekleyen kimse yoktu. Göz ucuyla yap-boz yığınının yanında duran telefona baktığımda hızla oraya yürüdüm. Eğilip telefonu aldığımda hemen arama tuşlarından babamın numarasını yazıp çaldırdım. Ama daha hat düşmeden çağrı kapandı.

Tekrar denediğimde aynı şey tekrarlanmıştı.

Bir kez daha başka bir numarayla yaptığımda yine başarısız oldum. Usanmadan çabalarken üstten gelen bildirimle kaşlarımı çattım.

0548 ××× ×× ××; Boşuna uğraşma

0548 ××× ×× ××; Sana öyle boş beleş telefon verecek kadar aptal mı görünüyorum?

0548 ××× ×× ××; Hiçbir şekilde benden başka kimseye ulaşamazsın.

Siz; Nedenmiş o?

0548 ××× ×× ××; Seni oraya göndermeyeceğim Sarı Papatya.

Siz; Aynen sonsuza kadar burada kalacağım.

Siz; Alarm çalana kadar keyfini çıkar sen bu rüyanın.

0548 ××× ×× ×× kişisi ‘Takık’ olarak kaydedildi

Takık; Öyle yapacağım

Takık; Az önce sana yemek hazırlayacaktım aslında ama,

Takık; Açsın.

Takık; Soldan, benim çıktığım merdiveni kullanarak ikinci kata gel. Soldan üçüncü kapı senin odan, istersen oraya geçebilirsin. Bende birazdan aşağı inip bir şeyler hazırlar odana yollarım.

Aynen bakakaldım. Adam aç olduğumu nereden anlamıştı? Neye dayanarak söylüyordu bunu?

Bir yandan adımlarım tarif ettiği yolu giderken merdivenleri hızlı hızlı çıkmış, üçüncü kapıyı gördüğüm gibi dalmıştım içeri. Hemen ardımdan kilidi çevirip yatağa ilerlerken bir mesaj daha geldi.

Takık; Uykusuzsun da.

Takık; Gözlerin baygın baygın bakıyor.

Takık; Ne kadar yardımcı olur bilmiyorum ama sen bu evdeyken yanında yanardağ patlasa saçının bir telinin oynamasına izin vermem.

Esnemelerimin arasından kısa bir mesaj yazdım.

Siz; Az at az

Takık; Yani tamam biraz mübalağa oldu ama gerçekten güvendesin.

Siz; Bunu beni kaçıran adam söylüyor.

∞∞∞∞∞

Dilenci gibi her bölüm diyorum ama kitabın öne çıkması için diyom valla

oy ve yorumu unutmayın tmm mı

Loading...
0%