@kitap.askim
|
Bir yandan kahvaltımı yapıyor bir yandan ise Mert'in anlattığı kardeşiyle yaşadıkları saçma sapan kavgalarına gülüyordum. Cuma günü salondaki o huzurlu andan sonra yemek yemiş ve salonda babamın yardımıyla telefonumu kullanmayı öğrenmiştim. Cumartesi yani bugün ise Halenin daha önce telefonumun olucağından emin olarak bana verdiği numaradan Mert'in numarasını istemiş ve onunla kahvaltı etmek için şirin bir kafeye gelmiştik. Sonunda kahvaltımız bittiğinde sahile gitmeye karar verdik. Bir banka oturduğumuzda Mert'in telefonu çalmaya başladı. Kim olduğuna baktığında ise acele ile kalkıp birazdan geleceğini söyleyerek bir ağacın yanına gitti. Herkim ile konuşuyorsa oldukça gergindi ve ciddi duruyordu. Galiba karşısındaki kişiyle tartışıyor olsa gerek kaşları çatıktı. Bu durum benide huzursuzlandırırken sonunda yanıma geldiğinde merakıma engel olamadım. - Herşey yolundamı, çok gergin duruyordun? Sözlerimle birkaç saniye tereddüt etsede sonunda konuştu. - Annemdi arayan. Sana söylemedim ama ben kardeşimle tek yaşıyorum. Annem bizi pek sevmez. Babam sadece maddi destek sağlar. Benden para istiyordu. Ona veremeyeceğimi söylediğimde yaygarayı kopardı. Anlattıklarıyla hüzünlenirken kollarımı ona doladım. Ona teselli edecek herhangi bir cümle kuramadım çünkü bu durumun bence teselli edilecek bir tarafı yoktu. Bence şuan ona sarılmam daha etkiliydi. Birkaç cümle bir insanı en fazla rahatlatırdı ama kendini iyi hissettirmezdi. Ama bir kol sıvazlama bile birinin çok daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi. Bir süre daha orada oturduktan sonra eve geri dönmüştüm. Babam hizmetlilerin hepsini olan o olaydan sonra değiştirdiği için kapıyı açan yabancı yüz biraz garip gelmişti. Salona geçip oturduğumda telefonuma gelen bildirimle dikkatim oraya kaydı. Hale yine mesaj atmıştı. Telefonda onunla sohbet ederken salona habeşlerin geldiğini duymamıştım. Telefonum bir anda ellerimden çekilirken şaşkınca bunu kimin yaptığına baktığımda karşımda 3. habeş Keremi bulmuştum. Sırıtarak suratıma bakarken neyseki zaman aşımından telefonumun ekranı kapanmıştı. Bunu farkedince tüm keyfi kaçmış olan Kerem'e bu sefer ben sırıtarak bakmaya başladım. Telefonu geri koltuğa fırlatınca gidip ordan aldım ve yerime oturdum. Sırf habeşler geldi diye rahatımı bozamazdım. Hem yukarıya çıkmaya üşeniyordum. 1. Habeş Muratın sorduğu soruyla okulda yaptıklarımın orda kalmadığını anlamış oldum. - Öhöm. Bu Mert denen çocuk ne ayak? Çok münasip bir cevapla onu ödüllendirdim. - Sanane. Sabır çekerek başka tarafa dönerken bu kez 2. Habeş Selim konuştu. - Öhöm. Onunlamı buluştun bugün? Sevgilimisiniz? -Sanane. Gayet açıklayıcı cevaplarım pek sevgili (!) ikizimi yani 4. Habeş Alimi kızdırmış olsa gerek kendince kalbimi kırmaya çalıştı. İşin acı tarafı başardıda. Ama o bunu bilmedi. - Abicim ayıp ediyorsun. O bir tane erkekle yetinemezki. Oysaki bunu bize çok güzel göstermişlerdi. Diğerleri sesini çıkarmazken hepsi benden ağlamamı falan bekliyordu ancak ben çoktan gün geçtikçe dahada kalınlaşan kabuğuma çekilmiş ve rolüme başlamıştım bile. - Öylemi. Kendinden biliyorsun galiba. Sevgilinden ayrılıp başkasıyla olup sonra onun en yakın arkadaşına yavşamandan bahsediyorum. Ama maalesef beni kendinle karıştırdın. Valla sana kadar böyle erkek orospusu görmemiştim. Sağol sayende onu da gördüm. Cevap vermeme şaşırmıştı. Ancak cevabım sayesinde sinirde kısa sürede duygularına eklendi. Anne ve babamın varlığının bana verdiği güveni ve cesareti inkar edemezdim. Normalde bu cümle ile ya ortamdan kaçar yada sessiz kalırdım. Ama onların sevgileri bana iyi geliyordu. Salondaki sessizlik cümlemle devam ederken habeşler kırmızı görmüş boğa gibiydiler. Sonunda hepsi defolup odalarına gittiklerinde rahat bir nefes verip Hale ile olan sohbetime geri döndüm. Daha sonra ise odama çıkıp biraz ders çalıştım. Akşam olduğunda annem ile babam eve dönmüşlerdi. Yemeğimizi yediğimizde salona geçmiş, onlarla okul ve dersler hakkında sohbet etmiştik. Sonunda gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladığında babamın omuzunda uyku ile uyanıklık arasındaki o minik çizgideydim. Daha sonra kendimi güçlü kollar arasında merdivenlerde bulmuştum. Homurdanarak beni taşıyan bedene daha çok sokulduğumda burnuma en sevdiğim koku yanı çikolata kokusu gelmiş ve buda beni gülümsetmişti. - Şşh uyu. Duyduğum iki kelimelik sesin Murat'a ait olması o an umurumda olmadı. Zaten sabaha unuturdum. Ve uyku kollarını bana geri sardı. 🤔 Sabah saat daha dokuzdu ve bu annemle babam olmadığı için benim uyanıp aşağı inmem için yeterli bir sebep değildi. Neden her gün işe gidiyorlardıki. Onlar yerine Murat gitsindi. Zaten o Angut sadece hafta içi işe gidiyor ve annemlerden erken geliyordu. Yatakta sağ tarafıma dönerken uykuma geri kaldığım yerden devam edecektim. Tabii odamın kapısının sessizce açılmasını duyana kadar. Odaya her kim girdiyse beni uyandırmamaya çalışıyordu. Amacını anlamak için numara yapmaya devam ettim. Yatağımın etrafından dolanıp karşıma geçen her kimse dolabımın kapağını açtığını çıkan gıcırtıdan anlamıştım. Gözlerimi fark etmeyeceği kadar bir aralıkta açtığımda bu kişinin yeni alınan hizmetlilerden biri olan Nergis abla olduğunu gördüm. Dolabımın içindeki elbiseleri darmadağın ettiğini göz önünde bulundurursak dolabımda birşeyler arıyor olmalıydı. Korkuyla atan kalbimin seslerini duyabiliyordum. Nergis dolabımda birşey bulamamış olsa gerek bu sefer çalışma masamın çekmecelerini açmaya başladı ve sonunda galiba aradığını bulduğu için zaferle gülümsedi. Ama bu kısa sürdü çünkü ben hızla doğrulup elinde tuttuğu ve benim tüm gözyaşlarımı, acımı saklayan ve en önemlisi içinde annemin fotoğrafı olan günlüğümü aldım. Bu resmi kaybedersem annemin güzel yüzünü bir daha göremez ve yavaş yavaş hafızamdan silinmesine yol yapmış olurdum. Nergis benim uyandığımı farkettiğinde ilk önce şaşırdı ama daha sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Nergis kendine çok sert bir tokat attı öyleki elinin izi yüzünde anında belirdi. Daha sonra tişörtünün yakasını yırtıp bana sırıtırken ağlamaya başladı. Bu sefer şok geçiren ben oldum. Şaşkınca onu izlerken sesli bir şekilde ağlayıp benden özür dilemeye başladı. Bu sefer odama dalan kişi Selimdi ve onun ardından diğerleride odaya girmeye başladılar. Bahse girerdim ki bu ağlama sesleri benden gelseydi hiçbiri bu kadar çabuk bu odaya doluşmazdı.Ve bahsetmediğim bir detayı daha söylemeliyim ki Kerem ile Nergis arasında birtakım şeyler mevcuttu. Bu sürekli bakışmalarından, aynı anda ortadan kaybolmalarından ve Nergisin sürekli Kerem'in etrafında dolaşmasımdan dolayı aşırı belliydi ve buna ben dışında kimse dikkat etmediği için kimse farkında değildi. Açıkçası bende bilerek ses etmiyor ve bu sayede bana bulaşmaları için onlara bir sebep vermiyordum. Tüm bunlar yüzünden şuan bana en çok öfke ile bakan kişi şüphesiz Keremdi. Diğerleri ise sadece ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Oysaki Kerem çoktan aklında suçlunun ben olduğuma ikna olmuştu. Nergisi kendisine çevirip yüzünü inceledi ve dahada öfkelenerek bana döndü. - NERGİSE NEDEN TOKAT ATTIN!! Oysaki böyle bir cümleyi kimse ona söylememişti. Bu sefer bana öylece bağırmasına izin vermeyerek bende karşılık verdim. - BEN ÖYLE BİRŞEY YAPMADIM!! Bu çıkışım onu dahada öfkelendirirken hızlı adımlarla bana doğru geldi ve kolumu sıkıca tutmaya başladı. Kolum kesinlikle moraracaktı. Ama daha sonra hiç beklemediğim bir şey oldu ve kolumdaki el çekildi. Hemde Murat tarafından. Kerem'in elini yana savurup önüme geçti. Şuan sadece onun geniş omuzlarını görebiliyordum. - Sana birşey yapmadığını söyledi. Muratın sakin sesi beni şoktan şoka sokarken ağzımın açık olmadığına sevindim çünkü sinek kaçabilirdi. Ayrıca bu hareket göğsümde ılık bir hisse neden olurken bundan oldukça rahatsızdım. Bana yaptıklarını unutamazdım! - Bana o sürtüğü savunma! Yalan söylediğini hepimiz biliyoruz!! İkinci cümle ise hiç beklemediğim birinden geldi. Ayrıca şaşırdığım başka bir detaysa Alim ve Yağızda yanımda dikiliyordu. Ve şaşırdığım ses Selim'e aitti. - Ben Elisanın böyle birşey yapacağını düşünmüyorum! Hiçbirşey dinlemeden böyle davranma! Kerem kudururken diğerleri dik dik ona bakıyordu. Yağızın gözleri bana kaydığında gözleri sıkıca tuttuğum günlüğe kaydı. Bu günlüğü annem öldüğünde yazmaya başlamıştım ve yazdığım son şeylerden sonra buna bir son vermiştim çünkü yazarken o anları tekrar yaşıyordum ve biliyordum ki bu defteri her açtığımda o geceyi hatırlayıp tekrar tekrar yaşayacaktım. Ve bu benim için bir kabustan başka birşey değildi. Alim ile Yağız dışarıdan eski püskü ve değersiz gibi duran günlüğüme merakla bakıyordu. Bu sırada Nergis konuşmaya başladı. Pardon orospu diyecektim. - Be ben odaya girip toz alıyordum. Bu sırada masadaki defteri alıp masayı silecekken biranda elimden defteri çekip aldı ve bana saldırıp to tokat attı. Sözlerinden sonra timsah gözyaşlarını akıtırken Kerem sabır çekti ve beni dahada şaşırtacak cümleler kurdu. - Tamam. Abi çekil ve istediğiniz gibi onunla düzgünce konuşayım. Sakin sesi ile Murat temkinli bir şekilde önümden çekildiğinde Kerem yavaş adımlarla yanıma geldi. Hissettiğim korku hat safhadayken sakin yüzünde bir anda şeytani bir tebessüm oluştu ve bir anda elimdeki günlüğümü çekip aldı. Panik içinde onu geri almaya çalışırken defteri iki ucundan tuttu ve bana baktı. Murat ve diğerleri verdiğim tepkilerimden defterin benim için çok önemli olduğunu anlayıp yanına yaklaştığımız anda defteri yırtacağını bildikleri için birşey yapamıyordu. - Ke Kerem nolur yapma. Yalvarırım yapma. Evet titreyen bu ses bana aitti. Evet onca yıl Polat ve Lemana kendisi için tek bir seferliğine bile yalvarmayan ben eski bir defter için ona yalvarıyordum. Eğer o defteri yırtarsa annemin fotoğrafıda yırtılırdı. Yüzünün en ufak bir detayını bile unutamazdım. Bunun için gerekirse böyle yalvarırdım ama bunun olmasına izin veremezdim! Ama Kerem beni dinlemedi ve defteri gözlerimin içine baka baka ikiye ayırıp yere attı. Bu hareketi ile annemi ikinci kez kaybedişimin acısını çığlık atarak yansıttım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Kalbimde hissettiğim amansız bir sızı baş gösterdi. Özür dilerim anne. Ben yine sana sahip çıkamadım... 😢 Merhaba arkadaşlarrr. Bir bölümün daha sonuna geldiğimize göre haftaya tekrar görüşürüz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorumm🩵. |
0% |