Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@kitap_diyar

__________________________________

__________________________________


İlahi Bakış Açısı


Her şeyde bir hayır vardır derler. En kötü zamanda bile hayır vardır. Çünkü Allah her kapanan kapının ardından bir kapı açar. Bir sevginin solması, ardından bir aşkın başlangıcı olabilir belki de. Kim bilir, belki de o açılan kapı burnunuzun dibindeyken bile göremeyebilirsiniz.


Kral dendiğinde akla yaşlı biri gelirdi. Ancak bu ülkenin kralı 27 yaşındaydı. Gözü ülkesinden başka hiç birşeyi görmeyen bu krala genellikle şu cümleyi kurarlardı.

- İnsan hiç sevmeden durabilir mi Kral hazretleri? Elbet sizde bir gün bu 3 harfli tadı değişik meyveyi tadacaksınız.


Kral, bunları ne kadar duymazdan gelse de bir kez aklına yerleşmişti. Ülkenin en önemli falcılarından birini saraya çağırttı bir gün.


........................................................................


Birinci kişi anlatımı


Hayatta bu zamana kadar önümde ki işle uğraşmış, hep "Daha ne kadar fazla yapabilirim?" diyerek gidebildiğim yere kadar gitmiştim.

Mesleğimde  de olduğu gibi. 

Vatan'ı korumak her zaman beni daha bir mutluluğa sürüklesede görevimden daha çok ileri giderek daha fazla katkıda bulundum milletime.

Kalbimde her zaman bir sorunları çözmek rahatlığa kavuşturdu beni, bir haz yaratıldı bende.


Genellikle bu yüzden asla ne bir kız arkadaşım ne de normal bir arkadaş çevrem olurdu. Okulda genellikle teneffüslerde de o zamanki gazetelerden dikkatimi çeken olayları keserek yanımda taşır ve nasıl bir çözüm bulunur kafasındaydım.


O zamanlar ve daha öncesinde yanımda tek bir dostum vardı. Sedat Acar, soyadının hakkını veren biridir kendisi. Acar kelime anlamı olarak; gayretli,Hareketli. 2. anlamları ise gözü pek, yırtıcıydı. Bu soyisim tamda onun karakterini yansıtıyordu.


Gazete parçalarını yanıma ala ala daha sonradan alışkanlık olmuş ve aklıma gelen fikir ile koleksiyon oluşturmuştum.

farklı olayların koleksiyonu, farklı hayatların koleksiyonu...


Arabayı, 3 hafta önce baskın yaparak kaçak silahları ele geçirdiğimiz, eve benzeyen bir deponun önüne park ettim.

3 hafta önce baskın sırasında fark ettiğimiz kedi yavrularını, sahiplenmek adına almaya geldik Sedat ile.


Arabadan indiğimizde binanın içine doğru yürümeye başladık.


"Kedilerin isimleri Edi ile Büdü olsun."


Gülümsedim. Sedat benden daha heyecanlıydı bu konuda.


"Bir bulalım, veterinere götürelim, Sonra bakarız."


Sedat kapıyı açınca içeri girdik. Etrafta gezinirken 1. katta ki odalarda hiç bir şey bulamayınca Sedat'a seslendim.


"Buldun mu?"


Peşinden ses hiç gecikmeden geldi.


"Hayır. Sen?"


"Hayır."


" Şurada bodrum kata inen kapı buldum sen üst katlara bak Sedat, ben de oraya bakayım."


"Tamamdır."


Merdivenlerin kenarında ki kapıya doğru ilerlerken gelen ses ile durdum. Kedi sesiydi.

Arkamı döndüğümde yavru kedilerin miyavlayarak gelmesine gülümseyerek baktım.


"Sedat, gel buraya buldum kedileri!"


"Geliyorum!"


Kedilerin ikisini de kucağıma aldığım gibi dış kapıya doğru ilerlerdim. Aşağıdan gelen gürültü ile merdivenlerden inen Sedat'da bana baktı.


"O ses ne Akın?"


"Bilmiyorum ki."


Kedileri yere bırakarak Bodrum'a inen kapıya doğru ilerledim ve belimden silahımı çıkarttım.


Merdivenlerden inerken o sırada arkamdan da tetik çekme sesi gelince Sedat olduğunu anladım ve aşağı inmeye devam ettik.


Merdivenlerin sonunda bir kapıya çıktığımızda Sedat'a baktım ve kenara çekildim. Kapı kilitliydi, kilide ateş etmesiyle kilit açıldı.


Ayağımla kapıya tekme geçirerek açmış ve silahı içeri doğrulturak girdiğimde aklıma gelen şey ile karşılaşmıştım.


Yere düşmüş sandalyeye bağlı başında çuval olan kız, hızla inip kalkan göğsü ile silah sesinden dolayı panikleştiğini gösteriyordu.


hızla yanına ilerledik. Ne olmuştu burada? Acaba bizim baskına geldiğimiz zamanda burada tutsak mıydı? Hayır olamaz, çünkü her yeri aramış ve hiçbir şeyin kalmadığına emin olmuştuk.


Sandalyeyle birlikte kızıda düştüğü taraftan kaldırırken acı bir inleme sesi geldi. Şiddet uygulamışlardı, bunu sırtındaki yanık demir izlerinden de anlaşılabiliyordu. Çuvalı çıkardığımda kısılmış gözlerle, gözlerinde ki korkuyla bakan 2 mavi irislere baktım. Kısılmak üzere olan sesi ile konuştu Sedat'ın ağzındaki bez parçasını çıkarmasıyla.


''Bu zamana kadar kimseye yalvarmadım. Ama ilk defa şuan yalvarıyorum, lütfen zarar vermeyin...''


Kaşlarım çatılarak Sedat'a döndüm. Oda bana aynı şekilde bakıyordu.


''Sana zarar vermeyeceğiz merak etme. Seni kim buraya getirdi ve zarar verdi söyleyebilir misin?''


''Siz kimsiniz?''


Sedat'ın sorduğu soruyu es geçmiş ve bize kim olduğumuzu soruyordu. Arka cebimde ki kimliğimi kıza doğru uzattım.


'' Ben Teğmen Akın Arat. Buda arkadaşım, teğmen Sedat Acar. Sana zarar verecek son insan bile değiliz, merak etme.''


(Not: Aras değil Arat. Yanlış yazılmamıştır.)


İlk başta sorgulayarak bakan gözler sonunda kimliğinde kanıt olmasıyla birlikte bize hak vererek normale döndü ve derin bir nefes aldı. Sedat ise o arada kızın kollarındaki ve bacaklarında ki ipleri çözmekle meşguldü.


''Anlat, kim seni bu hale getirdi ve buraya getirdi.''


Başını olumsuzca salladı. Kaşlarım çatıldı, ne yani söylemeyecek miydi?


Çatallı ve acıdan fazla çıkmayan bir sesle konuşmaya devam etti.


''Bakın Teğmenim, Şuan beni bunların yanından kurtararak büyük bir sevap işliyorsunuz. Ancak bunları size teslim ederek asla içim rahata kavuşmaz. Size güvenmediğimden değil, cezalarını kendi ellerimle veremediğim için. Sizden çok şey istiyor gibiyim ancak bana bu konuda yardım etmenize ihtiyacım var.''


Ne yani? Göz göre göre bunu yapanları tutuklamak ve adalete teslim etmek yerine ona intikamını almak için yardım mı edecektim? Üzerimde gezinen gözlerle Sedat'ında merakla bana baktığını anlamıştım.

Bu kız kimdi? intikam dan bahsettiğine göre karanlık işler dönüyordu ortada.


''Bir şartla. Bana baştan sona kadar ne olduğunu ve kim olduğunu anlatacaksın. Bende ona göre karar vericem hangisini yapacağımı.''


Kız başını olumluca salladı istemeyerek. İstemeden salladığı belli oluyordu baya. İpler çözüldüğü için bir kolumu kızın diz kapaklarının arkasından geçirirken diğer kısmını sırtından dolayarak kucağıma aldım.


Burada kızı tutarak daha ne yapabiliriz ki?


Yukarı çıkarken ki gelen takırtılar ile Sedat elindeki silahın kabzasını açarak önümüze geçti ve ilerlemeye başladı. Kafasını hafif uzatıp bodrum kapısından dışarı baktı.


''Akın, geride durun abi. İçeri silahlı iki adam giriyor.''


Biz hafif geri çekilirken Sedat elindeki silahla ateş etmeye başladı. Birinin vurulduğu gelen acı bir sesle anlaşılırken diğerinin de kendini koruması silah sesiyle anlaşılıyordu. Kısa süre sonra kalan adamında acı dolu sesinin gelmesiyle vurulduğunu anlamıştım.


Kucağımda ki kıza ne kadar istemesemde ara sıra gözlerim kayıyor ve kanlı kaplanmış olsada güzel olan yüzü belli oluyordu. Kalbimde ki hafif sıkışmayı saymasak iyiydım. Ancak bunun da hayra alamet olduğu söylenemezdi.


Hızla kalan merdivenler çıkarak bodrumun kapısını kapatmıştık. Sedat yerde ki kenara sinmiş iki kediyi kucaklayarak hızla arabaya ilerledi ve bende arkasındaydım. terkedilmiş binadan çıktığımız gibi Sedat hızla arabamın arka kapısını açtığı gibi kucağımda ki kızla oraya bindim. Bacağı koltuğa çarpınca dudaklarını bastırarak gözlerini kapattığını farkettim.


''İyi misin? Özür dilerim, acıtmak istemezdim.''


Bacağında ki kırık belli oluyordu. Sedat ile ikimiz varken sadece gelecek olan diğer adamlar ile başa çıkabilirdik, ancak şu an bu kızı kurtarmaktan başka bir seçeneğimiz yok gibiydi.

Sedat, şoför koltuğuna geçip kedileri yandaki koltuğa bıraktıktan sonra elini geriye doğru attı. Cebimde ki anahtarı alıp ona doğru uzattım. Kızı ise koltuğa uzanmasını sağlayacak şekilde yatırdım. Araba çalıştığı an arkadan gelen araba ve silah sesleride eşlik etti. Camı açarak arkaya doğru silahın kabzasını açtığım gibi lastiklere doğru ateş ettim. arabanın zeminde bıraktığı acılı ses gelmesiyle lastiğe denk getirdiğimi anladım.


Sedat, Güney'in bürosuna doğru sürmeye devam etti. Güney bizim lise arkadaşımızdı. O tıp kazanmış, sonrasında kendi bürosunu açarak hastaneden ayrılmıştı. Kızda hissettiğim karanlık sezgilerden dolayı onu oraya götürmek şuanlık en doğrusuydu. Koltukta bana uzak olucak şekilde cama yaslanmıştı.


Geldiğimizde arabadan indim ve diğer tarafa giderek kapıyı açtım, kızı kucağıma alarak kapıyı kolumla iterek geri kapattım.


Karşımızda ki gecekonduya benzer bu özel hastanenin çelik kapısını tıkladı Sedat. Kapıyı kardeşimiz diyebileceğimiz kişi olan Doktor Selim açmıştı. Diplomasını aldığı gibi kendine ait muayne yeri açarak orada devam ediyordu meslek hayatına. Kucağımda ki kıza gözü kayınca gülümseyen Selim'in yüzü birden sorgulayıcı bir ifadeye döndü.

''Sen misafirlerini kapıda mı bekletirsin Selim?'' Sedat, kurduğu cümlenin ardından Selimin yüzüne lama tükürür gibi tükürmüştü.

''Allah seni bildiği gibi yapsın Sedat.'' Bir yandan yüzünü temyüzünü temizlerken bir yandan kapıdan çekilmiş içeri geçmemizi bekliyordu. Kapıdan geçerek çift kişilik koltuğun oraya giderek kucağımda ki kızı diikatlica oturmasını ve ayağını uzatmasını sağladım. O ne mi yapıyor? ayağının acısından yüzü buruşmuş şekilde sessizce duruyor ağzını bıçak açmıyordu.

''Soracağım sorudan değilde... gelecek cevaptan korkuyorum diyelim. Bu kız kim ve sizin yanınızda ne işi var?''

Tekli koltuğa geçerek oturdum o sırada Selim kendi masasına oturmuş Sedatta karşımda ki koltuğa oturmuştu.

''Olay şöyle ki, sana bahsettiğimiz kedileri almak amaçlı geri o binaya gittik. Kedileri bulduğumuz sıra evde bir gürültü çıktı ve aşağı inmeye karar verdik. aşağıda kızın sandalyeyle devrilmiş şekilde bu haliyle bulduk ve başında çuval vardı. tam götürceğimiz sıra ise tutsak edenlerden 2 tanesi geldi, peşinden arabaya bierkende bir araba geldi. İkisini atlattık. Kızı hastaneye götürecektik ancak intikam falan dediğinde Sedat ile ikimiz bir şeyler sezerek senin yanına getirdik.''

''Vay amınakoyduklarım, demek diğer türlü bana gelmeyecektiniz he?'',

Sedat koltuktakiyatığı Selime fırlattı sertçe.

''Döl lalesi kız var ne küfür ediyorsun? Hem şuan sence konu bu mu?''

başımı ellerimin arasına alaark ikisine 'siz iflah olmazsınız bakışı attım.

''Merhaba hanımefendi, Ben Selim Kartal. Eğer bir sakınca yoksa kimsizniz ne oldu size anlatabilir misiniz?''

Kız bir süre Selim'e baktı ve sonra cevap verdi.

''Ben Marca Sandra Dereviç. Ünlü Dereviç Holdinginin sahibi William Dereviç'in kızııyım.''


28 yıl önce...


Sandra ailesi tarafından yetimhaneye verilmiş, daha bebekken. Almanya'da çocuk istemeyen kişilerin sıklık ile yaptığı bir şeydi bu. Bu şanssız çocuklardan biride Sandra'ydı.

Bulunduğu yetimhane de çok fazla zulüm görmüş ve artık dayanamayan Sandra kaçmaya karar vermişti. Bugün onun doğum günüydü.

16. yaş günüydü.

Yetimhaneye geldikleri gün doğum günleri olarak sayılıyordu. Umrunda değildi Sandra'nın doğum günlerinden nefret ederdi. Her doğum gününde Tanrıya 'neden beni gönderdin'diyerek sorardı cevap alamayacağını bile bile.

William ise 20 yaşındaydı o zamanlarda. Babası mafya lideriydi. Bundan tam 2 buçuk ay önce babası düşmanları tarafından öldürülmüştü. Acısını yaşamaya gerek duymuyordu,çünkü babası ailesine zulm çektiren kişiydi. Şuanda bile rahat bırakmamıştı onları ve liderliği tek oğlu olan iWilliam'a vermişti.

İstemeye istemeye işin başına geçen Willian böyle bir işin gelecekte ona yaşatacağı sorunların farkında olarak babasına tekrar tekrar sövüyordu.

  

-


Gece saat 3 sularıydı. Sandra kurduğu planı gerçekleştirerek yatağından çıkarak,

yatakhaneden çıkmıştı. Yavaş ve sessiz adımlarla koridorda ilerliyordu. Bi süre yakırtı sesi duyması ile birlikte Sandra, çıplak ayaklarıyla ses çıkartmayacak şekilde koşarak bir kenara saklandı. O sıra yanındaki duvardan,göbeği önünde 1 kilometre uzanmış kilolu aşçı geçti. Sandra ise ses çıkarmamaya özen göstererek derin nefes aldı. Koşmaya başladı. Son sürat koşarken birden birine çarpması ile yerinde durdu.

Başını kaldırıp baktığında ise bu oydu. Şerefsiz karaktersiz olan, yetimhanenin müdürü. Sandra endişeli gözler ile karşısındaki şereften yoksun kişiye baktı.

Bu yetimhanede genellikle kız çocukları bulunuyor,hepsi belirli bir yaşa geldikten sonra Müdürün cinsel oyuncağı haline geliyordu.

Sandra'nın kaçma sebebi birazda buydu. İğrenç bir gülümsemeyle ona bakan müdüre yutkunarak baktı Sandra.

"Seni daha erken halletmek gerekiyordu"

Sandra duyduğu şeyle daha fazla dayanamayarak direk kaçmaya çalıştı. Ancak 50 60 yaş arasında bu adamdan kurtulamamış ve kolunu tutmuştu şeref yoksunu bu müdür. Sandra ne kadar çabalasada kolundan sürükleyerek odasına götürdü. Yatağa doğru fırlattı gencecik masum kızı. Sandranın beli yatağın başlağına çarpmıştı o şiddetle Sandra hissettiği keskin acıyla bağırmıştı. Müdür ise bundan sanki zevk alıyormuş gibi piç sırıtışıyla bakıyordu.

"Bu gün senin doğum günün değil mi? Sana doğum günü hediyeni ilk ben vereyim o zaman"Ve gülmeye başlamıştı.

Sandra korku içinde yataktan kalkıp gidicek iken adi şerefsiz Sandra'nın kolundan sıkıca tutarak yatağın başlığındaki kelepçeyle kelepcelemiş ve diğerinede aynısını yaparak yatağın hemen yanındaki komodinin üstüne koymuştu.

Kemerinin topuzundan çıkarmaya başlayarak pantalonu çıkardı. 16 yaşındaki kızın üstüne çıkarak kıyafetlerini yırtarcasına çıkartmaya başlamıştı. Sandra bağırıyordu adeta boğazı yırtılırcasına ancak kimse duymuyordu. Çaresizce gözlerinden yaşlar süzülüyor çırpınıyordu.Piç kurusu kızın boynundan başlayarak yavaşça aşağıya doğru öpüyor sonra çenesine kadar çıkıyordu.

Kapı gürültülü bir ses ile açıldığında içeri içeri polisler girmiş,şeref yoksunu bu adamı sonunda kelepçeleyerek götürmüşlerdi.

Sandra'yı ise çôzmüşler ve battaniye ile örtünmesini istemişlerdi. Sonunda sesini duymuşlardı.

Kız hıçkırıklar içinde yetimhanede çıkıp, polis arabasına binmişti. Gittikleri karakolda giyinmesi için kıyafet vermişlerdi.

Sandra hâlâ yaşadığı şoktan kurtulamıyordu. Bi süre sonra Sandra başka bir yurda verileceğeni duyunca karakoldan kaçmıştı. Sokaklarda dolanıyordu.

Nasıl gidebilirdi tekrar öyle bir cehenneme? İmkânı yoktu ölmeyi yeğlerdi.


-


William babasına sövmekten asla ve asla vazgeçmiyordu. Kendisine kalan şirketin kapalarını kitleyerek yolda yürümeye başladı. Evine gidiyordu. Karşısında incecik bir tişört ve eşofman ile donarak yolda yürüyen kızı görünce donakaldı.

Kızın güzelliği onu mest etmişti. Ama bu havada böyle olması onun kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. Dayanamyarak kıza seslendi

"Hey küçük!"


-


Sandra yolda ilerlerken duyduğu ses ile başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi.

"Hey küçük!"

Uzun boylu kendinden emin adımlar ile ona yaklaşan adamı görünce ürkerek adımları geri gitmeye başladı.

William 1.89 boylarında, babasının ona yaptığı zorluklar sayesinde oldukça yapılı biriydi. Çenesine uzanan sarı saçları, yeşil çalan ela gözleri onu olduğundan daha yakışıklı gösteriyordu.

Sandra ise sarı düz saçları, gökyüzünü andıracak mavi gözleri ve 168 boyunda olması,daha yeni olgunlaşmaya başlayan bedeni ile herkesin kıskanacağı bir güzelliğe sahipti.

Sandra'nın geriye doğru kaçması sonucu William hızlı adımlar ile arayı kapatarak Sandra'nın kolundan tutmuştu. Sandra kolundan tutulması ile o sahne aklına gelmişti.

"Dokunma bana!"Diyerek kendini geri çekmişti.

William bir şeylerin döndüğünü anlamış, ne olduğunu soramıyordu.

"Tamam bak dokunmuyorum ama sana yardımcı olmam için bana izin vermen lazım bu halde sokakta kalmazsın."

Sandra dolu gözler ile başını yukarı kaldırarak William'a bakıyortı.

"Sana yardımcı olmak istiyorum küçük. Söz veriyorum sana zarar vermeyeceğim."

Sandra onun gözlerinden öyle biri olmadığını ve kendisine yardım etmek istediğini anlamıştı ve bir kere olsun güvenmek istemişti birisine.

"Adım Sandra..." 

William ona teklif ettiği yardımı kabul etmesine ayrı, adını öğrenmesine ayrı olarak sevinmişti.

"Gece gece ne işin var burada annen, baban nerede?"

Sandra onu bıraktıklarını söyleyemedi boş boş bakmakla yetindi.

"Tamam boşver sormadım say"

William üstündeki montu çıkartarak Sandra'ya giydirdi. Sandra montun içinde sıcacık olmuş ama bir yandan da kaybolmuştu. William Sandra'nın bu haline gülerek bakmıştı.

"Seni kendi evime götürmeme izin ver.En azından işlerin yoluna girene kadar."

Nazikçe elini uzattı Sandra'ya sanki bir prensese uzatır gibi.

O gece ikisinin arasında da bir dil oluşmuştu. Bu ilk kelimeleriydi. 'Seni her daim yanında olucağım ve her daim sana prensesler gibi bakacağım. Kim olursan ol umrumda olmayacak bundan sonra sadece sen ve ben yani biz varız anlamına geliyordu.

Sandra bunu dile getirdiğinde ise William anlayacağını zannetmediği için şaşırmıştı. Sandra gülümseyerek William'ın elini tutmuştu.

Tıpkı Bir prensesin prensin elini tuttuğu gibi.

William Sandra'yı eve götürdüğünde annesi ilk başta şaşırmış,bağırmış çağırmıştı. Ama sonra kızın boynu bükük küçük Emrah gibi durmasından dolayı kıyamamıştı. Sonuçta kendisine de hir anneydi. Ve dayanamayarak kabul etmişti.

Kız kardeşi Lârâ ise bu durumdan gayet memnundu.


-


Ardından 2 yıl geçmiş o süreçte ise Sandra o ailenin bir üyesi olmuştu.

18 yaşına bastıktan 6 ay sonra William ile evlenmişti. William işlerinde gayet başarılı biri olmuştu. İlk yaptığı şey Sandra'ya o gece onu yaşatan adamı gebertmek olmuştu. Sonra ise gözlerden ırak bir yere yerleştirmek olmuştu. Sandra tabiki bunu asla sorun etmiyordu.

Ama kız kardeşi artık bunu sorun etmeye başlamıştı. Abisi onu severken birden başka birine gitmesi,Lara'nın kıskançlık duygularını kabartmıştı.


-


Aradan 2 yıl daha geçmiş ve o zamanlar ise kızı Marca dünyaya gelmişti. William istemişti kızına bu ismi.

Sandra ise eşini çok sevdiğinden bu ismi kabul etmişti.

Sonunda ise Marca 1 yaşına geldiğinde Sandra evde tek iken saldırıya uğrayarak öldürülmüştü.

William bunu duyması ile bunu yapan şerefsizi acılar içinde gebertmişti. O zaman tek kızı kalmıştı. Çünkü bunun sonucunda Lârâ oradan kaçmış ve hem Sandranın ölümüne hemde Lârânın kaçmasına dayanamayan kadın kalpten gitmişti.

Lârâ'nın kaçma sebebi ise Sandra'nın yerini söyleyenin kendisi olmasıydı. William ise o zamandan sonra bir zamanlar 5 kişilik olan evde, sadece kızıyla kalmıştı.

💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫💫

Selam Cancağızlarım... Wattpad açılana kadar buradan devam... o sırada orayı düzenlemiş olurum hem. Açılmazsada buradan devam. Bölüme gelirsekkkk;

Böüm nasıldı?

Sandra ve William'ın tanışması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Peki Serdar? Serdar bir süre daha bizimle:)

Sedat ve Selim ikilisini nasıl buldunuz?

yazma konusunda şu konuda keendini düzeltebilirsin dediğiniz şeyler nelerdir?

Bunları cevaplarsanız aşırı mutlu olurum:) İyi okumalar Cancağızlarımmm💕💫

Loading...
0%