@kitapdelisii
|
Helikopter, pistin üzerinde alçalmaya başladığında, kalbimdeki heyecan doruk noktasına ulaştı. Aşağıda, bekleyenlerin silüetleri netleşirken, içimdeki coşku adeta patlayacak gibiydi. Tam helikopterin iniş yapacağı sırada, başganı, düşmanı olarak gördüğüm o itini, bir metre yükseklikten aşağı attım. O an, onun düşüşü boyunca yaşadığı korku, benim için büyük bir tatmin kaynağı oldu.
Helikopter, sonunda yere indikten sonra, kapısı yana kayarak açıldı. Dışarıdaki hava, hafif bir rüzgarla birlikte içeri dolarken, gözlerim hemen karargahın önündeki kalabalığa odaklandı. Erlerin bakışları üzerimde yoğunlaştı; bazıları şaşkınlıkla, bazıları ise hayranlıkla bana bakıyordu. Benim için o an, tüm yılların özleminin ve mücadelenin nihayet sona erdiği bir andı.
“Yüzbaşı Asena Simay Keskin, Mardin, emredin komutanım!” dedim. Bu sözlerimle birlikte, Murat Albay ve Yiğit Albay’ın dudaklarının kenarlarında beliren gülümseme, içimdeki tüm gerginliği alıp götürdü. Kendim de gülümseyerek onlara karşılık verdim. “Rahat, Kara Şimşek, evine hoş geldin!” diyen albayların sesleri, içimi sıcacık bir mutlulukla doldurdu. Hızla aralarındaki mesafeyi kapatıp, Murat Albay ve Yiğit Albay’a sarıldım. Onların sıcaklığı, beni yeniden hayata bağladı. Her biriyle sırayla kucaklaştıktan sonra, Yusuf yanıma geldi ve alnımdan öptü. O an, sanki zaman durdu; Yusuf, saçımı okşayarak uzun uzun kokumu soludu. Bu an, her şeyden daha değerlidir. Ancak, Yiğit Albay’ın yalancı öksürüğü, bizi birbirimizden ayırarak yeniden gerçekliğe döndürdü. Karargahın kapısından dışarı çıkarak, eve gitmek üzere yola koyulduk. Eve girdiğimizde ilk olarak Yiğit Albay, Murat Albay ve Yusuf içeri adım attı. Ben ise, bizimkiler otururken, timler geldiğinde onlarla birlikte eve girmeyi planlıyordum. Yaklaşık yarım saat sonra, Bozok ve Kurnaz timi yanıma geldi. Kapıyı açan Yusuf, içeri girdiğimiz an, ben hiç kimseye görünmeden odama yöneldim. O an, içimdeki mutluluk ve huzur, tüm yorgunluğumu unutturdu. Odaya girdiğimde, her şeyin normalliğine dönmesini beklerken, aynı zamanda tüm yaşadıklarımın anıları zihnimde canlandı. O an, eve dönüşüm sadece fiziksel bir varış değil, aynı zamanda ruhsal bir yenilenmeydi. Sevdiklerime kavuşmanın mutluluğu, yaşadığım her zorluğun üstesinden gelmemi sağladı. Oturma odasında olan olaylar…. Oturma odası, sıcak ve samimi bir atmosferle doluydu. Duvardaki büyük pencereler, gün ışığının içeri sızmasına izin veriyor, odanın her köşesini aydınlatıyordu. Koltuklar, yumuşak ve rahat bir şekilde dizilmiş, ortada ise küçük bir sehpa yer alıyordu. Sehpada birkaç dergi ve bir fincan kahve, zamanın nasıl geçtiğini unutturan bir ortam yaratıyordu. Yiğit Albay, odanın ortasında ayakta duruyor, derin bir düşünceye dalmış gibi görünüyordu. Gözleri, odanın köşesindeki dolaba odaklanmıştı. Gözlerinde, Asena’nın kıyafetlerini görmek için duyduğu merak belirgin bir şekilde parlıyordu. Nihayet, sesi odanın sessizliğini bozan bir yankı gibi geldi. “Bize Asena’nın beresiyle üniformasını getirip gösterebilir misin, Yusuf?” dedi Yiğit Albay, sesindeki heyecanı gizleyemeyerek. Sorusu, hem merak hem de bir tür nostalji taşıyordu; Asena’nın cesareti ve kararlılığı, onun gözünde her zaman bir ilham kaynağı olmuştu. Yusuf, Yiğit Albay’ın isteğine hemen yanıt verdi. “Olur galiba, dolabındaydı. Gidip bakayım ben hemen,” diyerek, dolabın bulunduğu odaya yöneldi. Hızlı adımlarla ilerlerken, yüzündeki kararlılık, onun Asena’ya olan saygısını bir kez daha gösteriyordu. Tam o sırada, odanın köşesinden Sedef’in sesi yankılandı. “Oğlum, odanın kapısı kilitli galiba. Anahtarı üzerinde, açarsın kapıyı,” dedi, sesi yumuşak ama netti. Sedef’in bu sözleri, odada bir rahatlama hissi yarattı. O, her zaman olduğu gibi, ortamı uyumlu hale getiren, nazik ve sevecen bir karakterdi. Sedef, odanın neşesi ve sıcaklığıydı. Onun varlığı, herkesin yüzünde bir gülümseme oluşturuyordu. İçtenliği ve samimiyeti, bu ailenin en sevgi dolu parçası olduğunu gösteriyordu. Herkes, Sedef’in bu küçük ama anlamlı yorumunu duyduğunda, yüzlerinde bir gülümseme belirdi. Onun bu şekilde durumu düzeltmesi, evin havasını daha da sıcak hale getirmişti. Oturma odasında, bu samimi anlar yaşanırken, herkesin içinde bir mutluluk ve huzur duygusu yayılıyordu. Yiğit Albay, Yusuf’un dolaptan Asena’nın beresini ve üniformasını getirmesini beklerken, gözleri dolabın bulunduğu yöne kaymıştı. Sedef ise, odanın köşesinde, geçmişe dair anıları düşünerek hafif bir gülümsemeyle duruyordu. Odaya girdiğimde, kapıyı dikkatlice kapatıp dolabımı açtım. Dolabın kapaklarını açtığım an, içindeki soğuk hava beni selamladı. Gözlerim, giymeye hasret kaldığım bordo beremi ve üniformamı aradı. Eşyalarımın üzerindeki toz tabakası, uzun zamandır kullanılmadıklarını fısıldıyordu. Hızla ikisini de çıkarıp yatağımın üstüne koydum. Yavaşça üzerimdeki giysileri çıkardım; her bir parça, geçmişteki anılarımla doluydu. İçimdeki heyecan, beni geçmişe götürüyordu. Üniformamı giyerken, kumaşın üzerimdeki hissi beni özgüvenle doldurdu. Saçlarımı toplayarak bir topuz yaptım; böylece hem pratik hem de şık görünüyordum. Tam beremi kafama takarken, kapı sessiz bir şekilde tıklatıldı. O an, kalbimde bir heyecan dalgası yükseldi. Kapı açıldı ve içeriye Yusuf girdi. Gözleri bana odaklanmıştı, “Hazır mısın, gözümün nuru?” diye sordu, sesindeki sıcaklık beni sarhoş edercesine etkiledi. Beremi kafama takmış bir şekilde, “Hazırım,” dedim ve ona doğru adım attım. Sarılmanın verdiği huzur, her şeyin önündeydi. Yusuf’a sıkıca sarıldım; içinde barutla karışmış nane kokusu ve yeni tıraş olduğu için yüzüne sürdüğü tıraş losyonunun ferahlatıcı aroması burnuma doldu. O an, bana tek huzur veren kokuydu. Yusuf’un kokusu, güvenin ve sevginin sembolüydü. O sırada, Yusuf’un kolları etrafımda sıkıca dolanırken, Sedef annemin sesi odayı doldurdu. “Bulamadım anne, formasını büyük ihtimalle diğer eşyalarla birlikte kendi evimize götürdüm,” dedi. O an içimde bir hüzün belirdi; Yusuf’un eksikliği, çok sevdiğim bir anının kaybolmuş hissini yaratmıştı. Sedef annemin sesi, oturma odasından kulağıma doldu. “Tamam oğlum, artık bir daha ki gelişlerinde gösteririz formasını,” dedi. Yusuf, annesinin sözlerine karşılık vererek, “Anne, aslında hemen alıp gelirim. Bekleyin siz, ben motorla gidip gelirim,” diyerek odadan ayrıldı. Gözlerim, onun çıkışını izlerken içimde bir heyecan ve belirsizlik belirdi. Yusuf’un gitmesi, odanın havasını bir nebze soğutmuştu. Sedef annem, “Tamam oğlum, sen yine de fazla hız yapma. Sizin ceza bildirge kağıtlarını hep bana veriyorlar zaten,” diyerek sitem etti. Annesinin sesi, hem koruyucu hem de endişeliydi; bu, onun ne kadar kaygılı bir anne olduğunu gösteriyordu. Yusuf ile evden çıkıp motorla yola düştüğümüzde, rüzgarın yüzümdeki serinliği ve motorun çıkardığı ses, adeta beni özgürleştiriyordu. İkimizin arasındaki bağ, motorun hızla ilerlemesiyle daha da güçleniyordu. Yaklaşık on beş dakika boyunca sokakları dolaştıktan sonra, pastahaneye uğramaya karar verdik. İçerideki tatlıların kokusu, iştahımı kabartırken, Yusuf’un gözlerindeki mutluluk, anlaşılan o ki beni de sarhoş etmişti. Birkaç tatlı alarak, o anın tadını çıkardık. Eve döndüğümüzde, derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Yusuf, kapının önünde boş olan eliyle elimi sıkıca tuttu. Elimizdeki yüzükler birbirine çarparken, içimde bir sıcaklık hissettim; bu, bizim bağımızın bir sembolüydü. Salona doğru ilerlediğimizde, Yusuf aniden durunca ben de durdum. Sonra, adımlarını salona yönlendirdi. Oturma odasının kapısında durduğumuzda, Ayaz abimin koltukta oturduğunu ve şaşırmış bir ifadeyle bize baktığını fark ettim. O an, ona güven verici bir gülümseme göndererek, içimdeki mutluluğu paylaştım. Ayaz abim, birkaç kelime söyleyerek salona doğru yanıma geldi ve beni sıkıca kucakladı. “Bildiğim tek bir şey varsa, o da seni çok özlediğimdir, abicim,” dedim. Yusuf, elimi sanki “ben yanındayım” dercesine sıktı; bu hareket, bana huzur veriyordu. Adımlarım bizi oturma odasının kapısının önüne getirdiğinde, içeri girdiğimizde Sedef annemin bakışları hemen beni buldu. Dudaklarından ismim firar ettiğinde, Yusuf elimi nazikçe bıraktı. Sedef anneme doğru ilerleyerek elini öptüm, o da bana sıkıca sarıldı. Ancak aramızda bebek ağlaması duyuldu ve bu ses, aniden ortamı değiştirdi. Sedef anneme onaylayıcı bir bakış attığımda, bunun Ayaz abim ve Simâ’nın bebekleri Bade olduğunu anladım. Tam o sırada, Simâ kucağındaki Bade ile odaya girdi. Yüzünde bana bakarken beliren gülümseme, içimi ısıttı. Kulağıma yaklaşarak, “Biliyordum. Bana lisede verdiğin sözü tutacağını biliyordum çünkü kardeşler birbirlerini bırakmaz, onları sadece ölüm ayırır,” dedi. Bade'ye baktığımda, gülerek kollarını bana uzattığını gördüm. Hemen kollarımı açarak Bade’yi kucağıma aldım. Küçük bebeğin kafası, omzuma yaslandığında, içimde bir sevgi dalgası yükseldi. Bade, kucağımda on dakika sonra derin bir uykuya daldı. Onun huzurlu uyku hali beni de rahatlattı. Küçük bedeni, benim kollarımda güven içinde uyuyordu. O an, hayatın ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Bade’yi, odasına götürerek beşiğine yatırdım. Bebek, huzur içinde uyumaya devam ederken, o anın tadını çıkardım; zaman sanki durmuştu. Oturma odasında, Sedef annem ve Ayaz abimle birlikte olmak, ailemle olan bağımı daha da güçlendirdi. Her şey çok güzeldi; ruhumda sevgi, mutluluk ve güvenle doluydu.Oturma odasında geçen bu anlar, ailenin bir araya geldiği, paylaşılan anların ve anıların tazelendiği bir zaman dilimiydi. Sedef annem ve Ayaz abimle birlikte olmak, içimdeki sevgi ve mutluluğu daha da artırıyordu. Bade’nin huzurlu uykusu, odaya yayılan sıcak atmosferin tam bir yansımasıydı. Sedef, sandalyesinde otururken, elindeki çayı karıştırıyordu. Gözleri, büyüyen ailemizin her bir bireyinde parlıyordu. “Bade’nin büyümesiyle birlikte, ailemiz daha da güzelleşiyor. Her yeni bebek, yeni umutlar getiriyor,” dedi. Sözleri, odadaki herkesin kalbine dokundu. Ayaz abim, gülümseyerek başını salladı. “Kesinlikle, bu küçük prensesin hayatımıza kattığı neşe tarif edilemez,” diye ekledi. Yusuf, bana dönerek, “Sen de bir gün böyle bir aile kuracaksın,” dedi. Gözlerindeki sıcaklık, içimde bir umut ışığı yaktı. Kendi hayallerim gözümde canlandı; bir gün mutlu bir ailem olacağını düşündüm. Bu düşünce, içimdeki sevgi dolu duyguları daha da derinleştirdi. Bade’nin uykusu sırasında, Sedef annem ve Ayaz abim geçmişe dair anılarını paylaşmaya başladılar. “Hatırlıyor musun, Yiğit, sen ilk adımlarını attığında bahçede koşuyordun,” dedi Sedef, gülümseyerek. O an, çocukluğumun sıcak anıları zihnimde canlandı. “Evet, o gün çok heyecanlıydım,” dedim. “Sonra düştüm ama hemen kalkıp yeniden koşmaya başladım. Herkes benim için alkış tutmuştu.” Ayaz abim, “O gün hala aklımda. Senin için en çok endişelenen bendim, ama senin azmin beni her zaman etkilemiştir,” diyerek güldü. O an, aile bağlarının ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım. Geçmişteki zorluklar, bugünümüzü daha anlamlı kılıyordu. Yusuf, bu anların tadını çıkarmak için yanıma geldi ve Simay, seninle bir gün birlikte bir şeyler yapalım. Belki bir piknik ya da doğa yürüyüşü?” dedi. İçimdeki heyecan dalgası, bu düşünceyle birlikte kabardı. “Evet, harika olur! Doğanın tadını çıkarmak hepimiz için iyi gelecek,” dedim. Oturma odasında, ailemle birlikte geçirilen bu değerli zaman, bana geleceğe dair umutlar verdi. Bade’nin huzur dolu uykusu, sevgi dolu anılarımız ve paylaştığımız gülümsemeler, içimdeki mutluluğu pekiştiriyordu. Hayatın ne kadar güzel olduğunu bir kez daha anladım; ailem, beni her zaman koruyan, destekleyen ve en önemlisi sevdiklerimle dolu bir yuvaydı. O an, içimde bir sıcaklık hissederek, “Birlikte geçireceğimiz daha çok anımız olacak,” dedim. Herkes gülümsedi ve bu sıcak anın tadını çıkarmaya devam ettik. Oturma odası, sevgi ve mutluluk dolu anılarla yeniden hayat bulmuştu. Yazar'dan
Sedef bir yandan çayını yudumlarken bir yandan da dudağındaki huzurun verdiği tebessümle oğlunun ve gelinin konuşmasını izliyordu.
Herkese hitaben konuşup hadi artık saat geç oldu yatağa hepiniz hem zaten simay da yorgundur . Biraz uyuyup dinlensin dedi.
Murat bey şuan çok huzurlu ve mutluydu .Çünkü gelini simay görevden sağ sağlim ailesinin yanına dönmüştü.
Herkes ayaklanıp odalarına gittiler. Yarın onları nelerin beklediğini bilmeden...
|
0% |