@kitaphayatsiir
|
2014 “Bunu gerçekten yapmalı mıyım?” dedim dolabımdaki birkaç parça kıyafete bakarken. Halesu heyecanla yanıma geldi. Gözleri ışıl ışıldı. Dolabımın kapağını kapattı. Yüzümü yüzüne doğru çevirdi elleriyle “Bak sevgili dostum. Tabi ki de doğru yapıyorsun. Alt tarafı küçük bir buluşma gerçekleştireceksiniz. Bir şans vermenin neresi kötü olabilir ki?” Yazdığım mektup eline geçer geçmez hemen Halesu’nun telefonunu aramıştı Halil. Telefonu ilk olarak Halesu açmıştı. Yatağımın üzerinde organik kimya ödevimle cebelleşen ben, Halesu’nun telefonu uzatmasıyla üç saniyelik kalp krizi geçirmiştim. Yutkunduktan sonra alo demiştim. Sesim titriyordu. Çok heyecanlıydım. Kalp atışım hızlanmıştı. Yanaklarım alev alevdi. Çekmecenin üzerinde bulunan aynayla göz göze geldik. Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Halesu dudağını ısırmış, kıkırdıyordu. Mutluluğumla ve heyecanımla bana eşlik eden, benimle mutlu olan bir arkadaşa ilk defa sahip olmuştum. İş yeriyle ilgili komik bir anısını anlatan Halil ortamı daha ferah hale getiriyordu. Sesi gerçekten çok güzeldi. Sesi kalbimi titretiyordu. Sesi kalbime huzur veriyordu. Ben sadece onu dinliyordum çünkü dilim tutulmuştu. Laf arasında birden buluşma teklifi etmişti. Ne diyeceğimi bilemez halde Halesu’yla buluştu gözlerim. Aniden yatağından fırlayıp yanıma geldi. Boşta olan sol elimi sıkıca tuttu. Evet dercesine başıyla onayladı. Ve sonra heyecanla başını aşağı yukarı daha hızlı sallamaya başladı. Gözlerindeki heyecanı daha yakından görebiliyordum. Şu an buluşmaya 1 saat kalmış ve ne giyeceğim konusunda karasızlıklar diyarında kaybolmuştuk. “Kırmızı sweatini giymelisin. Havalar soğumaya başladı. İnce giyinme üşütürsün.” dolabımı tekrardan açtı. “Kot pantolon ve kot ceketini de giyersen efsane olur.” “Zaten fazla seçeneğimiz yok.” Dedim kıkırdayarak. “Dene, eğer içimize sinmezse benim dolabıma bakalım.” Dedi Kapının yanındaki boydan aynadaki görüntüme baktım “Fazla sportif olmadım değil mi?” “Gelinlikle gitmeyi planlanmıyorduysan eğer gayet ideal bir kombin oldu.” Dedi gülerek. Yatağımın baş ucundaki yastığı hızlıca fırlattım. Yastık sert bir şekilde gelmiş olacak ki aniden bulunduğu yere oturdu. Bu sefer haykırarak gülmeye başladı. “Zaten.” Dedim aynadaki yansımama bakarak. “Çok stresli ve gerginim lütfen beni rahatlat. Nedense yanlış bir şey yapıyormuşum gibi geliyor. Annemden bir şeyler saklamak çok kötü hissettiriyor bana.” “Annene söyleyeceksin ama şimdi değil. Hayatına giren her insanı ailene söylemek zorunda değilsin.” Dedi ciddileşerek. Saatine baktı. Dolmuşun geçmesine 5 dakika kalmış. Eğer bunu kaçırırsan 1 saat beklemek zorunda kalacaksın. Epey geç kalacaksın. İlk buluşmada geç kalmak istemezsin. Hadi gel yüzüne bir şeyler sürelim ve son dokunuşları yapalım.” Makyaj insanı değildim. Doğallıktan yanaydım ama sevgili oda arkadaşımı kırmak istememiştim. Dolmuş durağı yurdumuzun 20-30 metre ilerisindeydi. Dolmuşun gelmesine 1 dakika kala soluk soluğa indim. Kalbim heyecandan çıkacaktı. Ellerimi kollarımı nereye koyacağımı bilmiyordum. Üşümemesi için ellerimi kot ceketimin cebine koymaya karar verdim. Gözlerim ayakkabılarıma kaydı. Eskimeye yüz tutmuştu. Para biriktirip ayakkabı almalıydım. Gerçi şimdiden başlasam okul sonuna kadar anca alabilirdim. Kolumdaki saate baktım. Dolmuşun çoktan gelmesi gerekiyordu. Acaba kaçırmış mıydım? 1 dakika önceden geçip gitmediyse kaçırmamıştım. Bekleyecektim. Ne olursa olsun bekleyecektim. Verdiğim sözü tutacaktım. Çünkü Halil’i görmek istiyordum. Ela gözlerden mahrum kalmak istemiyordum. Buluşma saati çoktan geçmişti. Ve ben daha dolmuşa binememiştim. Güneş var gibiydi ama hava soğuktu. Sevgili güneş keşke bugün yalnız bırakmasaydın beni. Böyle beklemek iyice üşüyeceğim anlamına geliyordu. Bir sonraki dolmuşun gelmesine 15 dakika kalmıştı. Diğer durağa kadar yürümeliydim. Hem ısınacaktım hem de kafamdaki kızgınlığımı geçirecektim. Hava hafif hafif kararmaya başlamıştı bile. Ders sonrasında buluşma fikrini neden ortaya atmıştım acaba? Hafta sonu buluşsanız olmuyordu sanki? Olmazdı tabi. Hafta sonu herkes dışarıdaydı. Beni gören veya tanıyan birine rastlasaydım eğer nasıl açıklama yapacaktım? Üstelik bu kişinin gökmaslı olması çok sıkıntılı durumdu. Bütün gökmaslı yıllarca bizim dedikodumuzu yapardı. Annemin bunu başkalarından duyması ise hiç hoş olmazdı. Benden duymalıydı. Şimdi değil ama en kısa zamanda anneme söyleyecektim. İnci kafe yazılı tabelanın önüne geldiğimde Halil’in beni uzunca süre bekleyip gitmiş olmasından korkuyordum. Adımlarım çok sakin ve yavaştı. Soğuktan burnum kıpkırmızıydı. Kafenin kapısından bunu görmek pek hoş olmamıştı. Ben kafa kapısıyla bakışıp bir yandan üzerime çeki düzen verirken garsonlardan biri kapıyı benim için açtı. “Hoş geldiniz efendim.” Hoşbulduk anlamında başımla selam verdikten sonra gözlerim onu aramaya başladı. Neredeydin Halil? Lütfen gitmiş olma. Kalbim korku ve heyecan arasında kararsız kalmakla yetinmemiş ritmini iki katına çıkartmıştı. “Duru.” Dedi arkamdan bir ses. Dilim tutulmuştu. Konuşmayı unutmuştum. Ne diyecektim? Ne demeliydim? Aramızda bir metre mesafe vardı ama parfüm kokusu ciğerlerime kadar işlemişti. Ne kadar güzel kokuyordu. Gözlerine bakmaya devam ettim. Hayatımda gördüğüm en güzel ela gözlerdi. Ben ela gözlerde kaybolmuştum. Rotamı kim gösterecekti? Yolumu nasıl bulacaktım? Belki de bulmamalıydım? Kaybol mak en güzeliydi. |
0% |