@kitaphayatsiir
|
2014 Sonuca ulaşmak isterken sanki daha çok uzaklaşıyordum. Hayat acıtıyordu. Bir yanım umuda tutunmak isterken diğer yanım rüzgârda sürüklenen yaprak misali oluyordu. Halesu şoför koltuğuna oturmuş arabayı yavaş ve dikkatli bir şekilde kullanıyordu. Cenk arabanın arkasına yayılmış kapı kenarlarında bulunan düğmelerle oynuyordu. Ben ise başımı pencereye dayamış etrafı izliyordum. Aslında etrafı izlemiyordum, içimdekilerle boğuşuyordum. Adım attığım her noktada bilinmezliğe sürükleniyordum. “Geldik.” Halesu el frenini kuvvetlice çekip arabayı durdurdu. Hayal dünyasından sıyrılıp emniyet kemerimi çıkardım. Cenk şımaran küçük çocuklar gibi “Biraz daha gezelim lütfen, lütfen.” Cenk’in cümlesi üzerine Halesu ve ben arabanın arka koltuğuna doğru dönüp kızgın bakış attık. Şimdi gerçekten bu cümlelerle uğraşacak zamanımız yoktu. “Şaka yaptım.” Dedi gözlerini kaçırarak. Sonra gözlerini karşıya dikti. “Oha. Burası gerçek mi ya?” Cenk’in cümlesi üzerine kafamı çevirdim ve onunla aynı yöne doğru bakmaya başladım. Kaç katlı olduğunu sayamayacağım kadar yüksekliğe sahip kocaman gökdelenle bakışmaya başlamıştım. Cenk gibi dışımdan söylemesem de içimden oha demiştim. “Farkında mısın bilmiyorum ama arabayı yolun ortasına bıraktım.” Dedim şaşkınlığımdan sıyrılarak. “Valeye bırakacağım.” Dedi bana göz kırptıktan sonra ilerlemeye başladı. Cenkle birbirimize bakış attıktan sonra Halesu’yu takip etmeye başladık. Halesu elindeki araba anahtarını ilerideki adama başıyla selam verdikten sonra yavaşça fırlattı. Adam koşturarak arabaya doğru gitti. Büyük cam kapıdaki şifreyi tuşlayarak ilerlemeye başladık. Kapının girişinde biri kadın ikisi erkek olmak üzere üç tane güvenlik vardı. Sanki suçluymuşum gibi gözlerimi kaçırdım. Suçlu muydum bilmiyorum ama böyle bir yere elimi kolumu sallayarak girmek kendimi havalı hissetmeme neden olsa da bir o kadar garip bir duyguydu. “Arkadaşlarım.” Dedi Halesu bizi göstererek “Hoş geldiniz Halesu Hanım.” Diye başını eğerek selam verdi hafif orta yaşlı göbekli olan güvenlik görevlisi. Sonra bize döndü. “Sizlerde hoş geldiniz.” Asansörün yerini sağ elini açarak işaret etti. Asansörün aynasında kendi yansımama baktım. Gözlerim uykusuzluktan ve yorgunluktan şişmişti. Ne kadar çirkin görünüyordum. Saçlarımı özensizce toplamıştım. Üzerimdeki kıyafetleri çekiştirerek düzelttim. “Tuşları oynamayı bırakabilir misin?” dedi Cenk’in elini çekiştirerek. “Siz gerçekten zenginsin değil mi? Vay be.” Cenk tuşlarla oynamaya devam etti. Halesu tam Cenk’i azarlayacaktı ki on beşinci kata geldiğimizde asansör durdu ve takım elbiseli birkaç kişi daha geldi. Asansör çok büyüktü. Hastanelerdeki sedyeleri sığdırmak için kullanılan asansöre benziyordu. “Merhabalar Halesu Hanım.” Dedi sarı saçlarını atkuyruğu yapmış blazer ceketli kadın tebessüm ederek. “Merhaba Efsun Hanım. Dedemin sektereninin odası yirmi dokuzuncu katın sağ tarafında halen daha değil mi?” “Evet Halesu Hanım. Doğru hatırlıyorsunuz.” Dedi tebessümünü arttırarak. Sanki yüzlerinde özlem vardı. Halesu burada çok seviliyor gibiydi. Sadece bir patron torunu olarak değil sanki herkesin parmakla gösterip saygı duyacağı ve çokça sevdikleri biri gibiydi. İsminin efsun olduğunu öğrendiğim kişi ve yanındaki diğer takım elbiseli kişiler başlarıyla selam verdikten sonra yirminci katta indiler. Asansör yine durunca binen kişilere bakıp selam verme faslını es geçmek için arkamı dönüp başımı öne eğdim. Kimseye yalandan tebessüm edecek halim kalmamıştı. Sadece annemi bulmak istiyordum. Ellerimle parmaklarımı oynamaya başladım. Annem her neredeyse veya ne yapıyorsa artık öğreneme az kalmıştı. Asansörün kapısı açıldı. “Geldik.” Dedi Halesu. Yanındaki kişiler önden inmiş olacaklar ki görmemiştim. Birkaç adım attıktan sonra tekrardan bana döndü. “Çok yakışıklıydı değil mi?” “Kim.?” Dedim anlamsız bakış atarak. Kimden bahsediyordu. “Az önce inen.” Dedi gözlerini devirerek. “Fark etmedim hatta görmedim çünkü o sırada düşüncelerimle boğuşuyordum.” Diye tepki vererek Cenk aniden durdu. “Acaba yakışıklı muhabbetini bıraksanız da şu telefon numarasını mı bulsak?” Bu cümleyi az önce cenk mi kurmuştu? Her şeyle dalga geçen, her duruma şaka yapan Cenk az önce ciddileşmiş miydi? Halesu ve ben birbirimize anlamsız bakış atmıştık. Benim düşündüklerimin aynısını içinden geçirdiğine yemin edebilirdim. “Asansörde oksijen alamayınca kafası yerine geldi heralde.” Diye kıkırdadı Halesu. “Sen galiba karbondioksit solunum yapıyorsun. Dur bir dakika sen fotosentez mi yapıyorsun?” “Hahaha komik kızsın.” Elimi Halesu’nun omzuna koydum. “Cenk şu an neden böyle dedi bunu uzun uzun tartışmak isterdim ama önce annemi bulalım.” Haklısın dercesine başını salladı ve sağ tarafa yöneldik. Koridorlar gayet tenhaydı. Bir sürü oda vardı. “Burası.” dedi gri bir kapının önüne geldiğimizde. Kapının kolunu sıkıca kavradı ve kapıyı açtı. Cenk ve ben biraz dar olan odaya girmedik. Bir masa bir dolap vardı. Dolap üzerinde bir sürü mavi dosya bulunuyordu. Üzerinde muhasebe yazan bir dosya gözüme ilişince hemen kaçırdım. Bunlar özel şeylerdi bakmak veya incelemek hoş olmayabilirdi. Halesu sekreter masasının üzerindeki birkaç kâğıdı incelemeye başladı. Sonrasında kağıtları yerine koydu. İlk çekmeceyi açtı. Fihrist çıkarttı. “İşte tüm numaralar burada olmalı.” Sonra bana döndü. “Gökmaslı’dıydı değil mi.” Biliyordu ama heyecandan emin olmak istiyordu. Evet dercesine başımla onayladım. Halesu’nun defteri detaylı incelemesine bakıyorduk. “Buldum.” Elini sekreter masasında bulunan telefona doğru uzattı. Odanın içine doğru bir adım attım. Halesu numara tuşlamıştı. “Merhabalar.” Halesu anneme dair bir şeyler soruyordu telefonla konuştuğu kişiye. Kulaklarım çınlıyor ve düşüncelerim o kadar ağır basıyordu ki neler konuşulduğunu anlayamıyordum. “Teşekkürler.” Diyerek telefonu masaya koydu. Yüzü buz kesmişti. Ne olmuştu anneme. Gözümden yaş aktı. “Endişelenmeni istemiyorum.” Dedi bana doğru adım atara. “Annen, baban tarafından şiddet görmüş ve hastaneye kaldırılmış. Durumunu sordum ama bilgilerinin olmadığını söylediler. Ama hastanesinin adresini öğrendim.” Halesu’nun söyledikleri karşısında kulaklarımdaki çınlama gittikçe artmaya başlamıştı. Bir şeyler daha söylüyordu ama anlamıyordum. Ellerim titremeye başladı. Sanki yer ayağımın altından kayıyordu. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Halesu iyice sokuldu bana ve sonrasında sarıldı. “Annene bir şey olmayacak. Hemen gidip görelim. Dik durmalısın. Her şey geçecek.” Annem şu an ne haldeydi bilmiyordum. Çok mu kötüydü? Kötü olmasa zaten bana bir şekilde ulaşırdı zaten. Yoksa hayati tehlikesi mi vardı? bu sefer cenk sarstı beni hafiften “Güçlü olman lazım, geçecek. Biz senin yanındayız. Hemen anneni görmeye gidelim.” Annemi görmeye gitmem lazımdı. Böyle dikilmiş gözyaşlarım içinde boğularak hiçbir şeye ulaşamazdım. Az önce geldiğimiz yoldan asansöre doğru adımlarımızı sıklaştırdık.
|
0% |