@kitaphayatsiir
|
2023 “Hafıza kaybı.” Dedi kapının orada anneme fısıldayan doktor. Fısıldamak işe yaramamıştı çünkü söyledikleri tüm kelimeleri harfi harfine duyuyordum. O kadar anlamsız geliyordu ki şu yaşadıklarım. En son diye düşünmeye başladım. Bir yandan yutkunmaya çalışıyordum. Parça parça anılar canlansa da üniversite 1.sınıftaydım. Halil’i hatırlıyorum. Hayatımın aşkını. Beynimi daha fazla yormak acı veriyordu. “Ama düzelecek değil mi doktor.” Dedi annem endişeli şekilde, sesi titriyordu. “Geçici olabileceğini umuyorum.” Sonra bana döndü. Gözlerimi kaçırdım. Onları dinlediğimi bilmesini istemiyordum. “Tetkiklere devam edeceğiz ama bu süre zarfında hastamızı yormayalım.” “Anne.” “Efendim canım kızım. Durucum. İyisin değil mi?” annem doktor kapının orada bırakıp koşar adım yanıma geldi. “Bu uzun kollu.” Duraksadım. Kelimeler harfler zihnime çok zor geliyordu. “Üzerimdekini çıkartıp tişört giydirebilir misin? Terledim.” Annem doktorun gittiğini görünce hemen kapıyı kapattı. Kapının yanındaki dolabı açtı. Beyaz bir tişört çıkarttı. Yanıma gelip beni doğrultmaya çalışınca yardımcı olmak için bedenimi hafifçe hareket ettirdim. Kısa kollu tişörtümü giydirmeye çalışırken kolumdaki yazı gözüme çarptı. Bu bir dövmeydi. Dikkatlice okumaya başladım. AYNI GÖKYÜZÜNE BAKIYORUZ. Kafamı anneme doğru çevirdim. “Bu yazı ne anlama geliyor anne?” Annem tam cevap vermek için ağzını kıpırdatmaya başlamıştı ki kapının tıklatılmasıyla gözlerini kapıya doğru çevirdi. Tişörtümü iyice düzelten annem ayağa kalkıp “Gelebilirsiniz.” Dedi Az önceki hemşirelerden biri, elinde kocaman bir buket papatyalarla odamıza doğru adım attı. “Bunlar size.” Anlamsız gözlerle papatyalara uzandım. Az önce odamdan çıkan bir grup insan arasından birisinin jesti olduğunu tahmin ediyordum. Yüksek ihtimal halil almıştı bunları bana. Papatyaların kokusunu ciğerlerime çektim. Zihnimde bir şeyler kıpırdamaya başladı. Anlamsız birçok görsel geliyordu. Sanki çok uzaklarda birileri vardı ama yüzlerini seçemiyordum. Cemal süreya’nın bir şiiri geldi aklıma. Mevsimlerden papatyayı severim, Sonra seni, Sonra yine seni, Ve hep seni.”
“Bu da sizin.” Dedi elindeki defteri bana uzatarak. Kimden olduğunu sormama fırsat kalmadan koridordan doktorun seslenişiyle odamdan ayrıldı. Annem çekmecenin üzerinde duran sürahiyi eline alarak bardağa su doldurmaya başladı. Benle göz göze gelmek istemiyor gibiydi. Defterin kapağını açtım. İlk sayfada benim kendi yazım olduğunu anladığım kocamanca ismim yazıyordu. İkinci sayfayı çevirdim. Bu defter benim olmalıydı. Çünkü harflerin dokunuşları, yazım hataları bana aitti. Bu defter bana aitti. Ama ne zaman yazmıştım veya ne için yazmıştım hiçbir şey hatırlamıyordum. Zihnim bu deftere dair bomboştu. İlk sayfada gözlerim kelimeler arasında kaybolmaya başladı. Seneler olmuştu bomboş bir defterle buluşmayalı. Yüreği mecbur hissedince yazamadan edemiyor insan. Nefes alıp verişini hesaplayıp not edesi geliyor. Sesini kâğıda dökme şansım olsa keşke. İnsanın içini okşayan naif sesine senden habersiz sarılıyorum. Sen bilmesen de olur. Çünkü bilmeni istemiyorum. Bu sefer de kaybedenlerden olmak istemiyorum. Korkuyorum hem de çok korkuyorum. Bu yüzden uzaktan seviyorum seni. Uzaktan seversem kaybetme korkumun bedenimi ele geçirmeyeceğini biliyorum. Seni görünce gözlerimi kaçırıyorum. Çünkü bir kere boğulursam kurtulamayacağımı biliyorum. Biliyorum, her şeyi biliyorum. Sana dair her şeyi. Sana en çok hangi renk yakışır bunu da biliyorum. Neyi sevdiğini, neleri sevmediğini. Saçlarının arasındaki hafif beyazlığı fark ettim. Saç tanelerinin çokluğu kadar hayallerim. Her gün yenisi ekleniyor zihnime. Dalıp dalıp gitmelerimin sebebi de bu aslında. İmkânsız biliyorum. Ben imkansızı sevmeyi seviyorum. Sayfaya dokununca daha önce gözyaşlarımın düştüğünü fark ediyorum. İkinci sayfayı çeviriyorum. Önce kurumuş bir papatya düşüveriyor kucağıma sonra sayfadaki bolca gözyaşları eşliğinde yazılmış yazıyı okuyorum. Sadece bir seçenek çıkıyor karşıma. Ya sen ya hayatım. Hayatımın içinde senin olduğunu zannediyorsun. Bende öyle zannediyordum. Ama değilmiş. Cümlemi hayatın kurallarına göre yazmam gerekirse ya seninle olacaktım ya da sensiz mutlu olacaktım. Sensizlik nasıl mutlu olunabilir ki? Sensizliğin mutluluk getirebilmesi olası bir durum değildi. Ama öğrenmem gerekiyordu. Yolun sonu bize karanlıktı. Zifiri karanlık bir yolda giderken, gecenin karanlığında boğulurken sanki ayın bize küsüp intikam almayı hedeflemesi gibiydi. Ay bile fayda sağlamıyordu. Güneşi de istemiyordum. Yüzünü biraz olsun görebilmek için milyonda bir ihtiyacım olan minicik bir ışık. Olmayınca olmuyor sevgilim. Sen ve mutluluk aynı karede yer almıyor. Senle mutluluk aynı karede yer almıyor. Senle mutsuz olup hayallerimi öldüreceğime, sensiz mutlu olmayı tercih ediyorum. Çünkü insanın yapacağı en büyük cinayet kendini öldürmesi değildir. En büyük cinayet kendi hayallerini öldürmesidir.
|
0% |