@kitaphayatsiir
|
2014 “Burası senin yatağın.” Dedi daha tanışmaya bile fırsatımızın olmadığı sarı saçlı kız. Yüzünden gülücükler eksik olmuyordu yurdun girişinden beri. Kapıda karşılaşmıştık, odamı bulmam konusunda yardım isteyince aynı odada da kalacağımızı konuşma esnasında öğrenmiştik. Koridor boyunca susmayan çenesi eşlik ediyordu bize. Neşeli ve hareketliydi. “İsmim Halesu. Aslen Kırşehirliyim. Sen nerelisin ve en önemlisi hangi fakülte, hangi bölümü kazandın?” Sorularının hangisine cevap vereceğime dair karasızlık yaşarken “Kimya bölümü.” Diye cevap verdim. “Şakaaa yapıyorsunnnn.” Diye ağzı kulaklarına vardı. Ve ağzından tükürükleri püskürterek “Bendeeee.” Diye sarıldı bana. “Bavulundan nevresim takımını çıkart da yatağına serelim.” Dedi bavulumu benden önce açmaya çalışarak. “Şey.” Dedim. Nevresim takımım yoktu. Bavulumda birkaç parça kıyafet, diş fırçası, şampuan ve kitaplarımdan başka bir şey yoktu. Yüzümün düştüğünü fark etmiş olacak ki neşesini bozmadan yatağının kenarında duran bavuluna doğru ilerledi. “Bende fazla nevresim takımı var. Onu kullanabilirsin.” Nevresim takımım yoktu. Kıyafetlerim buradaki insanların nitelendireceği eski kavramına tam uygun olacak şekildeydi. Asla utanmıyordum. Olmadığım biri gibi davranamazdım. Ben buydum. Babası tarafından terkedilmiş, annesi tarafından zorluklarla büyütülmüş bir kızdım. Zorluklarla karşılaşmıştım ve karşılaşmaya devam edecektim. Belki bu zorluklara uzun süre göğüs germem gerekecekti ama asla pes etmeyecektim. Üniversiteyi bitirdiğimde hayatımın daha farklı olacağını biliyordum. O zaman geldiğinde bu yaşadığım zorluklar küçük birer anı olarak kalacaktı. Halesu’nun anılarını akşama kadar dinledikten sonra yemeğe indik. Bizim evdekine nazaran daha çok çeşit yemek vardı. İlk kaşığı ağzıma götürdüğümde gözümden bir damla yaş düştü tabağıma. Nerede, kimin elinden yemek yersem yiyeyim asla annemin eli kadar lezzetli olmayacaktı. Böylesine rahat bir yatağa alışkın değildim. Muhtemelen bu yüzden uyuyamıyordum. Daha doğrusu kendimi böyle avutmaya çalışıyordum. Doğup büyüdüğüm Gökmaslı sokaklarını ve annemi bırakıp gitmiştim. Yeni bir hayata adım atmaya başlamıştım. Annemi çok özlemiştim. Yarın ders sonrası yurdun telefonundan mutlaka arayacaktım. Duvardaki saata gözüm ilişti. Perdeyi hafif araladım. Yatağım pencerenin kenarında olduğu için şanslıydım. Gökyüzündeki ay ve en yakın dostları yıldızlar odayı aydınlatmaya başlayınca saatin akrep ve yelkovanı iyice belirginleşti. Saat 02.35 olmuştu. Halesu ışıktan rahatsız olabilirdi. Perdeyi kapatmak için elimi uzattığımda yıldızların parlaklığı dikkatimi çekti ve birden dünkü kadının söylediği söz geldi aklıma AYNI GÖKYÜZÜNE BAKIYORUZ Halesu tarafından çekiştirilerek uyandırıldıktan sonra kahvaltı yapmaya vaktimizin olmadığını farketmem çok geç olmamıştı. "Umarım şu an yaşadıklarım şakadır." diye söze girdim öğrenci işlerinde arkamda bekleyen birçok öğrenciye aldırış etmeden. "Malesef kimliğiniz olmadan işlem yapamam."dedi memur, gözlerini tekrardan evraklarına döndürerek. İsyan bayrağını çeken kişi bu sefer Halesu olmuştu. "Duru nasıl unutabilirsin kimliğini?" "Neyse." dedi kendisinin tamamlanmış evraklarını memurun masasından alarak. "Eve gidip almaktan başka çaren yok. Çok şükür kayıtlar için biraz daha vaktimiz var." Yüzüm düştü. Nasıl gidecektim ki? Param yoktu. Annemin para göndermesine daha zaman vardı. Koridor boyunca dalgın düşünceler içinde yürürken Halesu duraksayıp iki elini omuzlarıma koyup sessizce fısıldadı "Paran mı yok Duru?" Gözlerimi kaçırmaya başladım. Gözlerim uzaklara dalıp dalıp giderken koridorda farketmediğim saksıdaki çiçeklere ve tablolara gözüm kaydı. Bunları incelemek için iyi bir zaman değildi anlaşılan. Şaşırdığım en büyük nokta ise daha dün tanıştığım Halesu'nun içimi okur gibi derdime tercüman olmasıydı. Sevgi'yle kaç senelik dostluğumuz vardı ama bir kere bile beni içten anladığına şahit olmamıştım. Ama Sevgi ve Halesu bir değillerdi. Yaşadıkları ortam, hayat şartları elbet farklıydı. Onları kıyasladığım için utanmıştım. Cüzdanından bir miktar para çıkartıp avucuma sıkıştırdı. "Bahane filan istemiyorum. Bunu alıyorsun." Kızarmıştım. Ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Ama bildiğim tek şey Halesu benim hayatımda çok kıymetli bir yere sahip olacaktı. "Borç olarak." dedim gözümdeki yaşı elimle silerek. Halesu önce gülümsedi sonra bana sıkıca sarıldı. "Daha çok bekleyecek miyiz Kaptan." dedi arkamdaki pala bıyıklı adam. Gökmaslı otobüsünün kalkması için belirli bir saate ihtiyacı yoktu. Dolduğu an kalkardı. dolmadıysa saatlerce bekleyebilirdik. Arkamdaki pala bıyıklı adam hariç diğerlerini tanıyordum. En azından simaları tanıdık geliyordu. Gökmaslı büyük olduğu kadar bir o kadar da küçük bir yerdi. Yanımdaki koltuk hariç bütün koltuklar doluydu. Umarım bu bekleyiş uzun sürmezdi. Şoför arabayı çalıştırmıştı. Cam kenarında dışarılara dalıp gitmişken sol tarafımdan bir erkek sesi kendime gelmeme yetmişti. "Oturabilir miyim?" Gözleri ela renkliydi. Daha önce görmüş müydüm. Siması uzak geliyordu. çıkartamamıştım. Gökmaslı mıydı? Belki birini ziyarete gidiyordu. "Tabi." dedim koltuktaki çantayı kucağıma alarak. Yanımdaki koltuğa oturduktan hemen sonra yüzünü bana çevirdi. "Yanlış binmedim, Gökmaslı'ya gidiyor değil mi?" "Evet." dedim yüzümü onun yüzüne çevirerek. Sonrasında pişman olup yüzümü cama doğru çevirdim. Gözleri ışıl ışıldı. Kumral tenliydi. Saçları kahverengiydi. Burnunun orada çok minik bir ben vardı ama çok ona farklı bir hava katmıştı. Koşturmuş muydu acaba? konuşurken nefes alıp verişi hızlıydı. Nefesinin normale döndüğünden emin olduktan sonra yüzünü bana çevirmeden konuşmaya başladı. "Seneler oldu buralardan gideli. Her ne kadar ara ara gelsem de karıştırıyorum." Yüzüne bakmadan hafif tebessüm ettim. Neden yüzüne bakamıyordum ki? İtiraf etmeliyim ki çok farklı bir havası vardı. Ela gözler bir insana bu kadar yakışabilir miydi? Neler diyordum ben. Kızarmaya başlamıştım. Kafamı cama çevirdim. Benden cevap gelmeyince cümlelerine devam etti. "Gökyüzü güzelmiş." Nasıl yani? Ne anlama geliyordu bu? Kadının dedikleri kulağımda çınlamaya başlamıştı. AYNI GÖKYÜZÜNE BAKIYORUZ. Tamemen tesadüf olmalıydı. Abartıyor olmalıydım. "İsmim Halil." dedi sağ elini bana uzatarak. Halil... Ela gözlere yakışan bir isimdi. Birden duraksadım. Kadının dediği ikinci cümle canlandı zihnimde İSMİNİN İÇERİSİNDE A HARFİ VAR. Bu tamamen tesad üf olmalıydı. Bu nasıl olabilirdi? |
0% |