2. Bölüm

Bölüm 1 : Sessizliğin Haykırışı

Elflerin Kızı
kitaplar.evreni_

 

* Kitabı okumaya başlamadan önce tasarladığım karakter kartını göstermek istiyorum. İlk bölüm olduğu için fazla uzun yazmak istemedim. Keyifli okumalar :)

Kan kokusu genzimi yakarken gözlerimi araladım. Göz kapaklarım kurumuş kanla birbirine yapışmış gibiydi. Nefes alıp verirken ciğerlerimi yakan acıyı hissettim. Soğuk zeminin sertliği sırtıma ve omuzlarıma batıyordu. Nerede olduğumu anlamaya çalıştım ama her şey bulanıktı. Sadece ürpertici bir sessizlik ve karanlık vardı.

Hafifçe kıpırdandığımda,vücudumun her bir noktasında hissettiğim ağrılar bana hayatta olduğumu hatırlattı. Ellerimi, neyle karşılaşacağımı bilmeden bedenimde gezdirdim. Kıyafetim, yapışkan ve ağır bir katman gibi üzerime yapışmıştı. Bu kan olmalıydı; kendi kanım mı, yoksa başkasının kanı mı olduğunu düşünmek bile istemedim. Ellerimi titreyerek yüzüme götürdüm, kurumuş kan kabukları ve tırnaklarımın arasında kalmış kırmızı izlerle karşılaştım.

Zihnimdeki sis perdesi aralanmaya başlarken, yaşadıklarım kalbime bir ok gibi saplanıyordu. Çığlıklar, yankılanan adımlar, kılıçların birbirine çarpma sesleri...Gözlerim istemsizce sıkıca kapandı, hatırlamak istemediğim anılar zihnimde canlanırken kendimi kontrol etmeye çalışıyordum. Fakat zihnim bana ihanet ediyordu.

Bir an önce ayağa kalkmam gerektiğini fark ettim. Burada , bu karanlık odada kalamazdım. Ellerimi zemine koydum, ancak hareket etmeye çalıştığımda kollarımda hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Büyük bir çabayla yatak başlığından destek alarak doğruldum.

Odadan içeri süzülen hafif bir ışık görüyordum. Işığın gerçekliği tartışılırdı. Belki bir çıkıştı, belki bir banyo...Nereye gittiğimin bir önemi yoktu; sadece hareket etmem gerekiyordu.

Adım atarken dengemi kaybettim ve omzumu sertçe duvara çarptım. Keskin bir acı, tüm vücuduma yayıldı. Dişlerimi sıkarak yürümeye devam ettim.

Banyoya ulaştığımda aynada kendi yansımamla karşılaştım. Bir an bakmak istemedim, ama gözlerimi kaçırmadım. Yüzüme ve bedenime yayılan kan lekeleri, kollarımdaki çizik ve morluklar, beni tanınmaz bir hale getirmişti. Gözlerim, boş ve donuk bakıyordu. "Bu ben olamam," diye düşündüm. Ama yansımam hala bana bakıyordu.

Soğuk suyu açtım ve avuçlarımla yüzüme çarptım. Kan yavaş yavaş lavaboya doğru akarken ellerim titremeyi bıraktı. Su damlaları, cildimdeki kanı temizlerken yanıyordu; yanma hissi her bir yarayı daha çok belirginleştirmişti. Lavobonun kenarına yaslanıp derin bir nefes aldım.

Ruhumdaki acıyı atmaya çalışır gibi bir kez daha yüzümü yıkadım. Ardından ellerimi temizlemeye başladım, parmaklarımın arasında kalan kurumuş kan tabakasını çıkarırken kesiklerimden sızan acıya aldırmadım. Yaraları açıkça görmeye başlamıştım; kimisi derin kesikler, kimisi sadece yüzeysel çiziklerdi.

Banyodaki dolabı açıp bulduğum malzemelerle yaralarıma pansuman yaptım. Her seferinde hissettiğim acıya dayanmak zorunda kalıyordum.

"Acıyı hissetmek, beni hayatta tutan tek şeydi belkide," diye düşündüm.

Giysilerimi çıkarttığımda üzerimdeki ağırlıktan bir nebze olsun kurtulmuş gibi hissettim. Üzerimde yalnızca iç çamaşırım varken aynanın karşısına geçtim ve bedenimdeki izlere bir kez daha baktım.

"Bu kadar hasarla nasıl hayatta kalabilmişim ?" diye sordum kendi kendime.

Ancak bunun bir cevabı yoktu. Tek bildiğim şey, yaşadığım hiçbir şeyin sona ermediğiydi. Bu sadece bir başlangıçtı.

Odaya geri döndüm. Eski, ahşaptan yapılmış ve kan ile boyanmış dolabımın içinde sade görünen giysiyi aldım. Fazla düşünmeden, bu temiz giysiyi üzerime geçirdim. Giysi, bana yeni bir başlangıç hissi verdi. Yaşadığım felaketin izini taşıyan kıyafetlerden kurtulmak, bir nebze olsun beni rahatlatmıştı.

Evin sessizliği içinde yankılanan kendi nefes alış verişlerimi dinledim bir süre. Kendi güvenliğim için burada kalmamalıydım. Krallığın askerleri bir baskın daha düzenleyebilirdi ve bu sefer kurtulma şansım yoktu. Ama dışarısı güvenli miydi ? Bu soruyu düşünüp dururken, kapıya doğru yürümeye başladım.

Kapıya vardığımda bir an duraksadım. Çocukluğumun geçtiği evden ayrılmak kolay bir şey değildi. Elimi kapı koluna uzattım, ancak hareket ettirmedim. Aklımda dış dünyaya dair her türlü korkunç ihtimal canlanıyordu. Ama burada kalırsam ne olacağına dair görüntüler beni rahat bırakmıyordu. Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım.

Soğuk hava yüzüme vurduğunda irkildim. Gecenin karanlığı, evin içinde olan sessizlikten daha rahatsız ediciydi. Ama bu adımı atmadan devam edemezdim.

Yavaşça yürümeye başladım. Ayaklarım sert zemine değiyor, soğuk iliklerime kadar işliyordu.

Her adımım geçmişin kapısını aralıyordu. O gün duyduğum çığlıklar kulaklarımda yankılandı. Ellerimi başımın yanlarına koydum ve zihnimi susturmaya çalıştım ama susacak gibi görünmüyordu. Daha fazla katlanamayıp "Dur artık !" diye bağırdım, ama çevremde beni duyabilecek biri bile yoktu. Yalnızca kendi sesimin yankısı vardı.

Bir an durdum ve kendimi toparladım. Yola devam etmem gerektiğini biliyordum. Daha doğrusu sonunun nereye gideceğini bilmediğim bir yola. Geçmişin izlerini arkamda bırakmak kolay olmayacaktı, ama hayatta kalabilmek için buna mecburdum.

Gece karanlığında ormanın derinliklerine doğru ilerlerken adımlarımı mümkün olduğunca sessizce atıyordum. Ay ışığı ağaçların arasından süzülüyordu, ağaçların arkasındaki gölgeler ve sis, kaybolmuşluk hissimi daha çok arttırıyordu. Nerede olduğumu, neden bu kadar karanlık ve tehlikeli yoldan gittiğimi bilmiyordum. Aklımda beliren düşünceler, eski hatıraları canlandırıyordu.

Daha dün bu kasabada mutlu bir hayatım vardı. Ailemle, sevdiklerimle huzurluydum. Fakat o günden sonra bir tek bulanık anılar kalmıştı. O gün yüzlerindeki gülümsemeyi hatırlıyordum, bazende kasabadaki çaresiz çığlıkları.

Shocetha Krallığının askerleri, kasabaya saldırıp her yeri yakıp yıkmış, hayatımızı yerle bir etmişti. Yalnız ve kaybolmuştum. Çok güvenip, bağ kurduğum kişi tarafından ihanete uğramıştım, bundan sonra ne yapacağım belirsizdi.

Karanlıkla sarılmış orman gittikçe ürkütücü bir hal alıyordu. Yabani hayvanların uğuldama sesleri ve rüzgarla karışan sesler tüylerimi diken diken ediyordu. Fakat bu ormanda, hayvanlardan çok daha büyük bir tehlike vardı: Krallığın askerleri. Her an birinin beni farkedip öldürebileceğini biliyordum. Göğsüm hızla çarptı, kalbim endişe ve korkudan çırpınırken her adımımı korkuyla atıyordum.

Bir süre sonra, yorgun adımlarla ormanın derinliklerinde ilerlerken, karşıma bir mağara çıktı. Çürümüş taşlardan oluşuyordu, geceyi daha soğuk ve korkutucu bir hale getirmişti.

Aklımda tek bir düşünce vardı "Burada güvende olabilirim." Mağaraya adımımı attığımda, içerisi soğuk ve karanlıktı. Ancak dışarıda daha büyük bir tehlike olduğu için başka bir seçenek yoktu. İçeriye doğru adım atarken, havayı içime çektim ve duvarları yokladım, belki benim gibi kasaba halkından biri buraya sığınmış olabilirdi.

Mağaranın içi tamamen sessizdi, tek bir canlı görünmüyordu. Kimse yoktu, her şey donmuş gibiydi. Bu sessizlik nedense bana geçici bir süre huzur verdi. İçerisi dar ve karanlık olsada dışarıdan iyidir diye düşündüm. Gözlerimi kapatıp sırtımı mağaranın duvarına yasladım. Yaşadığım ihanetin ağırlığından kurtulmaya çalıştım. Ama bu yalnızlık uzun sürmeyecekti. Orman aydınlandığında daha çok mücadele etmem gerekecekti.

Nehrin uzaktan gelen sesleriyle uyumaya çalıştım. İçeriye sızan soğuk ürpermeme neden oluyordu, her ne kadar uyumak istesemde her an tetikte olmak zorundaydım. Daha düne kadar kasabada uyandığımda gün doğumunu izlemek, güne enerjik başlamak, çocukların gülüşlerini duymak...Bunlar sadece anıya dönüşmüştü.

Düşüncelerim kaybolmaya başladı. Bedenimin yorgunluğunu ve içimde taşıdığım intikam duygusunu hissediyordum. Geçmişin ihaneti ve geleceğin belirsizliğiyle uykuya daldım.

•——— • ———•

Sabahın ilk ışıkları mağaranın içine sızarken ağır bir şekilde uyandım. Gözlerimi araladım, sabah olmasına rağmen mağara hala karanlıktı. Mağaranın içindeki soğuk gece boyunca beni zorlamıştı. Ellerimi ve ayaklarımı hareket ettirmeye çalıştım ama vücudum ağırlaşmıştı. Yorgunluk, açlık ve susuzluk her geçen dakika daha çok artıyordu. Dalgın bir şekilde mağaranın duvarlarına baktım. Her şey bulanıklaşmıştı, yavaşça doğrulmayı denedim ama başaramadım. Mağara duvarlarında yankılanan bir ses duydum.

"Gloria !" Ses çok tanıdıktı, sesin sahibini ararken kimseyi göremedim ama o ses yanıma gelmeye çalışıyordu. Titreyen parmaklarım, bir şeye tutunmaya çalıştı ama güçsüzdüm. O son çağrı zihnimde tekrar etti, ama gözümü açmaya gücüm yoktu. Ve sonra gözlerime inen siyah perde her şeyi karadelik gibi yuttu.

Bölüm : 28.12.2024 20:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Elflerin Kızı / İHANETİN ESİRİ / Bölüm 1 : Sessizliğin Haykırışı
Elflerin Kızı
İHANETİN ESİRİ

7 Okunma

2 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...