@kitaplardakaybolms
|
4. BÖLÜM
Kulüpten çıktığımızda sarhoştuk. Yani Esat’ı bilmem ama ben deli bir şekilde içmiştim. Birkaç kere telefonumun sesini duyduğumu hatırlıyordum. Ondan önce neler yaptığımız ise yavaş yavaş siliniyordu. Bu şekilde otele gidemezdim. Bu yüzden beraber Esat’ın evine doğru yürümeye başladık. Yürüdüğümüze göre Esat’ın evi yakın olmalıydı. “Çıtır, evin yakın mı ki yürüyoruz?” dedim bozuk bir dille. “Evet, karşısı. Sen neden bu kadar içtin? Normalde sarhoş olurdum seninle ama senin durumunu toparlayabilmek adına senin kadar sarhoş olmadım. Gir şu koluma.” Esat’ın koluna girerken ayağım bir taşa takıldı ve sendeledim. Bu sırada arkamda başka bir el hissettim. Esat yanımdaydı ve iki eliyle beni tutuyordu. O zaman arkamda kim vardı? Kafamı sakince arkaya çevirdiğimde karşımda tanımadığım bir yüz gördüm. “Sen kimsin be?” “Seni tanımıyorum. Sendelediğini görünce refleks olarak tuttum. Rahatsız olmamışsındır umarım.” “Olmadım da, sen kimsin.” Konuşmalarımı anlamakta güçlük çekiyor olmalıydı. Çok içtiğimden dolayı bozuk bir dille konuşuyordum sonuçta. “Kardeşim, tuttuğun için teşekkürler de hadi işine dön sen. Hadi.” Esat lafa atladığı sırada çocuk elini benden çekip iki adım arkaya gitmişti bile. “Teşekkürler beyefendi.” Dedim zorlukla.
Birkaç dakika sonra Esat’ın oturduğu binaya gelmiş merdivenleri çıkıyorduk. “Of, neden merdiven kullanıyoruz? Kaçıncı yüzyılda yaşıyorsun sen. Bal gibi asansör duruyor şurada!” “Daha demin midem bulanıyor dedin! Asansöre kussan kim temizleyecek? Ben! Sus da çık. Son kat.” “Ama asansör var. Canım çıktı senin yüzünden. Hangi katta oturuyorsun sen?” “Asıl benim canım çıktı! Koluma asıldın seni ben taşıyorum resmen! Dördüncü katta oturuyorum, ne kadar yorulmuş olabilirsin ki?” “Of! Senin yüzünden öleceğim.” “Bazen çok çekilmez oluyorsun, farkındasın değil mi? Çık sırtıma, yedin beni! Lisede böyle değildin sen.” “Lisede içmiyordum çünkü aptal.” Sırtına çıkarken kollarımı boynuna kenetleyip başımı ensesine gömdüm. Acayip bir uyku bastırıyordu. Hareket etmese şu aptal, hemen uyuyabilirdim. Dördüncü katmış! Kesin gökdelende yaşıyor piç. “Lan hayvan!” “Ne oldu yine? Neden ben hayvan oldum şimdi?” dedi yılmış bir sesle. “Gökdelende yaşıyorsun değil mi? Beni kandırdın kesin.” “Yahu ne gökdeleni! Kes sesini de bekle. Geldik.” Bu sözleri işitebileceğimi hiç düşünmemiştim. Allah’ım sana çok şükür! Kapının açılma sesini işittiğimde zorla gözlerimi açtım. Beni bir odaya taşırken üzerimde rahat bir şey olup olmadığını kestirmeye çalışıyordum. Tahminlerim rahat şeyler olduğunu söylüyordu. Beni bir zeminin üzerine bıraktı. Ben hala nerede olduğumu düşünüyordum. “Esat?” “Efendim Çıtır.” “Üzerimde ne var, ve beni nereye yatırdın? Birde benim gerçekten midem bulanıyor.” “Üzerinde salaş bir alt ve crop var, seni kendi yatağıma yatırdım. Birde kalk lavaboya git, sakın yatağıma kusma.” “Salak! Yürüyebilsem buraya kadar kendim gelirdim. Hatta buraya gelmez otele giderdim. Kalk beni tuvalete götür.” “Iyy, hayatta seni tuvalete götürmem!” “Aptal, kapıya kadar götüreceksin!” “Ha, okey o zaman. Gel.” deyip elini uzattı. Elini tuttuğumda ani bir hareketle beni öne çekti. Bu ani hareketle az kalsın yere yapışacaktım. “Yavaş olsana ayı!” “Sen içince iyice şımarıyorsun ha! Özür dilerim ama bu kol kaslarını boşuna yapmadım bebeğim.” Yüzümü buruşturup ona baktığımda küçük bir kahkaha attı. Biz böyleydik işte. Arası iyi ama birbirine küfür eden(Daha çok ben ediyorum), birbiriyle şakalaşmak için saç baş giren kişilerdik biz. “Şimdi Cemil olacaktı var ya! Acayip eğelenirdik.” dedim özlemle. “Değil mi ya! Sen yine her gün görüyordun, ama ben? Hafta sonlarının bitmesini çok beklerdim eskiden. Ah, gençtik işte.” “Saçma sapan konuşma. Yeni bitti lise. Ayrıca sen değil miydin Cuma’yı bekleyen? Hifti sinlirinin bitmisini çik biklirdim iskidin. He he inandık.” diye saçmaladığım sırada beni lavaboya kadar getirmişti. Kendi deyişiyle kaslı kollarından ayrıldığımda lavabonun kapısını kapatıp kilitledim. Derin nefesler alıp tuvalete yaklaşırken kusacağımı belli eden bir nefes aldım. Daha derin nefes alarak tuvaletin kapağını açtım. Açtığım saniyeyle kustuğum saniye bir oldu. İçimdeki tüm alkolü boşaltırken hafiften rahatladığımı hissetmeye başlamıştım.
Ağzımı ve ellerimi yıkadıktan sonra lavabodan çıktım. Bir insan bu kadar mı temiz kusar be! “Umuyorum ki bir yer kirlenmemiştir.” “Sana bir şey söyleyeyim mi?” dedim sırıtarak ve ekledim: “Bir insan bu kadar temiz kusamaz.” Çıtır’ım yüzünü buruşturup kolumu koluna geçirdiğinde kaslı olduğunu göstermek amacıyla kolumu kendi kolunun içinde ezdi. “Ah! Tamam anladım, kaslısın.” Memnun olduğunu gösteren bir ifadeyle beni tekrar odasına götürdü. Yatağının üzerine oturduğumda yanındaki dolaptan daha salaş bir tişört aldı ve tek hamlede giydi. Bu görüntüye alışık olduğum için boş boş onu izlemeye devam ettim. Bu sırada eline bir eşofman altı aldı. İşte burada kaşlarım çatıldı ve gözlerimi sıkı sıkı yumdum. “İnşallah onu da burada giymezsin. Çıplak üste alışığım ama çıplak alta değil!” dedim dehşet içinde. Kahkaha atarak konuşmaya başladı: “Biraz daha izleseydin lavaboya gideceğimi görürdün. Ayrıca alışığım mı? Kimi izliyorsun lan sen, hangi erkeği giyinirken izliyorsun?” Bu sefer kahkaha atma sırası bendeydi. Kocaman bir kahkaha patlattıktan sonra bende konuştum. “Cemil’i izliyorum. Kimi izleyeceğim başka?” Evet, kimi izleyeceğim başka, mesela Görkay’ı hiç görmedim. “Ne bileyim? Şu Oktay felaketinden sonra benimde korkularım oluştu.” “Iyy, unut onu! Salak herifin tekiydi zaten. Lisede popüler diye bir hataya düşmüştüm.” “O değil de,” “Söyle bakalım ne geliyor.” “Burada tanıştığın kızlarla beni de tanıştır, tamam mı?” “Of Esat! Yine mi?” dedim yılmış bir ses tonuyla. Bunu hep yapıyordu. “Harbi diyorum lan. Böyle ‘off’ denilecek kızlar olursa söyle. Eski sevgililerimi biliyorsun.” “Kadınları böyle kullanamazsın Esat! Biz senin oyuncağın değiliz. Benim ya da başka bir kadının kıyafet değiştirir gibi erkek değiştirdiğini gördün mü? Aklı başında hiçbir insan yapmaz böyle şey! Sen keko musun oğlum? Oyuncak değiştirir gibi kadın değiştiriyorsun. Az edepli ol, adam ol. Yine her şeyden önce adam ol. Böyle yapma. Gerçekten sev, gerçekten önem ver bir kerede. Böyle işler kolay olmuyormuş. Bil ki kolay olursa o olmaz. Zor olanı bulacaksın ki bir tanecik olsun.” Söylediklerimden sonra sustu. Sadece sustu. Ardından yavaşça kapının yanına geçti. Elindeki eşofman hala duruyordu. Karşımdaki duvara boş bakışlarının ardından bana baktı. Boş ama bir o kadar ‘haklısın’ bakışlarını arkaya itti. Samimi bir gülüş belirdi dudaklarında. “Haklısın, özür dilerim, iyi geceler.” “Biliyorum, sorun değil, sana da iyi geceler.” Haklı olduğumuzu kabul ettiğimizde birkaç kelime kullanıp cevaplardık haklı olduğumuzu. Bu lisede arkadaşlığımız sıkı bir bağa dönüşünce oluşmuştu. Eğer cevap olarak onun dediklerine uygun şeyler seçersek bu özür dileyenlere sıkıntı değil demek gibi bir şey oluyordu bizim için. Yani değerli bir şeydi. Bende ona samimi bir gülüş gönderip yavaşça uzandım. Bu sırada Esat kapıyı kapatıp çıkmıştı. Bu sırada bende gözlerimi kapatmış üniversiteye giderken hobi olarak neler yapabileceğimi düşünüyordum. Tenise başlayabilirdim. Tabi bundan önce ehliyet de almam gerekiyor. Sonra araba alacak para bulmam lazım. Aslında para çok önemli değil, Cemil babamdan yeterince alıyor. Babamın da maaşına az diyemem zaten. Adam ayda bir daha fazla milyoner oluyordu. Buna rağmen neden Antalya’da yaşıyorduk acaba? A, pardon unutmuşum! Buna rağmen neden Antalya’da yaşıyorlardı acaba? Onların dışında yemek kursuna gidebilirdim. Bazen de kafa dağıtmak için atış yerlerine gidebilirdim. Babam yüzünden az da olsa silah kullanmayı biliyordum. Babamın o günlerde çok fazla düşmanı olduğu için kız erkek ayrım yapmadan bize silah kullanmayı öğretmiş ve ruhsat çıkartmıştı. Fena değildim aslında. Gerçekten kafa dağıtmak amacıyla gidebilirdim. Hatta birkaç hafta sonra sınavım olduğu için şu an birçok kafamı dağıtacak ve rahatlamamı sağlayacak aktivite bulabilir ve kayıt yaptırabilirdim. Evime döndüğümde ise derslerime çalışırdım. Hem buraya adar istediğim mesleğin ne olduğuna da karar verirdim. Böylece belli bir puanın üstünde yapmam gerekirdi. Biraz düşünelim, sevdiğim neler var? Tenise gidiyordum eskiden, bunda iyiydim. Herhangi bir spor dalıyla ilgilenmeyi severdim. Bu güne kadar birçok spor denemiştim, ama kesinlikle en ilgimi çeken tenis olmuştu. Bunu bir düşüneceğim. Aklımda kaslın. Yemek yapmayı seviyordum. Gastronomi ya da aşçılık. Bu da kalsın aklımda. Silah kullanmayı seviyordum, ama kesinlikle çatışmalara girmek beni korkuturdu! Yani askerliği ve polisliği eledik. İnsanları, özellikle de kadınları savunmayı çok severdim. Hukuk olabilirdi. Aklıma kazıdığım her şeyin puanını yarın araştıracaktım. Tüm bunları düşünürken yavaş yavaş en sevdiğim karanlık beni kucakladı ve en yakın arkadaşım rüyalara bıraktı. |
0% |