@kitaplardakaybolms
|
6. BÖLÜM
Yaklaşık sekiz saat sonra otelden eşyalarımı alıp çıktım. Acayip bir yorgunluk vardı üzerimde. Esat’ın halasının dükkanında işimizi hallettiğimizde bizi yemeğe götürdü. Oradan yaklaşık iki saat sonra kalkmıştık, çünkü ben bayılmak üzereydim. Fatoş hanım bana yarın eşyalarımı eve koyabileceğimi söylemişti. Şu an arabada Esat ile beraber onun evine doğru gidiyorduk. Birden telefonum çaldı. Baktığımda bilinmeyen bir numaranın aradığını gördüm. Tereddütlü bir şekilde açtım ve o sesi duydum: babamın sesini. “Rüya! Sen kimsin de gidiyorsun buradan. Bir gün tamam, iki gün tamam, hadi beş gün tamam! Ama sen bu evde doğdun ve evlenmediğin sürece bu evde öleceksin! Sakın bana karşı çıkma, yoksa çok kötü olur! Hangi cehennemde olduğunu söyle, hemen!” Babam. Miraç Kardelen. Evlenmediğim sürece bana doğduğun evde öleceksin dedi. Babam beni hiç sevmedi. O sadece oğlunu sevdi! O bana dokunmamış olabilir ama bu isteyeceği zaman beni azarlayabileceği anlamına gelmiyor! “Hangi cehennemdeyim öyle mi baba? Ben kendi cennetimdeyim. Senin cehennem dediğin yer şu an bana cenneteymişim gibi hissettiriyor! Senin hiçbir zaman bana hissettirmediğin gibi hissettiriyor! Özgür ve mutlu hissettiriyor. Başka ne var biliyor musun baba? Bana hayattaymışım gibi davranıyorlar burada.” Ben konulurken Esat müsait bir yerde durmuştu. Sadece beni izliyor ve konuyu anlamaya çalışıyordu. “Saçmalamayı kes Rüya! Sen benim kızımsın ve her istediğini böyle bir anda yapamazsın! Sen kadınsın! Evinde oturup ailene veya kocana hizmet etmen gerekiyor! Sen kadınsın Rüya, tek başına sokaklarda gezmemen gerekiyor! Sen kadınsın Rüya senin erkeklere hizmet etmen gerekiyor!” En sonunda öyle bir bağırdı ki telefonu kulağımdan çekmek zorunda kaldım. Hayır Rüya, ağlamayacaksın. O adama istediğini vermeyeceksin. “Aslında söylesene, bu kadar gündür başka bir yerdeyim ve bu sana batmadı ama bilmem kaç gün sonra hemen geri gel diyorsun. Beş gün mü sana battı? Ya da ne bileyim, belki kızını sevmeye başlamışsındır, ha? Ne battı sana Miraç Kardelen, ne?” “Rüya beni çıldırtma! Madem yerini söylemiyorsun, o zaman gör bakalım ne yapacağım.” “Yaptığını yapmışsın zaten Miraç Kardelen. Ben yaşıyorum. Artık çok geç.” Başka bir şey demesine izin vermeden telefonu yüzüne kapattım. Kapatmamla ağlamaya başlamam bir oldu. Esat ne olduğunu anlamış olacak ki sadece sırtımı sıvazlayıp bana ‘geçecek’ der gibi bakıyordu. Ama yanılıyordu, asla geçmeyecek bu, asla bitmeyecek bu haksızlık. Ben babam için sadece erkeklere hizmet eden biri olarak kalacağım. Asla beni gerçekten bir baba gibi okşamayacak. O prenses hayatını yaşamayacağım, prenses nasıl olur bilmeyeceğim. O şerefsiz adam asla beni kızı gibi göremeyecek. Ağlamaya devam ederken telefonumu açıp Cemil’i aradım. İkinci çalışta açtı. “Rüya! Sen iyi misin?” “Hayır Cemil, iyi değilim.” “Telefonumu karıştırmış! Temin ederim ben bir şey yapmadım Rüya!” “Cemil, yanıma gelir misin? Taşınır mısın yanıma?” Birkaç saniye sonra yine o sesi duydum. Arkadan onun sesi konuştu. “Yardım ettiğin için sağ ol Cemil.” Nefesim kesilmişti. Evet, gerçek anlamda nefesim kesildi. Telefon elimden kayıp düşerken Cemil’in adımı haykıran seslerini duyuyordum. Ne hali varsa görsün! Babamdan nefret ettiğimi ve onunla bir daha konuşmak istemediğimi biliyordu. Bunu neden yaptı peki? Acaba o da mı beni babam gibi görüyor? Yüzümü yavaşça Esat’a çevirdiğimde bana endişeli gözlerle bakıyordu. Zorlukla nefes alarak konuştum. “Esat nefes alamıyorum.” Esat hızlı bir küfür savurup arabayı çalıştırdı. Bunları yaparken önüme düşen telefonu alıp kapatmıştı. Esat’ı ilk ben tanımıştım. Onu ben Cemil ile tanıştırmıştım, dolayısıyla bana daha fazla güveniyordu. Şu an ne anlatsam bana inanacak ve Cemil ile arasındaki bağı keser. Ama ben bunu istemiyordum. Ben sadece gerçek bir açıklama istiyordum. Birden başım dönmeye ve gözüm kararmaya başladı. Nefes darlığımın arttığını hissediyordum. Bu ben korktuğumda oluyordu. Bir nevi panikatak gibi bir şeydi. İçime derin bir nefes çekmeye çalıştım, ama çok acıyordu bunu yaptığımda. Bayılacaktım. Bunu daha önce de yaşamıştım. Kuşlara olan korkumun başladığı günde yaşamıştım. Hayvanlar yüzünden korkup bayılmıştım. Bayılmadan önce kalan son gücümle konuştum. “Esat, bayılacağım. Sakın korkma. Sadece hastaneye götür beni. Gözüm kararıyor…” ondan sonrası derin bir karanlık. Gözlerim kapanınca Esat’ın ettiği ağır küfürleri duyuyordum. Aslında bir kere de onun önünde olmuştu bu. Okulda…
Ağır bir baş ağrısıyla gözlerimi açtım. Her şey çok bulanıktı. Etrafıma bakmaya çalıştım ama başımdaki ağrı buna izin vermedi. Çenemde acayip bir çiğneme arzusu vardı. Bayıldığımda genellikle sakız çiğner gibi ağzımı hareket ettirirdim. Bu nedenini bilmediğim olay yine tekrarlanıyordu. Ben olanları daha yeni anlarken tanıdık bir ses duydum. Tanıdık iki ses. “Uyandı! Görkay doktor çağır!” Bir saniye? Görkay’ın burada ne işi var? Baş ağrıma direnerek hafifçe yukarı doğruldum. Sanki yüzyıllardır uykudaymışım gibi hissediyordum. Gözlerimdeki buğu yavaş yavaş kalktığı için karşımda duran Esat’ın yüzünü seçebiliyordum. Telaşlı gözüküyordu. Ona boş boş gözlerle bakıyordum. Fazla endişelenmiş olmalıydı. “Beni çok korkuttun.” Dedi sakince. “Ben sana bayılacağımı, ve panik yapmaman gerektiğini söyledim.” İçimde nedensiz bir trip atma isteği vardı. Bende hislerimi dinleyip Esat’a trip atacaktım. Esat bana sorgularcasına bakarken gözlerimi devirdim ve bakışlarımı kapıya çevirdim. Bu sırada Görkay ile doktor olduğunu düşündüğüm biri girdi içeri. “Demek uyandınız ha?” “Hayır, aslında ben uyuyorum. Siz yanlış görüyorsunuz.” Doktor bana boş boş bakarken Esat ile Görkay sahte bir kahkaha atmıştı. Oysa ben gayet ciddiydim. Doktora ciddi bir ifadeyle bakarken o bakışlarını benden ayırdı ve Görkay’a çevirdi. “Psikolojik bir rahatsızlığı yok değil mi?” Evet, aynen böyle dedi. Doktorun söylediklerini duyunca Esat sahte bir kahkaha attı, ama nedense bu sahte kahkahanın arkasında gerçek bir kahkaha varmış gibi hissettim.
Doktor kontrolleri yaptıktan sonra hastaneden çıktık. “Görkay, senin burada ne işin var?” “Gelmese miydim?” “Hayır ona bir şey demedim ama ne ara geldin, ve nasıl haberin oldu?” “Esat seni hastaneye taşırken bende oradan geçiyordum. Seni görünce baygın halde yardımcı oldum Esat’a” “Anladım.” Başka bir şey demeden arabaya doğru yürüdüm. Esat ile Görkay vedalaştıktan sonra hiç konuşmadan yola çıktık. Hala Esat’a trip atmak istiyordum. Bu nedenle ona hiç bakmıyordum. Zaten Esat’tan daha önemli işlerim vardı. O telefon konuşması da neyin nesiydi öyle? Babam Cemil demişti. Cemil yapmış olmaz değil mi? Bunu gerçekten o yapmamıştır değil mi? Gitme sebebimi bilirken bunu o yapmamıştır değil mi? Bunu öğrenmenin tek çaresi var: onu geri arayacağım…
|
0% |