Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm⁵

@kitaplarindiliii_

Dünya ne kadar küçük değil mi? Siz bazı insanlarla karşılaşmamak için şehir değiştirirsiniz ama hayat size daha büyük bir oyun oynayarak kaçtığınız kişiyi karşınıza çıkarır. Dünya'nın öbür ucuna bile gitseniz kaderinizde karşılaşmak varsa ne kadar zamana geçmiş olursa olsun yine de karşılaşırsınız. Ben şu anda tam olarak o anlardan birisini yaşıyorum. Sırf annemle yüz yüze gelmemek için küçük yaşta kendi memleketimden koparılıp buraya gelmiştim ama kader ağlarını örmüş ve yine bizi karşı karşıya getirmişti.

Babam öldüğünde Nuran annemler bana kollarını açmış, evlatları olarak görmüşlerdi. O zamandan sonra kötü anılarımın olduğu şehirde kalmamam için babam tayinini Ankara'ya aldırarak buraya yerleşmiştik. Sonradan öğrenmiştim ki öz babam ve Hasan babam aslında arkadaşlarmış. Annem babamla birlikte dolaşmayı sevmediği için onun arkadaşlarıyla da tanışma şansımız olmamıştı. Canım babam olacakları anlamış ve kendisine bir şey olma durumda beni yanlarına almaları için Hasan babama yemin ettirmiş. Tabii o zaman bunun nedenini anlamamış ama beni babamın cesedinin yanında buldukları zaman bir dakika bile düşünmeden oradan alıp götürmüş. Hem yurda gitmemem hem de öz anne tarafım beni almasın diye kendi nüfuslarına aldılar. Ben 18 yaşına geldiğimde ise kendi kararımla öz babamın nüfusuna geri geçmiştim. Bu kararıma her zaman saygı duymuşlardı hatta beni kendi nüfuslarına almada önce büyüdüğüm zaman kendi babamın nüfusuna geçebilme imkanım olduğunu söylemişlerdi. Anne adının yerine öylesine bir isim yazdırmıştım. Ben öz annemin adını bile unutmuştum. Şimdi karşıma gelmiş ben senin annenim diyordu.

Daha fazla bu kadına maruz kalmamak için annemlere döndüm. Kendisi de zaten kadına öldürecek gibi bakıyordu. Babam tutmasa çoktan saldırıya geçmişti bile.

"Benim bir tane annem var o da arkanızda duruyor. Sizi tanımıyorum o yüzden giderseniz iyi olur" kapıyı kapatacağım sırada buna engel oldu.

"Beni dinlemeni istiyorum. Annen olarak buna hakkım var" hadi ama dizi mi çekiyoruz burada. Kim bilir ne yalanlar uydurup vicdanıma oynayacaktı.

"Benim annem arkanızda duruyor. İyi geceler. Kızlar hadi içeri geçelim" kızlarla beraber içeri geçip kapıyı kapatacağım sırada babamın sesi duyuldu.

"Turan sende kızlarla git. Bizim hanımefendi ile konuşacaklarımız var" Turan babamı sorgulamadan bizimle beraber geldi. Onu en son sabah görmüştüm ve o zamana nazaran çok yorgun duruyordu. Bugün ben olmadığım için mutfağa kendisi girmiş olmalıydı. Kızlarla her yatağı yaptığımız için koltuklar boştaydı. Turan kendisini köşeye atıp ayaklarını uzattı.

"Ben sana odamı hazırlayayım rahatça uyursun" itiraz etmesine izin vermeden odaya geçtim. Nevresimleri değiştireceğim sırada duyduğum sesle olduğum yerde kaldım.

"Değiştirme. Yastık sen kokarken daha rahat uyurum" benim konuşmama izin dahi vermeden kendisi yatağa attı ve yastığıma sıkıca sarıldı. İnşallah ter kokmuyordur. Ev çok sıcak olduğu için geceleri aşırı derecede terliyorum. Umarım yastık sadece ben kokuyordur ve Turan bundan iğrenmez.

"Nevresimler kirli olabilirdi" alt hafifçe ısırarak baktım.

"Olsun. Sonuçta senin kokun var. Hadi kapat ışığı uyuyacağım" romantiklik öküzlüğe geçmesi iki saniye bile sürmedi.

"İyi geceler" odadan çıktığımda yüzümde küTaslak Kaydetçük bir gülümseme oluştu. Benim kokumla uyumak istiyordu.

Yazar anlatımı...

Gençler evlerine girdiğinde Nuran hanım kolundan tuttuğu kadını hızla eve doğru fırlattı. Bu kadını en son 20 yıl önce görmüştü. O zamanda yüzünde aynı iğrenç gülümsemesi vardı. Nuran hanım bu görüntü karşısında yüzünü buruşturdu.

"Ne işin var senin burada? Hani sen Zeynep'in yüzünü dahi görmek istemiyordu. Ne değişti? Niye buraya kadar gelip kızımın huzurunu bozdun?!" Nuran hanım bağırırken karşındaki kadın zevk alır bir şekilde izliyordu.

"Birincisi Zeynep benim kızım. Onu size verdiğim için pişman oldum ve onu sizden almaya geldim. Benimle beraber Adana'ya gelecek. Artık orada yaşayacağız" kadın konuştukça Hasan bey ve Nuran hanımın sinir kat sayısı yükseliyordu.

"Sen onu dünkü çocuk mu zannediyorsun? Senin hakkında her şeyi biliyor, biz ondan hiçbir şeyi gizlemedik. Sence durum bu haldeyken seninle gelir mi? Az önce yüzüne baktı diye şükür etmen gerekiyor. Kızımdan uzak duracaksın! Yoksa seni çıktığın deliğe geri sokarım. Şimdi defol git buradan!"

"Bu burada bitmedi. Benimde adım Gülaser ise kızımı sizden alacağım!" Gülaser evden çıktığında Nuran hanım çıkan tansiyonu yüzünden kendisini koltuğa bıraktı.

"Bu kadın bizim huzurumuzu bozmaya gelmiş. Tabii duydu Murattan kalan mirası ona ortak olacak! Yok öyle bir dünya! Hem sen adamın ölmesine neden ol, öldükten sonra evlen, kızını terk et sonrada geri gel. Ölürüm de Zeynep'imi vermem. Ona her şeyi dosdoğru anlattık ama ya öz annesini isterse? O zaman ne yapacağız Hasan?" Hasan bey eşini kolunun altına aldı.

"Zeynep akıllı kızdır hanım. Ne yapması gerektiğini bilecek ve kavrayacak yaşta. Hadi gel çocuklar evde yokken baş başa olmanın tadını çıkaralım"

"Ay Hasan! Senin de aklın fikrin hep baş başa kalmakta. Azıcık yaşından utan be adam?"

"Neden utanayım? Bu zamana kadar utanmış olsam çocuklarımız nasıl olacaktı? Hadi gel belki üçüncü çocuğu yaparız" Hasan Bey'in şakayla karışık konuşmasıyla Nuran hanım kaşlarını çattı.

"Yuh be adam! Gözün doysun artık, bu yaşta ne çocuğu. Yaş geçmiş iş bitmemiş"

•••••

Sabahın olmasıyla annemlere kahvaltıya gelmiştik. Erken saatleri hepimizi yataktan kazıyarak masanın başına oturttu. Biz kahvaltı için anneme yardım ederken Turan ise başını masaya yaslayarak uykusuna devam etti. Tabii bu bizim tabakları masaya koymamızla son bulmuştu. Hep beraber masaya oturduğumuzda dün olanları yaşanmamış saydık. Kızlar zaten bu konuyu burada konuşmazlardı ama annem ve babamda düşünceli bir halde oldukları için konuyu açmadılar. Kahvaltımız sessiz sakin geçmişti. Masayı kızlar hazırladığı için kaldırmasını babam ve Turan birlikte yaptı.

Akşama mahalle olarak pikniğe gideceğimiz için kızlar erkenden evlerine gitmek için ayaklandılar kızları kapıya kadar yolcu ederken dışarıdan Hamide teyzenin bari sesleri duyuldu.

"Oğluşum nereye gidiyorsun?" Başak bıktım bir ifadeyle gözlerini devirirken, Burak abi annesine cevap verdi.

"Akşamki piknik için almam gerekenler var anne, Başak'la birlikte onları halledip geri geleceğiz. Hadi sen de içeri gir hazırlığını yap" Burak ağabey Başak'ın elinden tutup arabaya bindirdi. Hamide teyze arkasından bağırsa bile dönüp bakmadı.

"Oğluşum!" onun bu haline gülüp eve geri döndüm. Hamide teyzenin oğluş sevdası Başak'ın kriz sebebiydi. Ben asıl evlendikleri zaman korkması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Hamide teyze her dakika onlara gidecektir. Eve geri geldiğimde annem ve Nehir mutfağa girmişlerdi. Bende hemen yanlarına geçip milföyden patatesli börek yapmaya başladım.

"Abla sen otursaydın keşke. Daha yeni yeni kendine geliyorsun" Dünden sonra hastalıkta yalan olmuştu. Gece Turan beni uyandırmış ve ballı sıcak süt vermişti. Ardından da soğuk algınlığı ilacı içmiş ve tekrar uyumuştum. İlacı bilmem ama sütü içmek beni rahatlatmış ve kolayca uyumamı sağlamıştı.

"Yok güzelim iyiyim ben. Gece ilaç ve süt içtim. Hadi şunları hemen bitirelim" kavurduğum patateslerin ılımasını beklerken milföy hamurlarını şeritler halinde böldüm. Herkese yetmesi için olabildiğince küçük yaptım. Zaten pişince kabaracak. Kestiğim milföylerin üzerine patatesleri yayıp rulo şekli verdim. Ben onunla uğraşırken annem mercimekli köfte, Nehir ise Rus salatası yapıyordu. Bu rutin olduğu için herkes ne yapacağını biliyordu. Ben börekleri fırına verirken annemin işi bitmiş ve kenara çekilmişti.

"Kızlar dolapta açılmamış lahana turşusu vardı. Giderken onuda götürelim. Biliyorsunuz Turan çok sever" onu da aklımın bir köşesine yazdım. Börekler pişerken dolaptan piknikte lazım olacak şeyleri alıp sepete koydum. Lazım olan araç gereçleri getirenler olsa da bazen eksikler çıkabiliyordu o yüzden paketi açılmamış ürünleri aldım.

"Anne bunları sepete attım. Büyük termosa çay demleyelim. Onlar hazır olunca çıkarız. Akşama mangal da yapılacağı için çok geç olmadan yer tutmamız gerekir" annem işine odaklandığı için sadece başını sallamakla yetindi. Mangal malzemeleri için Turan'a sesleneceğim sırada kapıdan çıkmak üzere olduğunu gördüm. Haber vermeden nereye gidiyordu ki.

"Hayırdır? Nereye gidiyorsun?" bir şey söylemeden sadece göz kırptı ve hızlı adımlarla binadan çıktı. Ben yine de mesaj atıp bilgilendirdim.

Turann;
Mangal için malzemeleri kim alacaksa haber vermeyi unutma. Bu arada top falanda al, geç saate kadar boş oturmak canımızı sıkar...

Mesajı gönderdikten sonra kapıyı kapatarak içeriye girdim. Çıkmamıza 2-3 saat olduğu için Nehir'in odasına giderek kendimi yatağa attım. Ne kadar düzeldim desem bile üzerimde kırgınlık vardı. Şöyle bir saat uyumaktan kimseye zarar gelmez.

••••

Piknik alanına erken gelelim demiştik ama benim uyumam yüzünden çok az geç kaldık. Nasıl uyuduysam en son yüzme atılan suyla uyandırıldım. Piknik için mavi göle gelmiştik ve oturma alanları toz toprak olduğu için üzerime eşofman giyindim. Yani birilerine güzel gözükmek için elbise giyinemem. Başak yeni gelin modunda olduğu için midi boy bir elbise giyinmiş ama içinde rahatsız olduğunu bin metre uzaktan bile anlarsınız. Diğer kızlar ise benim gibi düşünmüş olacak ki rahat kıyafetler giyinmişler. Leyla hariç. Kendisi mini bir elbise ve topuklu terlik giyinmişti. Gittiğimiz yer Mavi göl. Yerler topak alan.

"Kızlar biz gençler için ilerideki masayı hazırlayalım. Şimdi burada mahalle dedikodusu çekmek istemiyorum" Burak ağabeyin dediği masaya geçip sofra bezini serdik. Üzerine evdeyken tabaklara böldüğümüz yiyecekleri koyduk.

"Akif amca yine semaveri getirmiş. Cennetlik bu adam"

"Getirmiş ama çok içeceklerini sanmıyorum. Birazdan 'biz dedikodudan bıktık' diyerek masadan kalkarlar" tamda tahmin ettiğimiz gibi oldu. Erkekler masadan kalkıp kendi kafalarına göre ayrıldılar. Biz ise masada ne yapsak diye düşünmeye başladık.

"Doğruluk ve cesaret oynayalım" Leyla'nın önerisiyle herkes ofladı.

"Ya 30 yaşına gelmiş insanların çocuk oyunu mu oynayacağız?" Semih tepkisini gösterirken Leyla bozuldu. Mahallede bir türlü sevemediğim tek insandı Leyla. Çok fazla patavatsız ve sivri dilli.

"Sen bu o zaman" kavga çıkacağını bildiğim için olaya el attım.

"Tabu oynayacağız. Kızlar ve erkekler olarak ayrılacağız. Yalnız bir kız eksik olduğumuz için Semih bizim takımda olsun"

"Olmaz. Zeynep bacım sizlik bir sorun yok ama ben bununla aynı takımda olmam" bakışlarım erkekler üzerinde gezdiğinde son olarak Kemal ağabeyin üzerinde durdu. O da bunu anlamış gibi hemen yanımıza geldi.

"Teşekkürler ağabey" başını eyvallah der gibi yana eğdi.

"Bizim takımın kaptanı benim, erkeklerin kaptanı ise Turan. İlk hangi takımın başlayacağını belirlemek için taş kağıt makas yapacağız" Turan'la karşı karşıya geldiğimizde pozisyonumuzu aldık.

"Üç hakkımız var. En çok yapan kazanır" ilk tura başladığımızda ben kağıt Turan ise makas yapmıştı.

"Oleyy be!" Süleyman arkadan bağırdığında ona kaşlarımı kaldırarak baktım.

"Daha ilk turdayız. Kimin kazanacağı belli olmaz" konuşmamın ardından ikinci tura geçtik. Bunda ise Turan taş yapacağımı tahmin ettiği için kağıt yapmıştı. Ama ben bu hataya düşmeyeceğim için makas yaptım. Berabere kaldığımızda derin bir nefes aldım. Gözlerimi kısıp Turan'a baktığımda aynı şekilde karşılık verdi. Son tura geldiğimizde ikimizde taş yapmıştık. Yüzümü asıp tekrar yaptığımızda ben kağıt Turan ise makas yapmıştı.

"Biz başlıyoruz!" elimdeki kartları karıştırıp Turan'a uzattım. İlk kelime 'Avrupa Yakası' dizisiydi. Telefondan sayacı açıp başlattım.

"Burak, senin askerlik yaptığın şehir neresi?" güzel başlamıştı.

"İstanbul"

"Evet oranın iki ucu var hani? Köprüyle geçiliyor adı ne?"

"Anadolu? Avrupa?" parmağını şaklatarak uzattı.

"Avrupa doğru. Orası İstanbul'un neyi oluyor?" Burak ağabey birkaç saniye düşündü.

"Semt? İlçe? Yaka! Avrupa Yakası!" kartı kenara atıp başkasına geçti.

"Yağız, Bursa'nın meşhur yemeği?" Yağız ağabey biraz düşündü ama bu zamanda süre akıyordu.

"İskender?"

"Evet. At konu kenara. Küçük değil de ney?" yasaklı kelimelerin arasında olmadığı için şanslıydı.

"Büyük"

"Birleştir ikisini şimdi"

"İskender büyük... Büyük İskender" ayarladığım 30 saniye bitene kadar oyun bu şekilde devam etti. Sonlara doğru pas hakları bittiği için elindeki anlattığı kartla kaldı.

"Püh sana! Kuş dilini nasıl bilemedin lan! Kızlar küçükken hep konuşurdu ya!" Turan elindeki kartları atacağı sırada ondan önce davranarak aldım.

"Başak sana veriyorum. Güzel anlatıyorsun. Turan süreyi sen başlat ve kartları ilk önce oraya gösterin ki yasaklı kelimeyi söyleyip haksızlık yapmayalım.

"Başlıyorum. Zeynep hani mahallenin konuşkan teyzeleri hep farklı yerlere giderler. Hatta iki gün önce bizde vardık. Az kalsın kavga çıkıyordu"

"Altın günü!" başını sallayıp Leyla'ya döndü ama anında yüzü buruştu.

"Leyla kafandaki ney?" gülmemek için başımı çevirdim.

"Toka?"

"Hayır onun altında bir şey var hani?" Leyla etrafına bakınıp bir ip ucu aradı ama bulamadı.

"Beyin, offf bilmiyorum pas"

"Saçtı, salak" "Deren, gökyüzünde neler görüyoruz?"

"Bulut, yıldız, güneş"

"Güneş cepte. Hani ona bir şeyler oluyor. Belirli aralıklarla hatta haberlerde falan söylerler

"Çarpması. Tutulması" elini uzatıp çak yaptı. Oyun böyle devam ederken son saniyelerde Başak anlatmaktan yorulduğu için kartı ben aldım. Tam onu ilgilendiren bir kelimeydi.

"Başak, sen ve Burak ağabey nesiniz?" böyle söylemem biraz garip olmuştu ama başka şekilde anlatamazdım.

"İnsan? Canlı?" herkes gülerken ben göz devirdim.

"Hayır be!! İkiniz nesiniz?" göz göze geldiklerine anlamıştı.

"Nişanlı! Nişanlıyız!" öyle bir bağırmıştı ki annemler bize dönüp bakı.

"Evet ama dünyaya duyurmana gerek yoktu. Nişanlısınız ve siz bir ay önce neden kavga ettiniz? Hani Hamide teyzenin sürekli ertelediği bir şey?"

"Evlilik! Düğün!"

"Doğru!"

"Bitti! Süre bitti" Süleyman heyecanla ayağa kalktığında doğru bildiğimiz kartları koyduğumuz yerden alıp saymaya başladık. Heyecanla sonucu beklerken Kemal ağabeyin konuşmasıyla yüzümü astım.

"Berabere. İki grubunda 64 doğrusu var. Şöyle yapacağız. Takım kaptanları yarışacak ama ikisine de aynı soru sorulacak ve en çok soruyu bilenin takımı kazanacak" Turan'la yan yana geldiğimizde Kemal ağabey karşımıza geçti. Soruları kendisi soracaktı.

"Benim mesleğim ney?" Buse'ye baktığımda gözlerini kaçırdı. Kahretsin.

"Asker!" Turan benden önce davranarak cevap verdi.

"Doğru. Peki benim askeriye sınırları içerisindeyken giyindiğim kıyafetin adı ne?" Buse ağabeyi geldiği zaman bir sürü kıyafeti çıktığı ve sürekli yıkamak zorunda kaldığı için bıktığını söylerdi, sürekli anlattığı için kıyafetin ismi aklımda kalmıştı.

"Kamuflaj. Askeri kamuflaj" erkekler bana şaşırırken kızlar gururla bakıyordu.

"Doğru Zeynep bacım. Hani sevgililerden birisi tartışma zamanında karşı tarafa bir şey yapar? Konuşmaz, yüzünü asar o nedir?" bu sefer Turan benden önce davrandı.

"Trip. Başak sağ olsun Burak'a sürekli trip attığı için yakınmalarını dinliyoruz" Turan büyük pot kırdığını fark ettiğinde gözlerini yumdu.

"Öyle mi Burak! Ben sürekli trip mi atıyorum!" kollarını göğsünde bağlayarak uzaklaştı. Burak ağabeyde arkasından gitti"

"Ufak bir aranın ardından devam. Skor şu an beraber. İki taneyi de bilen kazanır. Bunu ikinizin de bilmesi lazım çünkü birbirinizden bulaşmıştı. Hani eskiden çocuklar okulda giderdi ve oradan bir şey kaparak eve gelirdi. Hatta ilk Zeynep'te oldu da sonra Turan'a bulaştırdı. Nuran teyze kafanıza benzin dökerek yıkamıştı" son kelimelerini kahkaha atarak söylemişti. Bu konu benim derin yaram olduğu için Turan'a bırakmadan konuştum.

"Bitlenmek. Ayrıca ben ona değil Turan bana bulaştırdı. Bak kafamda küçük böcekler var demişti. Hain. Onun yüzünden bitlerin beynimi yiyeceklerini ve beyinsiz kalacağımı düşünmüştüm" masadakiler kendilerini daha fazla tutamayıp kahkaha attılar.

"Evet geldik kritik soruya. Bu nasıl anlatılır bilmiyorum ama inşallah anlarsınız. Adile Naşit ve Münir Özkul'un bir dizisi var. Turşu için kavga ediyorlardı. Birisi limonla olur diğer şununla olur diyordu. Neydi onun adı?" aklıma geçen kurduğumuz turşuya sirke koyacağımız sırada Nehir ve annemin bu tartışmaya girdiği aklıma geldi. Nehir limon diye bağırırken annem elinde turşu bidonuyla odaya gelip sirke diyerek Nehir'e vurmuştu.

"Sirke" yine Turandan önce davranarak cevap verdim ve skoru 3-2 yaparak kazandım. Oyuna başlarken oley çeken Süleyman'dan şu an eser yoktu. Sevinçle ayağa kalktım ve kızlara sarıldım. Leyla hariç. Zaten oyunun yarısında çıkıp gitmişti.

"Tebrikler kızlar" tek tek tebrikleri kabul ettim. "Ne isteyeceksiniz bizden?" Turan sanki kendileri kazanmış gibi rahattı. Diğerleri kendi aralarında konuşurken ben sessizce konuştum.

"Neden bu kadar rahatsın?" önce diğerlerinin bize bakmadığından emin olup kulağıma yaklaştı. Bu kadar yakınlık heyecana sebep olduğu için nefesimi tuttum.

"Çünkü sen kazandın. Sevincini görmek beni üzmez aksine mutlu eder. Beyler hadi yavaştan mangal için hazırlıklara başlayalım" herkes dağıldığında biz kızlarla baş başa kaldık. Aramıza Burak ağabey ile barışan Başak'ta katıldı.

"Ne konuştunuz öyle fısır fısır da sen domatese döndün" ellerimi yanaklarıma koyup ayaklandım.

"Hiçbir şey" kızların sorguya çekeceklerini bildiğim için hızlı adımlarla oradan uzaklaşarak etlerin başındaki Turan'ın yanına gitim.

"Kolay gelsin ustam" tele dizdiği etleri ters çevirip yelledi.

"Kolaysa başına gelsin" ben ona kibarlık yapıyorum o ise odunluk peşinde. Gözlerimi devirip arkamı döndüm ama kolumdan tutarak gitmeme engel oldu.

"Nereye?"

"Gezmeye. Senin gibi odunların yanında durmayı tercih etmiyorum" elindeki yellemek için kullandığı şeyi Hakan ağabeye verdi ve benimle beraber yürüdü.

"Odun olduğum doğru ama sadece senin için yanmak isteyen bir odunun" başımı ağır hareketlerle ona çevrdim.

"Anlamadım" yanağımdan makas alarak geldiğimizi yere doğru ilerledi.

"Zamanla anlayacaksın ama şu an bunun için erken bir süre" olduğum yerde hareketsizce kala kaldım. Benim için yanmak istediğini mi söyledi az önce. Yoksa ben delirdim ve beyinim kendi kendine mi uydurdu o konuşmayı. Yaaaa sadece ben mi duydum her şeyi? Başkası duymadı mı? Etrafıma bakındım ama kimse yoktu.

"Doğru duydun Zeynep! Şimdi kendine işkence etmeyi bırak. Parkın ortasında kendi kendine konuşunca deli gibi duruyorsun" tekrar bana laf sokmasıyla yerden aldığım taşı olduğu tarafa attım ama taş onun yerine Leyla'nın kafasına geldi.

"Ah! Kafam yarıldı! Beyin kanaması geçiyorum kesin" Hakan ağabey Leyla'yı kontrol ederken onun derdi başkaydı.

"Bir şey yok Leyla. Biraz buz tutsan geçer"

"Turan beni kucağına alır mısın? Başım dönüyor yürüyemem" Turan harekete geçmeden önce bana baktı. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama Leyla'ya yaklaşmadı bile. Aferin.

"Gerek yok. Kafandaki ufacık bir yara ölmezsin" bu sadece bana değil herkese odun anacım. Neyse böylesi daha iyi...

 

 

~BÖLÜM SONU~

Bir bölümün daha sonuna geldik. Beğeneceğinizi umuyorum.

Bu sefer soru sormayacağım ama sizden yorumlarınızı bekliyorum. Satır arası yorumlarda buluşalım.

Yorumun yanında beğenmeyi de unutmayalım...

Sonraki bölümde görüşmek üzere...

İG: kitaplarindilii_
Tt: kitaplarindilii_

 

Loading...
0%