@kitaplarvebensude
|
Sabahın ilk ışıkların odama izinsiz bir şekilde giriyor ve gözlerimi açıtıyordu. Aldığım ılık nefeslerle daha fazla bu ışığa katlanamayıp gözlerimi araladım. Gözlerim açtığımda alev gelmişçesine yanan gözlerimi güneş ışığından kurtarmak için elimi gözlerime siper ettim. İlk bir dakika nerde olduğumu sorgulayıp sonra da odamda olduğumu anlamam la yataktan kalkmamın vakti geldiğini anlamam bir oldu. Yavaş bir hareketle uyuşmuş bedenimi esnettim. Kalkmasam olmaz mı? Hay aksi ben bir doktorum. Kalkmak zorundaydım. Hastanenin sahibi babamdı ve kızını başka hastanede çalıştırmamak için yine yanı başına getirtmişti. Yeterince yatakta kaldığımı fark ederek. Yataktan kalmaya çalıştım. Gözlerimi koruduğum elimi odamın banyosuna geçince indirmemde bir sakınca görmeyerek indirdim. Kumral saçlarımı hızlı bir hareketle ensemin arkasında topladım. Elimi musluğa götürdüğümde elime temas eden soğuk demir irkilmeme sebep olmuştu. Ulaşabileceğim en soğuk derecedeki suyu açıp kafamı lavaboya doğru yavaş bir şekilde eğdim. Suyun ,altında birleştirdiğim avuçlarıma akmasına izin vererek avuçlarıma dolan suyu bir çırpıda yüzüme çarptım. Bu işlemi birkaç kez tekrarlayarak iyice ayılmamı sağlamıştım. Vicudumu tekrar dik bir biçime getirerek yansımamı karşımdaki aynadan görmemi sağladım. Tekrar odama dönüp dolabıma yöneldim. Duvardan gözüme yansıyan saate göre çok az bir vaktim kalmıştı. Krem rengindeki dolabımın kapağını açıp içinden gözlerimle aynı renk açık yeşil bir üst aldım. Altıma her zamanki gibi siyah eşofmanımı geçirerek giyinme işini tamamlamıştım. İştahım olmadığı için kahvaltı yapmayacaktım. Ensemde topladığım saçlarımı özgür bırakarak. Yerdeki çantamı alarak mutfağa yöneldim. Dolaptan su alıp büyük bir bardağa doldurdum.Bir dikişte içtiğim su iyi gelmişti. Masanın üstünde tek başına duran anahtarımı hemen aldım ve mutfaktan çıkarak kapıya yöneldim. Kapı kulpunu eğip kapının açılmasını sağladıktan sonra kapının dışında bulunan beyaz ayakkabımı ayaklarıma geçirdim . Son kez eve göz gezdirdim ve kapıyı kapattım. Asansörün düğmesine basıp oturduğum kata gelmesini bekledim. Elimdeki anahtara göz gezdirip arabanın anahtarının olup olmadığına baktım. Her şey hazırdı. Kapıları yavaşça aralanan asansöre yavaş bir adım attım ve kabinin içine girip yan taraftaki kat düğmesine basıp asansör kapısının kapanmasını izledim. Aşağı inmem bir dakikamı bile alamamıştı. Otomatik kapının beni görmesini sağladıktan sonra açılan kapıdan hızlı adımlarla ileri ilerledim. Dışarıdaki henüz çok sıcak olmayan havayı içime çektikten sonra görüş açıma giren arabamın kilidini açtım. İçeri geçip hızlı bir şekilde arabayı çalıştırıp yola koyuldum. Kısa bir süre içerisinde hastaneye varmış olmanın mutluluğuyla park ettiğim arabadan inip kapısını kilitledim. Hastanenin içine girdikten sonra kimseye gözükmeden soyunma odasına gidip üstümü değiştirdim. Beyaz önlüğümü takıp işe hazır olduktan sonra aşağı indim. Her şey gayet yolundaydı takii ambulanstan gelen siren sesine kadar. Koşarak kapının oraya gittim. Bir polis arabası ve ambulans vardı . kapısı açılan ambulansın içinden üstünde bir kız yatan sedye indirildi. “Noldu” bu soru benden gelmişti. “15 yaşında kız çocuğu , 3. Kattan aşağı düşmüş . kafasına çok sert bir darbe almış ve çoğu kemiği kırık. Değerleri çok düşük ve çok kan kaybetmiş.” “Hemen ameliyat haneye alalım” biz bunları konuşurken arkadan muhtemelen kızın annesi ve babası olan iki kişi birde elindeki telsizden polis olduğunu anladığım biri geliyordu. Onları kapının dışında bırakarak ameliyat haneye geçtik. Yıkanıp ameliyat kıyafetlerimi ve eldivenlerimi taktıktan sonra ameliyata geçtim. Çocukken haberlerde hayatını kaybetmiş kişileri gördüğümde çok içim acırdı. Çoğu zaman tanımadığım insanlar için ağlardım heleki öldürülen kişi bir çocuksa, kim nasıl yapar aklım almazdı. Onlar artık koşup oynayamayacaklardı. Annelerine bir daha sarılamayacak mis kokularını içlerine çekemeyecek. Babalarının aldığı çikolatayı bir daha yiyemeyeceklerdi. En kötüsü de onlar artık yaşayamayacaklardı , nefes alamayacak , gülemeyeceklerdi bu hayatta. Bu duruma aşırı üzülürdüm bu yüzden her gün kendime söz verirdim. Bir gün büyüyecek ve bu çocukların ölmemesi için çalışacaktım. Onları kurtarmaya çalışacaktım . Sadece yaşasınlar isteyecektim . Çok büyük bir istek değildi , benimkisi sadece tekrar nefes olmak istemekti. Şimdide o ameliyatta o çocuğu kurtarmam lazımdı. Ameliyat haneye giriş yaptığımda kulağıma gelen tek ses nabız sesiydi. “Durum ne arkadaşlar” hazırdım. “Satürasyon düşük hocam “ kandaki oksijen değeri çok düşüktü. “Kafatasında çatlaklık var. Kan kaybı fazla” ameliyat esnasında daha çok kan kaybedecekti. “ iki ünite kan isteyelim” “Başlıyoruz” *** Önlüğü çıkarttığımda ameliyatın kaç saat sürdüğünü bilmiyordum. Yavaşça aralanan kapıdan çıktığımda beni bekleyen , biri polis olan üç kişi yanıma geldi. “Hastamızın ameliyatının çok iyi geçtiği söylenemez çok kan kaybetmiş. Ameliyata daha fazla devam edemedik . Hayati tehlikeyi atlattığını söyleyemem . Yoğun bakıma alınacak , olası bir durumda tekrar ameliyata alınması gerekebilir.” “Sizinle iki dakika görüşebilir miyiz” ailenin yanında olan polise seslendim. Koyu kumral saçlarının birkaç tutamı haylazca suratına düşerek koyu kahve gözlerini kapatıyordu. Boyu benden uzun ve gayet çevik duruyordu. “tabii” sesi çok pürüssüz çıkmıştı. Duvarın köşesine gittiğimizde derdimi anlatmaya başladım. “ailenin yanında söylemek istemedim ama hastamız ayça sırtından bir kurşun yemiş ve alınması çok zor hala içeride. “ beni çok dikkatle dinlemişti. “Yani kasıtlı bir şekilde düşmüş olabileceğini ve vurulduğunu söylüyorsunuz? “ sesi bir melodi gibiydi. Kafamla onayldıktan sonra tekrar konuştu. “ teşekkürler bu arada isminiz neydi tekrar bu konu hakkında bilgiye ihtiyacımız olacak” “Vera lively” dedim. Cebinden bir kart çıkarıp uzattı “olası bir durumda bu numarayı arayın” sonrasında yanımdan ayrıldı. Kartın üstünde bir isim yazıyordu. Doruk Ateş Çelik. Daha çok durmanın bir manası olmadığı için bulunduğum ortamı yavaş adımlarla terk ettim. Hasa kızın durumu çok kritikti, değerleri toparladığında tekrar ameliyata almayı planlıyordum . Çok ince bir işçilikle o kurşunu almamız gerekiyordu. En ufak bir yanlışımızda kız felç kalabilir daha da kötü sonuçlar bile karşılayabilirdi bizi. Bu gün dedemden kalmış ve uzun zamandır kimsenin uğramadığı evin durumuna bakmak için eve gidecektim. Baya bir tadilat lazımdı. Dedem öldüğünden beri neredeyse hiç gidilmemişti. Dağlık bir alanda olduğu için çok yolumuz düşmezdi. Özellikle ben dedem öldükten sonra o eve hiç Gitmemiştim. Her neyse konumuz şuan bu değildi. İlgilenmem gereken bir sürü hasta vardı ama önce babın yanına çıkmam gerekiyordu. Neyse ki babamın odası bu katta bulunuyordu bana da sadece yürümek kalıyordu. Bir dakika sonra Tuğra lively yazılı kapının önüne geldiğimde kapıyı tıklatıp direk içeri girdim. “O kimleri görüyorum” babamın sözüne karşı gülümseyerek konuşmaya başladım “Günaydın baba” aynı gülümsemeyle yanıt verdi. “Günaydın hayrola ? sen normalde gelmezsin pek” hiçte bile gelirdim. “Bu gün dedemin evine uğrayacağım onu söylemek için geldim” babamın gülümsemesi hafif kaybolur gibi olsa da hemen toparladı. “git tabi kızım” dedi aynı sahte gülümsemeyle . Babama birkaç bir şey daha diyip yanından ayrıldım. Ne olduğunu anlamamıştım. “Hocam bir bakarmısınız” “geliyorum” hemen hemşireyi takip ettim. Sedyede gelen yeni bir hasta kızın yanına götürmüştü . Hızlıca kızın bilicinin açık olup olmadığına bakarken konuşmaya başladım “neyi var “ dedim hızlıca “ormanda baygın olarak bulundu bir böcek ısırmış anafilaksi den şupheleniyoruz.” Çok tehlikeli bir andaydık hemen tedavi edilmesi gereken ciddi bir alerjik reaksondu bu. “Adrenalin uygulandı mı “ dediğim anda kulaklarıma gelen kalp atış sesi kesildi. “kapl masajına başlıyorum “ hemen kalp masajına başladım. Daha kıza tam olarak ne olduğunu bile bilmeden giden nabzını geri getirtmeyi planlıyordum. Bu kızı kaybedemezdim sözümü tutmam lazımdı. “hayır , bırakma kendini” dedim kıza , beni duyuyordu beklide. Kalp masajına yanıt vermiyordu elektroşok cihazına sıra gelmişti.” Hazırmı “ dedim kalp masajına devam ederken “ Hazır hocam “ geri çekildiğimde kızın iki göğsünün olduğu tarafa bastırıldı şok cihazı . İlk deneme de gelmedi nabzı. “Tekrar” cihazla aynı şeyleri tekrarlıyorduk ama olmuyordu. Kızın Altın sarısı saçları her defasında biraz daha dağlıyordu. Başaramayacak gibi hissediyordum . ne olmuştu bu kıza hala bilmiyordum. “Hocam geri dönmüyor” olmamıştı bu sefer bir canı kurtaramamıştım .”ölüm saati 14.37” O son nefesini vermiş ve bir yıldız daha kaymıştı.Her şey nasıl bu kadar hızlı olabiliyordu?. Kıza ne olduğunu anlamak için otopsi gerekiyordu. Belki de bir cinayetti. Yapılması gerekenleri söyledikten sonra orayı terk ettim. “hocam bakarmısınız” bana seslenen Aynur hemşireydi. “Evet?” hemen söze koyuldu. “Sabahki kızın değerleri düzelmeye başladı ailesi görmek isitiyor” haklılardı kızlarını görmek onların en doğal hakkıydı. “beş dakikalığına görebilirler” dedikten sonra bende kızın olduğun odaya gitmek üzere yönümü değiştirdim. *** Kızlarının başında oturmuş onunla konuşuyorlardı çünkü her ne kadar tepki veremese de o onları duyuyordu. Bir taraftan ağlıyorlar ama muhtemelen kızlarına en güzel sözleri söylüyorlardı. “vera hanım” bu kimdi? Sesin geldiği yöne döndüğümde elinmde telsiz belinde silahla bana yaklaşan bir polis gördüm. Arkasında bir kız bir erkek olmak üzere iki kişi daha vardı. Peki ya bu gelen kim miydi. Sabah tanıştığım polis memuruydu. Sanırım ismi doruk tu. “Buyrun?” dedim soru sorarcasına “Eslem’in ailesinin ifadesini almamız gerekiyor neredeler acaba” çok pürüssüz bir sesti. “içerideler” Elimle camı gösterdiğimde onlarda cama doğru ilerleyip camdan bakmaya başladılar. Ailesi birazdan çıkacaktı. Cama bakarken çok garip bir şey oldu , hasta kız bir anda elini kıpırdattı . ne olmuştu öyle. İyiye gidiyor gibiydi ama bir dakika içeride herkesi bir telaşa kapılmıştı gözüm ekrana kaydığında gözüme tek yansıyan nabız gösterge çizgisinin tek çizgi halinde seyretmesiydi. Hızlı bir şekilde odaya dalış yaptığımda hemşire aileyi dışarı çıkarmaya çalışıyordu. Bu sefer kurtulacak mıydı bilmiyordum. Bir an kendime verdiğim sözü hatırladım . Belki de bazı sözler tutulamazdı…
*** “neden ağlıyorsun” dedi çok tanıdık olmayan bir ses ama bakma isteğinde bulunmadım. “Sonunu sen belirleyemezsin ki” haklıydı ama içimdeki o çocuğun sesi hala bir yerlerdeydi. Her ölüm haberine zırıl zırıl ağlayıp sonrada günlerce konuşmayan o kızın sesiydi bu ses … *** Dünyanın en güzel tonuna sahip yeşil gözleriyle çipil çipil bakıyordu vera etrafa. Bir şey arayıpta bulamamış gibi bir hali vardı. Düm düz hiç toka vurulmayan saçını hep kulağının arkasına atardı. “Baba saat kaç” diye bir odadan diğer odaya babasına seslendi. “yedi olmak üzere canım kızım “ gözlerinde hemen bir heyecan belirdi veranın “ baba habelleri açalmısın “ son ses bağrıyordu . “Kızım sen haberlerden ne anlıyorsun? Gel de izle” ayaklarını sert sert yere vura vura salona koştu ve halının tam ortasına oturarak haberlere bakmaya başladı. Haber sunucusu günlerdir aranan bir çocuğun ölü olarak bulunduğunu bağrıyordu tüm dünyaya . bunu yapan vicdasnsızlara sesleniyordu. “baba ölmek ne demek” aşırı dikkatle cevabı beklemeye başlamıştı. “melek oluyorsun kızım” melek olmak ne demek ti peki. “bende mi melek olacam “ upuzun kirpiklerini kırpıştırıyordu. “zamanı gelince” demekle yetindi babası . “o çocuk bi daha oluncaklarıyla oynayamıyomu babasını annesini gölemiyormu? Hala çok meraklıyıdı. “maalesef babacım” veranın içine bir üzüntü oturmuştu. Daha çocukken kendinden çok başkalarını düşünürdü.Koşar adımlarla odasına gider o çocuk için ağlar hatta bir süre oyuncaklarıyla bile oynamazdı. İçindeki şevkati sonsuzdu ve her gün kendine söz verirdi. Doktor sözü… *** “ben o sözü tutamadım “ kafamı yavaş bir biçimde kaldırarak karşımdaki polise baktım. Tek hamlede yanıma oturup konuşmaya başladı. “Bazen ne kadar istesen de olmaz bak bana sabahtan akşama kadar it kopuk kovalıyorum ve onların esirlerini kurtaramıyorum.” Dedi, çok normal bir ses tonuyla. “Hepsine ağlasaydım olmazdı “ dedi ve bana son bir bakış atıp yanımdan kalktı ve odadan dışarı çıktı. Bir yandan doğru söylüyordu ama ben bunu kabullenemiyordum . aslında ben değil o çocuk kabullenemiyordu. Bir anda telefonumun titremesiyle irkildim aqma bozuntuya vermeden telefonu elime aldım. Leyla kişisinden 50 yeni mesej. Yuh yani, kısa ve öz bir şekilde yuh. Hızlı bir şekillerde mesajlara tıkladım ve hiç okumadan direk mesaj yazmaya başladım. Kızım sana tek cümle kurmayı öğretmediler mi ? her şeyi tek tek yazıyorsun . ya ilk okul öğretmenin kimdi senin? Bence gayet anlaşılabilir bir mesajdı. Leyla:belki normal cümle kurmaktan hoşlanmıyorum . Sen baştan 23. Sırada yazdığım soruya cevap ver. Kıza bak ya yerini ezberlemiş resmen. Allah bilir dünyanın en saçma sorusunu sormuştu. Hemen yukarı çıkıp mesajı okumaya başladım. Bu gece bizde kalıyorsun çünkü yarın düğünüm var ve beraber olmamız lazım. Ah hadi ama tamamen aklımdan çıkmıştı. Bu halle hiç düğün kaldırabileceğimi sanmıyorum ama kardeşimden öte olan kuzenime nasıl hayır diyebilirdim ki. Neyse ki oraya gider gitmez uyuyacaktım yani çok bir şey değişmeyecekti her türlü uyuyor olacaktım. Toparlanmam gerektiğini anlayınca hemen ayağa kalktım biraz sendelemiştim ama ayağa kalkmayı başarmıştım. İğleştirmeye çalışacağım daha bir sürü hastam vardı…
6 saat sonra “Aynur bacaklarımın yerinde mi?” ağlamaklı bir sesle sorduğum soruya benim aksime gayet gülerek cevap verdi.”Yerinde hocam merak etmeyin” dedi alay edercesine. Tam altı satir ayaktaydım ve birazdan çıkacak olmam bile mutluluk vermiyordu. Dedemin evine gitme işi de yalan olmuştu çünkü çoktan akşam olmuştu ve buradan çıkınca direy Leylalara gidecektim. “Anynur çıkıyorum ben “ diye bağırmaya başladım muhtemelen duymuştu beni. Cevabını beklemeden hemen çıkışa yöneldim. Dışarı çıktığımda dışarı he zamanki gibi cıvıl cıvıldı. Yuğun bir yorgunlukla arabama yöneldim ve kapısını açarak tek hamlede oturdum. Yaklaşık yirmi dakika sonra sonunda leyla’nın evine varmıştım. Güçlükle elimi zile götürdüm ve zilin çalmasına izin verdim. Beş saniye sonra kapı hemen açıldı. Elmas yenge beni karşılamıştı. Kısa bir selam fastından sona kendimi yukarıda bulunan leylanın odasına attım. “insan bir kapı çalar kapı ama işte insanlar kapı çalar sorun orda” dedi gayet ciddi davranmaya çalışarak. “Sus oğlum bak çarparım” dedim tek nefeste. Görüyosunuz işte ne güzel bir iletişimimiz vardı. “yatağa otur sana bir şeyler anlatacağım” dedi “anlat.” Dedim yatağa otururken “bak şimdi “ hadi ama “bakıyorum” derin bir nefes çektim “dinliyorsun dimi “ sabır ver yarabbim “dinliyorum “ dedim “anlatıyorum” yeter ama “anlat artık kurban olduğum yeter anlat artık iki satir anlatamadın” dedim en sonunda “anlatmıyorum” bu kız iyi bir dayak istiyordu. “anlatma” zerre kadar merak etmiyordum açıkçası yani. “hep böyle yapıyosun “ dedi çocukça “hak ediyorsun kızım ne yapayım” dedim gülerek . “gelinliğimin fotoğrafını gördünmü” o kadar büyük bir heyecanla sormuştu ki bu soruyu ben bile heyecanlanmıştım. “baksana” dedi telefonu burnumun dibine sokarak. Gelinliğin beyazlığı gözlerimi almıştı ama yinede dikkatli bir şekilde incelemeye başladım. Üst kısmı dar ve dekolteliydi belini sararak aşağı iniyor ve belinden sonra hafifçe kabarıyor ve üstündeki taşlarla parıl parıl parlıyordu. Yapacağı makyajdan giyeceği ayakkabıya ve takacağı takıları saatlerce anlatıp göstermişti. Yanımda kalan son yastığı da kafasına fırlatmaktan çekinmeyip bunla beraber tam on üç isabetli atış yapmıştım. Neyim oğlum ben nişancı falan mı ya . “Ya yeter anladık yarın düğünün var ve artık şu telefonla nişanlına yazmayı bırak sal artık ya “ muhtemelen beni balkondan aşağı falan sallandırmayı düşünerek bir bakuış attıktan sonra telefonu masaya kopyup “ Başka yapacak bir fikrin varmı?” dedi çok bilmişçesine. Saat gecenin bilmem kaçıydı ve benim aklımda tek bir şey vardı o da kahve yapmaktı. “kahve yapalım” cidden bu mu diyen bir bakış sözlerimi karşılasada eninde sonunda kabul etmişti. “Oha tüm ev uyuyor” dedim hayretle “ lan tüm ev annem ve babam zaten ve hatırlatayım gece saat iki bi zahmet uyusunlar zaten yani ne böyle oy omg bu domates çorbası diyen kadın gibi tepki veriyorsun” arkadaş bi tık gergin sanki. Merdivenlerden olabildiğine sessiz iniyorduk. Sonunda mutfağa varabilmiştik “Bu kahvelerin yeri neden surekli değişiyor “ tam on çekmeceye bakmıştım. “kahve benim elimde yalnız” dedi gayet normalce “ söylesene o zaman iki satir arıyorum “ dedi dişlerimi sıkıp bir o kadar sessiz olmaya çalışırken “ nerden biliyim kahve aradığını” derin bir nefes alıp buz dolabına yönelecektim ki bir anda mutfağın kapısı yavaşça açılmaya başladı. Bismillah. Ağır çekimde açılmaya başlayan kapı karşısında içimden bildiğim bütün duaları okuyordum. Kapı tamamen açıldığında karanlıktan bir anda elmas teyze belirdi “Allah canını almasın anne ödüm koptu ya “ elini kalbinin üstüne götürerek tezgaha yaslandı. “elmas yenge iki dakikada hatim indirdim resmen ya” “kız gecenin saat kaçı napıyorsunuz mutfakta, etrafın haline bak hırsız girdi zannettim resmen evimi başıma yıkacaksınız ya, bir gün sizin yüzünüzden kalpten gideceğim , gidin yatın cabuk hadi bakayım “ bir taftan söylenirken aynı hızda tekrar mutfağı terk etti. “Sütü ver de yukarı çıkalım “… *** Sanırım üçüncü dünya savaşı çıkıyor evde. Aşağı kat birbirine girmiş her yöne koşturuyordu. Üs katta ben ve Leyla sakince saç makyaj falan yaptırıyorduk. Gerçi her şeyi ben kendim yapıyordum. İki saat sonra gelini alacaklardı ve sonunda düğüne gidecektik. İnşallah çabuk biter. “ya yetişmezse” son bir saatte sadece bu cümleyi kurmak için açıyordu ağzını “sus artık yeter sus “bende hep aynı cevabı veriyordum ve bunu on dakikada bir tekrarlıyorduk. Ben yemyeşil gözlerimi maskarayla süsledikten sonra kırmızı bir ruj sürüp birkaç dokunuş daha ekledikten sonra makyajımı bitirmiştim. Elbisemi alıp yan odaya geçtim. Hafif bir dekoltesi olan bir elbiseydi. Üst tarafı dar aşağı doğru birkaç kat tül ekleniyordu ve ön tarafı arkaya göre kısaydı. Kenarlarında bulunan taşlar göze çok güzel geliyordu. Dikkatli bir şekilde üstüme geçirdiğim elbise üstümde çok zarif durmuştu. Hava bu gün kapalıydı ama çok soğuk bir hava yoktu. Kendi işimi, halletmiştim sadece saçım kalmıştı saçımı da zarif topuz yapacak ve tamamlayacaktım. Şimdi gidip Leyla’ ya yardım etmeliydim. “Ay gelmek üzereler” bu kız kadar mutlu ve heyecanlı biri yoktu sanırım dünyada. “sakin ol “ dedim yumuşak bir sesle . Biraz sakin olmalıydı. Şimdi aşağı ineceğiz ve kuşağını bağlayacaklardı. Hızlı bir şekilde merdivenlere yöneldik ve yavaş bir şekilde merdivenlerden indik. Salona girdiğimizde tuğra amca ağlıyordu. Duygusal amcam ya. Kızının kuşağını bağlayacaktı ve zaten sonra düğün yerine gelecek ama kızyla eve dönemeyecekti. Kuşak bağlanırken ben kenardan onları izliyordum çok duygusal bir ortam vardı taki uzaktan duyulan korna seslerine kadar. Bir anda tüm duygusal ortam bozulmuş ve etrafı şenlik havası kaplamıştı. Tabi bizden kız almak kolay olmazdı.Tüm parayı alacaktım. Sandığın üstüne oturup tüm kapılara kilit takarsam bence iyi para kazanırım. Kapıyı tutsam muhtemelen şuraya mezarımı kazardı kurban olduğum iyilik perisi kuzenim.Kapıyı açtığımızda her yer davul zurna sesiyle kaplıydı. Herkes çok eğleniyordu. Kimlerin geldiğini tam bilmediğim için etrafa bakınırken gördüğüm şey karşısında vurulmuşa döndüm. Hadi ama bunun burada ne işi var!? Bir adet Türk polisi duruyordu karşı tarafımda . Bişey diyeceğim bu bizim sülaleden mi yoksa erkek tarafımı. Her neyse bu pekte umurumda değildi. Gözlerimiz buluştuğu anda ne yapacağımı bilemeyerek direk gözlerimi kaçırdım. Bu arada leylanın şahidi ben olacaktım. Doğduğumdan beri hep birilerinin şahidi olmak istemişimdir. ***
Bir düğün bu kadar sıkıcı gelemezdi sanırım bir insana. Yan tarafımda babam ve annem tam ortada ben oturuyordum ve öylece dans edenleri izliyordum. Annemin yoğun çabaları sadece leylayla 10 dakika oynamama neden olmuştu. Düğünün bitmesine çok yoktu ve ben nedensiz sonuna kadar duracaktım. Düğünde çalan müziğe başka bir melodi karışmaya başlayınca babamın telefonunun çaldığını anladım , babama baktığımda hiç farkında durmuyordu. “Babaa ! “ biraz daha bağırmam lazım “Baba ! “ babam bana dönüp efendim dercesine kafasını sallayınca telefonu işaret ettim. Babam hemen telefonu alıp salondan çıkış yaptı. Önümdeki çerezden leblebi , beyaz leblebi , fındık , dışında bir çerez aramaya çalışıyordum ama yok. Bu nasıl çerez ya ? Etrafı izlemeye başladığımda karşı taraftaki masada tam karşımda oturan dorukla göz göze geldik. Kalbimdeki nedensiz hızlanmayı göz ardı ederek tekrar önüme döndüm. “Hanım kalk hadi gitmemiz lazım” babam bir an yanımızda belirince irkilmeden edemedim. Babam birkaç göz işareti yapmıştı ama ne olduğunu anlamamıştım. “Kızım sen amcanlarla dön bizim acil gitmemiz lağzım , hadi yavrum” annem ayaklanmış gidiyordu. “amam anne” çoktan gitmişlerdi. Hadi ama şimdi tek kalmıştım gerçekten. Önümde bulunan kolayı alıp içmek için yeltenmiştim ki kolanın elimden kayıp elbiseme dökülmesi bir olmuştu “Ay, Allah canını almasın “ Hemen ayağa kalkıp salondan çıktım ve lavaboya doğru yürümeye başladım. Hemen kendimi lavabodan içeri attım. Elime aldığım peçeteyle ıslak yerin nemini almaya çalışıyordum. Elbisem kırmızı olduğu için bir şey belli olmuyordu. Üstüme yapışan elbisemi bir düzene koyduktan sonra çıkmak için kapıya yöneldim. Elbisemi düzelterek koridorda yürümeye başladım. Bir an kendimi duvara çarpmış zannettim ki bence carptım çünkü kendimi bir an geri bir şekilde sendelerken buldum. “önüne mi baksan “ dedim sinirle yan tarafıma dönerek “bunu sen mi söylüyorsun?” bu sesi kulağıma tanıdık geliyordu. Bu tabi ki de Türk polisiydi “ne işin var bu düğünde?” “kuzenim evleniyor” “Asıl senin ne işin var?” “abim evleniyor” Yok artık koca bir şekilde yok artık . Leyla gerçekten bunun abisinimi bulmuştu. “Peki” kendi önüme dönüp yürümeye devam ettim ama bir taraftan hala şaşkındım. *** “Tüm salon boş şuan resmen “ dedim leylanın yanındayken “çünkü herkes gitti” ya sen şaka yapıyorsun , sen demeseydin yani anlamayacaktım. La havle ya. “Bişey diyeceğim herkes gitti ben napcam” dedim “Doruk bıraksın seni, ha bu arada doruk yiğitin kardeşi” hiç tanımıyorum, o kim. “Annemler arabaya binip yola çıkmışlardır , hadi bizde binelim” konuşmaları yaparken bir taraftanda çıkışa yürümüştük. Leylaların beni bırakma gibi bir şansı olmadığı için beni maalesef Türk polisi bırakacaktı. Belinde bulunan silah içime her zaman bir ürperti geliyordu. “Geç” önümde kapıyı açmış ve kendi tarafına doğru yürüyüp oturmuştu. Kendimi arabaya attıktan sonra arabayı çalıştırdı ve öümüzde ilerleyen Leylaları takip ediyorduk. Araba çalıştığında otomatik açılan radyodaki şarkı çok güzeldi. Kaşları kalemmiş gözleri yeşil… diyordu şardı. Şuan trafik ışıklarında bekliyorduk Leylalar bizim biraz fazla önümüzdelerdi. Işık yanınca hareket etmeye başladık.
|
0% |