Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@kitaplarvebensude

Evde zamanım boş boş geçiyor. Canım çok sıkılıyordu ama bu gün annem ve babam yurt dışından dönüyorlardı arabayla gitmedikleri için yarı yolu otobüsle geriye kalanını da uçakla geleceklerdi.

 

Bir an önce gelsinler istiyorum

 

Saat şuan 17.30 ve otobüsleri yarım saat sonra hava alanına doğru yola çıkacaktı. Karnım çok acıktı en iyisi gidip bir şey yemek. Mutfağa doğru yola çıktım ve dolaptan Nil'in dün yaptığı yemeğin kalanını çıkardım ve ocakta ısıtmaya başladım. Şarkı dinlemek istediğim için telefonumu aldım ve şarkılar kısmından Gökyüzünü tutamam şarkısını açıp evde kendi kendime konser vermeye başladım.

 

Umarım bunu bir tek ben yapmıyorumdur

 

Şarkıyı dinlemeye devam ettim.

 

"ben gökyüzünü tutamam yıldızları çalanlar var bu karanlığın sebebi onlar.Sözlerimi tutamam hayalleri çalanlar var bu vazgeçişimin suçlusu onlar"

 

Şarkının sözlerini söylerken yemeğin ısındığını fark ettim ve tabağa doldurdum . İçeri gidip televizyonu açtım haberler vardı. Telefonu elime aldığımda saate göre annem ve babam otobüse binmişlerdi. Telefonla bizim çocukları aradım.

 

"napıyorsunuz"

 

"haberlere bakıyorum güneş"

 

"bende de haberler açık , sen ne izliyorsun"

 

"haberlere bakıyorum"

 

"cidden mi bende haberlere bakıyorum"

 

"o zaman konuşmak yerine haber dinleyelim"

 

Nil'in dediklerinden sonra haberlere bakmaya başladım ama telefon hala hattaydı. Kadın sunucu konuşmaya başladı . " Sayın seyirciler bir son dakika haberiyle karşınızdayız. Almanya da hava alanına giden otobüsün frenleri tutmayınca viraj yolunda barikatlardan aşağıya yuvarlandı. Söz sende Emily"

 

İçime bir korku düşmüştü.

 

"Şuan olay yerindeyiz , ve ekipler insanları kurtarmaya çalışıyor . Çıkan insanlardan 3 yaralı, 5 ağır yaralı ve 3 ölü var. Ölülerin üçü de Türk vatandaşı , kimliklere bakıldı ve isimler şuan aşağıda yazıyor"

 

Dediğinde gözümü aşağıya kaydırarak isimleri okumaya başladım.

 

Yiğit Ersoy

 

Esra Güneş

 

Mehmet güneş

 

İsimleri gördüğümde yutkunamadım.

 

Anne , baba .

 

Göz yaşlarım gözlerimden akmaya başladı. Tam o anda anlamıştım her şeyin bittiğini, nefes alışlarım durmuştu sanki. Bir daha görüşebilir miydik dünyada? Yoksa son durak mahşer alanında. İnanmak istemiyordum, hayır bu kadar hızlı olamazdı . Ölüm hiç beklemediğimiz bir zaman kapıları çalıp evde onları bekleyen kızı tek bırakabilirdi. Nefes kadar yakın ve bi o kadarda uzaktı ne zaman geleceğini kimse bilemezdi.

 

Bir anda elim ayağım tutmadı ve telefon yere düştü . Hayır beni bırakmış olamazlardı . Hemen yüzümü televizyona çevirdim ve ambulansa götürülenleri gördüm . Televizyona yaklaştığımda kameralara annem girdi . Dokunmak istedim ama olmadı , ardından babam girdi görüş açıma ama hayır, çok uzaktalar dı . Gördüğüm görüntüler karşısında bağırmaya başladım "Anne! Baba!, olamaz" diyerek Hüngür hüngür ağlamaya başladım ve yere dizlerimin üzerine düştüm. Acım geçecekmiş gibi saçlarımı yoluyordum . Telefonun karşı tarafından çocuklar sesleniyor ama algılayamıyordum.

 

Bu kadar hızlı olamazdı. Ağlamaya devam ediyorum ve hala bazı şeyleri idrak edemiyorum. Ağzımda hissettiğim kan tadıyla bazı şeylerin farkına vardım ve bağırmayı kestim ama midem aşırı bulanıyordu. Daha fazla dayanamayıp kusmaya başladım. Hayır, kustuğum şey yediğim şeyler değildi.

 

Kandı

 

Kan!

 

Evet, kan kusuyordum her yer kustuğum kan olmuştu. Elimin tersiyle ağzımı sildim ve nefes almaya çalıştım ama yapamadım kalbim o kadar şiddetli batıyordu ki yapamadı. Yavaş yavaş uykum gelmeye başladı.

 

Üşüyorum, çok üşüyorum

 

Bu kadar kan, bana çocukken yaşadığım bir olayı hatırlatmayı başarmıştı.

 

On bir yıl önce

 

"anne dışarı çıkabilir miyim?"

 

"çık kızım ama gelirken iki ekmek ol olur mu?"

 

"tamam anne"

 

Dışarıda dolaşmayı çok seviyordum. Diğer çocuklar gibi çok oyun oynamazdım sadece gezinirdim. Annem iki ekmek almamı söylemişti ama ben unutacağımı bildiğim için önce gidip ekmek alacaktım.

 

Fırın biraz uzaktı ve oraya gitmek için iki yol vardı . İlk yol kırların orada ikinci yol ise ara sokaktı.

 

Ara sokaklardan nefret ederim.

 

Zaman yavaş geçsin ve dolaşayım diye kırlardan gitmeye karar verdim. Çiçekleri sever ama arılardan çok korkardım.

 

Kır yolundan yürüyüp yaklaşık on beş dakika sonra fırına varabildim. Hemen kapıyı ittirerek içeriye girdim.

 

"Ahmet amca bana iki ekmek verir misin?"

 

"tabi küçük kız"

 

"kaç lira"

 

"iki lira versen yeter"

 

Ahmet amcanın söyledikleri üzerine iki lira çıkartıp verdim. İçeride geçirdiğim zamanla toplam yirmi dakika olmuştu ve kır yolundan dönersem annem merak edecek ti bu yüzden ara sokaktan gitmeye karar verdim tam o sırada uzaktan bir araba geldi ve uzağımdaki çöp kutusunun yanına bir poşet bıraktı ve geri geri sokaktan geri çıktı.

 

Ara sokak biraz ürkütücüydü ama yinede gülerek eve gidiyordum. Çöp kovasının oraya yaklaştığımda daha demin adamların bıraktığı poşetten bir şey sızıyordu hemen oraya gittim.

 

Gördüğüm şey karşısında nefes almayı unuttum. Yerler kandı yani öyle gözüküyordu. Elimde ki ekmeği köşeye bıraktım ve hemen poşetin yanına gittim.

 

Hadi ama kan çok fazla

 

Hemen poşeti açtım ve çığlığıma engel olamadım . Aman Allah'ım bu da neydi. Kendimi toplayıp tekrar poşetin yanına gittim. Evet, içinde benim yaşlarımda bir kız vardı. Hemen poşeti indirdim.

 

Kız göğsünden, kafasından veya karnından yara almamıştı . Kızın arkasına baktığımda gördüm , sırtından vurulmuştu ve kan olmuştu hep.

 

Kandan hiç bu kadar korkmamıştım

 

Dikkatlice baktığımda kızın göğüs kafesi hala inip kalkıyordu.

 

Ölmüş müydü?

 

Koşarak Ahmet amcanın yanına gittim ve ağlayarak onu çağırdım. Ahmet amca da en az benim kadar şok olmuş bir şekilde hemen ambulansı aradı ve beni eve yolladı. O kızı aklımdan bir türlü çıkaramadım. Fazla kan vardı. O kız kanıyordu ve ben bunu durduramamıştım . Küçük bir çocuktan ne istemişlerdi ki, o tertemiz kalpte neden bir siyahlık aramışlardı , neden onu ölüme terk etmişlerdi. Ölüm neydi ki ? uyku muydu? Eğer o kız uyumak istiyorsa bizim evde de uyuyabilirdi.

 

Uyumak bu kadar korkunç bir şey miydi gerçekten ?

 

Aklımın bir köşesine oturmuştu bu gördüklerim. Yaşayacağım hiç bir anı kapatamayacaktı üstünü , hissediyordum. Şuan gecenin üçü ve neden uyuyamıyordum?

 

*** 

 

Nerden bilebilirdim ki o kızın ölmediğini . Ölümü anlayamayacak kadar çocuktum ben . O kıza bunu kim neden yapmıştı , işte cevap alamadığım tek soru buydu.

 

Olduğum yerde kalakalmıştım , hala öksürüyordum. Son gücümle telefona uzandım , konuşma kapanmıştı . Rehberimde en üstte bulunan Arası aradım .

 

Bir kere çalmanın ardından telefon açıldı ve konuşmaya başladım ama o kadar fazla başım dönüyor ve beynim uyuşuyordu ki sadece tek bir cümle kurabildim.

 

"üşüyorum Aras, burası neden bu kadar soğuk ?"

 

Dediğim anda telefon elimden kaydı. Hala aşırı derecede kötüydüm. Aras sesleniyor ama hayır, algılayamıyordum. Sakinleşmiştim ama şuan hem panik atak hem de şu hastalığım olacak hastalıktan dolayı ölüyordum. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım . Yerden doğruldum , ayaklarımın üstünde durmayı başardım . Bir an tekrar başım döndü ve sert bir şekilde geriye düşüp kafamı sehpaya çarptım.

 

Kanıyordum

 

Kan

 

Her şey tek renk oldu, siyah.

 

Aras

 

Saatler ilerliyor ben ise güneş'i düşünüyordum ne yapıyordu acaba? Tam o sırada telefon çaldı ve evet, arayan çocuklardı. Telefonu elime aldım ve konuşmaya başladık. "napıyorsunuz"

 

"haberlere bakıyorum güneş"

 

"bende de haberler açık , sen ne izliyorsun"

 

"haberlere bakıyorum"

 

"cidden mi bende haberlere bakıyorum"

 

"o zaman konuşmak yerine haber dinleyelim"

 

Bu konuşmanın ardından herkes önüne döndü ve haber izlemeye başladı , ben ise güneşimi izlemeye başladım. Güneşi andıran sarı saçları , buz kadar soğuk , okyanus kadar derin olan mavi gözleri ve az da olsa belli olan çilleri ile büyüleyici bir kız dı.

 

Güneş benim gecemi aydınlatan tek ışığımdı. Aslında siyah neden sabah mavisi olmak istesin ki sonsuz gece onunken?. Ben onun mavisi olmayı kabullenmiştim ama o hep ayın arkasından ışık veriyordu.

 

Güneş bir an ciddi ve korkuyla haberlere bakmaya başlayınca bende kafamı çevirip haberlere baktım. Bir trafik kazasını anlatıyordu ve trafik kazası Güneş'in anne, babası dönüş yolundayken olmuştu .

 

Kafamı Güneşe çevirdiğimde gözlerinden birkaç damla yaş akıyordu.

 

Spiker kadın ölen üç Türk kişinin adını alta koymuştu. Güneş okur okumaz yutkundu ve ağlamaya başladı ama bakılırsa hala idrak edememişti.

 

Annesi ve babası ölmüştü

 

Güneş annesinin ve babasının o hallerini görünce haykırmaya başladı. Ayakta duramadı ve telefonla birlikte yere düştü.

 

Onun için çok kötü bir sahneydi gördükleri , hepimiz şok olmuştuk. Güneşe sesleniyoruz ama bizi duymuyordu. Evet, bir anda görüşme sonlandı. Ben de hala yaşananları tam olarak anlayamamıştım.

 

Yaklaşık üç dakika sonra telefonumun çalmasıyla gerçekliye döndüm. Arayan Güneşti.

 

Telefonu açar açmaz konuşmaya başlayacaktım ki güneş beni susturdu ve tek bir cümle söyledi.

 

"üşüyorum Aras, burası neden bu kadar soğuk ?"

 

Hemen sonrasında muhtemelen telefonu yere düşürmüştü ki bir ses geldi. Ben buradan güneşe bağırıyorum ama hayır, duymuyordu beni.

 

Hemen kuzeyi aradım.

 

"Elis iyi değil ben onun evine yola çıkıyorum hemen gelin"

 

Diyerek telefonu kapattım ve cebime koydum. Hızlı ve telaşlı bir şekilde ayakkabılarımı giydim, elisle evlerimiz yakın olduğu için koşarak gitmeye başladım. Ona bir şey olmasını istemiyordum .

 

Evlerine bir iki adım kala arkamdan birilerinin sesini duydum , arkamı döndüm ve evet, kuzey ve nil telaşlı bir şekilde bu tarafa koşuyorlardı. Güneş çoktan batmış ve etraf karanlığa bürünmüştü , bizim güneşimiz de battıysa biz artık sonsuz bir karanlıktaydık ama hayır, batmasına izin vermeyeceğiz.

 

"Abi koş , koş" diyerek yanımdan geçen kuzeye baktım ve arkalarından koşarak eve vardım.

 

Hemen kapıyı yumruklamaya başladım.

 

"Elis!"

 

Kuzey ve Nil aynı anda sesleniyor ama cevap yoktu. Kapı açılmıyordu tek çare kapıyı kırmaktı.

 

"Bu böyle olmaz abi ben kapıyı kırıyorum"

 

"tamam bende yardım edeyim"

 

Kuzeyin yanıma gelmesiyle hemen kapıyı kırmaya çalıştık ama bu bizi biraz zorlayacaktı. Biraz daha dayan güzelim. Tam dört denemenin ardından sonunda kapı açıldı ama girmeye korkuyorduk. Nil bizden önce hemen eve girdi.

 

Adımını atar atmaz öyle bir çığlık geldiki içeriden hemen eve daldık. Gördüklerimiz karşısında herkes donup kalmıştı.

 

Yerde bir telefon hemen yanında bir sehpa ve yanında kanlar içinde yatan bir kız. Sapsarı saçları kana boyanmıştı. Hemen yanına geldik ama ona dokunamazdık. Nil yanına eğildi ama kuzey onu hemen uyardı. "Sakın dokunma , hareket ettirme " dedi ve ardından bana dönerek devam etti " Hemen ambulansı ara " demesiyle hemen numaraları tuşlayarak ambulansı aradım.

 

Elisin yanına oturdum ve nabzını kontrol ettim . Hala atıyordu , derin bir nefes alarak yerden kalktım. Nil'e baktığımda ağlıyordu.

 

İki dakika sonra ambulansın sesi duyuldu, hemen dışarı çıkarak yerimizi beli ettim. Sedyeyle ambulanstan inenler hemen elisin yanına gittiler ve onu sedyeye aldılar.

 

"Bende onunla gideceğim" Nil'in bu cümlesine kuzeyle onay verdim. Nil ambulans görevlilerinin sorularını cevaplarken bizde arabayı almaya gittik. Hemen arabaya bindik ve hastaneye doğru yola çıktık. İkimizde üzgün ve telaşlıydık.

 

Hastaneye vardığımızda Elisi sedyeyle hastaneye indiriyorlardı. Hemen oraya gittik ve sedyeyle beraber ilerlemeye başladık tam o sırada doktor geldi .

 

" durumu ne?"

 

"19 yaşında , darbeye bağlı beyin kanaması geçiriyor durum stabil hocam"

 

"Hemen ameliyat odasına"

 

Ne! Beyin kanamasımı geçirmişti. Bizi bırakamazdı ama hayır, bizi bırakmayacaktı. Artık yapacak bir şeyimiz yoktu. Kahretsin elimizden gelen hiçbir şey yoktu.

 

"Ya bir şey olursa"

 

"olmayacak!"

 

Nil'in sorusuna sertçe cevap veren kuzey Nil'i susturmayı başarmıştı.

 

Ameliyat

 

"Durum ne?"

 

"nabız düşüyor hocam, çok kan kaybetmiş"

 

"Çabuk bir ünite kan getirin"

 

"hocam nabız git gide düşüyor, hocam nabız yok "

 

"Ben kalp masajına başlıyorum, cihazı hazırlayın"

 

Doktor elisin kulağına eğildi.

 

"hayatta kal kızım, başarabilirsin"

 

"Hocam hazır"

 

" bir ,iki,üç "

 

"hocam nabız hala yok"

 

"tekrar "

 

"bir,iki,üç"

 

"Hocam yanıt yok"

 

"Yükseltin"

 

"Ama hocam"

 

"dediğimi yapın"

 

"hazır hocam"

 

"bir,iki,üç"

 

"tekrar"

 

"bir,iki,üç,"

 

"yanıt yok hocam daha fazla kaldıramaz , ölüm saati-"

 

"dıt dıt dıt"

 

"Geri döndü hocam, başardı"

 

***

 

Koridor üstüme üstüme gelmeye başladığı için hemen kendimi dışarı attım. İçimde çok kötü bir his vardı. Dışarı çıktığımda yağmur yağıyordu.

 

Elis yağmura bayılırdı bende ona.

 

Derin bir nefes alıp hemen içeri döndüm. Nil donmuş bir şekilde oturuyor ,kuzey ise bir şeyler düşünüyor gibiydi. Saat gece yarısını geçiyordu ama elisten bir haber yoktu hala.

 

Bir saat sonra

 

Ameliyathane'nin kapısı açılmaya başladı , hemen ayaklanarak doktorun yanına gittik.

 

"O nasıl iyi olacak mı?"

 

Nil'in sorusunun ardından doktor hemen araya girdi.

 

"Arkadaşınız çok zor bir operasyon geçirdi. Hayati tehlikeyi tam olarak atlattı diyemem . Şuan arkadaşınızı uyutuyoruz o yüzden kesin bir sonuç yok elimizde"

 

"peki görebilirmiyiz"

 

"Maalesef şu anlık göremezsiniz"

 

Biz doktorla konuşurken Elis'i yoğun bakım odasına götürdüler. Nil'e onu eve bırakmayı teklif ettim ama reddetti anlaşılan sabaha kadar buradaydık. Tekrar başa sarmıştık. Elis'in odasının camının karşısındaki üç sandalyeye oturduk ve onu izlemeye başladık .

 

Elimizden başka hiçbir şey gelmiyodu . Sadece oturup bekliyorduk. Tama iki saattir bekliyorduk. Kuzeyle ben güzümüzü kırpmadan bekliyor Nil ise kafasını kuzeyin omzuna yaslamıştı. Uyuyup uyumadığı hakkında bir fikrim yoktu tek düşündüğüm şey Elisti

 

Elisin odasından sesler gelmeye başladı kırmızı bir ışık yanıp sönüyordu. Kuzey telaşla doktoru çağırmaya başldı ve yaklaşık bir dakika sonra hemşire ve doktor geldi.

 

Elis'in odasına girip gözlerini kontrol ettiler sonrasında ise serumuna bir şey enjekte ettiler ve odadan çıktılar. Doktor yanımıza geldiğinde hemen ayaklandık. "Ne oldu ona" sorumun karşısında doktor beklemeden konuşmaya başladı.

 

"Arkadaşınız uyanmaya çalıştı ama biz onu tekrar uyuttuk , hala değerleri normal değil ama arkadaşınız iyiye ilerliyor"

 

Doktor yanımızdan giderken azda olsa rahatlamıştık.

 

Güneş yavaş yavaş doğmaya başlamış başlamıştı . Hiç birimiz uyumadığı için kahve almaya gittim .Geri geldiğimde çocuklar doktorla konuşuyordu. Koşarak yanlarına gittim. "Bir şey mi oldu" dedim telaşla ama çocukların gülümsemelerine bakınca rahatladım. Doktor bana bir şey demeden yanımızdan ayrıldı. Hemen çocuklara döndüm.

 

"Ne oldu oğlum"

 

"Elis'i görebilecekmişiz!"

 

"Evet, hayati tehlikeden kurtulmuş abi"

 

"Ama kendisinin uyanmasını bekleyeceklermiş"

 

"Ne oluş yani uyanır"

 

"işte orası çok kesin değil"

 

Bu cümleden sonra azalan sıkıntım yine aynıya döndü. En azından görebilecektik. Bir hemşire yanımıza geldi ve beklediğimiz soruyu sordu.

 

"Arkadaşınızı görebilirsiniz ama tek tek gireceksiniz ve çok duramazsınız. İlk kim girmek ister?"

 

Çocukların onayını alarak konuşmaya başladım.

 

"İlk ben gireceğim"

 

"Beni takip edin lütfen"

 

Hemşireyi takip etmeye başladım. Bir odaya vardığımızda bana maske ve ziyaret için üstüme önlük tarzı bir şey bağladılar. Artık Elis'in odasına gidebilirdim.

 

Kapıyı yavaşça araladım ve içeri girdim ve Elis'in yanına oturup konuşmaya başladım.

 

"Aç gözlerini be kızım özlettin kendini. Çok özledim ve anladım ki özlemek bu dokunmakla geçmiyor güzelim. Gece boyu sana bir şey olacak korkusuyla uyumadan bekledim. Sana bir şey olmasını istemiyorum çünkü seni seviyorum.Sana aşığım kızım."

 

Uzanıp elini tuttum ve devam ettim.

 

"Dışarıda hala yağmur yağıyor uyan artık hadi be."

 

Ayağa kalktım ve son kez ona bakarak dışarı çıktım .

 

Biraz zaman sonra kuzey ve Nil de görüşmelerini tamamladı.Yine beklemeye başladığımızı düşünürken doktor Elis'in odasına girdi. Gözlerine baktıktan sonra içeriye gelen hemşireyle konuştu. Hemşire elindeki dosyaları doktora uzattı . Tam o sırada hiç beklemediğim bir şey oldu ve elis gözlerini açmaya başladı.

 

Bunu gören hemşire hemen bir iğne enjekte etti ve doktora bir şeyler söyledi. Doktor Elis'in gözlerine ışıkla baktıktan sonra sorular sormaya başladı. Bir süre sonra doktor dışarı çıktı ve konuşmaya başladı.

 

"Gözünüz aydın arkadaşınız uyandı . Hayati tehlikeyi atlattı ama birkaç kontrol daha yapacağız. Arkadaşınız birazdan normal odaya geçecek o zaman kendisini çok yormadan görüşebilirsiniz"

 

Bu cümleden sonra içimdeki sıkıntı gidiverdi . Çocuklara baktığımda onlarında yüzüne renk gelmişti. Hemşireler Elis'i normal odaya aldıklarında bizde hemen yanına gittik.

 

Elis

 

En son gördüğüm karanlıktan sonra gözlerimi açmaya başladım aslına konuşulanları iyi kötü duyabiliyordum ama rüyada gibiydim . Ben güzlerimi açtığımda doktor bana sorular sormaya başladı , işte ismin ne yok ne zaman doğmuşum gibi saçma sorular sordu . Sorulara cevap verdikten sonra beni normal odaya alacaklarını söylediler.

 

Neden bu hale geldiğimi hatırladığımda kalbimde bir sızı hissettim . Hemşireler beni odaya götürdüklerinde gözümden düşen yaşlara engel olamadım. Sonrasında Aras'ın yaptığı itiraf aklıma gelince gülmeye başladım.

 

Sinirlerim bozulmuştu. Bir süre sonra çocuklar odaya geldi . Gözlerine baktığımda hiç birinin uyumadığını anlamak zor olmamıştı. Çocukların hemen ardından doktor odaya geldi.

 

"Elis hanım izin verirseniz bir kontrol yapmam lazım" doktoru kafamla onayladıktan sonra doktor elindeki iğneyi sağ koluma batırdı , refleks olarak kolumu geriye çektiğimde doktor hissedip hissetmediğimi sordu bende hissettiğimi söyledim . Doktor aynı şeyi sol koluma da denedi ve evet, onu da hissettim. Kollarımı kıpırdatmamı söyledi ve onu da yapabildim. Doktor ayaklarımda ki çarşafı katladı ve sağ ayağıma iğneyle baskı uyguladı ama hissetmedim aynı şeyi sol ayağıma da denedi ama hayır, onu da hissetmedim.

 

Bacaklarımı kıpırdatmamı istedi ama yapamadım . Olamaz bacaklarımı hissetmiyordum.

 

"N-Neden hissetmiyorum ?" dediğimde gözlerimdeki yaşa engel olamadım.

 

"Elis hanım Darbeye bağlı bir beyin kanaması geçirdiniz ve şuan geçici bir felçlikle karşı karşıyız ama merak etmeyin bu geçici bir durum o yüzden endişelenmeyin ve lütfen düzenli bir şekilde kontrole gelin" dedi ve dışarı çıktı.

 

Ben beyin kanaması geçirmiştim ve şu halime bakın. Neyse ki yaşam devam ediyordu.

 

"Oğlum ben kesin bir filmin ve ya bir kitabın başrolüyüm , hala tek parçayım"

 

"Kızım ölümden döndün şu haline bak, birde dediğine"

 

"Ne varmış halimde kuzey efendi"

 

"Kızım çok korktum"

 

"Az adrenalin yaşaman lazım aras öyle tek düzey hayat olmaz"

 

"Hayret ediyorum şu haline ya"

 

"Sende korktun mu Nil doğru söye"

 

"Yok ya ben güldüm oynadım tövbe tövbe tabi korktum kızım"

 

Herkes konuşmayı bitirdiğinde Nil kuzeyle hava almaya çıktı, o zaman anladım beni üzmemek için hiç anne ve babamın konusunu açmamışlardı ama ben hiç unutmamıştım.

 

Aras yanımdaki kanepeye oturdu . Tam o sırada yaptığı itiraf aklıma geldi. Gülerek konuşmaya başladım.

 

"Aras"

 

"Efendim"

 

Bir an gülmekten konusamadım. Hayır, itirafına sözüm yoktu ama sinirlerim bozulmuştu.

 

"Ne oldu kızım"

 

"Oğlum ailem öldü benim be "

 

"Bir ailen hala hayatta ama değil mi ?"

 

"Öyle ama iste olmuyor ya, anneannem ve dedem yurtdışından gelene kadar yanımda kalır mısınız?"

 

"Kalırız kızım , biz hep yanındayız"

 

"Aras bir şey daha diyeyim mi?"

 

"De bakalım güneşim"

 

"Vazgeçtim"

 

Evet son anda vazgeçtim çünkü neden olmasın . Hem sakatım hem ailem yok ve şu konuşmaya bak.

 

"Ben ne zaman çıkacağım buradan ?"

 

"Bu gece de buradasın"

 

Kafamı sallayıp önüme döndüm. Kalbim çok sızlıyordu ailemin o hali gözümün önünden gitmiyordu, dayanamıyordum ama dayanmam lazımdı. Biran ağlamaya başlayacağımı anladım ve masada duran telefonuma uzandım. Ekranı kırılmıştı.

 

Haberlerde gezinmeye başladım. Sonra o kazayla ilgili bir habere rastladım.Haberde otobüsün motorunun bir kişi tarafından kasıtlı bir şekilde bozulduğu ve birkaç şeyle daha oynayıp otobüsün kaza yapmasını sağladığı yazıyordu. Hala bulunamamıştı.

 

Öğrendiğim ve gördüğüm şeyler fazla gelmeye başlamıştı. Aras'a yalnız kalmak istediğimi söyledim, kimseyle görüşmek istemiyordum.

 

Ayaklarımı tekrar hareket ettirmeye çalıştım ama başaramadım. Yapamıyordum ve bu durum ne zaman düzelecek onu da bilmiyordum bu yüzden

Loading...
0%