@kitapruhuzayda
|
Kağan'la birlikte yapmış olduğu yemeği yiyorduk. Kadehimdeki şaraptan bir yudum aldım. Tadı hafif ama sertti. Saat ise epeyce ilerlemiş karanlık çökmüştü. Sessizliğimize bir süre çatal, kaşığın tabağa uyguladığı kuvvetin sesi duyuldu. Sonrasında bu durumdan sıkılarak, "Ailem şehir dışındaydı ve bu akşam geleceklerdi." dedim. Bolca baharatlandırılmış tavuktan bir ısırık aldım. Evde kıyamet kopacaktı ve ben gayet sakindim. "Ve ben evde değilim." Bakışlarımı karşımdaki adama çevirdim. Elindeki kadehi masaya bırakarak arkasına yaslandı. "Bu durumla nasıl baş edebileceğime dair bir fikrin vardır umarım." Rahatlığı takdire şayandı doğrusu! "Ailen bu akşam gelmeyecekler." dediği ân ağzımdaki lokma istemeden boğazıma kaçtı. Birkaç kez öksürdükten sonra, "Ne?!" diye feryat ettim sadece. Kağan telaşlanıp yanıma geldiğinde daha fazlasını duymak istercesine ona bakındım o ise hiçbir şey söylemedi. Hızla masadan kalkıp telefonumu aldım. Babamı arıyordum. Telefonu açar açmaz, "Baba?" deyip hızla devam ettim. "Nerede kaldınız?" Babam derin bir nefes aldı. Bir sıkıntı olduğu belliydi. Halama bir şey olmasından korkarak babamın konuşmasını bekledim. "Telaşlanma kızım, araba bozuldu." Rahat bir nefes alarak, "Halama bir şey oldu sandım." dedim. "Halanın durumu daha iyi, araba tamir edilsin yarına çıkarız yola." Kağan'a baktım. Bana doğru geliyordu. "Sen bizi değil kendini düşün kızım, Ali'yi tembihledim bir şeye ihtiyacın olursa onu ara." "Tamam baba." deyip telefonu kapatmadan önce, "Görüşürüz." dedim. Ali'yi arayıp telefonu yeniden kulağıma yaklaştırdım. "Şimdi kimi arıyorsun?" diyen Kağan hemen yanı başımdaydı. Onu umursamayarak telefonu açan Ali'ye kulak kesildim. "Işıl nerelerdesin sen!" diye telaşla bağırdı. "Ali sakin ol." deyip Kağan'dan uzaklaştım. "Beni gelip almanı istiyorum." Kağan bunu beklemiyormuş gibi bana bakakalırken, "Ne saçmalıyorsun Işıl?" dedi. Ali ise onu duymuş olmalıydı. "Yanındaki kim? Neredesin söyle geliyorum hemen." der demez Kağan elimdeki telefonu hızla alarak, "Siktir git it herif." dediği gibi telefonu kapattı. Bense ağzım açık onu izledim. Birkaç saniye sonra kendime gelirken ona doğru atılıp telefonu almaya çalıştım. "Ne yaptığını zannediyorsun sen?" Tekrar tekrar denesem de boyumun çok üzerinde tuttuğu telefona bir türlü ulaşamıyordum. Birden, "Bir daha onunla konuşmayacaksın!" diye bağırdı. Gözlerinden saçılan öfkeyi elle tutabilirdim. Ama ne yazık ki aynı şeyi bende ona karşı hissediyordum. "Bana ne yapmam gerektiğini söyleyemezsin!" deyip telefonu alamayacağımı anladığım an ondan uzaklaştım. "Benim hayatıma hükmedemezsin ya da kendi çıkarların için olacakları değiştiremezsin!" Bu kez o bana doğru atıldı. Yüzü yüzüme fazlasıyla yakındı. "Sende birkaç ay sonra evlenecek olan herifin altında inleyemezsin!" dediği an benim için her şey bitmişti. Gözlerimin dolmasından nefret ederken, "Gitmek istiyorum." dedim. Ondan olabildiğince uzağa gitmek istiyordum. Kapıya doğru hamle yaptım. "Işıl?" Kolumdan tutarak durdurdu beni. Tepki vermedim. Sanki içimdeki tüm güç alınmış gibiydi. "Bu saatte bir yere gidemezsin." dedi. Yüzünde tarifi olmayan bir düğümün çaresizliği vardı. Elini geri çekerken, "Gitme," deyip devam etti. "Sana her şeyi anlatacağım." Telefonu yemek masasının üzerine bıraktı. Ve yavaş adımlarla gözden kayboldu. Bu yaptığıyla bana bir seçenek sunduğunun farkındaydım. O telefonu alıp Ali'den beni almasını isteyebilirdim. Ya da Kağan'ın peşinden gidip tüm gerçekleri öğrenebilirdim. Büyük bir ikilemde kalırken yemek masasına yaklaştım. Ekranda Ali'nin ismi yanıp sönüyordu. Israrla aramaya devam ederken kalbimin sesini dinledim. Telefonu tamamen kapatıp yaşadığım tüm bu saçmalıkların ardındaki sebebin ne olduğunu öğrenmeye karar verdim. Ve ardından Kağan'ın peşinden gittim. Açık olan kapının eşiğinden girerken gözlerim Kağan'ı aradı. Onu sırtı kapıya dönük bir şekilde buldum. Yatağın ucuna oturuyordu ve bedeninin üst kısmı çıplaktı. Zihnimin bir köşesinde veryansın eden varlığı, bende büyük bir tezat oluşturmuştu. Sessizce, "Kağan?" diye mırıldandım. Sanki yanına gitmek için izin almam gerekiyormuş gibi hissediyordum. "Görmek için bu kadar meraklıyken, tereddüt etmemelisin." Odaya girerken, "Görmek istediğim şey benden sakladığın gerçeğin kendisiydi," deyip devam ettim. "Vücudun değil." Yavaş hareketlerle ayağa kalktı. Bana dönmeden önce son dediği şey, "Öyleyse, tam zamanı." oldu.
|
0% |