@kitapruhuzayda
|
Hızla ceketimi giyinirken bir taraftan da kapının kilidini çeviriyordum. Kapı açıldığında elimdeki anahtarı alması için Bora'ya uzattım. "Bunu Mert'e verirsin." dediğim gibi tam çıkacakken beni durdurdu. "Nereden buldun diye sorarsa..." "Işıl sana vermemi istedi dersin." diye atıldım. Başıyla beni onaylarken devam ettim. "Sende fazla oyalanma durduk yere dikkat çekmeyelim şimdi." Sırt çantamın kulplarını kavradım. Bora, "Derse gelmeyeceksin değil mi?" diye sorduğunda, "Halletmem gereken başka işler var." deyip hızla depodan uzaklaştım. Etrafta kimse görünmüyordu. Merdivenleri çıkıp tuvaletlerin olduğu koridorda ilerlemeye devam ettim. Kabinlerin birine girdiğimde kendime gelmem için bir süre burada bekledim... Teneffüs zili çaldığında etraf hareketlenmişti. Okulun bahçesine ilerlerken ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Göze batmaktan çok uzak bir yerdeydim. Bundan olsa gerek fazlasıyla rahat ve temkinliydim. Hızla babamı aradım. Bekletmeden açtı. "Efendim kızım." "Baba, rehber hocamla konuştum, erken çıkabileceğimi söyledi." dediğimde babam, "Toplantı arasındayım kızım, bir saate biter işim." Arkadan sesler yükseldi. "Geldiğimde arayacağım seni," derken okuldan uzaklaşmaya başlamıştım. Duraksayıp anayoldan geçen bir taksiyi durdurdum. "Öpüldün." deyip telefonu hızla kapattığım gibi taksiye bindim. "IKA İnşaat binasına, lütfen." deyip çantamı önüme alarak arkama yaslandım. Kaç dakika geçmişti tahmin edemiyordum. Zaman algım yitik bir enkaz gibiydi. Şoförün sesiyle kendime geldim. "Daha bekleyecek miyiz hanımefendi?" Telefonumdan saati kontrol ettim. Henüz daha çok erkendi. "Ne kadar tuttu?" deyip çantamdan iki yüzlük çıkardım. "160 TL." Parayı şoföre uzatıp, "Üstü kalsın." dedim. Taksiden inerken kendimi toparlayıp kaldırıma çıktım. Binanın ön cephesindeydim. Taksi hızla yanımdan uzaklaştı. Babam henüz mesaj atmamış ya da aramamıştı. Büyük ihtimalle toplantısı uzamıştı. Benimse daha fazla bekleyecek ne gücüm ne de inancım kalmıştı. Girişe doğru ilerledim. Kapıda güvenlik görevlileri vardı. "Buyurun kime bakmıştınız?" diye soran güvenlik şefine alttan baktığımda, "Mesut Özkaya'nın kızıyım, Işıl Özkaya." dedim hızla. Bana doğru yaklaştığında boyunun ne kadar uzun olduğunu daha iyi anladım. "Kimliğin küçük hanım?" Kimliğimi uzattım. Kontrol ederken, "Mesut Bey, sabah geleceğini söylemişti," deyip kimliği geri uzattı. "Haber vereyim." Kimliği alıp çantama geri koydum. Aksi bir şey söylemedim. Nasıl olsa ulaşamayacaklarını biliyordum. İçerideki alana geçmeme izin verdi. Kabindeki kişi birkaç arama yaparken güvenlik şefi gelen diğer insanlarla ilgilenmeye başladı. "Toplantısı devam ediyor." diyen kadına dönüp, "İçeride bekleyebilir miyim?" diye sordum. Aldığım olumlu cevapla birlikte binaya giriş yaptığım gibi rahat bir nefes aldım. Ne zormuş buraya girmek! Etrafıma dikkatle bakındım. İnsanlar yoğun bir koşuşturmanın peşindeydiler. Uzun zaman sonra yeniden burada olmak gurur vericiydi. İnsanlar değişmişti ama bu bina küllerinden yeşermeyi başarmıştı. O yangın bir tek buna engel olmayı başaramamıştı. Danışmaya ilerledim. "Pardon," diye seslendiğim kadın bana doğru döndüğünde devam ettim. "Kağan Gürdal'ın odası ne tarafta?" "Bir saniye lütfen." diyen kadına anlamsızca kaşlarımı çatarken telefonun ahizesini kulağına dayayıp bir tuşa bastı. Kadın telefonu açan kişiye, "Kağan Bey'in bir randevusu var mıydı?" diye sorduktan hemen sonra bana baktı. "İsminizi öğrenebilir miyim hanımefendi?" "Işıl Özkaya." Telefonu kapatıp, "Maalesef Kağan Bey, randevusuz görüşmeleri kabul etmiyor." deyip devam etti. "Dilerseniz randevu oluşturabilirim." Sinirle saçlarımı geriye yatırırken, "Zahmet etme," deyip önündeki yaka kartından ismine baktım. "Rüya." Tezgahın ardındaki ziyaretçi kartlarından birini alarak, "Soyadım randevulara gerek duymuyor." dediğim gibi oradan uzaklaşarak merdivenlere yöneldim. Henüz bir kat çıkmışken koridordaki bir adamı durdurarak Kağan'ın odasını bulmama yardımcı olmasını rica ettim. Bana yerini tarif ettiğinde ise ona teşekkür ederek hukuk bürosunun olduğu kata çıktım. Diğer katlara göre burası daha sakindi. Uzun koridorda ilerlemeye devam ederken gözlerim geçtiğim her odanın üzerinde yazan isimleri takip ediyordu. Ve işte aradığım isim oradaydı... Av. KAĞAN GÜRDAL Sekreteri elindeki dosyalarla içeriden çıkarken beni fark etmemesi için arka tarafa geçtim. Üzerinde dar bir elbise vardı. Makyajı bu mesafeden bile fark edilebilecek kadar keskin ve koyuydu. İstemsizce tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım. Neydi bu şimdi kıskançlık mı? Uzun bir bekleyişin ardından sekreter bulunduğu alandan uzaklaşıp gözden kaybolduğunda bende harekete geçip Kağan'ın odasına doğru ilerledim. İçeride olmadığını biliyordum. Kızın birkaç telefon görüşmesine kulak misafiri olmuştum. Hızla kapıyı açıp kendimi odaya attım. Ardımdan kapıyı kapatırken bu kez gerçekten rahat bir nefes aldığımı hissettim. Kalbim hızla atıyordu. Çantamı ve üzerimdeki ceketi çıkartarak odada bulunan deri koltuğun üzerine bıraktım. Daha sonrasında ise Kağan'ın çalışma masasına doğru ilerleyip kendimi masaya yasladım. Üzerinde bulunan birçok dosyaya göz atarken çerçevelenmiş olan fotoğraf karesi dikkatimi çektiğinden elime alarak fotoğrafa daha dikkatli bakınmaya başladım. Fotoğrafta Kağan ve babası olduğunu düşündüğüm bir adam vardı. Adam bir elini Kağan'ın omzuna atmış gülümsüyordu. Kağan ise şimdiki halinden daha genç duran yüz hatlarıyla babasına karşılık veriyordu. Fotoğrafı masaya geri bıraktım. Resimdeki bu yüzü daha önce görmüştüm. Yangından çok öncesine dayanan hatıralar Kağan'ın odaya girmesiyle birlikte dağılırken kollarımı önümde birleştirip bedenimi dikleştirdim. "Işıl?" diye bana seslenen Kağan, beni görmenin verdiği şaşkınlığa karışırken aklımı toparlamaya çalıştım. "Özlettiniz kendinizi Kağan Bey." derken her şey bir anda tepetaklak olmuştu. O adamın kim olduğunu hatırlamıştım.
|
0% |