@kitapruhuzayda
|
Avuç içlerimi masanın sert zeminine bastırırken kalp atışlarımı dizginlemeye çalıştım. Kağan çıplak kalan vücudumu, bedeni ve masa arasına sıkıştırdığından aramızdaki mesafe iyice daralmıştı. Kağan üzerime doğru eğilirken, "Bu kez durmamı söylediğinde bile durmayacağım Işıl." deyip kalçama sert bir tokat attı ve tokatlarının hızı giderek daha çok arttı. Nefesimi tutma ihtiyacı hissederken şimdiden kızardığına emin olduğum tenim acıyla sızlamaya başladı. Kağan istediği kadar ileri gidebilirdi çünkü kendimdeki gücün farkındaydım. Ve bu güç bana çok fazla şey yaptırabilirdi. Acıyla çığlık attığımda, "Sana asla durmanı söylemeyeceğim!" diye bağırıp gelen darbeyle sarsıldım. Kağan ise bundan güç alırmışçasına üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya başladı. Gömleğinin düğmelerini hızla çözmeye devam ederken yukarı sıyrılan kazağımı aşağıya indirme ihtiyacı hissettim. Göğüs uçlarım sertleşirken vücudumun ona karşı verdiği tepkiye lanet ettim. Kağan yeniden üzerime eğildi, avuç içleri belimin ince kıvrımından yukarı doğru hareket etti. Kazağımın altından göğüs uçlarıma ulaşan elleri hızla tenime çarparken ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Bu tepkim hoşuna gitmiş olacak ki daha fazlasını istercesine sertçe göğüslerimle oynamaya başladı. İşte o ân, onu ne kadar çok istediğimin farkına vardım. Hem de her ne olursa olsun... Bedenimi penisine bastırdım. Tenime değen sertliğiyle nefes nefese kalırken Kağan, "Şimdi canına okuyacağım." dediği gibi arkamdan varlığımı zorlayacak bir güçle içime girdi. Bu acıyı hatırlayan anılarım çığlık çığlığa feryat etti. Kağan ise hiç tereddüt etmeden devam etti. Elleriyle belimden kavradığı bedenimi sertçe bedenine çarptı. Defalarca kez de bunu tekrar etti. "Sadece bana ait olmanı istiyorum!" derken onu duymamazlıktan geldim. Öfkesini kontrol etmek için kullandığı bir eşyası değildim. Ve bunu anlaması için ona istediğini vermemekte kararlıydım. Erkeksi gücüyle hırlarken bedenimi gevşetmeye çalıştım. Acıyı en aza indirebileceğim her yolu denerken Kağan buna engel olup, saçlarımı eline doladığı gibi başımı geriye savurdu. "Benden başkasının dokunduğu tenini cezalandırır, benim kadınıma dokunanı yakarım!" dediğinde gözlerim istemsizce dolmuştu. İkimizin de farkında olduğu ama dile getiremediği bir gerçek vardı. O, güce hükmeden bir adamdı, bense hiçbir erkeğe boyun eğmeyen o kadın. Kağan içime boşaldığında kendimi hızla ondan uzaklaştırdım. Bedenimde müthiş bir sızı hissediyordum ama bunu karşımdaki adamın anlamasını istemiyordum. Eğilerek ayak bileğimdeki çamaşırlarımı yukarıya doğru çektim. Bu hareketim acıyı yüzüme yansıtmış olmalıydı ki Kağan, "Canın mı acıdı?" diye sorarken kahkaha atmak istedim. Ama neyse ki henüz akıl sağlığımı kaybetmediğimden tepkisiz kalmayı tercih ettim. Kendimi kontrol etmeye çalışırken, "Bunca zamandır neredeydin?" diye sorup bir müddet bekledim. Çünkü gerçekten bir cevap alabileceğimi düşünüyordum. Ama ne yazık ki beni yanıltmıştı. Hiçbir şey söylemeyerek üzerine geçirdiği ceketini düzeltirken kapı tıklatıldı. Kağan bakışlarını kapıya yöneltirken söylediğim son şey, "Sen böyle kapalı kutu olduğun sürece ben sana ait olamam Kağan!" oldu. Sonrası ise hızla çantamı ve ceketimi aldığım gibi kapıya yönelmek oldu. Kilidi çevirirken karşımda Kağan'ın sekreteri vardı. Her ikisine de ters ters bakınırken oradan olabildiğince uzaklaşmaya çalıştım. Sinirden çıkışı bile bulamazken öfkeyle çalan telefonun ekranına baktım. Arayan kişi babamdı. Ama onunla konuşmak istemiyordum şu an tek istediğim şey bu lanet şirketten bir an önce defolup gitmekti. Aramayı sonlandırarak kısa bir mesajla babamı bilgilendirip Ali'yi aradım. Birkaç çalıştan sonra telefonu yanıtladı. "Ali," dediğimde sesimdeki kırgınlığı ben bile hissetmiştim. "Bize bir yer ayarlayabilir misin?" Ağlamamak için verdiğim direncin son noktasındaydım. Ali, "İyi misin Işıl?" dediğinde merdivenleri iniyordum. Koruma paneline tutunup biraz soluklandım. "Sanırım," dediğimde yanağımdan süzülen bir damla yaşın sarhoşluğuna kapılıp, "Canım acıyor." dedim. "Mesajımı bekle." dediği gibi telefonu kapattı. Güvenliği aştığım gibi bir taksi çevirdim. Ali'den gelecek olan mesajı beklerken şoföre ilerlemesini söyleyip ardıma yaslandım. Çünkü her ne olursa olsun Ali her zaman yanımda olurdu. Birkaç dakika sonra ise beklediğim mesaj gelmişti. Şoföre adresi iletip camdan dışarıyı izlemeye başladım. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Bu yaşanılanları, özellikle de Kağan'ın birden bire hayatıma girişini ve bana böylesine hükmetmesine nasıl izin verdiğimi düşünmeye ihtiyacım vardı. En önemlisi ise Kağan'ın babası gerçekten yaşıyor ise onu bekleyen acının benim bile canımı yakıyor olmasıydı. Bir süre sonra taksi yavaşlamaya başladı. Kendimi hızla toparlayıp ücreti verdiğim gibi taksiden indim. Nerede olduğumuzu ve nereye gitmem gerektiğini biliyordum çünkü buraya daha önce defalarca kez gelmiştik. Apartın girişine ilerleyip resepsiyondaki kıza selam verdim. Ali'nin attığı mesajda oda numarası yazıyordu. Merdivenleri çıkarken ani hareketlerden kaçındım. Hissettiğim bu acı baş edemeyeceğim kadar büyük değildi. İkinci kata çıktığımda soluklanma ihtiyacı hissettim. Daire numarasının yazılı olduğu odaya ilerlediğimde kapıyı birkaç kez tıklatıp beklemeye koyuldum. Ali kısa bir süre sonra kapıyı açıp yana kaydı. İçeriye girdiğimde çantamı ve ceketimi çıkartarak kapının eşiğine bıraktım. "İçecek bir şeylere ihtiyacım var." dediğimde Ali içeriyi işaret edip, "Ben aldım bir şeyler." dedi. Ali'nin ardından onu takip ettim. Salonda ağır bir koku vardı. Bu yüzden pencereyi açtıktan sonra bedenimi koltuğa bıraktım. Ali kısa bir süre sonra yanıma geldiğinde elinde iki bira vardı. Birini bana uzatarak yanıma oturdu. "Anlatacak mısın artık?" diye sorduğunda uzattığı birayı alarak içmeye başladım. "Bok gibi giden hayatımı mı anlatayım?" dediğim gibi Ali'de içmeye başlamıştı. "Biraz daha iç, rahatlarsın." Birayı zemine bırakıp üzerimdeki kazağı çıkarttım. "Bugün neredeydin?" diye soran Ali'ye döndüğümde zemindeki birayı geri alarak içmeye devam ettim. "Kağan'ın yanındaydım." derken ona daha fazlasını söylemekten kendimi alıkoyamadım. "O, babamın patronuymuş." Ali'nin yüzünde hiçbir değişiklik olmadı. Sanki bildiği bir şeyler varmış gibiydi. "Beni uzun zamandır takip ediyormuş. İlişkimizi ve hatta hakkımdaki her boku biliyormuş." Elimdeki birayı bırakıp Ali'ye döndüm. "Onu gerçekten istedim, Ali." "Ve birlikte oldunuz." dediğinde onu başımla onaylayıp, "Defalarca kez hem de." dedim hızla. "Benden uzaklaşmanın sebebi de buydu." diye devam ettiğinde itiraz etmek için ağzımı açtım ama buna engel oldu. "Yargıladığım için söylemiyorum Işıl, gerçekten birini sevebilecek bir kalbin olduğunu hatırladığın için tam aksine seviniyorum." Belki de bu yüzden her çıkmaza düştüğümde Ali'nin yanında alıyordum soluğu. Çünkü bir tek o yargılamıyordu yaptıklarımı. Yeniden Ali'ye döndüğümde, "Onu sevdiğimi mi düşünüyorsun? " diye sorarken bunu kendime mi ona mı sorduğumu ben bile anlayamamıştım. Sanki bir şeylerin farkına şu an varabiliyordum. "Onu seviyor musun Işıl?"
|
0% |